"İsrail'in 7 Ekim sonrasında yaptığı her şey neredeyse insanlığa karşı suç"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, Filistin soykırımını savunan İsrail toplumu ile yıllar önce İsrail’in bu duruma geleceğini tahmin eden Enzo Traverso, İsrail ordusunun nasıl eğitildiğini anlatan Omer Bartow ve "Arap Zihni" kitabına atfen İsrail’in Filistinlilere yaptıklarının tesadüf olmadığını yazan Joseph Massad üzerine değerlendirmelerde bulunuyor.

""
Nereye Doğru: 14 Ağustos 2024
 

Nereye Doğru: 14 Ağustos 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Cengiz Aktar Nereye Doğru’ya The Guardian gazetesinden bir haberle başladı. Büyük Britanya'da kadınları hedef alan çok fazla cinayetin olması nedeniyle öldürülen kadınların çetelesinin tutulma kararı alınmış. Türkiye'de Bağımsız İletişim Ağı Bianet’in bunu senelerdir yaptığını ve bu öncü girişimi tekrar selamlamak gerektiğini söyleyen Aktar, Filistin gündemiyle programına devam etti.

Sadece Gazze’de değil, Batı Şeria'da ve bütün işgal altındaki topraklarda gayet sistemli, bilinçli bir yok etme hareketi cereyan ediyor. Bu olup biten karşısında insanlığın yani uluslararası kurumların, kuruluşların, devletlerin yapabileceği şey son derece sınırlı. Tabii bir de başta ABD olmak üzere, Avrupa Birliği'nin pek çok ülkesi ve Almanya gibi bu soykırıma destek olanlar var. İsrail'in geçen sene 7 Ekim sonrasında yaptığı her şey neredeyse insanlığa karşı suç. Buna karşı ‘yapmayın, etmeyin, insanlığa karşı suç işleniyor’ bağırış çağırışı içerisinde bir anlam kayması var. Bu itiraz ve protesto edenlerin maalesef ki görmezden geldiği demeyeyim çünkü herkes her şeyin farkında artık ama atladıkları nokta şu: İsrail Hükümeti, ‘insanlığa karşı suç işlemek istiyorum, tabii soykırım yapacağız’ diyor, dolayısıyla burada şaşıracak bir şey yok. Bakanlar, gazeteciler, halktan insanlar açık açık televizyonlara çıkıyor ve ‘tabii yok edeceğiz onları’ diyorlar. Burada çok farklı bir dünya var. Bir İsrail, bir de geriye kalan var. Bir de tabii İsrail'e yardım edenler var. Bir paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Artık ‘soykırım yapıyorsunuz, yeter yapmayın’ demek yetmiyor. Ne yapmak lazım, hiçbir fikrim yok. İsrail yasalar üstü bir ülke olduğu için orada çıkan üç beş çatlak ses dışında, İsrail ülkesinin ezici çoğunluğu bütün bu olup bitenlere razı ve hatta artık insanlar Gazze'de olup bitenleri dahi duymak istemiyorlar,” diyen Cengiz Aktar, sözlerine şöyle devam etti, “Bu durum biraz 1930 -1940’ların Almanya’sına çok benziyor. O dönemde sosyal medya, haberleşme yok ama bazıları da bir sürü şeyi biliyor. Toplama kampları etrafında yaşayanlar en azından ne olup ne bittiğinin farkındalar ama görmezden geliyorlar. Burada da aynı durum var. İsrail'de televizyon izleme oranı düşmüş yani bakmak, görmek istemiyorlar - çünkü ters bir şey olduğunun aşağı yukarı farkındalar. Bir de İsrail'de oturanların çoğu dil bilen insanlar, başka mecraları da izliyorlar.” Ömer Madra ise “Haaretz’in yine de bunların dışında kaldığını söylememiz lazım. İsrail toplumundaki görmezden gelme eğiliminin dışında olan ender yayın organlarından biri Haaretz,” eklemesini yaptı. “Son zamanlarda The Jerusalem Post gazetesinde de aykırı haberler çıkmaya başladı. Nereye kadar gider belli değil ama İsrail'deki genel hava bu katliamın, soykırımın devamından yana, bunu görmek lazım. En azından 5 Kasım ABD seçimlerine kadar yani neredeyse iki buçuk ay boyunca bunun sürdürüleceği anlaşılıyor,” diyen Cengiz Aktar’a Özdeş Özbay, “Yani Trump'ın kazanacağı beklentisi mi var?” diye sordu. Aktar ise “Evet, çünkü Harris ve Walz ikilisi herhalde aynı politikayı izlemeyecek, onun emareleri var ortada,” diye cevapladı. İsrail’in en önde gelen muhalif gazetecilerinden Gideon Levy, Gazze’de yaşanan insanlık dramını The Punishment of Gaza adlı kitabında yazmıştı,” diyen Madra, kitaptan şu alıntıyı yaptı, “2,3 milyon insanı 18 yıldır bir kafeste tuttuk şimdi de bombalıyoruz. 15 bin çocuğun, 20 bin kadının ölümünü meşrulaştırıyoruz. ‘Tanrı aşkına ne yapıyoruz biz?’ diye isyan ederek eninde sonunda yüzleşmek zorunda kalacağız. Kaç İsrailli Gazze'ye gitmiştir? Onlara anlatmaya imkan yok ve bu ne cüret? İnkar toplumunu tamamen sıfırlamak lazım.”

Enzo Traverso Amerika'da akademisyen ve siyasetçi olan bir İtalyan yahudisi ve 2013 yılında Yahudi Modernitesinin Sonu adlı çok önemli bir kitap çıkardı. Bu bir öngörü kitabıydı, 10 sene önce bugünü o zamandan anlatan bir kitaptı. Şimdilerde Gazze Tarihle Yüzleşiyor (Gaza Faces History) adlı kitabını çıkardı - İngilizce ve İtalyancası var, diğer dillerde de hızla çıkacaktır. Küçük bir deneme, fevkalade önemli bir kitap. Gazze'de ve Filistin'de olup bitenlere karşı en güçlü sesler Yahudi aydınlardan çıkıyor,” diye belirten Cengiz Aktar’a Ömer Madra, "Gideon Levi’nin The Killing of Gaza – Reports on a Catastrophe adlı yeni kitabı da Ekim’de yayınlanacak,” diyerek şu alıntıyı paylaştı, “Biz burada çocukluğumuzdan beri tüm Filistinlilerin bizi denize atmak istediği duygusuyla yetiştiriliyoruz. Öldürmek için doğduğumuz, seçilmiş halk olduğumuz, tarihteki tek kurban olduğumuz, Holokost'tan sonra istediğimizi yapmaya hakkımız var gibi pek çok değer yıllarca damarlarımıza işlendi. Dünyada bu kadar inkar içinde yaşayan, bu kadar öz bilinçten yoksun bir toplum olduğunu sanmıyorum.’

Cengiz Aktar, “Eski asker ve tarihçi, tarih profesörü Omer Bartov'ın The Guardian’da uzun bir makalesi var, okumanızı tavsiye ederim. Bartov, çok önemli bir noktaya işaret ediyor, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) diye bilinen İsrail ordusunun faşist kökenlerinden bahsediyor. 1919 yılından bu yana Alman ordusu içerisinde ideolojik bir beyin yıkama söz konusudur ve aynı şeyin İsrail savunma güçleri için olduğunu söylüyor. Kitap sonrasında kıyamet koptu tabii çünkü İsrail ordusu dünyanın en demokratik ordusu diye pazarlanıyor biliyorsunuz. ‘Bizim imajımızı zedeleyen Yahudiler, Fransa'dan, ABD gibi 7 Ekim sonrası diğer ülkelerden gelen Yahudiler.’ diyenler var. Omer Bartov, bunun böyle olmadığını ve İsrail ordusunun baştan aşağı Gideon Levi’nin söylediklerini teyit eder şekilde kasten bir Arap - Müslüman karşıtlığı şeklinde eğitildiğini söylüyor. Bu fevkalade önemli yani bu bir ayrıntı değil bunların herhalde artçıları olacaktır, arkası gelecektir. Günün birinde bu iş biterse - ama bittiğinde diyelim veya en azından temenni edelim - İsrail'de ve İsrail dışındaki Yahudi dünyasında muazzam bir yüzleşme gerçekleşecek; bütün bu bilgiler, haberler, tahliller ve çağrılar da herhalde buna destek olacak diye ümit ediyorum,” dediğinde Ömer Madra şu eklemeyi yaptı, “ZETEO denen grupta İsrail'in Gerçek Aşırıcılığı (Israel’s Reel Extremism) diye çok önemli yeni bir belgesel yayınlandı. Reel’i hem gerçek, hem de filme alınmış anlamında kullanıyorlar. Yahudi olduğunu sanıyorum, İngiliz kökenli Inigo Gilmore, İsrail içindeki en aşırı, en faşist gruplarla mülakatları yapıyor. Açlık çekmekte olan Filistinlilere yardım geçitlerini basıyorlar. Yardımın engellenmesini sağlayan Tzav 9 adlı grubun şefi Reut Ben Haim’e ‘Yiyecek yardımını nasıl engellersiniz? Bir tuhaflık yok mu? Sizin kendi küçük çocuğunuz da var’ diye soruyor. ‘Yok yanlış anlıyorsunuz, soru yanlış. Bütün yardımların hepsi Hamas'a gidiyor. Sonuna kadar engelleyeceğiz’ diye cevaplıyor Reut Ben Haim. İsrail'de yapılan yeni kamuoyu yoklamasına göre İsrail toplumunun üçte ikisi Gazze sakinlerine yiyecek yardımına karşıymış ki sekiz çocuklu Reut Ben Haim’in cevabı da bunu ispatlıyor. Sosyal medyada sayısız paylaşımı yapılmış bir video var. Yerde üç Filistinli hareketsiz yatıyor, kolları arkadan bağlı, ölü oldukları varsayılıyor. Yüz üstü yatıyorlar ve bunların önünde yüzü silinmiş bir İsrail askeri elinde berber dükkanının reklam afişini tutuyor. Filmde o kişiyi de bulup konuşmuşlar. Tel Aviv yakınlarında İdo adlı berber dükkanının sahibine ’Bunu nasıl yapabiliyorsunuz?’ diye sorunca, ‘Ölü değiller ki onlar, ölüler elini ensesinde tutamaz’ diyor. En önemli noktalardan bir tanesi de öldürmeyi savunan bu insanlar yerleşik televizyonda haberlere de çıkmaya başlamışlar artık. Belgeselde Inigo Gilmore ile  konuşan İsrailli meşhur eski bakan Ayalet Shaked, İsrail ordusunun dünyanın en ahlaklı ordusu olduğunu söylüyor. İnigo Gilmore da ‘sen yalancının tekisin, sus artık’ diye cevap veriyor. Filmde faşizm ötesinde meşhur terörist Meir Kahane’nin mesih ideolojisinde öldürmeye çıkmış genç tiplerle de yapılmış konuşmalar var. ‘Kim ölecek, kim kalacak diye biz karar veririz; ne hükümet, ne ordu, ne de Başbakan karar verir’ diyorlar. Dehşet verici bir film.”

Cengiz Aktar, “Şimdi şu artık iyice açığa çıktı. Bu Benjamin Netanyahu meselesi değil, bu İsrail toplumunun meselesi. Bununla ilgili bir dolu haber, tahlil çıkıyor ve bu sürecektir, bu anlaşıldı artık. ‘Benjamin Netanyahu gitsin her şey düzelecek’ deniyor, ‘Şu diktatör gitsin, her şey yoluna girecek’ denilen pek çok başka örnek var dünyada ama öyle değil çünkü toplumların çok ciddi desteği var bu diktatörlere” dediğinde Ömer Madra şu eklemeyi yaptı, “Kesinlikle, tam da onu gösteriyor işte bu film. Gidion Levi bu belgesel üzerine de konuşmuş. ‘Bu belgeseli seyredin ve İsrail'i görün, anlayın.’ demiş. Orta Doğu Barış Kuruluş Vakfı'nın Başkanı Lara Friedman ‘İnsanın bağırsaklarını deşen, midesine yumruk gibi inen bir film’ diyor. Ünlü ödüllü yazar ve aktivist Naomi Klein, ‘Olağanüstü bir araştırma, bütün toplumun durumunu gösteriyor’ demiş.”

Cengiz Aktar, “Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Filistin asıllı Ürdünlü Josepf Massad’ın bu hafta önemli bir makalesi yayınlandı. Massad, Irak savaşının ilk yıllarında Irak’taki Ebu Gureyb Hapishanesi’nde ABD’nın Iraklı mahkumlara yaptığı fiziksel ve cinsel işkenceyi anlatan Amerikalı gazeteci Seymour Hersh’e atıfta bulunuyor. Seymour Hersh, kitabında 1973 tarihli İsrailli oryantalist, akademisyen Raphael Patai’nin 1973’deki The Arab Mind (Arap Zihni) adlı meşhur kitabından bahseder, Massad da buna atıfta bulunuyor. Geçen hafta İsrailli yerel bir sivil toplum kuruluşu, korkunç bir ifşaatta bulundu - hapishanelerdeki askerlerin erkek esirleri aşağılamak amacıyla nasıl ırza geçtiklerini ifşa eden bir belge yayınladı. Hiçbir tepki almadı bu haber, Batı basınının da haberi olmadı. Bu bir savaş suçu olduğu için o askerleri tutuklamışlar ama İsrailli faşistler hapishaneye yürüdüler ve onları kurtardılar ve hapishaneden çıkardılar. Beş tanesine ev hapsi verilmiş ama Instagram'da, sosyal medyada devamlı yazıp çiziyorlar. Bu bağlamda Raphael Patai’nin 1973 tarihli Arap Zihni kitabı önemli. Patai kitabında, ABD’nin ve tabii İsrail'in bu Arap zihnini savaşta nasıl kullandığını anlatıyor; ‘Araplar sadece güçten anlar ve ikincisi Arapların en büyük zaafı utanç ve aşağılanmadır’ diyor yani ırzına geçilen bir erkeğin haleti ruhiyesini anlatıyor bu kitap. Joseph Massad da buna atfen bütün bu olup bitenlerin tesadüf olmadığını dile getiriyor. ABD de buna binaen Ebu Gureyb de gerekeni yapıyor tabiri caizse,” derken, Ömer Madra, “Bahsettiğimiz bu dokümanter belgesel filmde de ifade veren çeşitli faşist tanıklar, ‘Onları aşağılamak esastır, bizim hedefimiz zaten o, Hamas aşağılanmalıdır’ diyerek yapılanları açıkça savunuyorlar.” dedi. Aktar, “En başta söylediğim gibi, insanlığa karşı suç gibi bir şey değil, bunlar bilerek ve isteyerek bilinçli bir şekilde yapılan şeyler - aynı Nazilerin ve Alman ordusunun 1930 sonrasında yaptığı gibi,” açıklamasında bulundu ve Ömer Madra da, “Evet, durum son derece net ama filmde de göründüğü gibi birtakım sesler de büyük bir cesaretle İsrail'in bu durumunun ileride tamamen kendini yok etmesine neden olacağını söylüyor. Oradaki entelektüeller de büyük bir netlikle ‘mücadele etmeye devam edeceğiz’ diyorlar” dedi. “Elimizdeki tek umut da o,” diyen Aktar böylece bu haftalık gündemini tamamladı.