"Filistinlilerin ölüleri üzerinden barış yapamazsınız"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar’ın gündeminde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Gazze - İsrail savaşı için ertelenen ateşkes çağrısı karar tasarısı, Fransa’daki yeni yasa tasarısı oylaması, Sırbistan seçimleri, Avrupa Birliği toplantısı ve son olarak Rashid Khalidi vardı.

""
Ibraheem Abu Mustafa/Reuters

Cengiz Aktar, Nereye Doğruda sözlerine, “Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyindeki yeni ateşkes çağrısı karar tasarısı ile ilgili konuşacaktık ama ertelendi,” diye başladı. “Olumlu tarafından bakarsak üzerinde ciddi tartışma var. Amerikalılar kestirip atmamış ve herhalde bugün oylanır,” diye devam etti. Ömer Madra, bu bir günlük ertelemenin bir günde 278 - 280 kişinin ölmesi demek olduğunu belirtirken, Aktar, “Tabii onu sayan yok ama daha beteri bu karar çıktı diyelim; İsrail bunu uygulayacak mı?” diye sordu. Ömer Madra’nın BM’in üyesi olarak ‘uygulamak zorunda’ cevabına karşılık Aktar, BM’nin 1947’de İsrail devleti kurulsun kararı verdiğini hatırlattı. Özdeş Özbay ise, “İsrail en son BM Genel Sekreterine giriş yasağı koyup, BM yetkililerine de vize vermeyeceğini açıklamıştı,” diye ekledi. Cengiz Aktar, bunun yeni bir karar olduğunu, İsrail devletini kurma kararını alan BM’den çıkan Filistin ile ilgili kararların hiçbirinin İsrail tarafından uygulanmadığını belirterek Filistin asıllı Amerikalı Orta Doğu tarihçisi ve Columbia Üniversitesi'nde Edward Said Modern Arap Çalışmaları Profesörü Rashid Khalidi’nin uzunca videosunu izlediğini, bu gündeme daha sonra döneceğini söyleyerek yeni gündemine geçti.



Cengiz Aktar, “Dün akşam başka bir oylama vardı; Fransa’da bir oylama oldu. Yasama organlarında yani senatoda ve mecliste korkunç bir yasa tasarısı dolaşıyor. Yasa tasarısı, Faşist Ulusal Birlik Partisi’nin (Rassemblement National) oylarıyla geçerse, Marine Le Pain, Emmanuel Macron taraftarları ‘bunu kanunlaştırmayacağız’ diye karar aldılar. Bu yasa ilk olarak sadece irticacılara değil, tüm yabancılara devletin verdiği sağlık hizmetini sınırlandırıyor, önünü kesiyor. İkinci olarak, Fransa’da verilen tüm sosyal yardımlarda önceliği Fransız vatandaşlarına veriyor. Üçüncü olarak ise kolaylıkla vatandaşlık almış olan yabancıları, kolaylıkla, basit prosedürlerle vatandaşlıktan atıyor. Fransa ayağa kalkmış durumda, bakalım ne olacak? Bütün siyasilerin herkesin söylediği bir şey var; orta sağ ya da klasik sağ, aşırı sağın fikirleriyle siyaset yapmaya başladığında kaybediyor. Yani bunun örneği Felemenklerde, Hollanda’da gerçekleşti. Geert Wilders, yaklaşık %20 oy aldı. Aynı şey Fransa’da oldu; Emmanuel Macron, Marine Le Pain’e karşı seçildi, devran döndü. Oturduğu yerde hiçbir şey yapmayan Ulusal Birlik Partisi, yönetici hale gelme potansiyelini her geçen gün arttırıyor. 2024’de Avrupa seçimleri var. Hem Fransa’da hem de diğer ülkelerde olanlar, doğrudan doğruya parlamento seçimlerine yansıyacak ve korkunç bir parlamento geliyor. Bunu her seferinde söylüyorum; 1979’dan beri doğrudan seçimle seçilen Avrupa parlamentosu, herhalde tarihinde feci bir görünümle ortaya çıkacak,” diyerek diğer gündem konusuna geçti.

Viktor Orbán

Cengiz Aktar, “Geçen hafta Avrupa aşırı sağının öncüsü Viktor Orbán, Ukrayna’nın Avrupa Birliği (AB) ile üyelik müzakerelerine başlamasını engelleyecek demiştik. Diğer 26 ülke,  bunun nasıl altından kalkacaklarını bilemiyordu. Geçen Perşembe son dakika gelişmesi oldu; Orbán, denilene göre Almanya başbakanı Olaf Scholz’un verdiği akılla, Ukrayna meselesi konseyin gündemine geldiği sırada bir kahve almaya çıkmış ve tam o sırada 26 ülke Ukrayna ile üyelik müzakerelerine başlama kararı almış. Uluslararası ilişkilerde sık olmasa da buna ‘boş sandalye politikası’ denir. 1950’de Kore Savaşı bu şekilde başlamıştı çünkü Sovyet büyükelçisi güvenlik konseyini tam karar alınırken terk ederek veto etmemişti ve o sayede savaş başlamıştı. Orbán, Ukrayna’ya 50 milyar avro niteliğindeki yardımı engelleme devam ediyor. Bu konuyu da Ocak ayında görüşecekler. Aynı şekilde dün akşamki habere göre, ABD’deki kongre de gene Ukrayna yardım konusunda birbirine girdi, karar çıkaramadılar. O da Ocak ayına sarktı. Ukrayna’ya verilecek olan yardım illaki askeri yardım demek değil; her çeşit yardım,” diyerek Sırbistan seçimleri konusuna geçti.



Cengiz Aktar, “Sırbistan’daki seçimler konusunda Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcileri, bu seçimlerin katiyen özgür ve adil olmadığı yolunda bir takım şeyler söyledi. Bosna’nın küçük birimi var; Republika Srpska. Oradan otobüslerle bir sürü seçmen getirmişler. Bu seçimin çalındığını söylüyorlar. İlk defa Alman dışişleri bakanlığından ‘Bu kabul edilemez’ diye bir açıklama geldi. Bu şu demek: Birincisi, Belgrad karıştı, ikincisi ise Avrupa’dan gelen bu ikazların sonucunda Sırbistan’ın AB üyeliği konusu şimdilik sona erdi, bu durumda devam etmesi de mümkün değil,” diye belirtti.

Rashid Khalidi

Cengiz Aktar bundan sonra yine Filistin gündemine dönerek, bugünkü programını şu cümleleriyle tamamladı, “Türkçe kitabı var mı bilmiyorum ama Rashid Khalidi’yi tavsiye ederim. İngilizce podcast’leri de var. Rashid Khalidi, önemli bir Filistinli ailenin mensubu. Amcası Kudüs’ün son Filistinli Arap belediye başkanı. Osmanlı döneminde çok önemli bir aile. Babası büyükelçi ve sonra BM’de çalışmış, o da New York’ta doğmuş yani ABD vatandaşı. Uzun bir podcast’ini dinledim, hafıza tazeledim iyi oldu. Dünya kadar palavra dolaşıyor Filistin ile ilgili. Mesela Türkiye’de dolaşanlardan birisi; Arap Filistinlilerinin topraklarını sattıkları söyleniyor. Türkiye’de çok severler bunu, bazı tarihçiler anlatır. Rashid Khalidi, böyle bir şey olmadığını söylüyor. Osmanlı sonrası Filistininde, İngiliz işgalindeki zamanda Filistin’in %95’i Müslüman ve Hristiyan Arap’tan oluşuyor, sadece %5’i yerli Yahudi. Bu Yahudiler oldum olası orada yaşayan Orta Doğu Yahudileri. ‘Boştu’ diye bir palavra var, ‘bomboştu ve Yahudiler geldiler yerleştiler’ diye iddia edilen yalan da var.” Ömer Madra, bu arada Rashid Khalidi’nin The Hundred Years' War on Palestine - A History of Settler Colonialism and Resistance, 1917–2017 kitabında bu durumları çok net anlattığından bahsetti. Cengiz Aktar, Khalidi’nin önemli bir noktaya işaret ettiğini ve Filistin halkının yani Müslüman ve Hristiyan Filistinli Arapların ağırlıklı olarak çok kentli insanlar olduğunu belirttiğini söyledi. Aktar, boş denilen alanların bir kısmının zaten kimsenin yaşayamayacağı sadece hayvancılık yapılan çöller olduğunu belirtirken, “Ağırlıklı olarak deniz kıyısında yaşayan bir medeniyet vardı. Satış meselesine gelince, Filistin dışında özellikle Suriye’deki büyük ailelerin bazı topraklarını sattıkları söyleniyor ama denildiği gibi hatırı sayılır miktarda toprak satışı yok. Macar Yahudisi, Siyonizm’in babası Theodor Hertzka, 1896’da yazdığı Yahudi Devleti kitabıyla devletten ilk bahseden kişidir. Hertzka, Abdülhamid’e muazzam miktarda para teklif eder ama Abdülhamid, Osmanlı maliyesinin zor durumda olmasına rağmen reddeder. Zaten satış olsa, Theodor Hertzka üzerinden bir satış olurdu ve herkes bilirdi. Türkiye’de böyle bir yalan dönüyor. 1918 - 1938 arasında Büyük Britanya tamamen Yahudi yanlısı politika izliyordu, bu da unutulan bir şey. Her iki tarafa eşit davranmıyordu. Kıbrıs’ta da benzer şeyler yaptılar ama oraya girmeyelim şimdi. Yahudiler yavaş yavaş Avrupa’dan gelmeye başlıyorlar, onlara kapılar açılıyordı. Londra, Avrupa Yahudilerinin Filistin’e gelmesini kolaylaştırıyor ve gelenleri Filistin’i muhafaza etmek, İngiliz hükümranlığından kurtulmak isteyen Filistin milliyetçilerine, Arap Filistinlilere karşı kullanıyor yani silahlandırıyordu. Buna mukabil, aynı dönemde itiraz eden, silahlanan İngilizlere karşı savaşan Filistinli Arapların da canını okuyorlardı. Orada denge tamamen bozuldu. 1937 - 1938’de Londra, orada politikasının yürümeyeceğini gördü ve bu sefer aynı bugün olduğu gibi Yahudilere ‘daha fazla ileri gitmeyin’ demeye başladı. 1937 - 1938’den sonra Filistin’de bulunan Yahudi terör çeteleri de Filistinli Araplara ilaveten İngilizlere saldırmaya başladı. 1938 - 1947 döneminde ise Avrupa’da kıyamet koptu; Naziler Yahudileri yakıyor, yok ediyordu. Ne olduysa o dönemde oldu, ondan sonra oluşan algı ile birlikte hakikatten bu, Yahudilere ‘Jewish question’ bir sorun haline geldi. Bu sorunun çaresi de Hertzke’nin dediği gibi, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması oldu. Burada önemli bir nokta var; 1947’de karar çıktığında BM Genel Güvenlik Konseyi’nde bu karar oy birliği ile çıktı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), bayıla bayıla İsrail devletine ‘evet’ dedi, bu hep unutulur. Khalidi bunun altını çiziyor. ‘Sovyetler Filistin dostudur’ diye bir şey yok. O dönemde Moskova ‘evet’ demekle yetinmiyor, ayrıca kurulmakta olan İsrail Savunma Kuvvetleri’ne (IDF) silah yardımında bulundu. Öyle güçlü ki IDF ve Yahudi kuvvetleri Filistin’in bölünme planında Araplara verilen şehirlere hemen saldırmaya başladılar. Alfa, Hebron ve Nablus; hepsi ilk planda Filistin’de Arap devletine verilmiş yerler. Khalidi özellikle altını çiziyor, ‘Ne Batı tarafından, ne de İsrailliler tarafından hiçbir zaman orada Yahudi olmayan bir iradeye yer olmadı’ diyor.” Ömer Madra da program sonlanmadan konu ile ilgili görüşlerini belirtti, “Democracy Now! programında savaşın başlamasından sonra Rashid Khalidi ile yapılmış bir mülakat vardı; orada ‘Zaten Gazze’nin abluka altında tutulması bir düdüklü tencereydi, patlamak zorundaydı’ diyordu. Khalidi, kendi vatandaşı olduğu ABD’yi çok ağır bir dille suçluyor. Amerika’nın askeri yardım ve mühimmat vererek işgali finanse ettiğini ve işgali finanse edersek şiddeti de finanse etmiş olduğumuzu ve Biden hükümetinin de bu durumu tamamen tırmandırdığını söylüyor ve ayrıca ‘Filistinlilerin ölüleri üzerinden barış yapamazsınız’ diye etkileyici bir cümlesi de aklımda kaldı ama bugün Gazze şeridinde denize nazır villa satışlarının başladığı haberini de verdik.”