"Venezuela’da cereyan eden bu olayların herkesin kulağına küpe olması lazım"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, seçimlerin ardından Venezuela'da olanlara Beyrut ve Tahran’a gerçekleştirilen saldırılara, Çin’in Orta Doğu siyasetinde artan rolüne ve iptal edilen Avrupa Birliği Dış İşleri ve Savunma Bakanlarının toplantısına değiniyor.

""
Nereye Doğru: 31 Temmuz 2024
 

Nereye Doğru: 31 Temmuz 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya bugün Venezuela’daki seçim kaosu gündemi ile başlayan Cengiz Aktar, “Sonuçlar henüz açıklanmadı ama bir şey olacağı da yok. ‘Anything goes’ diye bir laf var İngilizcede yaniher şey mübah’ olarak çevirebiliriz belki. Yani kim karşı çıkacak kiçıksa ne olacak? Dünya artık böyle kaotik bir yer. Eski Devlet Başkanı Hugo Chávez'in heykellerini yıkıyorlar ama Güney Amerika ülkelerinden Küba, Nikaragua, Bolivya ve Honduras seçimlerden başarıyla çıkan Nicolás Maduro’nun zaferini selamlıyor. Buna mukabil Şili, Brezilya, Kolombiya, Meksika daha ihtiyatlı. Arjantin Başkanı Javier Milei atıp tutuyor. Rusya çok memnun, bunun büyük bir başarı olduğunu söylüyor. ABD Dışişleri Bakanı bağırıp çağırıyor - yani bir şey olacağı yok maalesef ve bu dünya çapındaki gidişata kötü bir örnek ise iyi bir ‘kötü örnek’ diyelim ve benzer ülkelerde seçim yapmanın artık anlamsızlığını da anlatıyor bir şekilde. Otokratlar arasında seçim yapıp, seçimi kaybedip ‘Tamam, hadi bakalım bir çay ve kuru pastayla biz iktidarı devredelim’ diyen var mı? Gördünüz mü böyle bir şey? Son dönemlerde yok ve olacağı da yok. Venezuela’da cereyan eden bu olayların herkesin kulağına küpe olması lazım,” derken, Özdeş Özbay da eski Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun da çekildiğini hatırlattı. “Bolsonaro çekildi ama günün sonunda o da orada çok uzun kalamadı; birincisi o federal yapıyı kıramadı - sonuçta bir federasyon Brezilya ve federe devletler çok güçlü. İkincisi, bütün diğer devlet kurumlarını ele geçiremedi ve üçüncü olarak da Brezilyalılar Brezilya’yı terk etmedi. Venezuela ile aralarında çok büyük bir fark var. Venezuela’da göç %20’ye çıkmış vaziyette - nüfusun %20’si yani yedi milyon insan göç etmiş,” diyen Aktar’a, Ömer Madra, onların da çoğunun oy kullanamadığını belirtirken, Aktar sözlerine şöyle devam etti, “Tabii onların çoğu civar ülkelerde mülteci zaten ve sadece civar ülkelerden değil Venezuelalılar. Aynı 1970’lerde Şilililer gibi artık Avrupa’ya da gelmeye başladılar ve tam bir facia. Çünkü o göç etmiş olan %20, ülkenin aslında beyin takımı yani çoğu iş yapmasını bilen vasıflı Venezuelalılar ve onlar gittikten sonra görüyoruz ne olduğunu. İran da böyleydi. 1979’dan sonra İran da yurt dışına muazzam bir göç vermişti ABD’ye, Avrupa’ya ve Türkiye’ye. Hep unutulur. Türkiye’de çok hatırı sayılır İranlı vardır, hiç bilinmez, konuşulmaz ama zaten onların çoğu da Azeridir, Türkçe konuştukları için bir sorun yok. Türkiye içerisinde erimişlerdir ama o verdiği göçten sonra İran hiçbir zaman belini doğrultamadı çünkü beyin göçü bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket herhalde. Brezilya ile karşılaştırdığımızda, Venezuela’da kurumlar artık tamamen rejimin kontrolünde ve o kurumlardan bir şey beklemek imkansız. Bazı ülkelerde ordular hâlâ ‘bağımsız’- onlar bir darbe yapıp ağırlıklarını koyabiliyorlar. Oldu böyle şeyler yakın zamanda ama orada öyle değil. Hugo Chávez'den bu yana Venezuela’da zaten tamamen rejimin kontrolüne girmiş bir ordu söz konusu, bir facia yani. 1980’lerin başında Venezuela, Güney Amerika’nın en zengin ülkesiydi, düşünebiliyor musunuz, nereden nereye gelmiş?”

Nereye Doğru’ya Filistin gündemiyle devam eden Cengiz Aktar, “Beyrut banliyösünü bombaladılar bir de Tahran’da Hamas lideri İsmail Haniye’yi evinde öldürdüler. İsrail resmi bir açıklama yapmadı çünkü böyle bir şeyi resmi olarak açıklarsanız sonuçları biraz daha zorlayıcı olur. Ha İsrail, ha ABD - arada bir fark yok, birlikte hareket ediyorlar,” derken, Ömer Madra, “İsrail, aynı gün Beyrut’ta üst düzey komutanı Fuat Şükrü’yü öldürdüklerini de açıklamış. Aynı gün içinde iki ayrı Orta Doğu ülkesinin başkentinde saldırılar var. Birini kabul ediyor, diğerini ise söylememiş,” diye belirtti. “Savaşı genişletmek istiyor. ABD’de ‘up the ante’ dedikleri gibi el arttırıyor. Bakalım ne olacak? Bütün bunlar hem Çin tarafından, hem Rusya, hem de diğer bölge ülkeleri tarafından yakından izleniyor,” diyen Aktar, geçen hafta da bahsettiği Pekin’deki Filistin gruplarıyla olan toplantı konusuna geçti.

Batı medyası görmekte çok zorlansa da Pekin’de 14 Filistinli heyetin bir araya gelerek son derece önemli kararlar aldıkları toplantıların arkası gelecektir. Şimdilik dişe dokunur bir şey yok ama Çin Dış İşleri Bakanlığı’nın bir özel birim kurduğu anlaşılıyor. Bu da doğal zaten, işi tamamen üstlerine atmış vaziyetteler ama herhalde Filistin devletini tanıyan özellikle Batı’lı ülkelerle irtibat halinde olacaklardır. Bununla ilgili bir iki haber vardı - İspanya, Norveç ve İrlanda’dan bahsediyorum, başkaları da ardından gelecektir, bu önemli. Çin sadece Rusya ile birlikte hareket ederse görüntü pek hoş olmaz çünkü Rusya’nın da Ukrayna’da ne yaptığı malum. Geçen hafta bu bir dönüm noktası, Çin diplomasisinin çok önemli bir hamlesiydi diye bahsetmiştik ama bugün bir yeni bilgi daha paylaşmak istiyorum; yakın zamana kadar Oslo’dan sonra ‘Quartet’ denilen bir şey kurulmuştu. Bu Quartet’in katılımcıları, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Rusya ve ABD idi. Birleşmiş Milletler’de bir sekreterya ile 2002’de Orta Doğu barış süreci müzakerelerini kolaylaştırmak amacıyla kurulmuştu. Birleşmiş Milletler’in atadığı bir üst düzey yetkilisi vardı. Quartet varken içinde Çin yok gördüğünüz gibi; Rusya, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ABD var. Fakat bu ölü doğmuş bir yapıydı ve hiçbir şeye yaramadı. Sayfası duruyor, merak edip bakmak isteyen gidip bakabilir. En son ortak basın açıklamasını üç sene önce Kasım 2021’de yapmışlar. Uluslararası camianın Filistin konusunda ne kadar akamete uğramış olduğunu iyi anlatan bir mesele ve buna mukabil aynı zamanda Çin’in aldığı inisiyatifin de ne kadar önemli olduğunu gösteriyor, bunun arkası ister istemez gelecektir. İngilizce Arap basınında Çin’in bu girişimiyle ilgili çok güçlü makaleler var. Büyük bir beklenti yaratılmış vaziyette. Aynı zamanda Filistin ve Orta Doğu siyasetinde artan rolü ve bütün bu küresel dinamiklerin değişmesi düşüncesiyle Çin’e büyük bir güven var. ABD için ara buluculuğu, dürüstlüğü pek olmasa da ‘honest broker’ diye bir laf vardı ama artık bunun tamamen bittiği, dünya çapında başka dengelerin, başka dinamiklerin ortaya çıktığı yeni bir dönemden bahsetmek mümkün ve bunun arkası gelecektir, öyle gözüküyor. Bakalım şimdi bu Lübnan ve İran saldırıları sonrası neler olacak?” diye belirten Cengiz Aktar’a Ömer Madra, “Bu çok sık rastlanan bir şey değil. İki ayrı bağımsız ülkenin başkentinde iki ayrı saldırıda öldürülen liderler, korumalar var,” diye ekledi. Aktar, “Bakalım buna tepkiler nasıl olacak? Çin’den tepki gelecek mi? ABD ‘İyi oldu, teröristlerdi’ diyecektir, hep aynı ifadeler. Ama İran’ın, Lübnan’ın tepkileri önemli,” diye eklemede bulunan Aktar’a Özdeş Özbay ise, “İsrail ‘Gerekirse topyekûn savaşa gireriz’ diye açıklama yapınca, İran, Beyrut saldırısının hemen öncesinde, İsrail’i ‘Bunun sonuçları olur, bölgesel bir savaşa doğru gidilebilir’ diye uyarmıştı. Ardından sanki tersi söylenmiş gibi bir de Tahran’da suikast girişimi oldu,” diye eklemede bulundu. Aktar, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail ile ilgili ‘müdahale ederiz’ ifadesine bir düzeltme geldi biliyorsunuz; ‘İsrail Lübnan’a girerse’ düzeltmesi...” diyerek son gündem konusuna geçti.

Kaja Kallas

Cengiz Aktar, “Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, pot kırmaya, ortalığı karıştırmaya devam ediyor. Yeni Avrupa Birliği komisyonu kuruluyor biliyorsunuz, seçimler oldu - Ursula von der Leyen yeniden seçildi. Estonya eski Başbakanı Kaja Kallas, Josep Borrell’in yerine seçildi ve kavgaya devam ediyor. Victor Orbán tarafından tayin edilmiş Olivér Várhelyi adında genişlemeden sorumlu bir komiser vardı, Türkiye’ye de gelip giderdi ara sıra, kendisi çekildi, devam etmeyecek. Várhelyi’nin yerine Victor Orbán, partisi Fidesz’den birisini seçtirmeye çalışıyor. Bu arada ‘Türkiye ile müzakerelere tekrar başlanması gerekir’ diye de bir laf attı ortaya. Türkiye’de bakanlıkta bazıları heyecanlandı ama bir şey olacağı yok. Polonya ile fena halde kavga ediyor, Polonya’ya laf yetiştiriyor. Varşova’da Dış İşleri bakan yardımcısının yardımcısı gibi çok alt düzey bir yetkiliye cevap verdirdi, ‘NATO ve Avrupa Birliği’nden çıkabilirsiniz, buyurun’ dedi. Her yıl yaz aylarında, bir nevi yeni sezonu açan bir toplantı yapılır, Avrupa Birliği’nin Dış İşleri ve Savunma Bakanlarının toplantısıdır bu ve bu toplantılar mutat bir şekilde o zamanki dönem başkanının tayin ettiği kendi ülkesindeki bir şehirde yapılır. Borrell ise bu toplantıyı iptal etti, ‘Hiçbir bakan bu toplantıya katılmayacak’ dendi ve toplantıyı Brüksel’e aldılar. Bir tek destekçisi var; Slovakya. Slovakya temsilci Dış İşleri Bakanı konuşmuyor ama karşı da değil ama diğerleri fena halde kızgın. Bakalım, bu altı aylık dönem, özellikle Ağustos sonrasında yani Eylül, Ekim, Kasım, Aralık aylarında nasıl devam edecek? Çünkü Ukrayna konusunda her şeyi bloke etmeye devam ediyor, Trump seçilsin diye çalışıyor, Make Europe Great Again (MEGA) diye de bir şey çıkardı biliyorsunuz.” diye belirtirken, Ömer Madra da ‘Dünyanın sonunu da hızlandıracak bayağı ilginç şeyler var,” diyerek bu haftanın gündemini tamamladılar.