"Azmanbüs var ise UNESCO argümanı düşer"

-
Aa
+
a
a
a

Dünya Mirası Adalar'da Nevin Sungur ve Derya Tolgay, yönetmen ve aynı zamanda Ada'lı Ezel Akay ile Adalar’daki 'azmanbüs' sorununu ve Adalıların direnişini ele alıyorlar.

""
Ezel Akay'la Adalar'da 'azmanbüs' sorunu ve Adalıların direnişi üzerine
 

Ezel Akay'la Adalar'da 'azmanbüs' sorunu ve Adalıların direnişi üzerine

podcast servisi: iTunes / RSS

Nevin Sungur: Herkese merhaba. Açık Radyo'da Dünya Mirası Adalar programını dinliyorsunuz, ben Nevin Sungur.

Derya Tolgay: Ben Derya Tolgay.

N.S.: Teknik masada Andrei Gritcu ve destekçimiz Melih Aral'a çok çok teşekkür ediyoruz. Girişte dinlediğiniz ses kayıtlarından anlayacağınız üzere bugün konumuz yine Adalar'da yaşanan ‘azmanbüs’ sorunu. Bu sefer bir araya gelen yani hiçbir bayrak taşımadan, hiçbir lideri olmadan bir araya gelen sivil toplumun, beraberce nasıl bir güç yarattığını altına çizmek istiyoruz. Bugün çok değerli bir konuğumuz var, onu takdim edeceğim biraz sonra ama onun öncesinde biliyorsunuz Açık Radyo’muzun, dünyanın bütün seslerine, renklerin ve titreşimlerine Açık Radyo’muzun karşısında önemli bir sıkıntı var. Radyomuzu susturmak istiyorlar, bu çok önemli sorunu her programda dile getirmeye devam edeceğiz.

Bir de sizleri bir imza kampanyasından haberdar etmek istiyoruz. Bu imza kampanyası birkaç gündür devam ediyor ama aranızda belki duymayanlar var ve ne kadar çok kişiye ulaşabilirsek bu da bizim için bir kazanımdır. Change.org üzerinde Açık Radyo'ya sahip çıkan dinleyici ve destekçilerimizin başlattığı ‘Açık Radyo'nun kesintisiz yayını için RTÜK kararının iptalini talep edin’ başlıklı kampanyada imza sayısı 11 bine neredeyse ulaşmış durumda. Ama sizler daha fazlasınız, bunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla o sayfayı bir ziyaret edin, imzanızı da esirgemeyin diyelim biz Dünya Mirası Adalar programı olarak.

Evet, bugün de konumuz azmanbüsler. Bir süredir programın girişinin sesleri kuş sesleri, zil sesleri idi ama şimdi Ada sokaklarında yankılanan azmanbüs, daha doğrusu azmanbüslere karşı birlikte duran Adalıların çıkardığı seslerdi. Bu otoritenin ya da idarenin tepeden inme davranışı karşısında bir araya gelen Adalıların yarattığı sivil güç ve onun sokaklara yansımasıydı.

Bugünkü konuğumuz film yönetmeni Ezel Akay. Kendisi başından beri bu mücadele sürecinin içinde. Dün Saraçhane'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin binasının önünde bir gösteri yapıldı ve basın açıklaması okundu. Ezel Akay da oradaydı. Ayrca daha önce Ada’da da yapılan bir basın açıklamasını da Adalılar adına o okumuştu. Bugünkü programıza konuk olmayı kabul eden sevgili arkadaşımız, hoş geldin.

Ezel Akay: Hoş bulduk.

D.T.: Ezel hoş geldin. Ben bir ara yayından düştüm. Açık Radyo ile ilgili bir şeyler söylemek istiyordum ama daha sonra söylerim.

Biz Ezel ile çocukluk arkadaşıyız. 70'li yıllarda harika bir arkadaş grubumuzla yazları Marmara'nın masmavi temiz sularında ve bozulmamış doğal kıyılarında keyifli günler geçirir, yüzer, spor yapar, eğlenirdik. Ve şimdi tekrar Ada’da yine birlikte olmak, doğayı korumak, olup bitenlere dur demek için mücadele ediyor olmak çok güzel. İyi ki geldin, çok teşekkür ederiz.

E.A.: Derya da bizim mahallenin pırıl pırıl en güzel kızlarından biriydi. O zamanlar memurlar da yazlığa gidebiliyordu. Benim babam da bir memurdu. Bizim bütün lise yıllarımız aynı yazlıkta, hakikaten çok eğlenceli, unutulmaz zamanlar geçirdik. Artık öylesi pek mümkün değil. Neyse bu nostaljiyi çocukluğumdan diye tanımlayıp Açık Radyo'ya geçeyim. Çok sevindim Derya seni tekrar gördüğüme.

Bir kere Açık Radyo'nun kapanması diye bir şey söz konusu olamaz. Açık Radyo’yu bilenler biliyordur ama dünyada işine az rastlanır bir kariyer, program içeriği açısından muazzam bir çeşitlilik ve içeriklerin kalitesiyle bence dünyada benzeri az bulunur bir yayın organı oldu. Hem kendisini, hem dinleyenlerini eğiten müthiş bir yayıncılık kariyeri var Açık Radyo'nun. Böyle bir yere dokunulması bile düşünülemez. Umuyorum Açık Radyo her zaman açık kalacak.

N.S.: Biz debunacanı gönülden inanıyoruz zaten. Aksi mümkün değil çünkü.

D.T.: Peki, ben de hazır zamanı gelmişken bir iki bir şey söyleyebilir miyim? Çünkü öğrencisi olduğum Açık Radyo, birlikte olmanın, biz olmanın, birbirinizden öğrenmenin, dayanışmanın gücünün, güzelliğinin bir vücut bulmuş hali adeta. Dostluğa, özgürlüğe, sevgiye, özene, zerafete, güvene dayanan, sorumluluk sahibi gönüllü programcıları ve aynı özelliklere sahip dinleyici ve destekçilerinden oluşuyor. Özetle erdemli bir insanlar topluluğu. İyi ki var ve karanlık günlerimizde bize hep iyi gelen radyomuza daha çok sahip çıkarak yolumuz açık olsun diyorum.

E.A.: Harika.

NS: Evet, şimdi bir mücadeleden diğer mücadeleye geçelim. Ezel, ilk başta da söyledim, sen başından beri bu sürecin içerisindesin. Geldiğimiz nokta belli, hala bir geri adım yok. Israrla azmanbüsler Ada sokaklarında dolaşmaya devam ediyor. Fakat bu süreçte muhtemelen bizim, yani benim kendi adıma en fazla dikkatimi çeken noktalardan biri de, insanların canı gönülden, zamanlarını feda ederek koşup gelmeleri ve sokaklara dökülmeleri oldu. Bu geçtiğimiz günler de bu şekilde devam ediyor. Bu azmanbüslere karşı yürütülen mücadelede sivil toplumun gücü nedir sence, nasıl anlatmak istersin bu süreci?

E.A.: Bu eylem kararları alındığında henüz Ada’da değildim, bir filmin çekimleri yüzünden uzaktaydım, döndüğümde ben de katıldım yani benden önce başladı, onu belirteyim. Ada ilginçtir, şöyle ki; Türkiye'nin en örgütlü ilçelerinden birisidir. Ben de hemen Ada Dostları Derneği'nin üyesi oldum ve çalışmalara ufak ufak katılmaya başladım. Adalılar, bu örgütlük sayesinde, mesela imar planlarıyla ilgili olarak ve daha öncesindeki çeşitli faaliyetlerde de bir araya geldiler. Baharla birlikte nüfus arttığı için katılımlar da arttı. Tam o sırada yeni toplu ulaşım araçları, Adalıların nefis bir buluşla ‘Azmanbüs’ adını verdikleri ya da İngilizcesi de ‘Monstrobus’ile ilgili bir karar alındı ve Ada’ya getirildi. Sonrasında da bunları çalıştırmaya başladılar.

Bir kere herkes tabii ki azmanbüslere karşı ama herkes. Kendisiyle görüşmeye gittiğimizde bunu Ekrem Bey de bize bunu söyledi. Ada halkı esas olarak, sözünün dinlenmemesi yüzünden giderek daha sıkı örgütlendi ve karşı çıkışını daha büyük sözlerle dillendirmeye başladı. Çünkü bir toplantı yapılıyor, ‘Azmanbüsler gelmeyecek’ deniyor ama geliyor. Belediye Başkanı azmanbüsleri istemediğini söylüyor, bir adım daha atılıyor, otobüs durakları yapılıyor. ‘Tamam kaldıracağız, deneme yapıyoruz’ deniyor, sürekli olarak yalan söylemek zorunda kaldı yöneticiler. Ben yöneticilerde de bir tür çaresizlik sezdim, bunu itiraf edeyim. Seçmenlerine karşı duyarlı davranmaya çalışıyorlar çünkü verdikleri sözler var. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, halkla birlikte karar verip birlikte hareket etmeyi başarma, katılımcı demokrasi dediğimiz yeni dünya kültürüne uygun davranma sözü veriyorlar. Fakat Adalar’da bunu yapamıyorlar ve bu yüzden Adalılar ve Adalıların yerel yöneticileri bir travma yaşıyor. Çözümünü sorarsanız, bence azmanbüsler artık ölmüştür. Bu konuda konuşmayı devam ettirmeyi ben pek gerekli görmüyorum. Ada’da yaşayan herkes ve hatta Büyükşehir Belediye Başkanı, ilçe belediye başkanı, İETT Genel Müdürü bile ‘Çok çirkin, Ada’ya hiç uygun değil’ deyip duruyor. Bundan sonrası artık onları eleştirmekle değil, çözüm üretmek, sürekli olarak bu karşı çıkışı yani azmanbüslerle ilgili karşı çıkışı sürdürmek gerekiyor. Artık yöneticileri falan eleştirmenin gereği yok. Yapacaksınız kardeşim. Gerekçelerimiz, Adalıların gerekçeleri hukuki, estetik ve işlevsel olarak çok sağlam.

D.T.: Ezel, ben burada bir hatırlatma yapmak istiyorum çünkü biz de sekiz senedir bu programları hazırlıyoruz ve bugüne kadar 500'den fazla çok kıymetli konuğumuz oldu. Haliyle onların envanterleri bizim öğrenciliğimizi şevkle devam ettirmemizi sağlıyor. Türkiye tek adam, otokrasiyle yönetilen bir ülke halinde şu anda ve senin hep üzerini çizdiğin, yerelden demokrasi sözü vererek seçilmişlerin aynı yolu izlemesi çok çok üzücü. Bu nedenle, yaşadığımız hayal kırıklığı büyük. Sanki Yüzüklerin Efendisi filmindeki gibi, yüzüğü ele geçiren kötüye dönüşüyor, adeta bir güç zehirlenmesine dönüyor. Çünkü zamanında bu süreç Erdoğan'ın talimatları ile başladı, şimdi ise İmamoğlu ile devam ediyor ve Erdoğan'ın istekleri adım adım gerçekleşiyor. Hatırlarsak, buraya Ağaoğlu ile gelip Ada hayallemeleri yapmışlar, Adalar’ı köprülerle birbirine bağlamak gibi Ağaoğlu'nun dahiyane fikirleri konuşulmuştu. Şunu tekrar hatırlatayım, defalarca programını yaptık; Adalar’ın kıyıları, denizleri olmayan imar planları yapıldı. Bir çok Ada’daki yerin sit derecesi değiştirildi, bağlar, bahçeler, çok geniş araziler arsaya dönüştürüldü ve imarın başlamasına zemin hazırlandı.

Burada İstanbul hafızamıza da geri dönersek, oradan çıkaracağımız çok iyi dersler var. İstanbul'un güzelim orman arazilerinde önce kaçak binalar yapıldı, sonra buralara ulaşım, minibüsler, otobüsler, hatlar bağlandı. Öncesinde değersiz olan bu araziler büyük para etmeye başladı, sermaye girdi, mafya girdi, güç ilişkileriyle iç içe geçmiş bir İstanbul'a dönüştü. Ahbap çavuş ilişkileri, karar alıcılar, iktidar vs. ve sonunda bu hale geldi. Çok mu güzel oldu İstanbul? Elbette hayır. Yönetilemeyen, 20 milyona dayanmış azman nüfusu ile suyu, havası zehirli bir şehir var artık. İşte biz bu yüzden, bütün bunların dersini bildiğimiz için korumaya çalışıyoruz, değil mi?

E.A.: Tabii, üstelik de şöyle bakmak lazım; şimdi Ada ilginç bir yer, bir kere Türkiye'deki eğitimli nüfusun en çok olduğu ilçe Adalar. Ayrıca, belediyede, bakanlıklarda, milletvekillerinde, bürokraside ne kadar akıllı insan var ise aynı akılda insanların da olduğu bir yer. Bir de nüfus öyle genç bir nüfus değil, 30-40 yaşın üzerinde insanlar yaşıyorlar. Tabii gençler de var ama buradaki fikirlerin büyük bir çoğunluğu böyle insanlar.

N.S.: Bir de zengin değiliz, elit zengin değiliz, onu da söyle gözünü seveyim.

D.T.: Vallahi ben Bağkur emeklisiyim.

E.A.: Eğitimli, akıllı insanlar demek istiyorum, zengin demek istemiyorum. Tabi herkes biliyor, Ada’da çok kalburüstü zenginlerin de evleri var. Onun için bir elitizm eleştirisi var Ada’ya karşı. Doğrudur, öyle bir şey de var tabi ki. Ama esas önemli olan şu; Ada’nın kurtuluşu için üretilen fikirlerin hepsi Türkiye'ye ve Ada’yı yönetenlere de örnek olacak fikirler. Bir yığın hukukçu var aramızda, gazeteciler, türlü çeşit fikir liderleri, sanatçılar, iş adamları ve siyasette tecrübeli insanlar var. Böyle bir kitlenin karşısına, özellikle demokratik ilkelerle çıkmak, sürekli olarak fikir alışverişi yapmak mecburi. Ben bu yüzden de Ada sayesinde bir örnek yaratmak mümkün diye düşünüyorum.

Dinleyicilere sesleniyorum; Ada’nın elitlerini, şunları, bunları eleştirmeyi boş verin. Türkiye'deki bütün ilçelerde adem-i merkeziyetçi bir kültürü yaşatmak isteyen bütün halk kitleleri için örnek olabilecek buradan çıkan fikirlerin hepsi, bunlar üzerine bir yığın deney yapmak mümkün ve nitekim yapılıyor da.

Şöyle bir şey sizin de dikkatinizi çekti mi, bilemiyorum; dün Saraçhane’nin önündeki basın açıklamasında polis hiç gaz bombası falan atmadı. Şöyle bir baktılar onlar da, ‘Şimdi bu Yaya Yolu şarkısının sloganına mı karşı durmamız gerekiyor?’ diyen polisler vardı. Yani çok ilkeli ve çok kendine has bir şekilde protesto gösterisi yapabilen, küçük de olsa yani sanıyorum 60 kişi civarında insan vardı ama sesleri hemen bütün sosyal medyada duyuldu. Buradan çıkan bütün fikirler hızla yayılma imkanına sahip çünkü bütün o kanalları kullanabilen insanlar da var. Bizim Ekrem Bey ile küçük bir sohbet imkanımız da oldu.

D.T.: Evet, bunu size sormak istiyoruz gerçekten çünkü bana böyle talepler geldi, kısaca açıklarsanız seviniriz. Çünkü biliyoruz ki, ‘Yerelden demokrasiyi uygulayın Sayın Başkan’ diye gittiniz ama orada İETT Genel Müdürü de vardı.

E.A.: Vardı tabii. Şimdi öncelikle şunu belirteyim; bir kere böyle bir kitle hareketinin, lidersiz bir kitle hareketinin örgütlenirken özel görüşmelere çok dikkat etmesi gerekiyor. Aslında yöneticilerin sürekli olarak kitlenin, orada yaşayan insanların karşısında konuşması gerekiyor. Bütün bu eylemlerin hepsini toplumsal politika alanında değerlendirmek lazım bence. İşte bu toplumsal politika yapmanında bir takım incelikleri var; küçük küçük lobiler, ikna operasyonları, hatırlatmalar, bütün bunların büyük faydası olduğuna inanlardanım ben. Ama lidersiz bir harekette, bir lider gibi davranmamayı becerecek insanların böyle özel görüşmeleri yapmasında da fayda var.

Sevgili Mahir Polat, Levent Kazak ve beni yakından tanıyordu. Bize, ‘Ben de rahatsızım olup bitenlerden. Beraber Ekrem Bey ile görüşelim, bir sohbet yapalım’ dedi ve bizi davet etti. Biz de Ada’nın geçmişi ve eylemleri konusunda tecrübeli arkadaşlarımızı yanımıza aldık. Toplantıya girmeden önce bunu herkes kendi aidiyetinin olduğu gruplara bildirdi. Ben de Ada Dostları’na ‘Böyle bir toplantıya davet edildik, şu şu insanlarla gidiyoruz’ dedim. Arkasından da herkes kendi gruplarında toplantının özetini yayınladı. Böyle çalışmayı çok önemsiyorum çünkü çeşitli denk gelişler olabilir. Mesala bir gün yolda İETT müdürüyle karşılaşırsınız, bir sohbet edersiniz ama önemli olan, bunun hemen kendi kitlesine aktarılmasıdır ve biz de buna çok dikkat ettik. Bu konuda eleştiriler var, haksız eleştiriler de değil bunlar. Çünkü tehlikeli alanlar bunlar, kabul ediyorum. Ama burada birbirimize güvenmemiz lazım deyip biz de deklarasyonları yaptık zamanında.

Bu toplantıda temel olarak Ekrem Bey, bu azmanbüslere kadar gelen tarihi, nasıl başladıklarını anlattı. Atlı faytonların kaldırılmasından sonra ortaya çıkan otobüs ihtiyacından dolayı bu tescil edilemeyen minibüsler, akülü, elektrikli araçların geldiğini söyledi. Tabii şöyle bir şey de var, onu hatırlatmadık orada ama eskiden Ada’da faytonlarla yolculuk edilirdi. Fakat faytonlar bir toplu taşıma aracı değil, bir tür taksi hizmetiydi. Yani Ada’da bugüne kadar hiç toplu taşıma hizmeti verilmiyordu. Yalnız şunu unutmayalım, Ada’nın nüfusu zaman içinde yani kış nüfusu, yani Ada’yı bir sayfiye ya da yazlık olarak kullananların dışında, orada yaz - kış yaşayanların sayısı çok önemli ölçüde arttı. Yani Ada sadece bir sayfiye değil, bir yaşam alanına dönüştü. Böylece burada ulaşım ihtiyaçları da doğdu. Neyse geri döneyim, gayet sessiz ve gayet kullanışlı küçük taksiler yaratıldı. Bir taksi hizmeti yani faytonlar da olduğu gibi bir taksi hizmeti başladı ve insanlar bunu memnun bir şekilde kullanıyorlardı.

N.S.: Ezel, zaman hatırlatması yapacağım, biraz toparlarsan çok sevinirim.

E.A.: Tamam. Ekrem Bey bunlardan bahsetti, azmanbüslerin Ada’ya yakışmamasına rağmen, yeni teknoloji olduğu için bu araçları üretmek için hiç kimsenin tezgah kuramadığını ve bunlara mecbur kaldıklarını söyledi ve şöyle dedi, ‘Emir tepeden geldi yani bize bu iznin verilmesi, bir süre daha eski elektrikli araçlarla devam edilmesinin emri tepeden geldi, o izni yukarıdan verdiler. Biz buna çok şaşırdık ama böyle oldu. Biz bu araçları bir - bir buçuk sene içinde kaldıracağız.’ Biz ısrar ettik, ‘Tekrar izin alın, eski araçlar devam etsin, bunları kaldırın’ dedik. İETT Müdürü İrfan Bey de dedi ki, "Galiba altı ay kadar daha izin alacağız’.

Biz ondan sonra vurguyu değiştirdik. İrem Hanım, o toplantıdaki hukuki danışmanımızdı, o bir eleştiri yaptı. Ondan sonra, ‘Katılımcı demokrasinin gerekliliklerini yerine getirmediğiniz için bizlerle Ada Belediyesi ve İBB arasında böyle bir problem doğdu. Aslında bu eylemlerin en büyük nedeni çalıştaylar, arama toplantıları, şehir meclisleri, ilçe meclislerinin çalıştırılmamasındandır. Bütün problemleri halkın önünde tartışıp, birlikte karar verip, alınan kararların da denetlenmesini halkla birlikte yapmak gerektir’ dedik. Böyle bir genel çerçevede orada olduğumuzu söyledik, hiçbirimizin bir temsil yetkisi olmadığını vurguladık, ‘Biz esas problemi size hatırlatmak için buradayız’ dedik. Onlar da notlarını aldılar. Ekrem Bey'in bu konuda bir harekete geçeceği umuduyla oradan ayrıldık.

D.T.: Peki, ben hemen hızlıca Nevin'e de soru sormak istiyorum. Çünkü Nevin bu toplantıda Sayın İmamoğlu'na Adalar’ın Dünya Mirası olması için gönderilen bir geçici dosyadan bahsediyor ve buna sahip çıkılmasını talep ediyor. İstersen oradan sonrasını sana bırakayım Nevin, kısacık bilgisini verir misin?

N.S.: Ben önce bu toplantının yapılmasındaki süreci hızlandıranlardan birisinin de yerel ve uluslararası basında da yer alan Adalıların sokaklardaki tepkisinin devamlılığı olduğunu söylemek istiyorum.

Senin soruna gelirsem, evet Ekrem Bey’e UNESCO Dünya Mirası Listesi’nden bahsettik. ‘Esas amacımız bu olmalı’ dedik. Mutlu bir şaşkınlık gördüm yüzünde, çok sevindi ve böyle olması gerektiğini, kendisinin de canı gönülden katıldığını söyledi.

Ben son olarak, ‘O zaman enerjimizi boşa harcamayalım, bu konuda mücadele verelim’ diyorum. Ezel, çok teşekkürler, zamanımız maalesef kısa ama konuşacak konular çok fazla. Teşekkürler katıldığın için.

D.T.: Çok çok teşekkürler.

N.S.: Bugün üç tane sloganımız var; ‘Açık Radyo Susturulamaz’, ‘Azmanbüslere Hayır’ ve ‘Adalar Hepimizin’.

D.T.: Sonuncusunu da söylemek isterim izninizle; “Azmanbüs var ise UNESCO Argümanı Düşer’. Bunun için UNESCO'yu başa alalım. "Adalar Evrensel Normlarla Bir Dünya Mirası Olsun’, Adalar hepimizin.

N.S.: Çok teşekkürler dinlediğiniz için, herkese iyi günler diliyoruz.