Türkiye dünya gelişmişlik liginde

-
Aa
+
a
a
a

22 Eylül 2010Referans Gazetesi

Ülkelerin çeşitli gelişmişlik göstergelerine göre yapılan sınıflandırmalarda (Dünya Bankası, FTSE, Dünya Ekonomik Forumu) Türkiye üçüncü kümede yer alıyor. Birinci kümede gelişmiş ülkeler, ikinci kümede bu ülkelere yaklaşmaya başlayan ülkeler; Tayvan, Macaristan, Polonya var. Üçüncü küme orta gelirli diğer ülkelerden oluşuyor: Mısır, Tunus, Çin ve Türkiye görebildiğim sınıflandırmaların hemen hepsinde bu kümede.
Türkiye ikinci kümeye çıkamaz mı? OECD'nin 2010 Türkiye İktisadi Raporu (OECD Economic Surveys-Turkey, Paris: OECD Publication, September 2010) bu soruyu olumlu bir biçimde, "Türkiye neleri yaparsa ikinci lige çıkabilir?" diye sormuş. Bu soruyu yanıtlamak için izlenen yaklaşım şu: İkinci kümede yer alan ülkeleri, üçüncü kümede olanlardan ayırt eden en önemli özelliğin küresel mali sistemden yararlanma olanakları olduğu gözlemi yapılmış. İkinci kümede yer alan ülkeler daha uzun ve daha uygun vade vs. koşullarıyla kaynak temin edebiliyorlar. Bunu yapabilmelerini sağlayan da söz konusu ülkelerin, siyasal, toplumsal ve iktisadi olarak ulaştıkları düzeyin, derecelendirme kuruluşlarının onları ‘yatırım yapılabilir' olarak değerlendirmelerini sağlaması. Bu, Türkiye için son derece önemli. Çünkü cari açık veriyoruz. Yani büyüyebilmek için başkalarının tasarrufunu çekmemiz gerekiyor.
OECD çalışması konuya bu açıdan yaklaşmış. Çalışmada önce derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'yi değerlendirirken olumlu ya da olumsuz neleri vurguladıkları etraflı bir biçimde incelenmiş. Daha sonra, Türkiye ve benzeri ülkeleri içeren bir model çerçevesinde derecelendirmeyle ülkelerin konumunu tanımlamada başvurulan temel değişkenler arasında ilişki olup olmadığına bakılmış. Ulaşılan sonuç istatistiksel açıdan doyurucu bulunmuş. Temel bulgular şöyle (sf. 74-5): Yasaların üstünlüğü, hükümetin etkinlik derecesi ve yolsuzluğa karşı önlemlerden oluşan ‘kurumsal etkililik' en önemli değişken olarak ortaya çıkmış. İkinci önemli değişken, ‘siyasal istikrar'. Bunları kişi başına GSYH, kamu maliyesinin performansı (örneğin borç/GSYH oranı) ve parasal istikrar izliyor. Bir de Avrupa Birliği (AB) üyesi olup olmamanın fark yarattığı gözlenmiş. Tabii bir de ülkeye özgü etkiler var.
Geçmişte AB üyeliği bir ülke için önemli avantaj sağlamıştı. Son olayların bu avantajı silmesini doğrusu beklemiyorum. Ama ileride bu çalışma yapılırsa, AB üyeliği değişkeninin etkisinin biraz daha az, ülkeye özgü etkinin ise biraz daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Türkiye'ye ilişkin sonuçlar bu genel modele uygun çıkmış. Ülkeye özgü etkinin katsayısı beklendiği gibi negatif çıkmış. Yani Türkiye'nin derecelendirme notu, temel değişkenlerin verdiğinden biraz daha düşük oluyormuş. Ancak, çalışmada bunun abartıldığı kadar önemli olmadığı belirtiliyor. Bu düzeltme yapılsa bile Türkiye ‘yatırım yapılabilir' notuna ulaşamıyor. OECD raporu, bu noktadan sonra Türkiye'nin nelere dikkat etmesi gerektiği üzerinde duruyor. Ulaşılan sonuçlar şöyle:
1) Türkiye'nin büyüme hızını yükseltmesi gerekli.
2) Kurumsal etkililik açısından, Türkiye'nin sağladığı gelişme, uluslararası ölçekte değerlendirildiğinde yeterli olmaktan çok uzak. Kurumsal iyileştirmeye ağırlık ve hız verilmesi şart.
3) Türkiye, benzer ülkelere oranla, siyasal açıdan daha istikrarsız bir ülke görünümünde. Bunun düzelmesi lazım.
4) Türkiye'de kamu maliyesinin durumunda önemli iyileşme olduğu açık. Ancak yolun sonuna gelinmiş değil. Türkiye'nin daha yapması gereken ve yapabileceği şeyler var.
5) Kamu kurumlarında mali saydamlığın arttırılması gerekiyor.
OECD raporu bu çerçeve içinde Türkiye'de üç konunun öneminin altını çiziyor. Bunlardan ilki maliye politikasının öngörülebilirliği (bu bağlamda mali kural), para politikasının etkililiği (bu bağlamda enflasyon hedeflemesi) ve mali sistemin sağlamlığı. Aklıma bir soru takılıyor. OECD raporu Türkiye'nin küme atlamayı ‘gerçekten' istediği varsayımı üzerine kurulmuş. Öyle mi acaba?