Sıkıntı verici Irak kavramları

-
Aa
+
a
a
a

Türkiye’de tartışabilmek olanaksız. Sıkıntı verici, bıktırıcı. Tartışma olamadığı içinde mantıklı öneri de, çözüm de yok. Önce Irak savaşının beklenenden uzun süreceği, sonra beklenenden kısa sürdüğü yazıldı, çizildi konuşuldu. Savaşın kısa veya uzun sürmesine göre çeşitli yorumlar yapıldı. Savaş beklenenden kısa sürünce ve üstelik asıl direnişin olacağı beklenen Bağdat direnmeyip heykel üstünde tepinince bu kez savaşa karşı olanların üzerine “bak...” diyerek başlayan yorumlar ile gidildi. Ben bu savaşa karşı olmakla beraber insanımızın bu savaşa –hem de % 94- oranında karşı olduğunu hiç düşünmedim ve defalarca açıkça belirttim. Bu savaşa karşı olanların –veya karşı görünenlerin- bir bölümü dini etki ile, bir bölümü ABD’ye karşı olmak için karşı oldular. Bir bölümü entelektüel olmanın bir aracı, bir bölümü başarısız geçen bir yaşam içerisinde şiddet dürtülerini dışa vurmayı sağlayan bir olanak kabul ettiler bu savaşı. Bu nedenle savaşa karşı olanlarla da temelde aynı görüşte olamadım. Savaş yanlıları ile zaten hiç aynı görüşte olamadım. Irak tartışması çok abuk sabuk bir şekilde yapıldı sonuçta. Hele “Polonya 200 asker ile masada” manşetini –Hürriyet gazetesi- okuyunca iyice karamsarlığa kapıldım, düşünce sistemimiz için.

 

Sayın okurlar, bir bütünü ve bütünü oluşturan parçaları iyi analiz etmek gerekir. Hiçbir zaman analizi ve vardığımız sonucu tek bir parça üstüne kurmamalıyız.

 

Önce temel verileri kısaca sayalım.

 

1-     Saddam diktatördür. Dikta rejimlerinin tüm unsurlarını bünyesinde barındırmıştır.

2-     İnsan hakları bir ulusun iç sorunu olarak kabul edilemez.

3-     Silahlanma yarışı ve özellikle kimyasal, nükleer silahlar dünyanın geleceği için bir tehlikedir.

4-     ABD içinde barındırdığı bütün olumlu özelliklere ve bu olumlu özellikler nedeni ile bir cazibe merkezi olmasına karşın, şu anda tam anlamı ile emperyal bir güçtür ve bu gücü kullanmaktan sakınmayacak bir yönetim işbaşındadır. Karşısında durulması özellikle kısa ve orta vadede neredeyse olanaksızdır.

5-     ABD’nin kendi ülkesi dışında ilk ve tek hedefi diğer ülkelerin saf bir demokrasi ile yönetilmeleri değil, ABD çıkarları ile uyumlu hareket etmeleridir. Bu nedenle Irak’a demokrasi ve silahsızlanma için değil, kendi uzun vadeli çıkarları için girmiştir.

6-     Türkiye’nin çok önemli ekonomik sorunları vardır. (Bana göre önemli olan ve düzelme şansı da olmayan şey bu sorunların nedenleridir.)

 

Bu temel kabullere kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum. Bu durumda;

 

1-    Bu savaşın kısa veya uzun sürmesi, Irak halkının direnmesi veya direnmemesi ile savaşın haklılığı arasında bir ilişki yoktur. Bu savaş bir gün sürseydi de haksızdı 1 yıl sürseydi de haksızdı. Bugün Irak halkının –yarın bir başka halk olabilir- bilinç düzeyi, dayanma güç ve isteği, bir işgalin  haklılığına gerekçe olarak öne sürülemez. Bu nedenle “bak savaş kısa sürdü, savaşa karşı olanlar haksızdır” mantığı toptan abukluktur.

2-    Diktatörlük, insan haklarının dahili bir sorun olmaması vd gerekçelerin hiçbiri bir emperyal gücün –bugün ABD yarın belki başkası- bir başka ülkeyi  -bugün Irak yarın başkası- istila için gerekçe olamaz. Bu savaşın özü budur. Ya bu temel varsayımı kabul ediyorsunuzdur, ya da etmiyorsunuzdur. Eğer bu temel varsayımı kabul ediyorsanız bilin ki bir gün, bir dünya paylaşımında ülkemizin de birilerinin payına düşmesini kabul etmiş olursunuz.

3-    Fiziki saldırıya uğramadığınız sürece savaşa karşı olmak, bir ülkedeki insan hakları ihlallerine göz yummak ve/veya diktayı savunmak veya bu ihlal veya diktaya karşı mücadele etmemek değildir. Ama mücadele yöntemi zaten kolu kanadı kırılmış ve kırılmakta olan bir ülkenin, zaten mahvolmuş insanını önce tepelemek değildir. Eğer bu mantığı kabul ediyorsanız örneğin yarın bir totaliter yönetim başımıza gelirse ondan kurtulmak için bombalanmamızı da kabul etmiş olursunuz.

4-    Bir ülkenin iç sorunları, bir başka ülkenin, bir başka ülkeye saldırısına destek vererek bazı ekonomik ve siyasal kazanımlar elde etmesinin gerekçesi olamaz. Eğer bu mantalite ile yaşanmaya başlanacak ise zorda olan ülkeye katkı miktarı arttırıldıkça düpedüz uzaktan taşeronla bile savaş devri bir gün gelir. “Savaşa karşıyım ama 92 milyar dolar borç nasıl çevrilecek” mantığı savaşa dolaylı veya doğrudan destek için gerekçe olamaz. Unutmayın bugün bizim gerekçemiz yarın başkasının gerekçesi olabilir.

5-    Bugün tek bir süper gücün bulunması ve bu güç odağının kısa ve orta vadede değişmesi olasılığının yoka yakın olması, bu süper güce adeta tapınmanın gerekçesi olamaz. Unutmayın bu süper güce sizden başka tapınanlar da çıkabilir. Ve eğer daha fazla tapınırlarsa elde edecekleri olanaklar ile sizin üstünüze kurşun sıkarlarken sakın ola ki onlara kızmayın. Belki de sizden esinlenmişlerdir.

 

Sayın okurlar, kendimiz dahil değişmek ve değiştirmeye çalışmak zorundayız. Artık “92 milyar dolar borcumuz var, ne yapalım” savını bırakıp yeni bir dünya için mücadele etmeliyiz. (Her mücadele silahla olmaz. Saçma sapan devrim sloganı atmıyorum.) Son sözüm, takıldığım başlıkla ilgili; üzülmemiz gereken konu neden masada olamadığımız değil, Polonyalıların ve diğerlerinin neden orada olduklarıdır.