Af Örgütü 2006 Raporu

-
Aa
+
a
a
a

24 May 2006Savaş Karşıtları

"Türkiye: Mardin Kızıltepe’de Ahmet Kaymaz ve oğlu Uğur Kaymaz’ı öldürmekle suçlanan dört polis memuru hala aktif görev yapıyorlar. Operasyonundan sorumlu üst düzey memurlar soruşturmadan muaf tutuldu ve haklarında herhangi bir suçlama yapılmadı"2006 Raporu: Dünyanın yoksul ve dezavantajlı insanları “terörle savaş”ın bedelini ödüyor(Londra) Yıllık raporunu bugün açıklayan Uluslararası Af Örgütü, güçlü devletlerin sözlerini tutmadaki başarısızlıkları ve aldatmalar ile 2005’in insan hakları için umutların sarsılmasına yol açan, çelişkilerle dolu bir yıl olduğunu açıklamıştır.Uluslararası Af Örgütü 2006 Raporu açıklanırken söz alan Af Örgütü Genel Sekreteri Irene Khan; güçlü ve ayrıcalıklı ülkelerin güvenlik gündemlerinin, dünyanın dikkatinin ve enerjisinin başka yerlerdeki insan hakları ihlallerine yönelmesini engellediğini söyledi.“Devletler toplu ve ayrı olarak; uluslararası kurumları hareketsiz kıldı ve dar görüşlü güvenlik çıkarları için kamu kaynaklarını israf etti, ‘teröre karşı savaş’ adına ilkeleri kurban ederek ağır insan hakları ihlallerini görmezden geldi. Khan, “Sonuç olarak, dünya ağır bir fatura ödedi, en temel ilkelerin erozyonu ile sıradan insanların yaşamları ve yaşam alanları muazzam zarar gördü” dedi. Binlerce kişinin canına mal olan, milyonlarca insanı yerinden eden ve tüm tarafların savaş suçları ve insanlığa karşı suçları işlemeye devam ettiği Darfur için Khan; “Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği’nin aralıklı ilgisi ve zayıf tepkileri, Darfur’un ihtiyacı olduğu özenin yanında acınası şekilde kısıtlı kalmıştır.” dedi.2005 yılında Irak’ın bağnaz şiddet girdabına battığını söyleyen Khan, “Güçlü olanlar kendi stratejilerini tekrar gözden geçirip değerlendirmek için aşırı kibirli olduğu zaman, en ağır bedeli yoksullar ve güçsüzler öder; bu olayda ise bunlar Iraklı kadınlar, erkekler ve çocuklardır.” diyerek uyarıda bulundu. Filistinliler’in acı ve umutsuzluklarının, İsrailli nüfusun korkularının derinleşmesine rağmen; İsrail ve İşgal Altındaki Topraklar, 2005’te uluslararası gündemden çıkartıldı.Büyük miktarda insanın hayatını alan silahlı grupların saldırılarının acımasızlığı ve yoğunluğu 2005’te yeni bir seviyeye erişti.Khan, “Silahlı grupların terörizmi bağışlanamaz ve kabul edilemezdir. Suçluların yargı önüne; ama işkence ve gizli gözaltıların olmadığı adil bir yargı önüne çıkartılması gereklidir. Ne yazık ki, dünya çapında bu tür olaylarda artan acımasızlık hatırlatmıştır ki; ‘teröre karşı savaş’ başarısız oluyor ve insan hakları ve insanların güvenliği dar görüşlü ulusal güvenlik çıkarlarının önüne geçmedikçe başarısız olmaya devam edecektir.” dedi “Halbuki 2005’te umudun açık işaretleri umutsuzluğa karşı mücadele etti.”Geçen yıl, yoksulluğa karşı mücadelede ve ekonomik ve sosyal haklar için çabalarda en büyük sivil toplum hareketlerinden biri görüldü. Binyıl Gelişim Hedefleri (Milenyum Hedefleri)’nin uygulanmasındaki gelişmeleri inceleyen Birleşmiş Milletler Zirvesi devletlerin sözlerini tutmadaki performanslarının üzücü şekilde başarısız olduğunu gösterdi. Örneğin, kadınların insan haklarına saygı gösterir gibi yapan devletler, kız çocuklarının eğitime eşit erişimini gözeten uluslararası hedeflerin uygulanmasında başarısız oldular.2005’te Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Uganda’daki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar konusunda ilk iddianamesini yayınlaması, adalet çağrısının diğer bir başarısı olmuştur. Latin Amerika’da eski devlet yöneticilerine yönelik dokunulmazlıklar kaldırılmış; Augusto Pinochet ev hapsine alınmış ve Alberto Fujimori için de uluslararası tutuklama emri çıkartılmıştır.Güçlü devletler mahkemeleri ve kamu kuruluşları tarafından hesap vermek için çağrıldılar. İngiltere’deki en üst mahkeme işkence altında alınmış ifadeyi kullanma yönündeki hükümetin planını reddetti. Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu, ABD öncülüğündeki ‘hüküm vermeler’ ya da tutukluların işkence ve diğer insan hakları ihlalleri riski altında olacakları ülkelere yasadışı transferlerine Avrupa’nın katılımı hakkında soruşturmalar başlattı.Keşif sonrası keşif; Avrupa devletlerinin kesin işkence ve kötü muamele yasağına karşı gelerek ve Mısır, Ürdün, Fas, Suudi Arabistan ve Suriye gibi işkence uyguladığı bilinen ülkelere mahkumların transferi ile işkenceye sebep olarak ABD ile suç ortaklığı yapma boyutunu açığa çıkardı.Khan, “Maalesef, temel insan hakları ilkelerine saygıyı yeniden sağlamak için mahkemelerin ve yasama kurullarının çabalarını kabul etmek yerine, bazı hükümetler yükümlülüklerinden kurtulmak amaçlı yeni yollar aramaya çalıştılar.” dedi.İngiltere, kağıt üzerindeki garantiler yerine ‘diplomatik sözlerin’ peşine düşerek insanları işkence ile karşılaşabilecekleri ülkelere geri gönderdi.ABD Yasaması, işkence ve diğer kötü muamelenin yasaklanmasını Başkan Bush’un itirazına rağmen tekrar onayladı, ancak sonra Guantanamo’da gözaltında tutulanlara yönelik muamelenin federal mahkemelerce yargılanması yollarını ciddi şekilde sınırlamaya devam etti.Khan: “Sivillere yönelik terörist saldırıları nasıl şiddetle kınamalıysak, devletlerin teröre karşı ancak işkence ile savaşılabileceği iddialarına karşı da direnmeliyiz. Bu tür iddialar yanıltıcı, tehlikeli ve yanlıştır. Yangını petrolle söndüremezsiniz “ dedi.“Güçlü devletlerin çifte standartları ve çifte söylemleri tehlikelidir çünkü bunlar uluslararası topluluğun Darfur, Çeçenistan, Kolombiya, Afganistan, İran, Özbekistan ve Kuzey Kore gibi ülkelerdeki insan hakları ihlallerine dikkat çekme imkanlarını zayıflatmaktadır. Böylece ihlalciler bu ve diğer ülkelerde cezalandırılmayacaklarından emin olarak hareket etmektedirler.“İngiltere Guantanamo’daki kötü muamele ve keyfi gözaltına sessiz kaldığında, ABD işkenceye kesin yasaklamayı görmezlikten geldiğinde, Avrupa devletleri ırkçılık ve mülteciler ile ilgili kayıtlar ve yorumlara sessiz kaldığında; dünyanın başka yerlerindeki insan hakları savunuculuğu ile ilgili kendi ahlak değerlerinin altını boşaltmaktadırlar.“BM yılın çoğunu en temel kurumlarının reform ve üyeliği için tartışmayla geçirdi ve en önemli iki üyesinin –Çin ve Rusya- performansına dikkat etmekte başarısız kaldı. Bu iki ülke sürekli kendi dar politik ve ekonomik çıkarlarının yerel veya uluslararası insan haklarının önüne geçmesine izin vermektedir.“2005 yılında BM Güvenlik Konseyi’nde küresel güvenliği korumak için en büyük sorumluluğu taşıyanlar; konseyi etkisiz kılmakta ve insan hakları konusunda etkili eylem yapmasına engel olmakta en istekli olanlar olmuştur.“Güçlü devletler insan hakları ile tehlikeli bir oyun oynamaktadırlar. Uzun çatışmaları ve insan hakları ihlallerini tırmandırmanın karnesi apaçık ortadadır.”2005 yılı toplumsal ruh halinde değişikliklerin başladığı bir yıl oldu. Khan, ortaya çıkan baskının; uluslararası sorumsuzluğu eyleme dönüştürmek için etkin bir şekilde kullanılması gerekliliğini vurguladı.Uluslararası Af Örgütü’nün 2006’daki temel talepleri:Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği’ne; Darfur’daki insan hakları ihlallerinin sona erdirilmesi ve sorunun işaret edilmesine yönelik, Birleşmiş Milletler’e; hafif silahların ticaretinin yönetimi ve insan hakları ihlallerinde kullanılmamalarını sağlayan bir Silah Ticareti Sözleşmesi yapılması ile ilgili görüşmeler yürütmesine yönelik, ABD Yönetimine; Guantanamo tutsaklar kampının kapatılması ve bütün “terörle mücadele” tutsaklarının isimlerinin ve yerlerinin açıklanmasına yönelik, Yeni BM İnsan Hakları Konseyi’ne; bütün hükümetlerin; Darfur’da, Guantanamo’da, Çeçenistan’da ya da Çin’de olsun, insan haklarına saygının eşit standartlarını kurmasını sağlamasına yöneliktir. Irene Khan, “Hükümetlerin siyasi ve manevi gücü içeride ve dışarıda insan hakları ile ilgili duruşları noktasında yaygın şekilde yargılanacaktır. Dünya uluslararası düzeyde etkiye sahip ve güçlü bu devletlerin, -- hem BM Güvenlik Konseyinin sürekli üyeleri hem de üyelik talebinde bulunan ülkeler-- insan haklarına saygılı ve sorumlu davranmalarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Hükümetler insan hakları ile ilgili oyun oynamaktan vazgeçmelidir.” dedi. Daha fazla bilgi için, Amnesty International's press office in London, UK, on +44 20 7413 5566Amnesty International, 1 Easton St., London WC1X 0DW. web: http://www.amnesty.org--------------------------------------------------------------------- To unsubscribe, e-mail: [email protected] For additional commands, e-mail: [email protected] **AVRUPA ve ORTA ASYA BÖLGE RAPORU:Rusya, İspanya, Türkiye ve İngiltere’yi de içeren ülkelerde sivillere yönelik doğrudan saldırılar bir çok yaralanmaya ve ölüme yol açtı. Hükümetler güvenlik adına; evrensel ve kesin olan işkence ve kötü muamelenin önlenmesi tedbirleri de dahil insan haklarına tecavüz etmeye devam etti.Önceki çatışmaların mirası; o sırada suç işleyenlerin cezasız kalması da dahil sürdü. Kıbrıs bölünmüş bir ada olmaya ve bölgenin uluslararası olarak tanınmayan varlıklarının durumunu kararlaştırmaya dair Azarbeycan, Gürcistan ve Moldova sınırlarında bulunan fakat bu devletlerin kontrolünün dışında kalan hiçbir belirgin ilerleme kaydedilmedi.Güvenlik ve İnsan HaklarıAralık ayında, Birleşik Krallık’ın en üst düzey mahkemesi, işkence altında alınan ifadelerin kabul edilemez kesinlikte bulunduğu yönünde bir karar almıştır. Ancak, 2005 yılının daha erken bir vaktinde, bir Alman mahkemesi, işkence ya da kötü muamele altında alınmış olabilecek ifadelerin hukuki açıdan kabul edilemez olduğu yönünde hükmetmiştir. Fransa’da, anti-terör yasası taslağı uzun dönemler sürecek bir haberleşmeden alıkoyulmaya izin vermiş ve böylece işkence ve kötü muameleyi engelleyecek koşulları ortadan kaldırmıştır. Senenin sonundaki açıklamalar pek çok Avrupa ülkesinin ABD’nin bireylerin işkencenin yaygın olduğu yerlere götürülmesi şekilde yasal olmayan ve gizli transferler yapmasıyla ya da ABD’nin askeri temelde gözaltıları ve dünya üzerinde çeşitli yerlerdeki gizli yerleşimleri ile bir ilgisi olduğunu belirtmektedir. Hem Avrupa Konseyi hem de Avrupa Parlamentosu, CIA’in Avrupa’daki gözaltı merkezlerine ve tutukluların kaçırılarak sorgulandığı Avrupa hava sahası içerisinde ya da dışında uçuş yapan CIA uçakları ile ilgili iddialara dair soruşturmalar yürütmektedir. Özbekistan’da, yetkililer Mayıs ayında Andican’da pek çok binadaki silahlı olarak ele geçirilen bir gruba kötü davranılmasıyla ilgili yanıt verdiler. Tanıklar; güvenlik güçlerinin uyarmadan ve rastgele içinde çocukların da olduğu masum ve silahsız topluluğa açtığı ateş sonucunda, yüzlerce kişinin öldüğünü belirttiler. Türkiye’deki rahatsız edici bir gelişme de, şu oldu. Güvenlik güçleri ve silahlı muhalif Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında yükselen çatışma ortamı sonucunda, Kasım ayı içerisinde Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki bir kitapçıda bir kişinin ölümüyle sonuçlanan bir bombalama olayı yaşandı. Mülteciler, Sığınmacılar ve GöçmenlerUluslararası korunma talebinde bulunanlar da dahil olmak üzere, devletler tarafından yabancı uyruktakilerin yakalanması, gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesi ile ilgili sürekli ihlaller söz konusuydu. En azından 13 kişi Fas’tan İspanyol bölgeleri Ceuta ve Melilla’ya girmeye çalışırken, iddia edildiğine göre İspanyol ve Faslı güvenlik güçlerinin onların bu bölgelere girişini engellemek için oransız ve ölümcül güç kullanması nedeniyle, öldürüldü. Erkek, kadın ve çocuklar Yunanistan, İtalya, İspanya ve Birleşik Krallık’ta iltica prosedürlerine erişimde güçlük çekmeye devam ettiler, bazıları hukuka aykırı olarak gözaltında tutuldu ve diğerlerine de gerekli rehberlik ve hukuki destek sağlanmadı. Bir çoğu hukuka aykırı olarak, Kıbrıs, Yunanistan, İtalya, Kazakistan, Malta, Rusya ve İspanya dahil olmak üzere, daha talepleri dinlenmeden sınır dışı edildiler.Bazıları insan hakları ihlalleri ile karşılaşma riski olan ülkelere gönderildiler. AB üye ülkelerinin bunu yapanlar arasında olması, AB’nin bir iltica krizi değil, bir koruma krizi ile karşı karşıya olduğunu kabullenmediğini gösterdi. Diğer yandan, Kırgızistan’a yönelik olarak Özbekistan’daki Andizhan olaylarından kaçanlara koruma sağlama yükümlülüğünü yerine getirmesi için yoğun uluslararası baskı yapıldı.Irkçılık ve ayrımcılıkDevam eden ırkçılık, ayrımcılık ve hoşgörüsüzlük çoğunlukla kimlik temelliydi. Bölgedeki bir çok ülkede, Musevi ve Müslümanlar, bireyler ve örgütlerin nefret cinayetlerinin hedefleri arasındaydılar. Rusya’da ırkçılık sebepli yüzlerce fiziki saldırı gerçekleşti, en az 28 tanesi ölümle sonuçlandı. Fransa’da, göçmenler ve Kuzey Afrika ve Sahra Altı Afrika kökenli Fransız vatandaşları işe alımda ve diğer alanlarda ayrımcı uygulamalar ve polisin sıklıkla ırkçı ve saldırgan tutumu nedeniyle öfkeliler. İki genç erkeğin şüpheli şartlar altında ölümü sonrası Ekim ayında ülkenin genelinde şehir ve kasabalarda şiddetli gösterilere başladı. Olağanüstü hal ilan edildi.Bölgede, Romanlar barınma, çalışma, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi kamusal ve özel yaşamın kilit alanlarında ciddi şekilde dezavantajlı konumda kalmaya devam ettiler. Ayrıca güvenlik güçlerinin ırkçılığının da sıkça hedefi oldular. Eski Yugoslavya’nın bazı ülkelerinde, çalışma ve barınma gibi alanlardaki etnik temelli ayrımcılık, çatışma nedeniyle yerinden edilmiş bir çok kişinin kalıcı ve onurlu geri dönüşünü engellemeye devam ediyor.Diğerleri hukuki statüleri ile bağlantılı konularda ayrımcılığa uğradılar. Rusya’daki Krasnodar Bölgesi’ndeki Meskhesyanların vatandaşlığının tanınması etnik nedenlerle reddedilmeye devam etti ve bu nedenle bir çok temel hakka erişimleri mümkün olmadı. Yunanistan’da, yetkililer Batı Trakya’daki Müslüman topluma mensup kişilerin vatandaşlık belgelerini çıkarmayı hala reddediyor ve böylece reddedilenler devlet desteği ve kurumlarına erişimi sağlayamıyorlar. Slovenya’da hukuka aykırı olarak 1992’de sürekli ikamet edenler kütüğünden silinen binlerce kişi, ki bunlar yoğun olarak diğer Yugoslavya cumhuriyetlerinden kişilerdi (bunların çoğu Romandı), durumlarının çözüme kavuşturulması için beklemekteler. Bu “silme”nin bir sonucu olarak bir çoğu ekonomik ve sosyal haklarını tam olarak kullanamıyorlar.Lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender (LGBT) topluluklarına karşı Letonya, Polonya ve Romanya’da hoşgörüsüzlük havası içinde yerel yetkililer LGBT grupları tarafından düzenlenen kamusal etkinlikleri etkin biçimde engellediler, yüksek düzeyli bazı politikacılar tarafından açıkça homofobik dil kullanıldı. Bununla birlikte İspanya ve Birleşik Krallık’ta yeni yasalar aynı cinsiyetten çiftlerin birlikteliklerini tanıdı.Kadınlara yönelik şiddetTüm bölgede kadınlara ve genç kızlara yönelik şiddet yaygın olarak devam etti ve tüm yaş grupları ve sosyal grupları etkiledi. Aile içinde şiddete karşı kadınlara daha fazla koruma sağlayan yeni Türk Ceza Kanunu ve aile içi şiddet mağduru kadınlar için İspanya'da kurulan özel mahkemeler kadına yönelik şiddete son vermeye yönelik olumlu adımlar arasında yer aldı, ancak diğer yerlerde de olduğu gibi İspanya'da resmi şikayette bulunmak ve korumayı sağlamak konusunda sorumluluğu devlete değil, mağdurlara yüklemeye devam etti.Hukuki korumadaki açıklar arasında Arnavutluk ve Rusya gibi ülkelerde aile içi şiddetin suç sayılmaması da yer aldı. Bir sığınağı açmak, yardım hattı başlatmak ya da başka hizmetleri sağlamak gibi girişimler çoğunlukla yetersiz maddi kaynaklarla çalışan bireylerin ve STK'ların çabalarıyla gerçekleşti. On milyon nüfuslu Rus başkenti Moskova'da halen şiddet mağduru kadınlar için tek bir sığınak bulunmuyor.Yoksulluk, eğitim eksikliği, ailenin çökmesi ve suç ağları, zorla fuhuş için kaçırılan kadınları ve genç kızları da kapsayan devamlı insan kaçakçılığı sorununu ağırlaştırdı. Kaçakçılık mağduru kişilerin otomatik koruma ve yardım hakkının olmaması; tanık koruma kanunlarının olmaması ya da eksik uygulanması; ülke içi insan kaçakçılığının suç sayılmaması; tehditler ve misilleme korkuları gibi sorunlardan dolayı, sağ kalanların korunmasını ve faillerin kovuşturulmasını engelledi. Bir olası olumlu adım Mayıs ayında Avrupa Konseyi İnsan Kaçakçılığına Karşı Eylem İçin Avrupa Sözleşmesi'nin imzaya açılmasıydı.Yetkililer tarafından ihlaller ve cezasızlıkTüm bölgeden sıkça ırk bağlantılı olan işkence ve kötü muamele hakkında bilgi ulaşmaya devam etti. Mağdurlar dövülmek, çıplak soyulup ölümle tehdit edilmek; yemek, su ve uykudan yoksun bırakılmak; başlarına plastik poşetlerin geçirilmesi; ve ailelerine karşı tehditler dahil olmak üzere, bir ihlal dizisini tarif ettiler. Bulgaristan, Rusya ve İspanya da dahil olmak üzere, bazı vakalarda gözaltındakiler, bildirilene göre bu tür ihlaller ya da aşırı güç kullanımı sonucu, hayatlarını kaybettiler.Gürcistan ve Ukrayna'daki yeni yönetimlerin işkence ve kötü muameleye son verme girişimleri gibi bazı olumlu gelişmeler olduysa da, bu ve diğer ülkelerde halen bu tür ihlallere son verilmesinin önünde engeller vardı. Engeller arasında polisin örtme çabaları, mağdurların korkması, avukata erişimin hemen sağlanmaması ve şikayetleri araştırmak için etkin, yeterli kaynağa sahip ve bağımsız bir sistemin olmaması bulundu. İvedi, derin ve tarafsız soruşturmaların yapılmaması Türkiye'de, Özbekistan'da ve diğer bölge ülkelerinde baskın bir cezasızlık ortamına yol açtı. Rusya'da cezasızlık, Çeçen çatışma çerçevesinde işlenen ciddi insan hakları ihlalleri için olağan olmaya devam etti.Birçok ülkede hapishanelerde ve mültecilerin ve yasadışı göçmenlerin tutulduğu gözaltı merkezlerinde koşullar insanlık dışı ve aşağılayıcıydı.Yılın başında Balkanlar'ın batısında bazı ülkelere yönelik yoğun uluslararası baskı Eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'yle daha iyi işbirliğine yol açtı ve savaş suçlarıyla ve insanlığa karşı suçlarla itham edilen bazı şüpheliler yakalandı veya görünüşte kendileri teslim oldular. Tutulanlar arasında eski Hırvatistan ordusu generali Ante Gotovina vardı, ancak diğer bazı şüpheliler tutuklanmaktan kaçınmaya devam ettiler. Mahkeme ile tam işbirliğinin olmaması ve ulusal mahkemelerinin yetersiz çabaları adalete engel olmaya devam etti.Ölüm CezasıBölgede ölüm cezasının tamamen kaldırılmasına yönelik ek ilerlemeler yaşandı. Moldova'da Anayasa'dan ölüm cezasına gönderme yapan son hükümler yasal değişiklikler sonucu kaldırıldı. Kırgızistan'da benzer taslak anayasa değişiklikleri önerildi.Özbekistan ölüm cezasının 2008'de kaldırılacağını açıkladı, ancak bu ölüm cezasından etkilenen herkes için zayıf bir teselliydi. Düzinelerce insanın tamamiyle yolsuzluklarla bozulmuş ve işkence iddialarını rutin olarak araştırmayan bir ceza yargı sistemi tarafından 2005'te ölüme mahkum edilip infaz edildiği düşünülüyor. Kesin bilginin olmamasından dolayı acı çeken akrabalara infaz tarihleri önceden anlatılmadı ve infaz edilen akrabalarının cenazeleri onlara verilmedi, nerede gömüldükleri de onlara anlatılmadı. Ayrıca Özbekistan, uluslararası hukuki yükümlülüklerinin durumu BM İnsan Hakları Komitesi tarafından değerlendirildiği sırada en az bir kişiyi infaz ederek alay edercesine görmezden geldi, hatta bir ara ölüm sertifikası üç hafta önce infaz edildiğini gösterdiği bir sırada Komite'ye bu kişinin halen yaşadığını söyledi. Beyaz Rusya ve Özbekistan hala bölgenin son cellatları olmaya devam ediyor.Muhalif Düşüncenin BastırılmasıBeyaz Rusya'da, Türkmenistan'da ve Özbekistan'da medeni, siyasi ve dini muhalif görüşlerin sistematik olarak ve birçok zaman vahşice bastırılması devam etti. Andizhan'da çok sayıda ölüm hakkında alternatif raporları resmi olarak engellenme çabası Özbekistan'da tanıklar, göstericiler, gazeteciler ve insan hakları savunucuları dahil olmak üzere bir çok gruba yönelik olarak yaygın taciz, dövülme ve gözaltıları da içerdi. Beyaz Rusya'da muhalefet aktivistleri doğru olmayan cezai suçlamalar temelinde hapsedildi. Türkmenistan'da siyasi muhalifler ve dini azınlık gruplara mensup olanlar taciz edilen, keyfi olarak gözaltına alınan ve işkenceye maruz kalanlar arasındaydı.Rusya'da insan hakları savunucularına yönelik düşmanlık ortamı yoğunlaştı ve bazı bireyler ifade özgürlüklerini kullandıkları için kovuşturuldu. STK'ları etkileyen, derneklerin kaydedilmesi için daha sıkı kuralları ve devlet tarafından daha fazla incelemeyi gerektiren yeni bir kanun sivil toplumun bağımsızlığını daha da fazla tehlikeye atma riskini getirdi.Sırbistan'da devlet dışı oluşumlarının sessiz devlet desteğiyle insan hakları savunucularına yönelik artan saldırılar eski Devlet Başkanı Slobodan Milosevic'in dönemini anımsattı. Türkiye'de geniş yelpazede eleştirel görüşler cezalandırılmaya açık olmaya devam etti ve yazarlar, yayıncılar, insan hakları savunucuları ve akademisyenler Türklüğü, devleti ve onun kurumlarını “aşağılamayı” cezalandıran bir kanun çerçevesinde yargılananlar arasındaydı.Bütün tehdit ve engellemelere rağmen, insan hakları savunucuları bölgede kararlı çalışmalarına devam etmektedirler.Uluslararası Af Örgütü’nün Bölge Raporları:• Europe and Central Asia: Summary of Amnesty International’s Concerns in the Region: January-June 2005 (AI Index: EUR 01/012/2005)• Council of Europe: Recommendations to Strengthen the December 2004 Draft European Convention on Action against Trafficking in Human Beings (AI Index: IOR 61/001/2005)• Human rights dissolving at the borders? Counter-terrorism and criminal law in the EU (AI Index: IOR 61/013/2005)• Amnesty International’s Statements to the 2005 OSCE Human Dimension Implementation Meeting (AI Index: IOR 30/014/2005)• Delivering on human rights: Amnesty International’s ten-point program for the UK Presidency of the European Union (AI Index: IOR 61/017/2005)• Reject rather than regulate: Call on Council of Europe member states not to establish minimum standards for the use of diplomatic assurances in transfers torisk of torture and other ill-treatment (AI Index: IOR61/025/2005)**TÜRKİYETÜRKİYE CUMHURİYETİCUMHURBAŞKANI: Ahmet Necdet Sezer BAŞBAKAN: Recep Tayyip Erdoğan ÖLÜM CEZASI: tüm suçlar için kaldırıldı ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ: imzalamadıBM KADIN HAKLARI SÖZLEŞMESİ VE SEÇMELİ PROTOKOLÜ: tarafAvrupa Birliği Bakanlar Konseyi Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili müzakereleri resmen başlattı. 2005 yılında Türkiye yasalarını uluslararası standartlarla uyumlu hale getirmeyi amaçlayan yasaların pratikte uygulanma sürecinde yavaşlama görüldü. Yasalar temel hakların kullanılmasına dair kısıtlamalar içeriyor. Yeni Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra, belli konularla ilgili karşıt görüşlerini barışçıl olarak ifade edenler cezai kovuşturma ve yaptırımlarla karşılaştı. İşkence ve kötü muamele uygulandığına dair bilgiler gelmeye devam etti; özellikle adi suçlar nedeniyle gözaltına alınanlar risk altında. Kolluk kuvvetleri, gösterilerde görev yaparken aşırı güç kullanmaya devam etti; Kasım ayında dört gösterici silahla öldürüldü. Bu tür olaylarla ilgili soruşturmalar yetersizdi ve ihlallerden sorumlu olan kolluk mensupları nadiren adalet önüne çıkarıldı. Ülkenin doğu ve güneydoğu bölgelerinde, Türk güvenlik güçleriyle PKK arasındaki silahlı çatışmaların artması bağlamında insan haklarının durumu kötüye gitti.Arkaplan BilgisiHaziran ayında yeni Türk Ceza Yasası (TCY), Ceza Muhakemeleri Yasası ve Ceza İnfaz Yasası (CİY) yürürlüğe girdi. Yasalarda, örneğin TCY’da kadına yönelik şiddete karşı daha fazla koruma gibi, olumlu noktalar vardı. Ancak, özellikle TCY’nda ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı maddeler yer alıyordu. Türkiye’deki insan hakları savunucuları CİY’nde yer alan cezalandırma sistemine de itirazlarını dile getirdi. Yıl sonunda yeni bir Terörle Mücadele Yasası taslağı meclis alt komisyonunda görüşülmeye başlandı; daha önceki taslaklar insan hakları gruplarınca eleştirilmişti.Türkiye Eylül ayında İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya karşı BM Sözleşmesi’nin Seçmeli Protokolünü imzaladı.Ekim ayında AB Bakanlar Konseyi Türkiye’nin AB adaylık müzakerelerini resmen başlattı.İfade özgürlüğüİfade özgürlüğünü kısıtlayıcı unsurlar içeren çok sayıda yasa yürürlükte kaldı. Bu yasalar nedeniyle kamusal hayatın birçok alanıyla ilgili görüşlerini barışçıl yolla ifade eden kişiler kovuşturmaya uğradı. Kovuşturma ve karar verme sürecine bakıldığında savcı ve hakimlerin uluslararası insan hakları hukukuna yeterince hakim olmadığı görüldü. Bazı olaylarda, üst düzey hükümet görevlilerinin yorumları muhalif görüşlere tahammülsüzlüklerini gösterdi ve bu görüşler kovuşturmayı etkilemiş göründü.Haziran ayında eski ceza yasasının 159. maddesinin yerine, Türklüğü, devletin temeli ve kurumlarını aşağılamakla ilgili 301.madde yürürlüğe girdi. 159 ve 301. maddeler çeşitli eleştirel görüşleri hedef almak için sık sık keyfi olarak kullanıldı. Gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, insan hakları savunucuları ve akademisyenler bu yasa maddesince kovuşturmaya uğradı. Bu kişiler arasında gazeteci Hrant Dink, yazar Orhan Pamuk, Mazlum-Der Başkan Yardımcısı Şehmus Ülek ve akademisyenler Baskın Oran ile İbrahim Kaboğlu da bulunuyordu.Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılması planlanan Osmanlı’nın son döneminde Ermeniler’in tarihsel durumu ile ilgili uluslararası bir akademik konferans, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in bu girişimi vatan hainliği olarak tanımlayarak akademik özgürlüğe meydan okuduğu yorumların ardından ertelendi. Konferans daha sonra Eylül ayında Bilgi Üniversitesi’nde yapıldı. Ancak Aralık ayında, konferansın engellenmesi için yapılanlarla ilgili yazılar yazan beş gazeteci hakkında yasal süreç başlatıldı.İfade özgürlüğüyle ilgili bir diğer kısıtlama ise kamusal alanda azınlık dillerinin kullanılması üzerindeki geniş baskılardı. Kürtçe konuştuğu ya da tek bir Kürtçe kelime söylediği için sık sık Siyasi Partiler Yasası’nın 81. maddesinden kovuşturma açıldı.Mayıs ayında Yargıtay, tüzüğünde “anadilde eğitim” hakkını savunduğu için Anayasa’nın 3. ve 42. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle Eğitim-Sen’in kapatılması yönünde karar verdi. Bu maddeler Türkçe’den başka anadilde eğitim yapılamayacağını vurgulayan maddelerdir. Eğitim Sen kapatılmamak için daha sonra bu maddeyi tüzüğünden kaldırdı.* Ekim ayında savcı Diyarbakır Kürt Derneği’nin (Kürd-Der) tamamen kapatılması için bir dava açtı. Gerekçeler arasında derneğin isminde ve tüzüğünde Kürt kelimesinin “Türkçe olmayan” yazılması ve dernek tüzüğünde Kürt dilinde eğitimi savunduğu yer alıyordu. Dernek daha önce isminde ve tüzüğündeki ihtilaflı unsurları düzeltmesi için uyarılmıştı.Basın Yasası’nın yargı sürecindeki davalarla ilgili haber yapmayla ilgili kısıtlama yapan maddeler keyfi olarak ve gazetecilerin insan hakları ihlallerini bağımsız olarak araştırmasını ve açıkça yorum yapmasını engelleyecek biçimde kullanıldı. Aynı yasalar insan hakları savunucularını engellemek için de kullanıldı.Bir grupla birlikte Ahmet Kaymaz ve Uğur Kaymaz ile ilgili yazdıkları raporla bağlantılı olarak İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Başkanı Selahattin Demirtaş ile İHD Bölge Temsilcisi Mihdi Perinçek ile ilgili soruşturma başlatıldı. İddianamede, raporun Basın Yasası’nın 19. maddesini ihlal ettiği, öldürmelerle ilgili savcının hazırlık soruşturmasını zayıflattığı iddia ediliyordu. Oysa yazarların, mahkeme kararı ve güvenlik sebebiyle dava dosyasına erişimi mümkün değildi. Bu iki kişi hakkındaki davanın ilk duruşması Temmuz ayında başladı.İşkence ve kötü muameleKanun adamlarının hala yasal gözaltı ve soruşturma usullerini izlemedikleri ve savcıların da kanun uygulayıcılarının usullere uymasını sağlamadıkları birçok olaya dair bilgi geldi. Ayrıca polis göstericilere karşı aşırı güç kullandı, özellikle solcuları, DEHAP yandaşlarını, öğrencileri ve sendikacıları hedef aldı. (Bkz. Şüpheli koşullar altında öldürmeler başlığı) Özellikle gösteriler sırasında kötü muamele uygulandığını iddia edenler yakalanmaya karşı mukavemet göstermekle suçlandı ve yaralarının polisin zapt etmeye çalışması sırasında olduğu öne sürüldü.* Ekim ayında Ordu’da yaşları 15 ile 18 yaşları arasındaki beş genç bir alışveriş merkezinin açılışı sırasında gözaltına alındı. Ordu Merkez Polis Karakolu’na götürülürken ve gözaltındayken dövüldükleri, sözlü tacize uğradıkları, tehdit edildikleri ve testislerinin sıkıldığı bildirildi. İçlerinden ikisinin çırılçıplak soyularak tecavüzle tehdit edildiği iddia edildi. Üçü polis gözaltı kayıtlarına geçirilmedi. Daha sonra bir tanesi yakalamaya şiddet kullanarak direnmekle suçlandı. Tıbbi raporlar ve fotoğraflarla belgelenen kötü muamele iddiasının ötesinde, polis ve savcının gözaltındaki gençlere muamelesi gözaltına alındığı andan itibaren yasal usullerin uygulanmamakta olduğunu gösterdi.* Mart ayında İstanbul’un Saraçhane semtinde Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamak için toplanan göstericiler polis tarafından coplarla dövülerek ve yakın mesafeden biber gazı sıkılarak dağıtıldı. Bildirildiğine göre üç kadın hastaneye kaldırıldı. Olayın görüntüleri, uluslararası düzeyde kınamaya neden oldu. Aralık ayında 54 polis aşırı güç kullanmakla suçlandı; üst düzey memurlara karşı bir suçlama getirilmedi ancak üçüne “kınama” cezası verildi.Cezasızlıkİşkence ve kötü muamele ile ilgili soruşturmalar, ve yargının insan hakları ihlalcilerini adalet önüne çıkarmaları konusundaki isteksizlikleri görüşünü destekler şekilde kusurlu yürütülmeye devam etti. Cezasızlık ortamı ısrarla sürdü.* Nisan ayında, Nazime Ceren Salmanoğlu ve Fatma Deniz Polattaş’a 1999 yılında işkence yapmak ve copla tecavüz etmekle suçlanan dört polis memuru beraat etti. Adli sürecin başlamasından altı yıl sonra ve davanın en az 30 kere ertelenmesinin ardından İskenderun’da mahkeme polis memurları hakkında “yeterli kanıt olmaması” sebebiyle beraat kararı verdi. Gençlerin avukatları kararı temyiz edeceklerini duyurdu. İki genç hakkında, işkence altında alındığı iddia edilen “itiraflarına” dayanılarak uzun hapis cezalarına çarptırılmıştı.* Üniversite öğrencisi Birtan Altınbaş’ın ölümünden 15 yıl sonra, Altınbaş’ı öldürmekle suçlanan dört polis memurunun davası Ankara 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etti. Birtan Altınbaş, yasadışı örgüt üyesi olduğu şüphesiyle sorgulandığı polis gözaltında altı gün kaldıktan sonra, 15 Ocak 1991 yılında ölmüştü. Uluslararası düzeyde kınanan ve Türk basınında geniş yer bulan olay adli sürecin kusurlu işlemesine birçok açıdan örnek oluşturdu.* 21 Kasım 2004 günü Mardin Kızıltepe’de Ahmet Kaymaz ve oğlu Uğur Kaymaz’ı öldürmekle suçlanan dört polis memurunun davası Şubat ayında başladı. Yargılanan memurlar tutuklu değil ve hala aktif görev yapıyorlar. Kaymazlar’ın öldürüldüğü polis operasyonundan sorumlu üst düzey memurlar soruşturmadan muaf tutuldu ve haklarında herhangi bir suçlama yapılmadı. Bu olay, savcların bu tür olaylarda emir komuta zincirini nadiren incelediğinin bir göstergesiydi.Adil yargılama ile ilgili kaygılarİddia ve savunma arasındaki eşitsizlik ve yürütmenin hakim ve savcıların atanması üzerindeki etkisi, yargının tam bağımsız olmasını engelledi. 1 Haziran itibariyle tutukluların avukata erişim hakkını kullanmaları ve avukat yokluğunda alınan ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılmaması yürürlüğe girmiş olsa da (eski DGM’lerin yerine kurulan) yeni Ağır Ceza Mahkemesi savcılarından pek azı, avukat bulunmadan alınmış ifadelerin yer aldığı ve davalıların ifadelerinin işkence atında alındığı iddia ettikleri süren davaları yeniden gözden geçirdi. Davalı lehine kanıt toplama çabası pek görülmedi ve savunmanın, tanıkların ifade vermesi taleplerinin birçoğu karşılanmadı.Vicdani redcilerin hapsedilmesiVicdani red kabul edilmedi ve askeri hizmete alternatif sivil hizmet olanağı yoktu.* Ağustos ayında Sivas Askeri Mahkemesi Mehmet Tarhan’a “emre itaatsizlik” ve askerlik hizmetini yapmayı reddetmek suçlarından 4 yıl hapis cezası verdi. Mehmet Tarhan bir düşünce mahkumuydu.Şüpheli koşullarda öldürmeler9 Kasım günü Hakkari, Şemdinli’de bir kitabevine atılan bomba sonucu bir kişi öldü, diğerleri yaralandı. Olayla ilgili üç kişi hakkında soruşturma başlatıldı. Bombayı attığı iddia edilen kişinin eski bir PKK militanı olduğu ve daha sonra itirafçı olduğu ortaya çıktı. Suç ortaklarının iki güvenlik mensubu olduğu ve kimlik kartlarından sivil giyimli jandarma istihbarat subayları olduğu iddia edildi. Daha sonra savcı olay yeri incelemesi yaparken, bir araçtan, toplanan kalabalığın üstüne açılan ateş sonucu bir kişi öldü, bazıları yaralandı. Savcının olay yeri incelemesi ertelendi. Bir uzman çavuş, ölüme sebebiyet veren oransız güç kullanmakla suçlandı. UAÖ, hükümete bu olayın, resmi kişilerin ilgili olduğu iddiaları dahil, tüm boyutlarıyla soruşturulması için bağımsız bir araştırma komisyonu kurması için çağrıda bulundu. Daha sonra Şemdinli olaylarıyla ilgili protesto gösterilerinde Yüksekova’da üç kişi, Mersin’de ise bir kişi polisin açtığı ateş sonucu öldü.2005 yılında yaklaşık 50 kişi polis tarafından vurularak öldürüldü. Bu olayların yarıdan fazlası doğu ve güneydoğu bölgesinde gerçekleşti. Ölenlerin birçoğu yargısız infaz ya da aşırı güç kullanımı kurbanıydı. Bu ölümlerle ilgili güvenlik güçlerinin sıklıkla başvurduğu açıklama “Dur emrine uymamak” oldu.En az iki kişinin PKK tarafından öldürüldüğü iddia edildi. 17 Şubat günü Kürdistan Yurtsever Demokratik Partisi’ni kurmak üzere PKK’dan ayrılan Kemal Şahin kuzey Irak’raki Süleymaniye yakınlarında öldürüldü. 6 Temmuz günü ise eski DEHAP başkan yardımcısı Hikmet Fidan Diyarbakır’da öldürüldü.Temmuz ayında Kuşadası’nda bir minibüse konan bombanın patlamasıyla beş sivil oldu. Olayın sorumluluğunu, Kürdistan Özgürlük Şahinleri adlı bir örgüt üstlendi.Kadına yönelik şiddetYeni TCY’ndaki olumlu maddeler, kadınların aile içi şiddete karşı daha fazla koruma altına alınmasını sağladı. Yeni Belediyeler Yasası’na göre nüfusu 50 binden fazla olan ilçelerde belediyelerin sığınma evi açması gerekiyor. Bu yasanın uygulanabilmesi için, sığınakların kurulması için merkezi hükümetten yeterli fon sağlanması ve kadın örgütleriyle tam işbirliği yapılması gerekiyor. Kanun adamları, savcılar ve tıbbi personelin bu hala çok az bilinen Aile Koruma Yasası hakkında kapsamlı bilgi sahibi olabilmesi için daha fazla çaba gerekiyor.Resmi insan hakları mekanizmalarıBaşbakanlığa bağlı resmi insan hakları izleme mekanizmaları yeterince çalışamadı ve ihlalleri araştırma ve raporlama yapmak için yeterli yetkileri yoktu. Sivil toplum örgütlerinden oluşan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu engellendi ve Kurul fiili olarak etkisizleşti. Üstelik Kasım ayında Başkan İbrahim Kaboğlu ve kurul üyesi Baskın Oran hakkında, Kurul tarafından istenen ve Baskın Oran tarafından kaleme alınan Türkiye’deki azınlıklar sorunu adlı raporun içeriği nedeniyle soruşturma başlatıldı. İnsan Hakları Başkanlığı tarafından kurulan İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları insan hakları ihlalleriyle ilgili yeterli inceleme yürütemedi. Ombudsmanlık sisteminin kurulmasına yönelik yasa tasarısında ilerleme sağlanamadı.UAÖ ülke raporları/ziyaretlerRaporlar• Turkey: Memorandum on AI’s recommendations to the government to address human rights violations(AI Index: EUR 44/027/2005)• Concerns in Europe and Central Asia: January-June 2005: Turkey (AI Index: EUR 01/012/2005)ZiyaretlerUAÖ heyeti Kasım ayında Türkiye’yi ziyaret etti.

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=9&ArsivAnaID=33139