Açık Denizde Altı Kadın

-
Aa
+
a
a
a

 

Beysun Gökçin: Açık Deniz'den herkese iyi fikirler. Bugün çok önemli bir konuğum var: Handan Güçyılmaz Serezli. Geldiğin için çok teşekkür ederim.

 

Handan Güçyılmaz Serezli: Ben çok teşekkür ederim.

 

BG: Müthiş bir Atlantik yarışından müthiş bir başarıyla geri geldiniz, ben dersimi çalışamadım maalesef, Figaro telaşı içinde çok yoğundum. Haberim vardı, bir programda söz ettik rotanızdan, nereye gittiğinizden ama detayları bilmiyorum. Dolayısıyla dinleyicilerle birlikte bugün ben de senden dinleyeceğim.

 

HGS: Büyük bir zevkle.

 

BG: Yarışa gelmeden önce Handan nasıl suya düştü? Aileden midir, sonradan mıdır, nedir bu deniz merakı? Güzel bir kadın, başarılı bir televizyon programcısı, Atlantik'te gece, gündüz ne yapar? Bu ilişki nasıl başladı?

 

HGS: Aileden herkes suya düşkün, gerçi deniz kıyısında doğmadım, Orta Anadolu'da dünyaya geldim ama 9 yaşında yelkenle tanıştım, 6 yaşında havuza düştüm öyle söyleyeyim. İyi bir yüzücüyüm, profesyonel yüzücüydüm, çeşitli yarışlarda ödüller almıştım. Önce optimist, lazer, derken yelkenle tanıştım.

 

BG: İstanbul Yelken Klübü mü?

 

HGS: Hayır, önce Antalya'da idik, çeşitli yerlerde. Bir klüpte hiç çalışmadım, yani yazın sonunda aileler gönderir ya çocukları, tatil beldesine yakın yerlerde. İlk Antalya'da başladım, daha sonra Fethiye'de, sonra yazlığımız neredeyse orada bir yerlere gönderiliyorduk. O devam etti, sonra İstanbul Yelken ve Marmara Yelken'de de bir takım dönemlerde okul hayatım boyunca yelken yaptım, sonra ara verdim. Üniversitede yurt dışında yelken yaptım, ekibimle beraber Spanish Cup'a katıldık. Zaten ilk yarışımız oydu Madrid'de. Ondan sonra tekrar İstanbul'a geldikten sonra İstanbul'daki meslek hayatım ve iş hayatım başladı. İstanbul'da da daha çok sörf yaparak, Boğaz'da en çok sörf yapan benimdir, sahil güvenlik hep bana bağırır, seslenir "yeter artık! Çıkmayın diye uyardık!" diye. Ağırlıkli olarak sörfle, ama yelken de yaparak, yaz aylarında öyle devam etti.

 

BG: Genelde optimist, lazer, vs. gider biliyorsun, sonra orada kalır. Üniversite, meslek yaşamı derken vs. ama sen inatla devam edip denizi bırakmamışsın.

 

HGS: Denizi hiç bırakmadım ve hiç bırakmayacağım zaten. Hayatımı, mesleki kariyerimi de deniz üzerine sürdürmeyi düşünüyorum. Çünkü Atlantik benim için kariyer oldu.

 

BG: Evet. Bu geçtiğimiz sene 2005'te Boat Show sırasında Cumhur (Gökova) Hoca İstanbul'daydı, ben de kaçırmadım hemen programa çağırdık, çünkü duymuştum bir kadın ekibi kurup Atlantik yarışına katılacağını. Geldi uzun uzun projeyi anlattı. Biraz da zorluklarını, vs. konuştuk. Bu ekip nasıl oluştu? Hepiniz Cumhur'un öğrencileri misiniz?

 

HGS: Evet. Hocaların hocası Cumhur Gökova'nın öğrencileriyiz. Hakikaten öyle diyoruz, öyle tanınıyor sen de biliyorsun. Cumhur Hoca'nın en büyük hayallerinden bir tanesi zaten kadınlara yatırım yapmak, yelkene yatırım yapmak ve kadın yelkencilerin sayısını arttırmak. Ben de onun öğrencilerindenim, hocamdan bütün eğitimlerimi aldım, ki uzun süreçler boyunca, hatta aldığım eğitimleri bile tekrar aldım. İnanılmaz bir insan. Bu hayalini geçen yıl gerçekleştirmek için çok uğraşmış fakat maddi nedenlerden dolayı bir türlü hayata geçmemiş. Bu sene 2005 yılında yine bununla alakalı olarak öğrenci listesine bakmış, 600 tane kadın yelkencisi var Hoca'nın.

 

BG: Göcek'te de ben My Mysteries'le ayrı gruptaydık ama yarıştık ve bizi geçtiler.

 

HGS: Biliyorum, My Mysteries süper bir teknedir zaten. Onda çeşitli ekipler değişik dönemlerde yarışılıyor zaten.

 

BG: Sen o teknede yarıştın mı?

 

HGS: Maalesef yarışmadım ama Odienne ile yarıştım ve başka teknelerle yarışa girdim. Cumhur Hoca'nın ARC ve Atlantik konusunda seçtiği, kafasında oluşan isimler varmış fakat bir türlü herhalde ilişki kurulamadı. İnsanların zaman ayırması lazım, çünkü uzun bir süreçte işinin başında, hatta ailenle beraber olmuyorsun. 

 

 

Derken bu ekip oluşmaya başlamış.

BG: Yani Cumhur Hoca'nın kafasında şekillenmeye başlamış?

HGS: İsimler uçuşmaya başlamış Hoca'nın kafasında. Hoca'yla bir eğitimim sırasında  bana dedi ki "bizimle ARC'ye gelir misin? Hatta takımın kaptanı olur musun?" Takımın kaptanını buldum diye, hep kafasında o varmış. "Derhal!" dedim ve seve seve hemen projeye adapte olmaya başladım. Ekip böyle kuruldu. İlk önce Çiğdem Tepecik, Hoca'nın ağzından daha çıktığı an "Hocam ben gelmek istiyorum" demiş. Daha sonra Güzin Gürel, Ayşenur Gedik hemen "biz de gelmek istiyoruz" demişler. Derken Gülçin gelmiş.

 ARC'de yarışan Odienne'in ekibi 

 

BG: Hoca'nın karada bıraktıkları var mı?

 

HGS: Çok... Bir çok öğrencisi var tabii ki. Bu arada gelmek isteyenler var, herkes "gelmek istiyorum" diyor ama zaman bulmak kolay değil.

 

BG: Evlisin değil mi?

 

HGS: Evet.

 

BG: Çocuğun var mı?

 

HGS: Yok.

 

BG: Ama aranızda çocuğu olan var galiba?

 

HGS: Ekipteki hemen hemen herkesin çocukları var, bir kişinin daha çocuğu yok. Herkes evli, çocuğu olan da üç arkadaşımız vardı.

 

BG: Yani aile bırakılıp bu maceraya çıkıldı?

 

HGS: Tabii, herkes, Cumhur Hoca da dahil herkes ailesini bıraktı, tatile çıktı. "Tatil" diyorum, çünkü çok güzel geçti.

 

BG: İsimler belli oldu, takım kuruldu. Ne yaptınız, antrenman mı yapmaya başladınız?

 

HGS: Evet. Zaten herkes antrenmanını sürdürüyordu, sürdürmek zorundasın yarışlara da katılan ekipler oluşturulduğu için. Ama fiziksel bir antrenmana ihtiyaç vardı, bir de psikolojik kısmı vardı.

 

BG: Kara antrenmanından söz ediyorsun?

 

HGS: Evet. Hoca, "psikolojik ve fiziksel olarak kendinizi geliştirmeniz gerekiyor, yelkenci olarak, hepinizin yelken performansını ben biliyorum, Eksikleri zaten orada tamamlayacağız" dedi. Eğitimler sürekli devam etmeli. Bir kere bir çok kitabı okumamız gerekiyordu, fiziksel anlamda kendimizi güçlendirmemiz gerekiyordu. Bu tarz eğitimler başladı ve yarışa dönük olarak hazırlanmak sadece fiziksel ve psikolojik de olmuyormuş, onu anladık, ek bir takım eksiklikler vardı; mesela ailemizi, iş yerimizi hazırlamamış gerekiyordu, dostları hazırlamamız gerekiyordu. Bence bunlar işin başka bir boyutu.

 

BG: Ne tip tepkiler aldın?

 

HGS: Herkes "deli misin?" diyordu, "senden zaten hep böyle şeyler çıkar" diyorlardı. Ben konservatuar mezunuyum, Basın Yayın okudum, yelkeni bırakmam, müziği bırakmam, sürekli aksiyon halindeyim, "zaten normal" dediler. Ama "bu çok büyük bir şey, git tamam ama sağ dönemezsin" diye herkes sağlığımdan, hayati geleceğimden korkuyorlardı, eşim dahil herkes. Gitmek var, dönmek yok diye çok ciddi bir şekilde herkes gözümün içine delici bakışlarla bakarak "emin misin?" diyorlardı. Ben hep "eminim" diyordum ama herkes aynı soruda devam ediyordu.

 

BG: Korkuyor muydun?

 

HGS: Herkes bu soruyu soruyordu, hatta Sabah gazetesine bir yazı yazmıştım, orada da söyledim; 80 yaşında bir bayan kolumu çekiştirip "korkmuyor musun?" dedi, o gün teyzeye bakıp "korkmuyorum" dedim, "çünkü tekneye güveniyorum ki bu çok önemli, kendime güveniyorum en önemlisi, hocama güveniyorum, ekibe güveniyorum ve sahip olduklarımıza, yanımızda götürdüğümüz her şeye, suyundan yiyeceğe kadar her şeye güveniyorum; korkmuyorum ama tabii ki korktuğum kısımlar var, onları da mümkün olduğunca halletmeden ayağımı karadan kesmeyeceğim" dedim ve onu başardık.

 

BG: Ben de hep şunu söylüyordum "korkmasam cesaret edemezdim".

 

HGS: Doğru. Çünkü korkmak başka bir şey, korkarsanız...

 

BG: Ürkmek değil o denizi ciddiye almamak değil sözünü ettiğimiz.

 

HGS: Asla.

 

BG: Antrenmanlara başladınız?

 

HGS: Herkes kendi antrenmanını yaptı, birbirinden bağımsız.

 

BG: Fizik kondisyon, psikolojik, beyin, vs. hazırlanıyor.

 

HGS: Çünkü 10 metrekare alanda yaşıyorsun, evindeki konforun yok. Ona da hazırlanman lazım, kafa olarak hazırlanmam lazım. Çünkü teknenin performansını biliyorsun. 7 kişi o teknede, tuvalet ortak, yatağın yok herkes uyku tulumuyla her yerde yatacak. Bir de aslında buna hazırlanman gerekiyordu. Herkes aslında burada çok takıldı, en önemli kısmı oydu.

 

BG: İlk defa bu yarışta mı denizde bir araya geldi?

 

HGS: Evet.

 

BG: O da bir problem.

 

HGS: Çok önemli, farklı insanlar...

 

BG: Farklı insanlarla böyle büyük bir seyre çıkmak çok zor.

 

HGS: Çünkü bir kaç gün değil, kaç gün süreceği belli değil, uzun bir gün, uzun bir yol.

 

BG: Bağımsız çalışmalarınız bitti, ne zaman bir araya geldiniz?

 

HGS: 3 ay öncesinde bir araya gelmeye başladık, tanışma fasılları, konuşma, anlaşma fasılları, herkesin teknedeki pozisyonunu birbirine bildirerek, ben şunda iyiyim, ben bunda iyiyim, zaten hoca herkese hemen görev vermişti herkesin performansını bilerek. Böyle birliktelikler başladı, ondan sonra da gittik.

 

BG: Kötü gazeteci sorusu sorayım mı? Gözünün tutmadığı oldu mu ekipte?

 

HGS: Hiç olmadı. Benim kaptan olmamı herhalde hoca ondan da karar verdi, insan ilişkilerinde çok iyiyimdir, dolayısıyla öyle bir pürüz görsem dahi hemen orayı kapatacak şekilde kendimi programlayacaktım, insanları da yönlendirecektim ama çok şanslıydım, hiç öyle bir şey görmedim, herkes çok iyi idi, iyi geldiler yani.

 

BG: Bir araya geldiniz, sonra, hâlâ Türkiye'desiniz?

 

HGS: Evet.

 

BG: Tekne Türkiye'den oraya gitti değil mi?

 

HGS: Tekne bir ay önce yola çıktı, yarış 20 Kasım'da başladı, tekne Ekim ayında yola çıktı ve yavaş yavaş bir ay sürede Las Palmas, Kanarya Adaları'na gitti. Hoca hazırlığını yaptı, tekneyi karaya çekti, hatta biz gittik yardım ettik. Tekne hazırlandı, 20 Kasım'da yarış başladı. Biz de 16 Kasım'da Türkiye'den uçtuk, 17 Kasım'da Las Palmas'taydık. Tekneyle, Hoca'yla buluştuk. Yarışmanın koşulları belliydi, scipper olduğum için beni oradaki bir takım eğitimler var, onlara davet ettiler. Scipper'lara özel eğitimler verdiler, çünkü teknenin batması durumunda sorumlu oluyorsun, yarış koçu ayrı, ama kaptan çok önemli. O eğitimlere katıldım, bir yandan tekneyi hazırladık, bir yandan alışveriş yaptık, yiyecek, su, son kontroller yapıldı. Çok stresli, inanılmaz yoğun günlerdi, ben bir de gazeteci kimliğimle oradaydım, haber geçiyordum, fotoğraf çekiyordum, kameraya alıyordum, röportaj yapıyordum, inanılmazdı, o saatler çok dolu dolu geçti.

 

BG: Hemen start hattına gittik ama bir şeyi atladık; sponsor nasıl buldunuz?

 

HGS: En önemli kısım bu, sen de bilirsin çok iyi. Sponsorlarla birebir ilgilendim, çünkü bu iş sponsorsuz olmuyor. Eskiden krallar vardı denizcileri denizlere gönderen, şimdi krallar yok, sponsorlar olmalı. Eskiden erkekler giderdi denize, şimdi kadınlar gidiyor ve eskiden savaşmak için parayla gönderilirdi, şimdi gönüllü gidiyoruz. O halde bizi destekleyen, çünkü bunlar çok büyük yatırımlar, yani denizle ilgili olduğu için, ama günümüzde hangi spor dalına bakarsanız bakın arkasında sponsor desteği olması gerekiyor.

 

BG: Tabii ki.

 

HGS: İlk sponsorumuz Denizbank'tı, Denizbank çok gönüllüydü ve çok büyük destek verdi. Denizbank, hem kendi konseptine yakıştığı için, ama her anlamda sponsorluğa açık olduğu için hemen "okey" dedi ve ana yelkene, balona sponsor oldular. Sonra THY ile konuştuk, THY bizim iletişim sponsorumuz olmak istedi ve kabul ettik karşılıklı, cenovaya sponsor oldular. Sonra Dufour40 teknesi bir takım uydu bağlantıları, uydu telefonları gibi ekstra sponsorluklarda destek oldu. Joker Boat hemen bot verdi, sevgili Atilla Bey'e çok teşekkür ediyoruz, Denizbank'tan Hakan Ateş'e ve yönetim kuruluna çok teşekkür ediyoruz, THY'ye çok teşekkür ediyoruz, Dufour teknesinden Aykan'a teşekkür ediyoruz. Daha sonra UK Sail yelkenlerin dikiminde hakikaten büyük desteğini gösterdi, hızla yelkenleri dikti ve biz yola çıktık.

 

BG: Teknik bir soru sorayım, yelken gardırobu kaç yelkenden oluşuyordu?

 

HGS: 3 tane cenova[1], 3 tane ana yelken, 4 de balonla[2] gittik, çünkü hem high tech balona ihtiyacımız vardı, hem hafif balona ihtiyacımız vardı, sınıf sınıf 4 balon, 3 cenova, 3 ana yelkenle gittik, çünkü çok büyük fırtınalar olabilirdi.

 

BG: Bir de tekneyi anlatsana?

 

HGS: Tekne 12.37 Dufour40, Fransız yapımı, denize 2004 çıkışlı. 3.90 eni var, 300 litre mazotu var, 300 litre su hacmi var. 2 kamarası, 1 master kabini, bir de salonda konaklama yeri var, banyosu, tuvaleti tek.

 

BG: Bu gezi teknesi değil mi?

 

HGS: Yarış teknesi. Dufour Ocean okyanus teknesiydi, geziyle alakamız yok, sıfır lüks var teknede.

 

BG: Center kokpit[3] mi yoksa normal mi?

 

HGS: Normal kokpit, tek dümenli.

 

BG: Tekrar start hattına doğru gidelim tekrar.

 

HGS: Las Palmas'a geldik.

 

BG: Hazırlıklara başladınız, en çok sen koşuşturuyorsun anladığım kadarıyla?

 

HGS: Herkes çok koşuşturdu ama tabii iş yükü, ağırlığı, genelde hem basın tarafı, hem sponsorlar tarafı, hem de kaptan olmamdan dolayı teknedeki teknik işler ve arkadaşlarımın psikolojik desteği anlamında bayağı yorulduğumu söyleyebilirim.

 

BG: Peki Cumhur ne yapıyor bu arada?

 

HGS: Cumhur Hoca da hakikaten çok yorulmuştu, çünkü tek başına tekneyi götürdü. Ben sadece Malta-Sardunya arasında gidip tekneyi götürmesine yardımcı oldum, biraz dinlendi. Cumhur Hoca her şeyi ile ilgileniyordu, çünkü owner olarak onun başka şeylerle ilgilenmesi gerekti, tekne ile ilgili çıkışlar, teknenin bir takım kâğıtları, teknenin tanıtılması, yani teknenin uydu sistemine tanıtılması, teknenin yarış koşullarında tamamlanması, vs. Binlerce şey istediler, maliyeti çok yüksek şeyler istediler, "EPIRB" (Emergenciy Position Indicating Radiobeacon) diye bir sistem getirdiler, onu mutlaka bulundurmamız lazım, tekne batarsa 12 saniyede uyduya çıkıp, en yakın teknelere gitmemiz lazım. Hoca o sistemin kurulması, takılması, vs. tamamen teknenin teknik özellikleriyle ilgilendi.

 

BG: Hazırlık ne kadar sürdü?

 

HGS: Hoca 4 hafta orada deli gibi bunlarla çalıştı, yol boyunca dersine çalıştı, oraya gitti son bir hafta tamamen onların, takılması, yapılması, vs. ilgilendi. Çünkü gelirken rezervasyonlar, nereden gelir, nereden giderler, orada da takılması kısmı. Sonra bizimle karaya çekti, teknenin altını ziftledik, boyadık, pervaneyi kazıdık, kekamozlardan ayırdık. Sonra teknede düzen vardı, yiyecekler, alışveriş, vs. yine hoca ile beraber yaptım onları da, hoca listeleri hazırlamıştı. Sırtımızın teri kurumadan tekneye bindik ve start aldık.