20 Bin Yılın Ardından: Avrupa’nın Hayatta Kalan Türleri

-
Aa
+
a
a
a

Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, son buzul maksimumu ve günümüzde gördüğümüz biyoçeşitlilik desenlerinin son buzul maksimumu sonrası Avrupa'da nasıl ortaya çıktığını ele alıyor.

""
20 Bin Yılın Ardından: Avrupa’nın Hayatta Kalan Türleri
 

20 Bin Yılın Ardından: Avrupa’nın Hayatta Kalan Türleri

podcast servisi: iTunes / RSS

20 bin yıl önce Avrupa kıtasındaki hayvan türlerinin çoğu kayboldu. Türler için sıcak alanlar oluşturan buzul sığınaklarına göçebilenler hayatta kalırken, bunu başaramayanlar yok oldu. Bugün kıtada görülen bazı hayvan türleri için köken popülasyonlar Balkanlar’daki buzul sığınağında korundu.

Günümüzden 20 bin yıl önce, son buzul döneminin doruk noktasıydı ve bugün Avrupa olarak tanımladığımız coğrafyanın kuzeyi buzul kütleleri ile kaplıydı. İklim koşulları birçok hayvan türüne daha uygun koşullara sahip sığınaklar aramak zorunda bıraktı. İber Yarımadası, Balkanlar ve İtalya’da daha ılıman enlemlerdeki buzul sığınakları, bu türlerin hayatta kalmasını sağladı.

Bu üç bölgedeki buzul sığınakları, son buzul çağı boyunca coğrafi olarak büyük oranda birbirinden izole olmuştu. Bu nedenle, bu sığınaklara yerleşen türler, birbirinden farklı genetik soy hatları meydana getirdi. Son 20 bin yılda buzulların etkisini kaybetmesiyle sığınaklardan çıkan canlılar, Avrupa’da tekrar kolonileşerek günümüzde gördüğümüz tür dağılım desenlerinin ortaya çıkmasını sağladı. Dolayısıyla, buzul sığınaklarının biyolojik çeşitliliğin en önemli kaynaklarından biri olduğu bugün yaygın bir şekilde kabul gören bir fikir.

Buzul sığınaklarının yerini tanımlamak üzere gerçekleştirilen çalışmalar, önceleri türlerin dağılım desenleri üzerinde yapılan yorumlara dayanıyordu. Moleküler biyolojideki gelişmelerle birlikte, özellikle de polimeraz zincir reaksiyonunun keşfedilmesinden sonra, DNA düzeyindeki benzerliklerin dağılım desenlerini açıklamak için kullanılması, birçok önemli çalışmanın odak noktası haline geldi. Bu da omurgasızlardan omurgalılara kadar birçok hayvan türü için buzul sığınaklarının varlığını doğruluyor.

Çayır çekirgesi (Chorthippus paralellus)

Buzul dönemi sonrasında birçok omurgasız hayvan türünün ilginç kolonileşme desenleri çizdiği görülüyor. Omurgasız hayvan türlerinden çayır çekirgesi (Chorthippus paralellus), buna en iyi örnektir. Bu türün dağılım alanının kuzeyinden elde edilen DNA verileri, Balkanlar’daki popülasyonlarla benzerlik gösteriyor. Elde edilen bu sonuç, türün Avrupa’daki dağılım alanının büyük kısmının Balkanlar’dan köken aldığını doğruluyor. Bununla birlikte; İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye popülasyonlarından elde edilen DNA verileri, Avrupa’nın kuzey bölgelerinde yer alan popülasyonlarla benzerlik göstermiyor. Buna göre, çayır çekirgesinin günümüzde sergilediği dağılım deseninin oluşmasında, Balkanlar’daki atasal popülasyonlar önemli rol oynamıştır.

Omurgalı canlılar içinde ise kuşlar ve memeliler, son buzul maksimumu sonrasında ilginç kolonileşme desenleri sergiliyor. Batı Avrupa’da yayılan bir kirpi türü olan Erinaceus europeus ile aynı cinsin Doğu Avrupa’da yayılan türü Erinaceus concolor, morfolojik açıdan küçük farklarla ayrılabilmelerine karşın, aralarında moleküler düzeyde derin bir ayrım dikkat çekiyor. Buna dayanarak, iki türün Avrupa kıtası boyunca kolonileşme süreci, birbirinden coğrafi olarak ayrılmış buzul sığınaklarıyla tamamen açıklanabiliyor. Bu sığınakları da İber Yarımadası, İtalya ve Balkanlar oluşturuyor. Türkiye’nin de bu memeli türü için diğer bir sığınak olduğu öne sürülen görüşler arasında.

Alaca baykuş (Strix aluco)

Benzer bir hikâye, alaca baykuş (Strix aluco) için 2005’te yayımlanan bir çalışmada geçiyor. Son buzul maksimumunda alaca baykuş için de yine Balkanlar, İtalya ve İber Yarımadası’nda üç farklı sığınak tanımlanıyor. İlginç olan nokta, İber Yarımadası’ndaki popülasyonların Balkanlar’daki popülasyonlardan yaklaşık 400 bin yıl önce, İtalya’daki popülasyonlardan ise yaklaşık 300 bin yıl önce ayrılmış olması ve son buzul dönemleri sonrasında İber Yarımadası’ndaki popülasyonların hiçbir şekilde bu coğrafyayı terk etmemiş olmalarıdır. Yani, buzul maksimumu sonrasında Avrupa kıtasında yayılan alaca baykuş popülasyonuna Balkanlar ve İtalya’daki iki buzul sığınağındaki atasal popülasyonlar kaynak oluşturmuştur.

Eldeki veriler, Balkanlar’daki buzul sığınağının, günümüzde Avrupa boyunca görülen hayvan türlerinin dağılım desenini şekillendiren atasal popülasyonları barındırdığını doğruluyor. Aynı sonuçlara göre, İtalya’nın Kuzey Avrupa için bir buzul sığınağı olarak kaynak oluşturmadaki rolü daha zayıf. Bunun nedeni, Alplerde gelişen buzulların, buzul maksimumunun hemen sonrasında İtalya’dan hayvan türlerinin çıkışını engellemiş olabileceği düşünülüyor. İber Yarımadası popülasyonu ise - Pirenelerin de etkisiyle - Avrupa’yı kolonize etmekte Balkanlar’a göre daha zayıf kalmıştır. Dolayısıyla, Pireneler, bazı hayvan türlerinin buzul maksimumu sonrasında Avrupa’ya çıkışını engellemiş gibi görünüyor. Omurgasız ve omurgalı hayvan türleri bakımından, son buzul dönemi boyunca - başta Balkanlar olmak üzere - İtalya ve İber Yarımadası’nda konumlanmış atasal popülasyonları, Avrupa’nın bugün sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin kaynağı olarak kabul edebiliriz.


Kaynaklar:    

  • Cooper, S. J. B., Ibrahim, K. M., Hewitt, G. M., “Postglacial expansion and genome subdivision in the European grasshopper, Chorthippus parallelus”, Mol. Ecol. 4, 49–60, 1995.
  • Demirsoy, A., Genel ve Türkiye Zoocoğrafyası, Ankara 1999.
  • Hewitt, G. M., “Post-glacial recolonization of European biota”, Biol. J. Linnean Soc. 68, 87–112, 1999.
  • Reid, W. V., Biodiversity hotspots. Tree 13: 275-280, 1998.
  • Snow, D. W., Perrins, C. M., The Birds of the Western Palearctic C.1, Oxford University Press, 1998.
  • Santucci, F., Emerson, B., Hewitt, G. M., “Mitochondrial DNA phylogeography of European hedgehogs”, Mol. Ecol. 7, 1163–1172, 1998.