Doğal afet, salgın, savaş ve sürgünde otizm: Hayatta kalmak için ‘Altın ve Çetin Saatler’

-
Aa
+
a
a
a

Hiçbir ülkenin istenmeyeni olan mültecilerin içindeki insanlığı, savaşın, sürgünün, salgının ve iklim krizi; sıcağın sonuçlarının çevresel ve biyolojik faktörlerle otizme yansıyacağını unutmadığımız, sağlıklı günler dileği ile…

Altın Saatler: 25 Mart 2020
 

Altın Saatler: 25 Mart 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

A. Doğal Afet ve Otizm

I. Otizm ve Doğal Afetlere Dair İlk Ortak Araştırma: L’Aquila Depremi

Doğal afetlerin ruh sağlığına etkileri değerlendirilirken, psikiyatrik bozuklukların etkisinde olan ve özellikle otizmli bireylere özel ilgi gösterilmelidir.

Literatürde, stresli yaşam olaylarının şizofreni veya afektif/duygu-durum bozuklukları gibi psikiyatrik hastalıkların seyrine etkisine dair önemli bir yazın oluşmuşsa da (Roussos ve diğerleri, 2005; John ve diğerleri, 2007), doğal afetlerden sonra otizmli bireyler için nasıl önlemler alınması gerektiğine dair sistematik veri oluşamamıştır.

Zihinsel engeli ve Post Travmatik Stres Bozukluğu (PTSB) olan bireylere yönelik yapılan bir araştırmada, (Mevissen ve de Jongh 2010) zihinsel engelli bireylerin travmaya yönelik bilinci ve travmanın günlük yaşamlarına yansıyan etkileri daha kısıtlı olsa da, travmanın yıkıcı etkilerine karşı çok daha kırılgan bir pozisyonda oldukları belirtilmiştir.

Ancak, otizm spektrum bozukluğu ve zihinsel engel arasındaki ilişkinin mutlak olmadığı da akıllara getirilmelidir. (Bradley ve diğerleri, 2004) Bu kapsamda, zihinsel engeli, mental retardasyonu olmayan otizmli bireylere yönelik bir doğal afet araştırması halen bulunmamaktadır.

Günlük yaşamı altüst edecek doğal afetlerin nadiren meydana geldiği kabul edilmektedir. Bu optimistik tutuma rağmen, İtalya’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Kaliforniya eyaletinde sıklıkla meydana gelen depremler, bilim insanlarını doğal afetlerin otizmli bireylerin duygu durumu üzerindeki etkisini araştırmaya sevk etmiştir.

6 Nisan 2009 gecesi saat 03.32’de, İtalya L’Aquila’da Richter Skalası’na göre 6.3 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. 380 insanın yaşamını yitirdiği ve 1500’den fazla insanın ağır yaralandığı bu korkunç deprem, 5.000 km2 çapında bir alana yayılmış 55.000 insanı konutsuz bırakmıştır. İtalya hükümeti 8 milyar Euro zararın ortaya çıktığını belirtmiştir.

L’Aquila depreminin ardından geçen bir yılda, 36 otizmli birey orta ve uzun dönem uyumlayıcı davranışları kapsamında bir değerlendirilmeye tutulmuştur. Deprem bölgesinde olmayan 42 kişi ile kıyaslandıkları bu araştırmada; ölü bir beden, ya da grafik görüntüler görmeseler dahi, ortak bir anksiyete semptomatolijisinin var olduğu gözlemlenmiştir. Araştırmanın sonucunda, katılımcıların yarısından çoğunun travma etkisinde oldukları, çeyreğinin ise klinik seviyede anksiyete bozukluğuna sahip olduğu anlaşılmıştır.

II. L’Aquila Sonrası Bilim İnsanlarında Oluşan “Anksiyete”: Otizme Özgü Önlem Mümkün Mü?

i. Doğal Afet Öncesi Alınacak Önlemler

Valenti et. al. tarafından otizm meraklılarına sunulan bu araştırma sonrası, doğal afet ve sosyal felaket karşısında otizmli bireyleri korumaya yönelik psiko-sosyal çalışmalar artmıştır.

AWAARE: Autism Wandering Awareness Alerts Response Education Coalition / Kaybolan Otizmlilere Farkındalık Koalisyonu, altı maddelik bir “yapılacaklar listesi” hazırlamıştır:

1. Evinizi Emniyetli Hale Getirin

Güvenliği ve önlemleri artırmak için bir çilingire ya da güvenlik şirketine danışın. Ani değişimlere reaksiyon gösteren bireyin akut durumda göreceği zarardan kendini sakınması için bireyin odasında, odasındaki eşyaların yerleşiminde, bireyin üstüne düşebilecek, bireyi uyarıcı eşyaları bulundurmaktan çekinin.

2. Kişinin Yerini Belirleyecek Elektronik Aygıtlardan Edinmeyi Düşünün.

Bu uygulama, Türkiye’de geçerli olmasa da, Amerika Birleşik Devletleri’nde kısıtlanan bireylerin elektronik aygıtlarla takip edilmesini sağlayan bir takip mekanizması mevcut. (Project Lifesaver)

3. Kimlik Bilgilerini İhtiva Eden Bir Bileklik Yaptırmayı Düşünün.

Bireyin tıbbi ve kimlik bilgilerini ve bakım gösteren birincil bireyin ismini, telefon numarasını ihtiva eden bir bileklik, özellikle birey konuşmuyor ise çok yararlı olabilir. Eğer birey bileklik takmaktan hoşlanmıyor ise, geçici veya kalıcı dövme yaptırmayı da düşünebilirsiniz.

4. Bireye Yüzme Öğretin.

Kıyafetli de yüzebilecek teknikte, bireye yüzme öğretin. Unutmayın ki, çocuğunuzun yüzme bilmesi onun suda güvende olacağı anlamına gelmez. Havuza yakın bir yerde yaşıyorsanız, ev sahiplerini ve diğer yetkilileri, çocuğunuzun kaybolma yatkınlığı olduğu konusunda bilgilendirin.

5. Komşularınızı Bilgilendirin.

Bakım ve destek gösteren bireylerin komşularına çocuklarını kısaca tanıtması tavsiye edilmektedir. Komşunuzun durumun farkında olması, akut durumdaki riskleri indirgeyecektir.

6. Birincil Müdahalede Bulunacak Kişileri Bilgilendirin.

Akut duruma ilk müdahalede bulunacak kişilerle bireyle ilgili anahtar bilgileri paylaşmak gerekir. Bilgilendirme notları tüm önemli bilgileri içermeli ve her zaman bakım ve destek gösteren bireyler ile birlikte taşınmalıdır. Bilgilendirme notunu aileye, komşulara, arkadaşlara ve iş arkadaşlarına ve aynı zamanda ilk müdahale ekiplerine dağıtın.

ii. Bireye Güven’i Öğretmek

Autism Speaks, güvende olmayı, Bush Doktrini’nden de esintilerle, bireyin özgürlüğünü kısıtlamak üzerinden yorumlasa da, güvende olmanın hem bilişsel hem de güdüsel bir emosyon olduğunu kabul ederek, otizmli bireylerde güven duygusunu pekiştirmenin ve kendini güvene almanın öğretilebilirliğini tartışmanın doğru olacağı kanaatindeyiz. Kaçma ve kaybolma yatkınlığı olan bireyler için kısıtlayıcı önlem almak, zarardan kaçınmak için gerekli olabilecektir. Ancak, akut bir durumla, örneğin 6.0 şiddetinde bir depremle sarsılan ve yıkılma tehlikesi altında olan bir binanın alt katında olan bir otizmli bireyi kısıtlamanın bir manası olmayacaktır.

Özellikle planlara sadık kalmayı seven otizmli bireylere, bilişsel süreci desteklemek adına, özel eğitim uzmanlarınca desteklenmiş tatbikat programları pekiştireçlerle birlikte öğretilebilecektir. Otizm ve diğer yaygın gelişimsel bozukluklara ilişkin özel eğitim müfredatları, bu nitelikte bir bölümden tamamen yoksun durumdadır.

Ölüm algısı olmayan otizmli bireyler için de, bu eğitim uyumlaştırılabilecektir. İlk yardım uzmanları ile özel eğitimciler baş başa verip, deprem anında gerekli korunma metotlarını komutlaştırarak bireye çök, korun komutları öğretilebilecektir.

III. Doğal Afet Sonrasında “Düzene” Geri Dönüş: Güveni Yeniden Yapılandırmak

L’Aquila’yı değerlendiren bu araştırma, bizlere otizmli bireylerin travma ile ilişkisini klinik bir metodoloji ile sunarken, akut döneme dair bir söylemde bulunmamaktadır. New York Okul Psikologları Birliği Eski Başkanı Dr. Peter Faustino ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Andrew Livanis de, doğal afet sonrası otizmli bireylere olguyu aktarım konusuna yoğunlaşmışlardır. Faustion ve Livanis’e göre, uygun olan ilk zamanda birey ile iletişime geçmek gerekecektir.

“… Bireyin afeti ve afet sonrası süreci algılaması oldukça önemlidir. Eğer bireye direkt sorular sormak ve bu sorulara cevap beklemek mümkün değilse, sorunu belirleyebilmek ve kişiselleştirebilmek için, bireyin davranışlarını gözlemleyiniz.

Sorundan bahsederken, tüm bireyler için uygun stratejiler ile konuşmayı başlatın.

• Durumla ilgili olgulardan söz edin. Duru ve doğrudan bir dil kullanın. Kullandığınız kelimeleri açıklayın – depremi ilk defa duymuş bir birey için anlam var olmayabilir.

• Bu durumun ne kadar zor olduğundan söz edin ve insanların bu talihsizlikten dolayı ne kadar üzgün olduğunu anlatın. Başkalarının, özellikle sevdiklerini ve konutlarını kaybeden insanların hissettiği duygulardan bahsedin ve bu duyguları açıklayın.

• Gönüllülüğü anlatın.

• Bireyin erişimine açık sosyal medya unsurlarını kontrol altına alın.”

Konuşma yetisine sahip, ekolalisi bulunan otizmli bireyler, yaşam döngülerini değiştiren olaylardan sıkça bahsetme özelliğine sahiptirler. Örneğin;

“Bugün anne hasta, okula gitmedik. Bugün anne hasta, okula gitmedik. Bugün anne hasta, okula gitmedik.”

“Deprem oldu okula gitmiyoruz. Deprem oldu okula gitmiyoruz. Deprem oldu okula gitmiyoruz.”

“Dedeyi göremeyiz o cennete gitti. Dedeyi göremeyiz o cennete gitti. Dedeyi göremeyiz o cennete gitti.”

Bu çoğu zaman otizmli bireyin durumu benimseme sürecinde olduğunu göstermektedir. Tipik gelişim gösteren bireyler için bu içkin bir bilgi olabilecektir, ancak otizmli bireylerin bunu sık sık tekrar etmesi; bu trajedinin onları etkilemediği anlamına gelmeyecektir. Amerika Birleşik Devletleri Ruh Sağlığı ve Eğitim Merkezi’nin 1998 senesinde gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, bu durum yalnızca otizmli bireylere özgü değildir. 3-9 yaş arası çocukların, yaşamın zor anlarını tecrübe ederken, bu durumu oyunlarına yansıttıkları, bakım ve destek göstericilerine bu konu hakkında soru sordukları ve bu sürece alışana dek yaşamı algılama merceklerine bu durumu da ekledikleri gözlemlenmiştir.

Bu süreçte, bireyin davranışlarını dikkatlice gözlemlemek gerekecektir. Regresyon, (bireyin geride bıraktığı bir davranış örüntüsüne geri dönmesi) gözlemlenebilir. Su yüzüne çıkmayı bekleyen eski travmalar, çığ etkisi yaratarak, büyük davranış problemleri (tuvalet eğitiminde gerileme, gerginliğe bağlı olarak idrar ve dışkı kaçırma, kendine zarar verme, başkalarına karşı şiddete yönelme) ile karşılaşılabilecektir. Yaşama duydukları güven genel-geçer olarak pamuk ipliğine bağlı otizmli bireylerin, travma sonrası davranışları için de mutlaka bir uzmandan görüş ve destek alınmalıdır. (Prizant, 2017)

IV. Hayatta Kalmak ve Hayatta Tutmak İçin “Biz” Ne Yapabiliriz?

Türkiye’de yaşayan otizmli bireyler ve otizmli bireylerin bakım ve destek göstericileri, 2019 yılının sonundan bu yana, etkileri vahim bir oranda artan depremler konusunda endişe taşımaktadırlar. Yaşamını minimum destekle, özgürce yaşamayı amaçlayan otizmli bireyler, beklenen “büyük” depreme yalnız yakalanmaktan duydukları korkuyu; orta – ağır derecede otizmli olan bireylerin bakım ve destek göstericileri ise, rutini konusunda oldukça muhafazakâr olan otizmli yakınlarının bir deprem halinde davranışlarını öngöremediklerini; onlar için felaketin deprem sonrasında başlayacağını belirtmektedirler. (Otizm Anketleri, Ocak 2020, Deniz Yazgan)

Her gün spora giden bir otizmli birey, depremi algılayamayacak durumda ise, binanın yıkılma tehlikesini de algılayamayacak, spor yaptığı tesise girmek isteyecektir.

İstanbul’un yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olan birçok binasında, mental retardasyon sahibi ve otizmli bireyler yaşamaktadır. (İBB verilerinden öznel çıkarım) Üstüne kiriş çöken bir otizmli, oradan çıkmak için panikle çırpındığında, hayatta kalabilmek için önemli adımları atamayacak ve bu, ölümü ile bile sonuçlanabilecektir.

Bu kapsamda, otizmli bireylerin ve ailelerin bilinçlenmesi adına, “Olağanüstü Hal Eğitimleri” verilmelidir. Hayatta kalmaya yönelik çalışmalar, yalnızca toplumda var olabilen, ortalama zeka seviyesine sahip bireyler ile değil, farklı zeka seviyelerine sahip bireylerle de yapılmalıdır.

Doğru iş birlikleri ile, bu eğitimin, “engelli” olarak sınıflandırılan tüm bireylere özgülendirilmiş biçimde, ücretsiz yapılması gerekmektedir. Doğal afetlere otizm, serebral palsi, Down sendromu ve yaygın gelişimsel bozukluklar perspektifinden yaklaşmak, doğal afet sonrası PTSB oranlarında hatrı sayılır bir değişiklik yaratabilecektir.

B. Salgında Otizm: Otizmlinin Karantina ile İmtihanı

Sağlık Bakanlığı’nın #EvdeKal çağrısı ile uygulanmaya başlanan karantina ve sosyal mesafelendirmenin, otizmli bireylerce anlaşılması ve uygulanması, oldukça güçtür.

Bireysel örneklerden genele geçmek gerekirse, orta – ağır derecede otizmli olarak tanısı konulmuş kardeşim Güneş YAZGAN, okulunun ve spor yaptığı, yüzdüğü komplekslerin kapanması ile, büyük bir açmaza sürüklendi. Doğal afet seksiyonunda tartıştığımız üzere, otizmli bireylerin çoğu, rutinlerine saplantı derecesinde bağlı olabilirler.

Kardeşim, sabah 07.30’da uyanıp, belirli besinleri her sabah tüketmekten, ardından okula gittiği günler -kışınsa- bisiklet yaka kazak, gömlek, blucin ve botunu giyerek servise binmeyi bekler. Servisi trafiğe takılır ya da bir öğrenciyi beklerken geç kalırsa, Güneş huzursuzlanır. Çünkü Güneş’in toplum ile yaptığı sözleşme, oldukça kazüistik ve dönülmez kurallarla doludur. O servis saatinde gelecektir. Güneş, okulunda hocasının sınıfında olmasını bekler ve okuldaki kurallara sıkı surette bağlıdır. Okuldan döndüğünde biraz dinleneceğini, sonra spor yapmak üzere evden ayrılacağını çok iyi bilir. Her spor kompleksi gibi, hafta sonu gerçekleşen yüklenmeden (çokça insanın girip çıkmasından) kaynaklanan Pazartesi temizliği ve tatilini bildiği için, o gün yürüyüş ve açık hava sporlarını yapacağını da bilir. Çünkü, Güneş toplumla yaptığı sözleşmede, sınırlı da olsa, topluma da söz hakkı tanımıştır.

Aslına bakarsak otizm, kişinin farklılığı ile hayatta kalmak için topluma dayattığı sert kurallardır. Çünkü toplum ve toplumun baskısı, bakış açısı, otizme yer açmayan niteliktedir. Otizmli ve otizmliye bakım ve destek gösteren kişi ve birim; örneğin aile, otizmli bireyin kendini var etme sancılarını dile döken, toplumla sözleşeceği metni hazırlayandır. Toplumu algılayan kişiler, toplumu algılamakta güçlük çeken ve aslında algılama kaygısı da taşımayan, kendi habitatında yaşamak isteyen kişilere (farklılığı ne olursa olsun) mihmandarlık yapar. Sözleşme bu nedenle üç taraflıdır.

Elazığ’daki deprem, yaygın gelişimsel bozukluğa ve diğer çeşitliliklere sahip kişilerde ve üyesi bulunan ailelerde bir korku uyandırdı. “Düzenimiz bozulursa ne olur” sorusuna hiçbirimiz doğru cevaplar araken, karşımıza hiç beklemediğimiz COVID-19 gündeme geldiğinde ise, bu korku, hafif-orta-ağır derecelerdeki senaryolarla gerçeğe yansımış durumdadır.

Toplumla yaptığı sözleşme askıya alınınca, bir otizmliden nasıl bir tepki vermesi beklenmelidir? Ya da bu bir beklenti olmalı mıdır? Güneş’ten verdiğimiz örneklere geri dönelim, servisi gecikince huzursuzlaşan bir otizmli, okulu bilinmez bir tarihe dek kapatıldığında, spor yaptığı komplekslere erişemediğinde, nasıl yaşayabilir?

Düzenin yitirilişi, eskiye bir süreliğine de olsa dönülemeyeceğinin bilinci, sırf farklıda ya da otizmlide değil, herkeste öfke nöbetleri olarak dışa vurur. Beklendikten, rutinden; yaşamdaki güveni özümseyen otizmli bireyler içinse düzenin yitirilişi, yaşama duyulan güvenin yitirilişine eşdeğerdir. Öfke nöbetleri, kişinin kendine veya başkasına zarar verdiği bir duruma kolayca dönüşebilir.

OHAL ve sokağa çıkma yasağının düşünülmeyen felaketi: Otizmlinin yasak tanımazlığı, felaket senaryolarının gerçeğe yakınlığı

Otizmli bireylere bakım ve destek gösteren kişilere, ailelere döndüğümüzde, son on gündür durumun maalesef bu olduğunu öğreniyoruz. Özellikle ergenlik döneminde olan; 12-19 yaş arasındaki otizmli bireyler, vücutlarındaki hormonsal değişim nedeniyle duydukları tedirginlikler ile birlikte düzenlerini yitirmeyi çok zor kaldırabiliyorlar.

Birçok aile, özel dezenfeksiyon ekibi kiralayıp, çocuklarının bulunmakta ısrarcı olduğu yerleri dezenfekte ettirmekten söz ediyor. Ancak bu, oldukça pahalı bir işlem. Ve sadece bir dezenfeksiyon işlemi ile tehlikenin bertaraf edilemeyeceği de gün gibi ortada.

Salgın dolayısıyla gerçekleşen uzaktan eğitim, otizmli bireyler için ne kadar uygulanabilir olacak, bu gerçekten düşündürücü.

Salgın sürecine dair en vurucu örneklerden birisi ise, bu dönemi bakımevlerinde geçirecek olan otizmli bireylere yönelikti. Annesi yeni ameliyat olan bir otizmli bireyin dört kişilik bakımevi koğuşuna oldukça çetin koşullarda kabul edildiği haberini aldığımızda, kendimizi oldukça çaresiz hissettik.

Bu durumda otizmli ve farklı bireyle dayanışma: Dayanışma protokolleri ve gruplarının eksikliği, oluşturma süreçleri nelerden oluşur? Bu noktada, dayanışmanın sihri devreye girmelidir.

Güneş’in huzursuzluğunun ruhsal bir acıya dönüştüğüne şahit olan komşularımız, akrabalarımız, el ele verdiler. Bize hiç unutamayacağımız bir sürpriz yaparak, evlerinde kullanmadıkları spor aletlerini Güneş’e hediye ettiler. Bu, çaresizlikle karşı karşıya olduğunu düşünen aileler için, gerçekten büyük bir destek.

Bu dayanışma, yalnızca sürprizlerle mi sınırlı olmalıdır? Olması gereken, önceden oluşturulmuş dayanışma protokolleri, grupları değil midir?

Bu noktada, Türkiye’de otizme dair oluşagelmiş sivil toplum kuruluşlarının yapısından da söz etmek gerekecektir. Yaklaşık yirmi senedir, olağanüstü bir çaba ile, otizm gerçeğini ortaya koymak adına büyük emekler veren otizme özgü sivil toplum kuruluşları, doğal olarak, her soruna yetişememektedir. Zira, otizm alanında faaliyet gösteren dernek ve vakıfların ezici çoğunluğu, otizmli bireylere bakım ve destek gösteren kişilerden oluşmaktadır. Özel yaşamında, otizmin getirileri ile yüzleşen kişiler, başka otizmli bireylerin ve ailelerin de sorunlarına çözüm yaratmaya çalışmaktadır.

Bu, fatigue denilen, tükenmişliği de beraberinde getirebilecektir. Unutulmamalıdır ki, yalnızca otizmli bireyler değil, zorluklarla yüzleşen ve öfke nöbetleri, regresyon (geriye gitme), sinir krizleri yaşayan otizmli bireylerin sorunlarına çözüm yaratmaya çalışan aileler de, yaygın anksiyete bozukluğu yaşamaktadır.

Dayanışmanın gruplar ve türler içinde kalması bizi çaresizliğe sürükleyecektir. Bu grupların bir parçası olamayan kişiler için de, gerekli olan tüm toplum unsurlarının içinde bulunduğu dayanışma protokolleri ortaya koymaktır.

Bir süreci beraberce atlatmak, başta ütopik gelebilir. Ancak doğal afette, salgında, savaşta ve sürgünde hayatta kalmak, bireysel bir çaba ile mümkün olmayacaktır.

İngiltere Sağlık Hizmetleri, NHS, 15 Mart 2020 gününde yayınladığı genelgesinde, mental güçlüğü, öğrenme farklılığı ve/veya otizmli bireylerin test edilmesi ve bu sürecin onlara göre organize edilebilmesi için ayrı bir takım oluşturduğunu ve bu sürecin nasıl ilerleyeceğini belirtmiştir.

Bu, tek başına devrim niteliğindedir. Olağanüstü dönemde yalnız olmak, hiç kimseye reva görülmemelidir. Bu durumun farkında olan yurt dışındaki sivil toplum kuruluşlarının çoğu, çözümü “Autism Response Team”ler, Otizm Mukabele Takımları, Otizm Müdahale Timleri kurmakta bulmuştur. Bu timler, çocuğunun otizmli olduğundan şüphe eden ebeveynlerden tutunuz da, bir krizle karşı karşıya gelindiğinde ne yapılması gerektiğine dek birçok soru ve soruna cevap vermek üzere oluşturulmuş bilgi hatlarından oluşur.

Otizme yönelik bilgi hattını kurmak, çok zor olmasa gerek. Ancak doğru bilgiyi ve empatik yaklaşımı sağlamak için, ilk önce yerelden başlamamız gerekecektir.

Dayanışma grupları, yerelden genele, kolayca genişletilebilecektir. Bu noktada, bireylerin ihtiyacının, Maslow’un piramidindeki yeri de düşündürücü olacaktır.

Savaş ve Sürgünde Otizm

Otizmin nedeni halen yalınlaştırılabilmiş değildir. yapılan son araştırmalar genetik, biyolojik, çevresel, faktörlerin otizmde rol oynadığını göstermekte, ancak bunların kümülatif olup olmadığına yönelik olgusal nitelikte bir çıkarım bulunmamaktadır.

OSB popülasyonunun önemli bir bölümünün, immün sistemin düzenlenmesindeki mitokondriyal disfonksiyon, oksidatif stres, gastrointestinal anormallikler gibi komorbiditeler olduğunu gösteren kanıtlar artmaktadır. Bu bağlamda, otizm, tamamen bir nörogelişimsel bozukluk olmaktan ziyade sistemik fizyolojik anormallikleri içerebilmekte veya bunun bir sonucu olabilmektedir.

Bu noktada, sıcağın savaşın ve sürgünün otizme neden olabilecek biyolojik ve çevresel faktörlerden olmadığını söylemek mümkün olmayacaktır.

Sawsan Jabdi, “The Children with Autism Spectrum Disorders in Syrian Crisis: Challenges and Recommendations” başlıklı makalesinde, Suriye’deki sürgünün kayıp mağdurlarını, otizmli çocuklar olarak belirlemiştir. Çünkü, son beş senedir neredeyse hiçbir taramadan geçmeden ana rahmine düşen, doğan ve teşhissiz otizmliler de söz konusudur. Çatışma alanında otizmlinin teşhisten, tedaviden ve medikal destekten yoksun kalması, onulmaz bir insan hakları ihlali niteliğindedir.

Ana karnında iken, sağlıklı koşullarda gelişemeyen bireylerde otizmin biyolojik faktörlü gelişimi, doğum sonrası ise, ilk 24 ayda kritik öneme sahip olan bağlanmanın, bağlanma kuramına uygun biçimde gelişememesi (Esen, Bağlanma Kuramı Ve Psikopatolojiyle İlişkisi) bireyde davranış bozukluklarına ve otistik davranışlara sebep olabilecektir.

Bagatell, 2010 yılındaki araştırmasında, diğer tüm farklılıklar ve engellilikler gibi, otizmin de sosyal olarak inşa edildiğini ve “problemin” otizmlide değil, toplumun tutumunda olduğunu söyler.

Hiçbir ülkenin istenmeyeni olan mültecilerin içindeki insanlığı, savaşın, sürgünün, salgının ve iklim krizi; sıcağın sonuçlarının çevresel ve biyolojik faktörlerle otizme yansıyacağını unutmadığımız, sağlıklı günler dileği ile…