"Afet konusunda bir araya geldiğimizde siyasi kutuplaşmanın geçersiz olduğunu görüyoruz"

-
Aa
+
a
a
a

Akyaka Afet Gönüllüsü Buğra Çelik ile son orman yangınlarını, afet gönüllülerinin çalışmalarını, yangınlara müdahale konusundaki ihtiyaçları, eksiklikleri konuştuk.

Yangına itfaiye ve gönüllü ekiplerince müdahale
Afet gönüllülüğü ve orman yangınlarına müdahale
 

Afet gönüllülüğü ve orman yangınlarına müdahale

podcast servisi: iTunes / RSS

(20 Temmuz 2022 tarihinde Açık Radyo’da Altın Saatler programında yayınlanmıştır.)

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Elvan Cantekin: Açık Radyo’da Altın Saatler programını dinleyeceksiniz. Bugünkü programı Mehmet Nuray Aydınoğlu, Muzaffer Tunçağ, Gürhan Ertür ve ben Elvan Cantekin birlikte sunacağız. Programın kaydını Selahattin Çolak arkadaşımız gerçekleştiriyor. Bu programı her zaman olduğu gibi bir gün öncesinden, 19 Temmuz 2022 tarihinde kaydediyoruz. Bugünkü programımızın destekçisi Atlas Balkan. Kendisine teşekkür ediyoruz. Bugün programımızda daha önce de konuğumuz olan Sayın Buğra Çelik'le birlikte olacağız. Akyaka Afet Gönüllüsü ve kendisiyle orman yangınları ve orman yangınlarında gönüllü katkısı üzerinde biraz daha detaylı konuşmaya çalışacağız Evet, herkese hoş geldiniz diyorum. Buğra bey hoş geldiniz.

Buğra Çelik: Hoş bulduk. Elvan hocam. Çok teşekkürler konuk aldığınız için.

EC: Biz de teşekkür ediyoruz tekrar katıldığınız için. Nuray Hocam, Aziz bey de bugün aramızda. Dönem dönem katılıyor programımıza. Muzaffer bey hoş geldiniz. Şimdi şöyle esasında biz bu programı sanıyorum birkaç hafta önce yapmaya çalıştık ama ne yazık ki gerçekleştiremedik ve sonrasında çok acı bir şekilde iki tane çok büyük yangını yaşadık. Hani zamanında o programı yapmış olsaydık belki katkımız daha fazla olurdu diye düşünüyorum. Evet Buğra bey, son Marmaris yangınını şöyle… Hani Amazon yangını ve arkasından da Datça yangını; bu iki yangın o bölgedeki ormanlarda çok büyük zarara neden oldu. Fakat bu iki yangında da, özellikle Datça yangınında dikkatimizi çeken bir şey var: Gerçekten çok güçlü bir gönüllü katkısı ve ormanı yangınlarına müdahalede sadece orman
gönüllüleri değil, diğer alanlardaki çalışan gönüllülerin de çok ciddi katkıları oldu. Şöyle kısaca sizin bu alandaki çalışmalarınız çerçevesinde bir değerlendirme yapabilir misiniz? Hakikaten gönüllülerin katkıları konusunda geçmiş yıllara oranla bir gelişme söz konusu mu?

BÇ: Kesinlikle. Yani aslında biz de geçen yılki 2021 Muğla yangınlarında kendiliğinden organize olmuş, aslında çoğunluğu daha öncesinde herhangi bir afet gönüllülüğü deneyimi olmayan bir grup mahalleli, bir grup komşu olarak bir araya geldik. Ve orada da gördük ki aslında iklim değişikliğiyle beraber sıklığı ve etkisi giderek artan bu afetler içerisinde herhangi bir kurumun tek başına bu afetlere karşı ihtiyaç duyduğumuz önlemleri ve müdahaleyi yapma kapasitesin yok. Dolayısıyla burada özellikle orman yangınlarının çok özel bir durumu var. O da ilk on beş dakika içerisinde müdahale etmeniz halinde büyük bir afete dönüşmeden söndürebiliyorsunuz. Ama yangın, işte tepe yangını denilen daha büyük bir ölçeğe ulaştığında da açıkçası çok da yapılabilecek bir şey kalmıyor ve o noktada da hani ne uçaklar ne helikopterler tümüyle aslında rüzgarın durumuna, koşullara göre bir sönme durumu oluyor. Bu noktada da biz de gönüllüler olarak geçen yılki öğrenimlerimizi topladığımız raporumuzu yayınladık. Bu kış ve aynı şekilde de bu yazın çalışmalarına, hazırlıklarına devam ettik. Ve orada da şunu çok net görüyoruz: Organizasyon olarak bizim hedefimiz ilk on beş dakika müdahale kapasitesini arttırabilmek. Çünkü ilk on beş dakika kim müdahale yapıyor diye baktığımızda mahalleli yapıyor. Mahallelinin o zaman ilk on beş dakika kapasitesini arttıracak şekilde risk yönetimini ve ilk müdahale kapasitesini nasıl arttırabiliriz diye yola çıktık. Ve bir yandan da aslında tabii ki hem mahalleli hem kurumlar buradaki bu durumun önemini fark ettiği için de bu yıl daha hazırlıklı olduklarını görüyoruz. Bu da aslında gidişatta önemli bir fark yaratıyor.

EC: Evet, esasında çok önemli bir konu bence. Biz hep müdahaleden bahsediyoruz ama müdahalenin yanında yapılması gereken ve de şimdi açıkçası -yani Datça yangınını birebir, neredeyse içinde olduğum için biliyorum ben- Datça yangınına müdahale konusunda hakikaten çok başarılı bir performans gösterildiğini söyleyebiliriz. Yani birtakım medyada, birtakım basın yayın organlarında “müdahalede geciktirildi” gibi birtakım yorumlar var ama ben şahsen hiç katılmıyorum ona. Gerçekten çok güçlü bir müdahale söz konusu. Ama gene de istenmeyen çok ciddi miktarda zararlar oluştu. O noktada müdahalenin öncesinde yapılması gereken birtakım şeyler de var. Sizin bahsettiğinizde, risk azaltma örneğinde, bu konuda ne gibi çalışmalar yapılabilir, gerçekten bunun bir değerlendirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Siz burada ne öneriyorsunuz? Akyaka Gönüllüleri olarak sizin yaklaşımınız nedir? Afet gönüllüleri olarak...

"Afeti değil, riski yönetmek"

BÇ: Burada aslında tüm uzmanların da söylediği, artık bizim afet konusunda afeti yönetmek değil riski yönetmeye geçmemiz gerektiği yönünde ve dünyada bizim şu an artık “yeni normal” diyebileceğimiz bu ölçekteki orman yangınlarıyla uzun dönemdir uğraşan Amerika Kaliforniya, Avustralya ya da Akdeniz orman kuşağındaki İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi ülkelere baktığımızda bütçelerinin çok ciddi bir kısmını önleyici çalışmalara yatırmakta. Dolayısıyla biz de burada Orman Genel Müdürlüğü’nün ve itfaiye teşkilatının bu çalışmaları bu yönde dönüştürme çabalarına da destek olmak adına biz şöyle bir çalışma yaptık: Akyaka Afet Gönüllüleri olarak aslında bünyemizde çalışma grupları var; iletişim çalışma grubu, mahalle çalışma grubu, strateji çalışma grubu gibi. Bunlardan mahalle çalışma grubunun görevi Ula ilçesindeki otuz mahallede bu riskleri işaretlemek. Orman Genel Müdürlüğü’nün, AYDEM’in, MUSKİ'nin Büyükşehir Belediyesinin yapması gereken şeyleri sahada tek tek işaretlemek. Yapılması gereken şeyleri onlara iletmek ve bir yandan da aslında, orman yangınlarının yüzde doksanının da insan kaynaklı olduğunu da bildiğimiz için, bir yandan da mahalleliyle birlikte yapılması gerekenlerde hemfikir olmak ve işte bu, şu anda içinde bulunduğumuz yüksek riskli günlere hem gelmeden önce önlemler almak hem de o günlerde de çok daha dikkatli olmak.

Aslında şu çok çok önemli bir nokta: Sonuçta şu an baktığımızda, dediğim gibi, tek bir kurumun bununla mücadele edebilme şansı yok. Mahallelinin de mutlaka dahil olması ve kurumlar arasında ciddi bir işbirliği olması gerekiyor. Biz bu noktada orman yangınıyla yapılması gerekenlerle ilgili muhtarlığa, camilere afişler hazırladık. Yüksek riskli günlerde ne yapılması gerektiğiyle ilgili düzenli olarak anonslar yaptırıyoruz. Ve bir yandan da önden bu kış şöyle bir çalışma yaptık biz. Acil durum eylem planı diye bir çalışma yaptık ve burada iki modüllü bir plan hazırladık. İlki, teyit ve ihbar; yani bir duman gördünüz, burada ne yapmanız gerekiyor? Nasıl ilerlenecek? Daha sonra bu yangın teyit edildikten sonra bizim, vatandaşlar olarak nasıl bir çalışma içerisine girmemiz lazım? Bunun hazırlıklarını yaptık. Bir yandan da tabii eğitimler de çok önemli. Orman Genel Müdürlüğü'nün verdiği “orman gönüllüsü” eğitimlerine katıldık. Bir yandan da vatandaşlara ilk yardım eğitimi aldırdık ve aslında mümkün olduğunca bir yangın anında soğukkanlı bir şekilde yapılması gerekenleri, özellikle güçlü bir bilgi akışıyla birlikte sağlamanın yollarını keşfettik. Tabii alacak çok yolumuz var. Ama burada bizim keşfettiğimiz en önemli şey şu: Kesinlikle bu iş tek tip bir vatandaş, yani sadece gönüllüler, işte buralara, kırsala yeni taşınmış insanlar gibi tek tip bir demokrasiyle yönetilebilecek bir konu değil. Yani burada yaşayan insanların, normalde belki bir yolu kesişmeyen, bir araya gelmeyen, aynı masada oturmayan insanların bir araya gelmesi çok çok kritik. Dolayısıyla burada hani hem risklerin analiz edilmesi hem yüksek riskli günlerde ne yapılması gerekliliği ve bir yangın anında nasıl bir bilgi akışı ve nasıl bir hareket planı içerisinde olunması gerekliliği çok kritik bir konu. Bununla birlikte de ilgili kurumlarla iletişim halinde olmak tüm bu yapı içerisinde aslında kaynakların en doğru şekilde kullanılmasını sağlıyor. Şu an bu bölgede bu akışları mümkün olduğunca oturtturmuş durumdayız.

EC: Bu son söylediğiniz çok önemli diye düşünüyorum ben. Yani gönüllü katılımı olabilir, öbür tarafta bu işlerle yükümlü olan, yani orman yangınlarıyla mücadele ve riskten azaltılması konusunda bir yükümlülüğü olan kamu kurumlarının birtakım katkıları olabilir. Ama ikisinin bir araya gelip gerçekten organize bir şekilde, gerçekten örgütlü bir şekilde bu çalışmaları yürütmesi, böyle belli bir strateji üzerine yürütmesi bence çok çok önemli. Bu konuda ortaya atılmış bir strateji var mı? Bir eylem planı var mı? Ve bu konudaki çalışmalar nasıldır? Sizin değerlendirmenizi isterim ve bu konuda…

BÇ: Biz bu yaptığımız çalışmalara başlarken geçen yılki öğrenimleri topladığımız raporumuzu yayınlar yayınlamaz, bölgedeki sivil toplum kuruluşları, ilçe belediyesi, Jandarma ve muhtarlar olarak bir araya geldik. Ve aslında kimde ne kaynak var, kim yangın anında neleri mobilize etme gücüne sahip, bunlar üzerinden görüşmelere ve planlamalara başladık. Daha sonra da Orman Bölge Müdürlüğü'yle irtibata geçtik ve onlarla hem bu orman gönüllüsü eğitme hem de bu bahsettiğim ihbar teyit süreçlerinde destek istedik. Onlardan istedik, çünkü aslında bir yandan sonuçta geçen yıldan farklı olarak şu an insansız hava araçları riskli bölgelerde düzenli olarak uçuyor. Dolayısıyla bazen onlar bir ihbar, onlar bir görüntüleme yapabiliyorlar, bize iletiyorlar. Ya da biz bölgeden bir bilgi gelirse onlara iletiyoruz. Mesela bu tarz bir akış daha önceki yıllarda yoktu. O yüzden bu ciddi bir kazanım ve ilk müdahale kapasitesini çok hızlı arttırıyor. Şu ana kadar da bizim bölgemizde çıkan bir-iki yangına da bu şekilde müdahale ettik. Ve bir yandan da önceki yıllara göre bir diğer sevindirici gelişme de aslında kurumlar arasında da, yani büyükşehir ve ilçe belediyeleriyle Orman Genel Müdürlüğü, AFAD arasındaki koordinasyonun da nispeten daha arttığını görüyoruz. Ancak açıkçası bizim halen afet gönüllüleri olarak en çok tedirgin olduğumuz anlar bir bölgede büyük bir yangın varken -ya da Datça'daki yangın gibi ikinci-üçüncü yangınlar koordinasyon kabiliyetini tabii ki çok etkiliyor- o dönemlerde, o anlarda biz tabii ki ekstra daha da dikkatli olmaya çalışıyoruz, çünkü çok geniş bir alan. Özellikle bu Muğla bölgesi çok geniş bir alan ve ormanla orman köylüsünün, mahallelerin ilişkisinin kopması sebebiyle de aslında ormanlarımız şu an çok büyük yüklere sahip. Örtü anlamında çok büyük
kütlelere sahip. Burada ciddi bir riskin ortasında oturduğumuzu hep anlamak ve hatırlamak gerekiyor. Bir yandan da aslında bu yangınlar içerisinde sosyal medyadan bunları takip eden ya da işte öfkelenen sinirlenen insanların da artık o öfkeyi, o siniri, o sıkışmışlığı herhangi bir suçlama ya da herhangi bir öfkeye yöneltmeden, bölgelerinde bu gönüllü çalışmalara
dahil olmaları bence çok önemli bir çağrı. Çünkü hem geçen yıl hem de sizin de dediğiniz gibi bu yıl gönüllülerin gidişatı ne kadar önemli ölçekte değiştirebildiğini görmüş durumdayız. Artık bu bir teori değil, bu bir gerçek. O yüzden ben buradan bu vesileyle de herkesi bölgelerinde, mahallelerinde bu çalışmaların bir parçası olmaya davet etmek istiyorum.

Yangınlar, gönüllülük ve komşuluk ağları

EC: Evet, hakikaten çok önemli bir çağrı olduğunu düşünüyorum. Belki bunun ötesine de geçmekte yararı var. Yani işte biraz önce dediniz, müdahalenin ötesinde artık risk azaltma konusunda da gönüllerin çok etkin bir şekilde yer almasının gerekli olduğu ortaya çıktı. Bu yangınların artışının temel nedenlerinden birisi eğer gerçekten iklim değişikliği ve küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan olaylarsa, özellikle de burada herhalde bir adaptasyon, yani bu değişen iklim koşullarına uyum konusunun gündeme gelmesi ve bu anlamda da gönüllü çalışmalarının gerçekleştirmesi gerektiği inancındayım ben. Siz ne dersiniz?

BÇ: Kesinlikle. Ve gönüllülük aslında herkesin sivil toplum kuruluşlarıyla ya da bir grup insanın bir araya geldiğinde birlikte değer üretmesi konularında farklı görüşleri, farklı ön yargıları, deneyimleri olabilir. Ancak afet için bir araya gelen komşuların çok daha farklı birlikteliklere, çok daha farklı ilişkiler geliştirmeye ve bölgelerindeki afetle birlikte başlayan bu yolculuğun çok daha farklı meselelere müdahale eden, çok daha farklı meselelerde inisiyatif alan bir ilişki ağına dönüştüğünü de görüyoruz. Dolayısıyla siz burada komşunuzla beraber bu konuları konuşmaya başladığınızda, afet konusunda bir araya geldiğimizde aslında birçok farklı konuda, var olan bu kutuplaşmanın, siyasi görüşlerin, farklı geçmişlerin geçersiz olduğunu görüyoruz. Ve o noktada da bu bahsettiğimiz değişen dünya içerisinde işte iklim değişikliği şu, bu, ekonomik koşullar gibi çok daha farklı risklerle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bugün afet için bir araya geldiğinizde yarın  kıtlık için, kuraklık için, tarım için, genç istihdamı için de bir şeyler konuşmaya başlıyorsunuz. Ve en önemlisi aslında yaşadığınız alanda güçlü ilişkiler kurmuş bir grup mahalleliye dönüyorsunuz ve bu da aslında nasıl bir dünyada yaşamak istediğinizi ve o dünya için birlikte çalıştığınız bir grup insanla çok keyifli. Her ne kadar böyle dert tasayla uğraşıyor olsanız da sonuçta karşılıklı ilişki içerisinde ve dayanışma içerisinde bir ortamı yeşerttiğine inanıyorum. O yüzden bir yandan baktığımızda, hani bu afetler karşısında sıkışmak, kızmak, öfkelenmek yerine komşular olarak bir araya gelmeye başladığınızda çok daha farklı bir resme baktığımızı düşünüyorum.

EC: Esasında bu zaten gönüllülüğün temelinde de yatan şeylerden bir tanesi değil mi? Bir noktada belli bir amaç doğrultusunda, ama sonuçta örgütlü olarak birlikte hareket etme yetkinliğinin, yeteneğinin kazanılmasını sağlıyor. Bu afet olsun, yaptığı başka bir alan olsun gönüllü faaliyetlerinin hepsinde sonuçta aktif vatandaş haline gelmek, bir şekilde içinde bulunduğun topluluğa bir katkı vermek çok çok önemli ve bu anlamda gönüllülük bu amaca hizmet ediyor. Esasen sadece orman yangınlarında değil, bölgede birçok başka tehdit de var. Onlar için de bu gönüllülerin çalışması söz konusu olabilir. Aziz beyin bir sorusu var. Aziz bey buyurun.

Aziz Şasa: Evet, merhaba. Güzel tespitler ve maalesef çok geç kalmış tespitler. Neyse, her şeyde bir hayır var. Bu orman yangınları sanıyorum bu gönüllülük konusunda çalışma derinliğini arttıracak. Şimdi şöyle, sizin grubunuzun odaklandığı çalışmalar neler? Yani hangi konulara odaklandınız Buğra bey, onu bir öğrenebilir miyim? Yani lojistik mi, başka bir şey mi, nedir; hangi konulara odaklanmış durumdasınız?

BÇ: Dediğim gibi, aslında biz yola çıkarken bir organizasyonel hedef belirledik ve dedik ki, ilk on beş dakika müdahalesi orman yangınlarında çok kritik. O zaman bu ilk on beş dakikada müdahaleyi kim yapıyor? Mahalleli yapıyor. O zaman mahallelinin ilk on beş dakika müdahalesinin kapasitesini nasıl arttırabiliriz sorusuyla yola çıktık ve burada da farklı çalışma gruplarına bölündük. İşte dediğiniz gibi, mesela bir lojistik çalışma grubu var. Bu grup mahallelerde oluşturmaya çalıştığımız orman yangınına hazırlık depolarını oluşturmaya çalışıyor. Geçen yıldan biriktirdiğimiz bir miktar malzemelerin kaldığı bir depomuz var. Mesela onlar o süreçleri yönetiyor. İşte kaynak geliştirme ekibimiz var. Onlar ihtiyaç duyduğunuz ekipmanları ilk önce ilgili kurumlardan temin etmeye çalışıyor. Onlardan temin edemediklerini bireysel bağışçılardan toplamaya çalışıyor. İşte iletişim çalışma grubu var. Onlar Instagram hesabımızdan ve WhatsApp gruplarımızda ilgili dönemlerde yapılması gerekenleri organize ediyor. İşte çöp toplama etkinlikleri organize ediyorlar. Bir yandan bir teknoloji çalışma grubumuz var. Onlar da Muğla Üniversitesi Teknopark'la birlikte ve buradan bir gönüllü arkadaşımızla beraber bir Telegram hazırladılar ve o Telegram üzerinden ilk müdahale anında sahadaki insanların konumlarını gördüğümüz bir harita ekranı tasarladılar. Bir yandan da aslında işte strateji çalışma grubumuz var. Onlar da bu davranış değişikliğine götürecek; işte o izmariti attırmayacak, riskli günlerde anız yaktırmayacak stratejileri, ilişkileri, iletişimleri geliştirmeye çalışıyor gibi. Yani mümkün olduğunca bu ilk on beş dakika müdahale odağında farklı çalışma gruplarında faaliyet gösteriyoruz.

"Geçen yılki yangınlarla birlikte herkes gönüllü desteğinin gerekliliği konusunda hemfikir"

AŞ: Bakın bu enteresan, özellikle bu teknoloji konusunda söyledikleriniz bu Telegram checkbotu enteresan bir olay. Tabii internet çalıştığı müddetçe. Şimdi, koordinasyon konusunda sorun yaşıyor musunuz? Yani özellikle kurumlarla…

BÇ: Yani aslında geçen yılki yangınlarla da birlikte hangi kurumun kapısını çalsak herkes gönüllü desteğinin gerekliliği konusunda hemfikir. O noktada aslında bizim gönüllüler olarak, kurumlarla koordinasyon konusunda bir sorun, bir pürüz yaşamıyoruz. Bence tabii ki kurumların kendi içlerindeki koordinasyonunda alınabilecek daha yol var. Tabii ki biz o noktada sadece tavsiyede bulunabiliyoruz ama gönüllüler olarak “biz” gerekliyiz; gerek Orman Bölge Müdürlüğü olsun, gerek büyükşehir belediyesi ve ilçe belediyeleri olsun, o noktada gönüllülerin önemi ve yapabilecekleri konusunda herkes hemfikir. Bence zaten buradaki en büyük şansımız, bu tarz büyük bir afeti, büyük bir orman yangınını yaşayan kurumlar ve mahalleli bu konuda hemfikir. O yüzden de Elvan beyin de dediği gibi artık bu noktada vatandaşlar olarak biz biraz üzerimize düşeni yapmalıyız; işte bu orman gönüllüsü eğitimi almak olsun, bölgedeki gönüllü organizasyonların bir parçası olmak olsun daha aktif olabiliriz. Çünkü tüm kurumlar bunun önemini kabul etmiş ve kendi iş akışlarına bu gönüllülerin dahiliyetini koymanın bir yolunu arıyor ve birlikte şekillendirdiğimiz bir sürecin içerisindeyiz.

AŞ: Bu arada da bir de şöyle bir nokta da var; ben daha önce de yaşananlardan hareketle -ki muhtemelen siz de aynı gözlemleri yaptınız- bu gönüllü katılımı aslında kurumlar arasındaki bazı küçük duvarların aşılması anlamında da faydalı oluyor, yani bir kolaylaştırıcılık anlamında. Bilmiyorum, öyle bir gözleminiz oldu mu? Benim daha önceki yaşanan olaylarda olmuştu. Böyle bir şey var mı? Yani bu konuda böyle, hakikaten gönüllüler tarafından kolaylaştırıcılık desteği sağlanmış oluyor mu?

BÇ: Kesinlikle. Yani burada özellikle bizim Akyaka Afet Gönüllüleri olarak muhtarları, muhtarlar üzerinden de mahalleliyi bu kurumların iş akışlarına bağlama ve dahil etme gibi bir sürecimiz de oldu. Ve aynı şekilde, işte büyükşehir belediyesinin kaynakları, MUSKİ'nin kaynakları, Orman Bölge Müdürlüğü'nün kaynakları gibi hani burada bizim köprü vazifesi gördüğümüz tespitine çok katılıyorum. Çünkü sonuçta o kurum da sahada; ancak böyle bir yapı varsa daha iyi bir şekilde koordine olabiliyor ve onları oyuna sokabiliyor. Hani bir kurumun merkezden çıkıp da sahadaki bir gönüllü organizasyonunu organize etmesi çok gerçekçi değil. Mesela bizim için de orman gönüllüsü eğitimlerinde -Orman Bölge Müdürlüğü’nün düzenlediği eğitimlerde- ilk başta muhtarlar üzerinden bir çalışma yapılıyordu ve işte kırk kayıt alınıyor, bir iki kişi sadece eğitime gidiyor. Çünkü eğitim hafta içi ve hani bu insanlar çalışan insanlar sonuçta. Biz Orman Bölge Müdürlüğü'yle konuştuk ve rica ettik. Sağ olsunlar bizi kırmadılar ve pazar günü eğitim organize ettiler. Öyle olunca çok daha fazla katılım oldu. Ama bunu bizim onlara “ya siz bunu pazar günü yaparsanız biz buraya elli kişi getireceğiz” dememizle birlikte yapabildiler. O yüzden hani burada ölçek itibariyle bu yangınların sorumluluğu kesinlikle sadece vatandaşta değil. Ama burada bir katalizör, bir köprü vazifesi gördüğümüze çok katılıyorum.

AŞ: Ya Muğla'da tabii bir de bu sezon, turizm sezonuyla birlikte ister istemez gönüllü katılımında da bir erime oluyor. Çünkü gönüllülerin bir bölümü de zaten orada, o bölgenin vatandaşı, o bölgede mukim ve çalışıyor. Yani orada sektörü, bu şeyleri muhakkak etkiliyor diye düşünüyorum. Yani o zaman tabii belki mevsimsel bir kaymayla eğitimleri daha farklı zamanlara çekerek bunu yapmak mümkün. Tabii bizim esas çalışma konumuz haberleşme olduğu için yine özellikle soruyorum: Bu haberleşme koordinasyonu konusunda daha çok tabii sosyal medya artı işte WhatsApp ve benzeri GSM temelli şeylerle çalışıyorsunuz. Peki yani bu telsiz haberleşmesi konusunda ne yapılması gerektiği konusunda bir öngörünüz var mı?

"Mevcut korumanın farklı, yeni nesil fonlama biçimleriyle çalıştığını görüyoruz"

BÇ: Aziz bey sizin çalışmalarınızı da aslında çok yakından takip ediyoruz ve kesinlikle bence çok güçlü bir telsiz ağına ihtiyacımız var. Yani belki muhtarlıkları ve belli bölgeleri, merkezleri işaretleyip burada bir telsiz ağının kurulması gerekliliğini uzun vadede çok kıymetli buluyorum ben. Çünkü sonuçta aslında elektrik hatlarının da risk yarattığı ve elektrik kesintileriyle de çok ciddiye gidecek bir durumla karşı karşıya olduğumuz için -ve de zaten çok geniş bir coğrafyada, ciddi bir kesiminde de GSM şebekelerinin çekmediği ve kapsamadığı bölgeler de olduğu için- aslında bizim de bir sonraki sene için en önemli dediğimiz konu hem büyük merkezi telsizler hem de saha ekiplerinin telsiz akışı konusunda bir çalışma. Hani şu an ilk müdahale ekiplerine dağıttığımız, o bölgede, sahada iletişimi sağlayan belli telsizler var ama bence burada güçlü bir iletişim ağı için mutlaka bir gönüllü telsiz ağına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

EC: Bu konuda Aziz bey daha iyi bilir ama benim tecrübem, mesela Kocaeli'ndeki yangınlarda filan da, o zaman 2000’li yılların başında karşılaştığımız bir durum vardı; bu bildiğimiz basit walkie-talkie kullanımı çok etkili oluyordu. Çünkü çok dağlık araziler, birbirini gören kişilerin bir zincir oluşturarak haberleşmesi en etkin yol oluyordu. Hatta şöyle diyeyim, ormancıların önündeki bildiğimiz telsiz sistemleri çoğu zaman yetersiz kalıyordu, yani işleyemez hale geliyordu. Bu birbirini gören gönüllülerin haberleşmesiyle haberleşmenin sağlandığı olaylar hatırlıyorum ben.

AŞ: Bu bir organizasyon meselesi. Bunu tek başına halledecek bir teknoloji mevcut değil. Şu anda maalesef ağırlıklı olarak her şey teknolojiden bekleniyor. Hayır, örgütlü insan ile... Haberleşmede de öyle. Dediğiniz gibi, antikçağlardaki gibi ateş kulesi mantığı ki, söylediğiniz zaten Elvan beyin bahsettiği o prensipte çalışıyor. Ha, bu konuda çalışmalar yapılırsa herhalde katılmak isteriz. Biz uzun zamandan beri de o bölgede zaten bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bunu önümüzdeki günlerde Buğra beyle tekrar bir irtibat sağlayarak yapmaya çalışırız. Bu arada benim merak ettiğim başka bir konu var, uzun zamandan beri de takıldığım bir konu aslında: Özel sektör. Mesela mahalledeki siteler, oteller vesaire, bunların risk azaltma çalışmalarına, özellikle özel sektörün ve turizm tesislerinin bir katılımı var mı?

BÇ: Bu dediğiniz konu bence çok önemli ve uzun vadede, gelecek sezon için bence bizim de gündemimize almamız gereken bir konu olarak düşünüyorum. Bir yandan aslında birçok tesis geçen yılı yaşadıktan sonra kendi bölgelerinde belli yatırımlar yaptılar. Ama özellikle şu an içinde bulunduğumuz bir gerçeklikte, işte bu şehirden kırsala göç vesilesiyle siteleşme ve özel villaların orman arazilerine çok yakın bölgelerde yapılıyor olma hali, riski çok arttırıyor ve aslında ev sahiplerinin ya da işletme sahiplerinin hem kendi tesislerini, evlerini hem de o bölgeyi koruyacak gerekli donanımları kendi bünyelerinde barındırmalarının mevzuatta zorunlu hale getirilmesi gerekliliğine inanıyorum. Bununla ilgili bu bölgede çok büyük bir çalışma bizim gözümüze çarpmadı ama bence, dediğim gibi, içinde yaşadığımız coğrafya itibariyle işletmelerin, özellikle turizm işletmelerinin bu konuda ciddi bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Bu gerek ilgili ekipmanların bölgede barındırılması olsun, gerek etraflarındaki orman arazisiyle kurdukları ilişki olsun. Burada ciddi bir fırsat alanı olduğunu düşünüyorum.

AŞ: Aslında çok enteresandır, Girit’te bu konuda birtakım model çalışmalar var. Keşke bir imkân olsa da yani bir Girit'teki STK'larla irtibat kurup bu konuda birtakım çalışmalar yapılsa, çok enteresan şeyler olabilir. Çünkü Girit sanıyorum bu konuda bayağı önemli çalışmalar yapıyor. Bunu sadece bir bilgi olarak söylemiş olayım.

EC: Buğra bey, şimdi yurtdışındaki örnekler üzerine söz açıldı. İşte Girit'teki yapılanmadan bahsetti Aziz bey. Benim de bildiğim Fransa'da, İspanya'da, bu Akdeniz bölgesindeki orman yangınlarının yoğun olduğu ülkelerde bu gönüllü yapılanmaları var. Onların faaliyetleri hakkında bilginiz var mı? Onlar başka bir şeyler yapıyorlar mı? Bizim gönüllülerin yaptığı çalışmaların ötesinde birtakım çalışmalar yapıyorlar mı? Bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?

BÇ: Ya evet, aslında biz bu kış epey bir literatür taraması yaptık ve hani en önemli farklılardan biri aslında oradaki belediyelerin bu konularda çok daha aktif olduğunu görüyoruz. Yani bizde biraz daha bu 2014’teki Büyükşehir Belediyecilik Yasasının değişmesiyle birlikte, köy statüsündeki bölgelerin mahalleye dönüşmesiyle birlikte Orman Genel Müdürlüğü'nün sorumluluğundaki bu mahallelerdeki yangınlar büyükşehir belediyelerine transfer edildi ve bu değişiklik yapılırken buna uygun bir dönüşüm olmadığını görüyoruz. En önemli  gözlemlediğimiz fark bu oldu. Şu an Muğla Büyükşehir Belediyesi'nin bu konuyla ilgili yaptığı önemli çalışmalar olduğunu, ilçe belediyelerinin önemli çalışmalar yaptığını görüyoruz. Burada böyle bir fark var. Bir diğer fark da yine aslında Aziz beyin söylediği ev sahiplerinin bir araya gelerek oluşturduğu yapılar var. Tüzel kişilikler var ve bu tüzel kişilikler orman yangınlarıyla ilgili yoğun çalışmalar yapıyorlar. Bir de büyük vakıflar var aslında. Bu vakıflar doğrudan orman yangınlarına yönelik çalışan vakıflar. Biz de birkaçıyla iletişime geçtik, belli görüşmeler yaptık. Onların belli dökümanlarını, araştırmalarını kendi organizasyonel yapımızda ve önceliklerimizi belirlemede bir yönlendirici unsur olarak kullandık. Buradan yine bir çağrı yapalım: Avrupa Birliği Akdeniz orman hattındaki ülkelerin ve şehirlerin bu tarz bir bilgi paylaşımı ve dayanışmasının çok iyi bir döneminde olduğumuzu, çok büyük etki yaratabileceğini... Mesela Girit'teki örneği burada uygulamamamız için ya da bizim buradaki uygulamalarımızı oraya taşımamak için bir neden yok, çünkü aynı kaderi paylaşıyoruz. Yani şu an biz bir yandan  Portekiz'de, İspanya'da, Fransa'daki yangınları takip ediyoruz ve aynı durumlara biz de düşeceğiz. O yüzden şimdiden bu dayanışmaları yapmak çok önemli. Bir diğer konu da, aslında iyi örneklerden biri de, şunu da görüyoruz aslında: Bu gelişen yeni teknolojiler ve yeni finansman modellerinde ormanları kamudan satın alıp koruma statüsünde, satın alıp karbon kredileriyle birlikte sadece ormana yeni ağaçlar dikmek üzerinden değil, mevcut korumanın farklı, yeni nesil fonlama biçimleriyle çalıştığını da görüyoruz, Amazon'daki yağmur ormanlarını koruma çalışmaları gibi. O yüzden aslında burada bu konularda kafa yoranı insanlar olarak bir araya gelip belli konferanslarda, belli formatlarda yeni yaklaşımları, iyi örnekleri paylaşmanın çok iyi bir dönemi olduğuna inanıyorum.

"Hayıflanma, şikayet etme değil, yaşadığımız bu alanları savunmak, korumak için bir araya gelme zamanı"

EC: Evet, esasında son söylediğiniz tabii oldukça teknik bir konu. Bu karbon ayak izinin ufaltılması ve bir şekilde bir finans uygulaması olarak -Türkiye'de pek uygulanan bir şey değil bildiğim kadarıyla- bu noktada esasında ülke içinde de şunu yapmak gerektiğini düşünüyorum ben: Orman yangınları konusunda geniş katılımlı ve de birtakım çalışma gruplarının da oluşacağı böyle kapsamlı toplantıların yapıldığı, bir toplantı serisinin düzenlenmesi ve de katılımcılığın arttırılmasının bir şekilde sağlanması gerekiyor diye değerlendiriyorum. Bu konuda siz ne dersiniz? Gerçekten iş birliklerinden bahsediyoruz ama burada gerçek anlamda bir katılımcılık söz konusu mu? Bu var diyebilir miyiz?

BÇ: Ya bence henüz orada alabileceğimiz iyi bir yol var, özellikle şimdi işte Datça'da yaşananlar, o bölgedeki insanların deneyimleri… Yani en önemli kaynağımızın şu an bu afetleri önceden yaşayan bölgelerdeki vatandaşların deneyimi olduğunu düşünüyorum. Ve bu deneyimi biz ne kadar paylaşabilirsek, ne kadar birbirimize aktarabilirsek diğer bölgelerde de bu hazırlıkların daha iyi yapılmasına önayak olabiliriz. Biz o yüzden Instagram hesabımızda bölgeyi orman yangınına hazırlamak için atılması gereken adımlar nedir, bunları paylaşıyoruz.
Kazdağları olsun, başka bölgelerde yine tanıdığımız insanlara bizim bu bölgelerde yaptığımız çalışmaları aktarmaya çalışıyoruz. Ama bu yıl açıkçası öncelikli olarak buradaki çalışmaları belli bir seviyeye odaklama kararı aldık. Ama bu sezondan sonra bence bu yüksek riskli günleri atlattıktan sonra halihazırda bu çalışmaları yapan insanlar olarak bir araya gelmenin ciddi bir çarpan etkisi yaratacağına inanıyorum.

EC: Evet, yani benim özellikle üstümde durmak istediğim konu bölgesel olarak yapılacak olan  strateji geliştirme çalışmaları olsun, eylem planlarının oluşturulması olsun, buralarda esasında yerel halkın da bu işin içerisine dahil edilmesi ve karar alma süreçlerinde de var olması gerektiğini düşünüyorum ben. Çünkü bu sağlanamazsa o zaman, nasıl diyeyim, bir şeyler oluyor; yangınlar çıkıyor, zarar görülüyor, çoğunluk sadece işte “Ah çok kötü oldu, içimiz yandı, gözyaşlarımızı tutamıyoruz” filan gibi, böyle hani duygusal bir tezahürün ötesinde bir yere gitmiyor. Mutlaka o insanları, o bölgede yaşayan kişileri de bu işin içerisine dahil etmek, aktif hale getirmek, sadece üzülen, yakınan kişiler olarak kalmalarını engellemek gerek diye düşünüyorum. Bilmiyorum, hakikaten bu konuda neler yapılabilir?

BÇ: Kesinlikle. Burada bence şunu artık fark etmemiz gerekiyor; 1970 yılında işte bu Roma Kulübü’nün yayınladığı ve daha sonra da kitaba dönüşen “Büyümenin Sınırları” kitabında bahsettiği ve bu dönemler için öngördüğü felaketleri tek tek yaşıyoruz. Dolayısıyla hani bu mevzuları sizin gibi uzun zamandır takip eden insanlar için çok da sürpriz olmayan koşulların içerisindeyiz. O yüzden, hani bir anda bir şeyler olduktan sonra hayıflanmak ya da işte suçlu aramak ya da öfkelenmek yerine artık içinde yaşadığımız bu alanları savunmak, bu alanları korumak için bir araya gelme zamanı. Ve işte ya öncesinden bir araya geliyorsunuz ya da o afet oluyor ve o afet anında bir araya gelmek zorunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla bu açıdan baktığımızda çalışmaların ne kadar erken, öncesinden ölçeğini büyütürsek o kadar yol alabiliriz ve yani bunu gerçekten vurgulamak istiyorum. Yani bu konu hani sosyal medyada bir şeyleri paylaşmak, bir şeylere öfkelenmek “yine mi şöyle oldu?” “yine mi böyle oldu? “Bunu birileri mi yaktı?” "helikopter var mı? Uçak yok mu?”  yani bu tartışmalar içerisinde vatandaş edilgen kaldığı bir yerde durmak zorunda değil. Dediğiniz çok doğru, yani buradaki mevzuatların yazılmasından organizasyonların, kurumların dönüşümüne kadar birçok yerde rol alabiliriz. Ve vatandaş olarak varlığımızı sadece sandıktan sandığa bir katılım olarak yorumlamamak lazım. Burada özellikle orman yangınlarında vatandaşların etkisini görmüş, deneyimlemiş ve o şekilde bir araya gelen dayanışma içerisinde varlığını sürdüren bir grup insanın neler değiştirebileceğini görmüş bir yerden konuşuyorum. Mahallenizde çıkıp komşunuzla bunları konuşmaya başladığınızda, muhtarı da ailesi de, belediyeye gittiğinizde, ilgili kuruma gittiğinizde herhangi bir tüzel kişiliğiniz olmadan bile çok ciddi bir yol alabiliyorsunuz ve çok ciddi bir etki üretebiliyorsunuz. Ve hepimiz için, özellikle orman yangınlarında uzaktan takip etmek çok can sıkıcı bir hal alabiliyor. Ama riskli bölgelerde yaşayan insanların çoğulcu bir katılımla sürece dahil olduğunda çok büyük bir etki yaratabildiğini görüyoruz. O yüzden hani bu davet de sizin de mahalle afet gönüllüleriyle yaptığınız çalışmalar da çok çok kıymetli. Halihazırda sahada bunlara, böyle bir çalışmaya önayak olmak isteyen, başlatmak isteyenin ulaşabileceği kaynaklar, kurumlar, destekler mevcut. O yüzden konu klavyeden, ekran başından kalkıp mahalleye çıkıp komşuyla sohbet etmekten başlıyor.

EC: Evet, bu bence çok önemli bir mesaj. Bu mesajın yaygınlaştırılması herkese ulaştırılması konusunda bizim de bence yayıncı olarak görevimiz var. Bunu yapmamız gerekiyor.

"Birlikte ne yapacağımıza karar vermek için komşular olarak bir araya gelip sohbet ederek başlıyoruz"

Muzaffer Tunçağ: Bir başka nokta daha var: Yangın sırasında, Buğra beyin dediği gibi, özellikle sosyal medyada çeşitli görüşler ortaya atılıyor. Bir kısmı da yanlış olabiliyor. Bu işin ileriye yönelik izlenmesi açısından da bu bahsedilen örgütlenme önemli. Yani “işte orman yakılıyor”, “otel yapılacak” gibi iddiaları gerçek oluyor mu? İleriye yönelik olarak bu yanan alanlar ne hale geliyor? Bu insanla çevredeki halkın oluşturduğu toplumsal bir birliktelik bunun izlenmesi için de önemli.

EC:  Şunu söyleyeyim ben, yani esasında bu orman yangınları birer afet ve bu afetin bir bütün olarak yönetilmesi gerekiyor. Sadece müdahale olarak düşünmemek lazım. Gönüllü katılımı sadece müdahalede söz konusu olmayabilir. Başka alanlarda da gönüllü katılımı çok önemli. Muzaffer beyin söylediği gibi, yani yanan alanların nasıl geliştiği, bunun takibi bile bir gönüllü faaliyeti olabilir. Risklerin azaltılması tabii ki bir gönüllü faaliyetidir, gönüllüler burada çok etkili olabilirler. Yani sadece hortumu alıp yangın alanında birebir ateşle mücadele etmekten bahsetmiyoruz burada. Çok değişik alanlarda -hani sizin tabirinizi kullanayım- bütünleşik afet yönetimi içerisinde gönüllülerin yer alabileceği, aktif olabileceği çok çok değişik alanlar var. O yüzden herkese, Buğra beyin de söylediği gibi, hani klavyenin başında oturup, “yazık oldu gitti”, “doğru müdahale edilmedi” eleştirileri yapmanın yanısıra -tamam gerektiğinde yapacağız ama-  aktif olarak yer almaya, bir şeyler yapmaya davet etmek için bir çağrı olsun bu program. Buğra bey bu arada sizin sosyal medya hesaplarınızdan bahsettik ama onu bir defa daha  dinleyicilerimizle paylaşır mısınız? Sizi ve faaliyetlerinizi öğrenmek için size hangi kanallardan ulaşabilirler?

BC: instagram.com/akyaka_afetgonulluleri hesabından ulaşabilirler. Hesabımız çok aktif, güçlü bir iletişim ekibimiz var. Biraz da aslında bu, şehirden kırsala göçen dijital göçmenler, uzaktan çalışanlar sayesinde güçlü bir iletişim ekibi kurduk. Orada tüm bildiklerimizi, tüm öğrendiklerimizi açık kaynaklı bir şekilde paylaşıyoruz.

EC: Evet, peki hani sizin gibi örgütlenmek isteyen mutlaka başka gruplar vardır. Onların nereden başlamaları gerektiği konusunda bir öneriniz var mı?

BÇ: Kesinlikle. Aslında herhangi bir ortak bir meselede birlikte ne yapacağımıza karar vermek, şekillendirmek için komşular olarak bir araya gelip, konuşarak, sohbet ederek başlıyoruz. Yani sonuçta bu Anadolu'da bir imece kültürümüz var; ortak meselelerimize karşı ortak hareket ettiğimiz, birlikte dayanışma içerisinde hareket ettiğimiz bir kültürümüz var. Dolayısıyla burada bir kişi bile olsanız mahallede çıkıp komşularınızla, muhtarınızla daha önce yangınlar nerede çıktı, ne olmuştu, ne yapılmıştı, gibi konuları konuşmaya başladığınızda ve bunun etrafında ilgili kurumlara gidip, randevu alıp, sohbet ettiğinizde çalışmalara başlıyorsunuz. Ve buradaki risklerin analiz edilmesi, riskli bölgelerin analiz edilmesi, yangın anında tahliye senaryolarının hazırlanması, yaşlı veya engelli vatandaşların nasıl tahliye edileceği, hayvanların nasıl tahliye edileceği, kaynakların haritalanması... İşte “Kimde pickup var?”, “Kimde dört çarpı dört araç var?”, “Kimde jeneratör var?” gibi soruların yanıtlanması, ek olarak da iletişim bilgilerinin, telefon numaralarının alınması ilk ve en önemli başlangıç noktası. Bu bile aslında çok ciddi bir yol alınmasını sağlıyor. O yüzden hani iki kişi bile bu konuyla ilgili dertlenmeye başladığında birçok şeyi değiştirebilecek, çok büyük yapıları hareket ettirebilecek bir harekete dönüşebiliyor. O yüzden, hani ilk adım komşularla bu konuları konuşmak ve tercihen de sizin gibi olmayan, sizin geçmişinizden gelmeyen, belki sizle aynı siyasi görüşte olmayan ne kadar farklı insan bir araya gelirse bu hazırlıkların kalitesi ve etkisi artıyor. O yüzden, hani bu kutuplaşma illetinin üzerinden atlayıp, komşularına karşı herhangi bir görüş ve önyargıyı dikkate almadan bir araya gelip ortak meseleleri etrafında konuşmaya başlanması ilk adım.

EC: Evet, bu mesajı o şekilde tamamlayalım. Mahallemizde yerel olarak mutlaka bir araya gelip yerel sorunları, yerel geliri ve yapılması gerekenleri değerlendirmek ve harekete geçmek; gerekirse bu konuda kamu otoritesiyle bir şekilde ya birlikte çalışmak ya onları birtakım şeylerin yapılması konusunda zorlamak, bunlar hep aktif vatandaşlığın ve gönüllülüğün temelinde yatan şeyler. Bu sadece orman yangınları değil, diğer konularda da geçerli olan bir şey. Ama orman yangınları bugünkü gündemimizde, bugünkü konumuz. Biz, gönüllülerin, gönüllü faaliyetlerin orman yangınları için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istedik. Programımızın sonuna geldik. Buğra bey, katılımlarınız için çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızın devamını, başarılı bir şekilde sürdürülmesini diliyoruz. Biz de elimizden gelen desteği sizlere vermek isteriz. Bu çalışmaların sadece Akyaka bölgesinde değil, gerçekten Türkiye'de orman yangınları konusunda sıkıntı çeken, tehlike bulunan yerlerde devam etmesi, genişlemesi umuduyla diyelim.