“Anlatılan senin hikâyendir”
Doğumunun 200. Yılında, Karl Marx’ın kadim Roma şairi Horatius’tan biz insanlığa aktardığı bu veciz cümleyi, sizlere 2018’in kısa bir vakayinamesini hazırlamaya çalışan bizler, yani Vakanüvisiniz hakir Ömer Madra ve Tedrisat-ı Lisan-ı Âl-i Osmani kıraathanesinin daimi birinci sınıf talebesi bendeniz Can Tonbil, amentümüz olarak tarih dersanesi methalinin başköşesine koymak istedik.
Çünkü savaş, iklim felaketleri, hukuksuzluklar, isyan, çaresizce göç eden canlılar ve yaklaşmakta olan yokoluşun belirgin izleri ile dolu 2018 yılı, zengininden fakirine, insanından, bitkisine, gökyüzünden yeryüzüne her yerde herkese yakın geleceğin zorluğuna dair izleri beraberinde getiren bir yıl oldu.
İşte huzurlarınızda 2018 yılının önemli olaylarını kapsayan geleneksel Açık Gazete yıllık vakayinamesi.
Ocak ve Şubat aylarına buradan ulaşabilirsiniz.
Mart ve Nisan aylarına buradan ulaşabilirsiniz.
Mayıs ve Haziran aylarına buradan ulaşabilirsiniz.
Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarına buradan ulaşabilirsiniz.
EKİM
2018 yılının Eylül ayı, sel suları altında geçen yaz aylarının ardından, yine sel suları altında geçen sonbahar mevsimine sert bir giriş yapıyordu.
Nijerya’da 200’den fazla insan aşırı yağışlardan ötürü ortaya çıkan sel ve toprak kayması olaylarında hayatını kaybetmiş, Ürdün'ün batısındaki Ölü Deniz (Lut Gölü) kıyılarında bir okul otobüsünün aniden sel sularına kapılması sonucu, çoğu öğrenci 18 kişi ölmüştü.
Çin,Yemen, Nijerya, Endonezya, İspanya, Irak, Karayipler ülkesi Trinidad ve Tobago sular altındaydı. İtalya'da uzun süre devam eden kavurucu sıcakların ardından başkent Roma, şiddetli dolu yağışı ve sağanak yağmur altında olağanüstü dönemlerden geçiyordu.
Küresel tahmin modellerine göre Türkiye'yi ilk defa vuracak olan kasırga, ülkeye gelene kadar etkisini az da olsa yitirmiş, ama Yunanistan’ın batısındaki İyon Denizi üzerinde oluşan “Tropical Medicane” komşu ülkede büyük zarara neden olmuştu.
Avustralya'da kuraklıktan etkilenen kanguruların yavrularını keselerinden atmaya başladığı günlerde, iklim değişikliği konusunda yeni rapor ve uyarılar gelmeye devam ediyordu. BM'ye göre iklim değişikliğiyle bağlantılı felaketlerin insanlığa maliyeti son yirmi yılda 2.25 trilyon doları bulmuş durumdaydı. Uzmanlar, bu rakamın önceki yirmi yıllık zaman dilimine göre yüzde 150 artış anlamına geldiğini de ekliyordu. İklim krizi bu maratonda artık finişe geçmiş görünüyordu.
İklim değişikliğinin yalnız “uzun mesafe koşularında” değil, kısa mesafe (sprint) koşularında da canlılar âlemine doğru büyük bir finiş koşusu koparttığı gözleniyor: Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın (WWF) iki yılda bir hazırlanan ve dünyanın mevcut durumunu özetleyen Yaşayan Gezegen Raporu'na göre, 2020 itibarıyla yeryüzündeki canlı popülasyonunun 3’te 2’sini kaybedebileceğimiz uyarısı yapıldı. Rapor aynı zamanda, 1970-2012 yılları arasında – yani milyarlarca yıllık yaşam serüveni içinde bir göz kırpacak kadar kısa bir zaman diliminde omurgalı canlı nüfusunda (memeliler, balıklar, kuşlar, iki yaşamlılar, sürüngenler) ortalama yüzde 60’a yakın (% 58’lik) genel bir düşüş olduğunu ortaya koyuyor. 40 yılda hayvanların yüzde 60’ının imhasından bahsediyoruz!
Türkiye Cumhuriyeti İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, kendisine sorulan uzmanlık sorusuna cevap olarak: “İklim değişikliğinin ilk sorumlusu Batı ülkeleri ve ABD. Türkiye’nin payı çok az” demeyi sürdürürken, Nobel Ekonomi Ödülü, Amerikalı William D. Nordhaus ve Paul M. Romer’e veriliyordu. Nordhaus'un iklim ekonomisi ve Romer'in endojen büyüme teorisi çalışmaları sayesinde ödülü kazandıkları duyuruldu.
Nobel Barış Ödülü’nde ayrıca farklı bir konu daha tartışılmaktaydı. İsveç'te edebiyat alanında Nobel ödüllerini veren akademi, cinsel taciz iddialarının yarattığı tartışmaların ardından, bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü'nün verilmeyeceğini duyurdu. Skandalın temelinde İsveç akademisi ile birlikte proje yapan Fransız fotoğrafçı Jean-Claude Arnault – önemli bir kısmı İsveç Akademisi'ne ait binalarda olmak üzere – 18 kadına cinsel taciz ve saldırı gerçekleştirdiği iddiaları bulunmaktaydı.
Benzer bir suçlama da, hakkında birçok ciddi cinsel saldırı iddiaları olan ABD’li yargıç Brett Kavanaugh hakkındaydı. Fakat ABD Senatosu bu iddialara ve yargıcın Senato önündeki ifadesinde galiz ve saldırgan bir dil kallanmakta ısrar etmesine rağmen, Kavanaugh'un Yüksek Mahkeme’de ömürboyu üyeliğini onayladı.
2018 yılının Ekim ayında, ”Ayrışmasak belki de en tanınmış Türk şarkıcı olacaktım” diyen Ermeni kökenli Fransız şarkıcı, ozan, oyuncu, diplomat ve aktivist Charles Aznavour, Japonya konserinden döndükten üç gün sonra 94 yaşında hayatını kaybetti.
Aynı Aznavour’un ataları gibi, doğup büyüdüğü evlerini geride bırakıp kaçmak zorunda kalan insanlar hayatları pahasına göç yollarındaydı. Uluslararası Göç Örgütü, Akdeniz'in batısında batan teknedeki 34 göçmenin boğularak öldüğünü duyurdu. İzmir'de, kasasında Yunanistan'ın Samos Adası'na gitmeyi planlayan bir grup yabancı göçmenin bulunduğu kamyonun dere yatağına yuvarlanması sonucu 22 kişi öldü.
İtalya’da 2 bin 300 nüfuslu ilçesine yüzlerce sığınmacıyı kabul ederek uluslararası üne kavuşan Riace Belediye Başkanı Domenico Lucano, “yasa dışı göçe yataklık etmek” suçlamasıyla tutuklanırken, El Salvador’dan yola çıkıp Amerika Birleşik Devletler’ne gitmeye çalışan göçmen kervanı yeni katılımlarla beraber büyüyordu. Trump'tan göçmenlere tehdit ise oldukça netti: “Ordumuz sınır kapısında sizi bekliyor!”
Brezilya'da düzenlenen başkanlık seçimlerini aşırı sağcı aday Jair Bolsonaro büyük bir oy farkıyla kazandı. Kazanır kazanmaz da Brezilya’nın eski faşist diktatörlerine, sağ politikacılara, işkencecilere övgüler yağdırdı; çevrecilere, iklim adaleti savunucularına, kadın hakları aktivistlerine de küfrü bastı.
Türkiye’de ise yerel seçim hazırlıkları şimdiden başlamışa benziyordu:
MHP liderinin, "Seçimde yolumuzu kendimiz çizeceğiz" çıkışına, Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Biz de herkes kendi yoluna deriz" diye konuştu. Fakat sonradan anlaşan liderler seçimlerde beraber olma kararı aldı.
Köln kentindeki Merkez Camii'nin açılışını yapan Erdoğan, Alman yetkililerin açılış etkinliğine katılmamasına sitem ederken, Cumhurbaşkanı’nın, Almanya'da düzenlenen basın toplantısı öncesi Can Dündar'ın da yer alması durumunda toplantıyı iptal edeceği iddiaları basına yansıyordu.
Türkiye’de ise, Can Dündar’a adliye sarayı avlusunda güpegündüz düzenlenen silahlı saldırıya ilişkin davada azmettiricilikle suçlanan 2 sanık beraat etti, saldırgana da iyi hal indirimi uygulandı. İstinaf mahkemesi, Altan Kardeşler ve Nazlı Ilıcak'ın yargılandığı davada müebbet hapis cezasını onarken, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na giren muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’dan bir daha haber alınamıyordu.
Washington Post yazarı Kaşıkçı’nın kendi konsolosluklarında bulunmadığını iddia eden Suudi yetkililer, Kamuoyu baskılarının ve diplomasi trafiğinin sonucunda, dünyanın en büyük kentlerinden birinin merkezinde güpegündüz bir ülkenin baş temsiciliğinde işlenen cinayeti kabul etmiş, ama cesedin nerede olduğunu bilmediklerini söylemişlerdi.
Fotoğraf: Reuters
Gazeteciliğin dünyanın en tehlikeli mesleği sayılması boşuna değildi. Gazetecilere Karşı İşlenen Suçların Cezasız Kalmasının Önlenmesi Günü öncesi UNESCO tarafından yapılan açıklamaya göre, 2006 yılından bu yana dünyada toplam 1096 gazeteci cinayete kurban gitmişti. 12 yıldan az bir sürede 1100’e yakın gazeteci cinayeti! Yani, her yıl en az 90 gazeteci katlediliyordu. İşin kötüsü, dünyanın hal ve gidişatı bunun artacağına dair öngörüleri de beraberinde getirmekteydi.
KASIM
2018 yılının Kasım ayında, Dünya üzerinde görülen en korkunç yangınlardan birine şahit olundu. ABD'nin Kaliforniya eyaletinde 8 Kasım'da başlayan ve 17 gün boyunca kontrol altına alınmayan orman yangınında, 765,033 hektarlık bir alan, içindeki tüm canlılarla beraber kül oldu. 98 sivilin ve 6 itfaiyecinin öldüğü yangınlarda ortaya çıkan maddi kaybın da 3.5 milyar dolar civarında olduğu açıklandı. İnsanlar dışında yangında ölen canlıların sayısı hiçbir zaman öğrenilemeyecek.
Zengin fakir bütün sakinlerinin canını zor kurtardığı California eyaletinin tarihe geçen bu en yıkıcı yangını sonrasında Donald Trump Kaliforniya'daki yetkilileri ormanları budamamakla suçluyor, federal yardımı kesmekle tehdit ediyor, fakat bölgede yaşanmakta olan muazzam kuraklıktan bahsetmiyordu.
ABD başkanı kabul etmese de dünya aşırı iklim olayları ile çalkalanmaya devam ediyordu. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF), Afganistan'da bu yıl daha önce görülmemiş düzeyde kuraklık yaşandığını söylemiş ve yarısı çocuk olmak üzere 6 milyon kişinin insani yardıma ihtiyaç duyduğunu açıklamıştı.
İtalya'nın Sicilya Adası'nda yoğun yağış ve sonrasında yaşanan taşkınlar nedeniyle 12 kişi hayatını kaybederken, Kuzeydoğusu da kötü hava koşullarının etkisinde olan ülkede hava muhalefeti nedeniyle ölenlerin sayısı 30’u bulmuştu. Fırtınanın Alp ve Dolomiti dağlarının bitki örtüsüne de büyük hasar verdiği söyleniyordu.
Suudi Arabistan’da nadir yaşanan sel felaketinde 14 kişi ölürken, küresel iklim yıkımına dair yeni raporlar birbiri peşi sıra gelmeye devam ediyordu.
Bilim insanları okyanusların ve denizlerin önceki tahminlerden yüzde 60 daha fazla ısındığını açıklamış, Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’nun raporunda dünyada son 10 yılda yaşanan doğal felaketlerin yaklaşık 2 milyar kişiyi etkilediği hesaplanmıştı. Sözün özü, son 10 yılda dünyada yaşayan Ademoğulları’nın ya da Ademkızlarının dörtte birinden fazlası iklim yıkımının burgacında kıvranmaktaydı. Her dört insandan 1’i !
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), atmosfere salınan ve küresel ısınmaya yol açan sera gazı yoğunluğunun 2017'de rekor seviyeye çıktığını söylüyordu. BM Çevre Programı'nın raporuna göre ise, küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutma hedefi için üç misli çaba gerektiği ortaya çıkıyordu.
Ve sonunda insanlar bu gidişata dur demek, gözaltına alınmak pahasına sokaklara çıkmaya başladılar. Kendilerini 'Extinction Rebellion' yani 'Yokoluş İsyanı' olarak tanımlayan Britanyalı grup, İngiltere hükumetinin fosil yakıtları azaltması için eylem yaptı. 6 binden fazla gösterici Londra'nın merkezindeki beş köprüyü trafiğe kapattı.
Fotoğraf: Reuters
Avustralya genelinde öğrenciler, başbakanın eleşktirilerine karşın, iklim değişikliği konusunda daha çok şey yapılması isteğiyle büyük bir protesto eylemi gerçekleştirdi. Binlerce öğrenci Avustralya’nın bütün büyük kentlerinde okul kırdı. İsveç'te Greta Thunberg'in başlattığı iklim adaleti mücadelesinden ilham alan Almanya’daki öğrenciler, Berlin'de Federal Ekonomi ve Enerji Bakanlığı önünde toplanarak, "Okula vakit var, iklim değişikliğini durdurmak için vakit yok” dediler
ABD’de kendilerine Sunrise Movement (Gündoğumu Hareketi) adını veren bir grup genç, yeni seçilen Michigan temsilcisi Rashida Tlaib ve Justice Democrats (Adalet Demokratları) adlı grubun da desteği ile, Demokrat Parti Meclis Başkanı’nın ofisinin önünde oturma eylemi gerçekleştirdi, “Planınız ne?” sorusunu sordu ve yeni seçilecek olan komitede iklim değişikliği konusunun ön plana çıkarılması çağrısı yaptı. Gözaltına alınma pahasına.
Kasım ayında Türkiye demokratik haklar açısından karışık ve karanlık günler yaşıyordu. İş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala'nın tutuklu bulunduğu sürenin 1 yılı aştığı günlerde, bazı sivil toplum çalışanları ve akademisyenlerin evleri polis tarafından basıldı. Operasyonlarda gözaltına alınan 13 kişi arasında birçok ünlü hak savunucusu, hukukçu ve akademisyenler vardı. Tutuklanmasına karar verilen sivil toplum çalışanı Yiğit Aksakoğlu haricinde diğerleri serbest bırakılırken, iktidara yakın gazetelerde operasyonların devam edeceği söyleniyordu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Halkların Demokratik Partisi'nin tutuklu yargılanan eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması ve tutuksuz yargılanması gerektiği yönünde karar verdi. Fakat karar Türkiye tarafından uygulamaya konmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan kararla ilgili olarak, "Bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" dedi.
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde kadınlar İstanbul Tünel meydanında bir araya geldi. "Erkek şiddetine bahane çok. Susmaya, haklarımızdan vazgeçmeye niyetimiz yok" sloganıyla düzenlenen eyleme binlerce kadın katıldı.
Aynı zamanda 2018 yılının Kasım ayı, dev internet şirketi Google çalışanlarının, şirketin kadın meslektaşlarına ayrımcı muamelesini protesto için dünya genelinde iş bırakma eylemine gittiği bir ay oldu.
Amerikan Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) 2017'de bir önceki yıla göre yüzde 17 daha fazla nefret suçu işlendiğini ve nefret suçlarının son 3 yıldır yükselişte olduğunu açıkladığı ülkede, Başkanı Donald Trump’ın düzenlediği basın toplantısında CNN’in Emmy ödüllü Beyaz Ev muhabiri Jim Acosta, sorduğu bir sorusunu beğenmeyerek, toplantıdan çıkarılmasına neden olmuştu. Beyaz Ev'e girmesini sağlayan basın kartına el konulduğunu açıklanan Acosta'nın belgesi sonradan iade edildiyse de gazetecileri sırayla, tek tek ve tek bir soru sormaya mecbur edecek bir Beyaz Ev basın toplantıları tüzüğünün de yolda olduğu belirtiliyordu.
Başkan Trump, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin: "Belki de bütün dünya sorumlu tutulmalıdır, çünkü dünya kirli bir yer" diyerek suçu tüm dünyaya atıyor olsa da, Tunus'u ziyaret eden Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman yüzlerce kişinin "Katil Tunus'ta istenmiyor" sloganı ile karşılandı.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Çin'de Müslüman Uygurların en az bir milyonunun “yeniden eğitimi” için oluşturulan toplama kamplarının "Kabul edilemez" olduğunu söylediği günlerde, Çin'de satış hedeflerine ulaşamayan personele idrar içirip hamamböceği yedirmekle suçlanan üç şirket yöneticisi 5 ila 10 gün arasında değişen hapis cezalarına çarptırılıyor, İngiltere'nin başkenti Londra'daki lüks alışveriş mağazası Harrods'ta bir günde 21 milyon dolar harcayan Azerbaycanlı Zamira Haciyeva gözaltına alınıyordu.
Bu tartışmaların yaşandığı ABD’de ara seçimlerinin sonuçları ülkenin siyasi tarihi için de bir dizi ilke neden oldu. Senato’da görev yapacak kadın sayısı rekor kırarken, bazı eyaletlerde ilk kez Müslümanlar, Amerikan yerlileri ve LGBTİ adayları da Kongre'ye girdi.
Gazze'de İsrail ile Hamas arasında son 4 yılın en şiddetli çatışmaları yaşanırken, Yemen'in Hudeyde kentinde Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun düzenlediği harekâtın 59 çocuğun yattığı bir hastaneyi tehdit ettiği duyuruldu, Irak’ta bir dönemler IŞİD'in hakimiyetindeki bölgelerde 202 toplu mezar bulunduğu tespit edildi.
Associated Press (AP), 2014’ten bu yana en az 56 bin 800 göçmen ve sığınmacının öldüğünü ve kaybolduğunu duyururken, bu rakamın Birleşmiş Milletler’in açıkladığı sayının iki katı olduğu ortaya çıkıyordu. Dünyanın unutulmuş evlatları göçmenlerin kayıp tutanağını BM bile tutmaktan âcizdi.
Ölümler ise Kasım ayında da dur durak bilmeksizin devam ediyordu. Akdeniz'i geçerek Kuzey Afrika'dan İspanya kıyılarına ulaşmaya çalışan, 2 ayrı bottaki toplam 17 göçmen, Van'ın Bahçesaray ilçesinde şarampole devrilen minibüste ise 5 göçmen hayatını kaybediyordu.
Almanya’da yapılan bir araştırma, Suriye, Afganistan ve Irak’tan gelen her dört sığınmacından üçünün yaşamış oldukları şiddet nedeniyle ruhsal ve bedensel sorunlarla karşı karşıya olduklarını ortaya koyarken, ABD başkanının tüm tehditlerine rağmen, Orta Amerika'dan ABD'ye ulaşmak için yola çıkan kafile Meksika’ya varıyordu.
Kasım’da da temel soru aynı kaldı. Ne olacaktı bu dünyanın hali?
ARALIK
Dünyada yaz çok sıcak geçmişti. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Meteoroloji Laboratuvarı Başkanı Adil Tek bunu, Türkiye için son 47 yılın en sıcak döneminin geride kaldığını söyleyerek dile getiriyordu. Ayrıca fırtınalar, sağanak yağmurlar, çöl sıcakları ve kuraklık gibi iklim olayları son 20 yılda gelişmekte olan ülkeleri daha fazla vurmuştu. 2017 yılında bu gibi iklim ve hava olaylarına bağlı afetlerde 11 bin 500'den fazla insanın hayatını kaybettiği belirtiliyordu. Ayda bin insan evladı! Üstelik bu sayının 2018’de daha fazla olması çok muhtemeldi.
Ve muhtemel iki durum daha 2018 yılının Aralık ayında ortaya çıktı. Bunlardan ilki, küresel ısınmanın gizli sorumlusunun ülke olsa Çin ve ABD'den sonra karbondioksit salınımında yüzde 8'lik 3. sırada olabilecek olan çimento sektörünün olduğunun ortaya çıkmasıydı.
Diğer trajik durum ise, dünyanın henüz keşfedilmemiş, bu yüzden de en el değmemiş yeri olan, dünyanın derin bilgesi Mariana Çukuru'nda mikroplastiklere rastlanmasıydı.
Polonya'daki İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP 24) konuşan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres de bu duruma dikkat çekerek, iklim değişikliğini engelleme yolunda dünyanın halen çok geride olduğunu söylüyor, BBC'nin doğa belgesellerindeki anlatımıyla bilinen tanınmış konservasyonist David Attenborough ise "İklim değişikliği dünyanın binlerce yıldır karşılaştığı en büyük tehdit. Medeniyetlerimiz çökebilir" diyordu.
Polonya'nın Katowice kentinde toplanan müzakereciler, Paris İklim Anlaşmasını 2020 itibarıyla işler hale getirecek bir dizi önlem üzerinde uzlaştıklarını havaya zıplayarak göstere dursun, asıl hareket ve asıl çağrı İsveçli aktivist Greta Thunberg’den geliyordu. "Her kimsen ve neredeysen sana ihtiyacımız var. Bu Cuma, 14 aralık'ta uluslararası iklim grevi çağrısında bulunuyorum" diyen 15 yaşındaki aktivist herkesi iklim değişikliği için sivil itaatsizliğe çağrıyordu.
Fotoğraf: The New Yorker
Sarı yelekliler ise sokaklardaydı. Fransa'da Sarı Yelekliler olarak adlandırılan protesto dalgası haftalar boyu durmak bilmeyince Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hükümeti olayların çıkış noktası olarak gösterilen benzin zamları ile ilgili artışı iptal etti. Fakat sokaklar dolmaya başlamıştı. Sarı Yeleklilerin gösterileri, sarı yeleklilerin protestolarını azaltsa da durduramadı. Onun ardından lise öğrencileri ve Fransız çiftçiler sokaklara çıktı. Polisin protesto gösterilerine katılan öğrencileri gözaltına alırken Mareşal Petain’in Nazi işbirlikçisi polisi usulü elleri başlarının üstünde kavuşturulmuş halde diz çöktürmesi tepkilere yol açtı. Macron sendika ve işçi temsilcilerinin taleplerini dinlemeyi kabul etti.
İngiltere Başbakanı Theresa May, Avam Kamarası'nda oylanacak Brexit anlaşmasıyla ilgili oylamayı erteletmeyi son anda başarırken, Ermenistan'da geçici başbakan Nikol Paşinyan'ın "Benim Adımım" bloku, yapılan erken seçimi oyların yüzde 70,4'ünü alarak büyük başarı kazanıyordu.
Lüksemburg, dünyada toplu taşıma araçlarının tamamen ücretsiz olduğu ilk ülke unvanını almaya hazırlanırken, Kübalılar ilk kez cep telefonlarından 3G ile internete bağlanabilmenin keyfini yaşıyordu.
ABD'nin New York kentinde elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak doğum yapmak zorunda bırakılan bir mahkum New York Polis Müdürlüğü'ne dava açtı. Suudi Arabistan ise, Türkiye'de mahkeme tarafından hakkında yakalama kararı çıkartılan Cemal Kaşıkçı cinayetinin iki şüphelisinin iade edilmeyeceğini duyurdu.
Tarafı olduğu Yemen Savaşı’nda hayatını kaybedenlerin sayısı 10 bine yaklaşmış ve yarım milyondan fazla yerinden edilmiş insan açlık ve soğuk hava tehdidi ile mücadele ederken, Almanya’dan, Danimarka’ya ve Finlandiya’dan İspanya’ya, İngiltere’den ABD’ye kadar bir çok ülke Suudi Arabistan’a silah satmaya devam ediyordu.
Stockholm Uluslararası Barış Araştarmaları Enstütüsü SIPRI’nin son araştırması, dünyada silah üretiminin yarısından fazlasının ABD’li şirketler tarafından yapıldığını ortaya koyarken, Türkiye’nin silah üreticisi şirketlerinin de geçen yıl kârını yüzde 24 artırmış olduğu belirlendi. Türkiye Savaş ve Ölüm ticareti sahnesinde önemli bir aktör olarak belirmekteydi. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye Patriot hava ve füze savunma sistemlerinin satılmasına onay vermesini memnuniyetle karşılayan –ismini vermek istemeyen– Türk yetkililer, Ankara'nın Rusya'dan S-400 füze savunma sistemini satın alma kararından vazgeçmediğini belirtiyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna operasyonun başlayacağı yönündeki açıklamasının ardından Suriye’nin kuzeyindeki pazar bölgeleri de dahil olmak üzere çeşitli yerlere bombalı saldırılar yapılıyor, Sincar ve Karacak Dağı bölgelerine hava harekâtı düzenleniyordu.
Birgün ansızın ABD Başkanı Donald Trump "Suriye'de IŞİD'i yendik, Trump başkanlığı döneminde orada bulunmamızın tek nedeni oydu" diye ilginç bir açıklama yaparak, Suriye’deki Amerikan askerlerinin evlerine dönme sürecinin başladığını ve IŞİD’e karşı kampanyada yeni aşamaya geçilmekte olduğunu açıkladı. Rusya Başkanı Putin “Donald” haklı diye kararı överken, Kürt örgütleri SDP ve YPG “Işid yenilmedi, bu ihanet” dediler, Britanya ve Fransa’da “Işid yenilmedi” dedi ve Fransa askerlerini çekmeyeceğini bildirdi, savaş tamtamları bu geri çekiliş esnasında bile çalmaktaydı.
Gezi Parkı eylemlerinin 5 yıl sonra açılan soruşturmalar kapsamında gazeteci Can Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı. Bir başka gazeteci, Fatih Portakal, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından, Konya'da yapılan toplu açılış töreninde, “Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni." Sözleri ile hedef gösteriliyordu.
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) dünyada 251, Türkiye’de 68 gazetecinin hapiste olduğunu açıklarken, Türkiye art arda üçüncü yıl en çok gazeteci hapseden ülke olarak anılıyordu.
Ankara'da dokuz kişinin öldüğü tren kazasının ardından TCDD personeli üç kişi gözaltına alınmış ve sorumlu ve yetkili olması beklenenlerdense kimse istifa etmemişti.
Anlaşılan istifa müessesinin Türkiye’deki karşılığı dünyanın diğer demokratik ülkelerinden farklı bir anlam taşımaktaydı.
Kasım ayı için söylediğimiz, Aralık için de aynen geçerliydi: Temel soru gene aynıydı: Ne olacak bu dünyanın hali?
“Geçen Yılın Ardından" derlemesini burada kapatırken, gerek Türkiye’nin gerekse dünyanın halini değerlendiren üç değerli otobiyografik kitabın da duyurusunu bir kez daha buradan yapmış olalım istedik.
Önce Yazar ve barış aktivisti Oya Baydar’ın Aşktan ve Devrimden Konuşuyorduk Kitabı Temmuz ayında Ağaçkakan Yayınları tarafından yayımlandı. Ebru Çapa’nın Baydar’la yaptığı “nehir söyleşi” neredeyse son 75 yılın hem gayet nesnel, hem kapsamlı, hem de bir şekilde okuru bilgilendirici ve de sürekli eğlendirici bir değerlendirmesi sayılabilir.
Ardından, gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın “68’li ve Gazeteci” kitabı Kasım ayında İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Asu Maro’nun kendisiyle yaptığı uzun söyleşide , sadece gazeteci kimliği ile bilinmekte haklı olarak ısrar eden Eryılmaz da son 50 yılın Türkiye’sini ve dünyasını - kendisini kızdırmayı göze alarak söyleyelim – aynı derecede traji-komik ve fakat tabii aynı zamanda biricik üslubuyla yeni neslin zihin ve duygu dünyasına silinmez biçimde yerleştiriyor.
Üçüncü olarak gene Kasım’da, yazar akademisyen, anayasacı Murat Sevinç’in 'Hey Garson!' kitabı APRIL tarafından yayınlandı. İlk ikisinden daha dar kapsamlı olmakla birlikte, çeyrek yüzyıl öncesi Türkiye ve Dünyayı sinoptik bir bakışla ele alan bu otobiyografik yazılar derlemesi de özellikle İngiltere’deki parasız, çulsuz garsonluk günlerini yad ederek günümüz insanlarına önemli “ders”ler iletiyor.
Kısacası, 2018 birçok açıdan geriye dönüp bakmayı ve yeniden değerlendirme yapmayı adeta zorlayan bir yıl olmuşa benzer.