Trump’ın 2024’te tekrar başkan adayı olabileceği endişeleri “hüsnükuruntu”

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’nun 20 Ocak 2021 tarihli nüshasında Cengiz Aktar, dünya gündemine yönelik haber ve yorumlarını paylaştı.

Nereye Doğru: 20 Ocak 2021
 

Nereye Doğru: 20 Ocak 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

Bu haftaki bölümün ilk durağı Washington oldu. Joe Biden’in dışişleri bakanı adayı Blinken’ın Senato’da görev süresi boyunca ne yapacağını anlattığı oturumda Türkiye hakkında çok önemli açıklamalarda bulunduğunu aktaran Aktar, Blinken’in Türkiye’ye yönelik “Amerikan diplomasisinde hiç kullanılmayan bir tarif kullandı Türkiye ile ilgili – sözde stratejik ortak” ifadesinin altını çizdi. Türkiye-ABD ilişkilerinde bunun “çok vahim bir dönüm noktası” olduğunu belirten Aktar, Türkiye’nin S-400 füzelerinin alımlarını “kabul edilemez” diye tanımlayan Blinken’ın Rusya’yı ima ederek “Bizim en önemli stratejik rakibimiz ile aynı çizgide olması da kabul edilemez” dediğini aktardı. Aynı zamanda Blinken’ın bu konuda Trump idaresinin aldığı yaptırım kararları için de “Değerlendiriyoruz; belki daha fazlasına ihtiyaç olabilir” yorumunda bulunduğunu ifade etti. Demokrat Senatörlerden Menendez’in “Türkiye’nin Suriye’de, Kıbrıs’ın kara sularında, Libya’da ve Azerbaycan’da yaptıklarının farkında mısınız?” sorusuna ise Blinken’ın “Fena halde farkındayız” ve “Bir ortak gibi hareket etmedi Türkiye bu yerlerde” cevaplarını verdiğini belirtti. 

Sözü Blinken’ın “Hearing” sırasında Türkiye ile ilgili açıklamalarından Türkiye hükümetine getiren Aktar, Ankara’nın ısrarına rağmen Washington DC ile herhangi bir irtibat kurulamadığını ve bunun nedeni olarak da 3 Kasım’daki seçimin akabinde Türkiye’nin yeni yönetimi tebrik etmemesi ve “bütün yumurtalarını Trump’ın kefesine koyması” olarak gördüğünü ifade etti. Bu sebeplere ek olarak TRT’nin Capitol baskınında “baskıncıları neredeyse tasvip edercesine” yayınlar yaptığını hatırlatan Aktar, 141 yıllık geçmişi olan Türk hariciyesinin marjinalize olmasından ötürü bu tür durumlara ne yapması gerektiğini bilemez hale geldiğini ifade etti. 

Sonrasında ise Aktar, halihazırdaki azil sürecinin yanı sıra Trump’a “kamuda çalışma yasağı” getirilmesi ihtimalini paylaştı ve 50 + 1 çoğunluğu aranan bu yasağın gelmesi halinde bir daha seçimlere girme ihtimalinin kalmayacağını hatırlattı. Bunun da ötesinde Amerikan seçim sistemine hâkim herhangi birisinin Trump’ın başkan adaylığı tartışmalarını “bir zırva olacak göreceğini” söyleyen Aktar, ABD’de seçim kaybetmiş bir siyasetçinin bir sonraki seçime yeniden girmesinin görülmemiş bir şey olduğunu belirtip Trump’ın 2024’te tekrar dönebileceği endişeleri için “Hüsnükuruntu” yakıştırmasında bulundu. 

ABD gündeminden sonraki konu ise Ankara oldu. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Türkiye’ye bir son dakika kararı ile geldiğini ifade etti. Gerek ikili gerekse de çok taraflı (AB bağlamında) birçok konunun konuşulmuş olduğuna dikkat çeken Aktar, “Almanya Dışişleri Bakanı’nın AB ülkeleri adına konuşmasının bir manası yoktur. Diğer 26 ülkenin de rızasını alması gerekir” yorumunu ekledi. Haas’ın bu basın toplantısında Ankara’nın AB’ye yönelik verdiği olumlu mesajların mimarı olarak kendileri olduğunu ve bir anlamda “détente” süreci başlattıklarını ima ettiğini aktaran Aktar, Haas’ın tam yirmi iki kere “olumlu” kelimesi kullandığını belirtti. Aynı toplantıda Mevlüt Çavuşoğlu’nun da “vize serbestisi olabilir, Gümrük Birliği’nin güncelleşmesi olabilir, müzakereler başlıyor diyemem ama bu da AB yüzünden” dediğini ve ayın 21’inde Brüksel’e gerçekleştireceği ziyareti anlattığını paylaştı. Çavuşoğlu’nun sadece bir gün içinde Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’i, AB Konsey başkanı Charles Michel’i, bunlara ilaveten de Türkiye ile ilgili Genişleme Komiseri Varhelyi dahil birkaç tane Komiserini, NATO Genel Sekreteri’ni ve Belçika Dışişleri Bakanını göreceği bilgisini paylaştı. Bu ziyaret sonrasında da von der Leyen ve Michel’in Ankara’ya geleceğini aktaran Aktar, AB’nin geçen dönemde aldığı “Türkiye ile üst düzey görüşmeleri gerçekleştirmeme” kararından şu sıralarda vazgeçmiş olduğunu belirtti. Bu planlar haricinde Çavuşoğlu’nun paylaştığı ifadelerden bazılarını öne çıkaran Aktar, ilk olarak “Libya’daki siyasi süreci destekliyoruz” ifadesinin altını çizdi. Bu açıklama ile Ankara’nın ilk defa BM önderliğinde süren siyasi süreci açıkça desteklediğini belirtip aynı zamanda beklenen Cufra ve Sirte saldırılarının olmayacağı çıkarımının yapılabileceğini aktardı. Aktar’ın bu konuşmadan ön plana çıkardığı ikinci ifade ise “Eğer Ermenistan olumlu bakarsa biz - Türkiye ve Azerbaycan olarak - Güney Kafkaska’ya yeni bir yaklaşım getirebiliriz” oldu. Yine Aktar’ın vurguladığı bir başka ifade ise Çavuşoğlu’nun önümüzdeki hafta Yunanistan ile önümüzdeki hafta başlayacak İstikşafi (Exploratory) Görüşmeler hakkında “60. Tura kadar geldik, ondan sonra Yunanistan yüzünden görüşmeleri bırakmak zorunda kaldık” demesiydi. Söz konusu ifadenin doğru olmadığını söyleyen Aktar, 15 Temmuz sonrasında Yunanistan’a iltica eden sekiz subayın iadesi talebinin Tsipras hükümetince reddedilince görüşmelerin sonlandırıldığını hatırlattı. Çavuşoğlu haricinde Haas’ın da vize muafiyeti ile ilgili bir soruya insanların gözünün içine bakarak “Geçen sene çok yoğunduk. Atina ve Ankara arasındaki Akdeniz ve Ege’de geçen sorunlarla uğraşmaktan vize muafiyeti ile yeterince uğraşamadık; ona nezaret edemedik” cevabını verdiğini aktardı. Siyaseten bunun mümkün olmadığını ve Haas’ın bu açıklamasının “büyük bir sahtekarlık” olarak niteleyen Aktar, bu konuyu hala “mesnetsiz bir umut olarak” dile getirilmesinin de “en hafif tabirle ayıp” olduğunu aktardı. Haas’ın, Türkiye’de hala tutuklu veya gözaltında olan onlarca Alman vatandaşın durumunu çözmek için Almanya’nın ne yapmak istediğine dair gelen bir soruya da “Bu iç politika meselesidir. Ben iç politika konularına girmem” dediğini ve bu cevaba istinaden de Çavuşoğlu’nun “ağzının kulaklarına vardığını” aktardı. 

Bu basın toplantısında aktarılan ifadelerin ve özellikle de 2016’dan itibaren başkaca Alman yetkililer tarafından paylaşılan görüşlerin, kağıt üstünde gözükenin aksine “AB ülkelerinin Türkiye’deki insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti meselelerindeki sorunlara ilgisi çok azalmış” olduğunun bir kanıtı olduğunu iddia eden Aktar, normal şartlardaki AB üyeliği süreçlerinde Kopenhag Siyasi Kriterleri, hukuk devleti ve insan hakları gibi kavramlarda aday ülkeden bir takım taahhütlerin istenmesi gibi teamüllerin Türkiye ile olan ilişkilerde artık yer almadığını belirtti.

 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Emir Erhan’a çok teşekkür ederiz.)