Pers uygarlığının İran dışındaki tek duvar yazıtı: Kserkses Yazıtı

-
Aa
+
a
a
a

Haluk Mimaroğlu, Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler'de Van Kalesi'nin güney yamacında bulunan kadim Pers uygarlığının İran dışındaki tek duvar yazıtı Kserkses Yazıtı'nı anlatıyor.

""
Kserkses Yazıtı
 

Kserkses Yazıtı

podcast servisi: iTunes / RSS

Ben, Haluk Mimaroğlu. Bu hafta sizlere Van Kalesinin güney yamacında bulunan kadim Pers uygarlığının İran dışındaki tek duvar yazıtını tanıtmaya çalışacağım. Yazıtta yazılanlara geçmeden kısaca Pers tarihine ve Anadolu’daki etkilerine de değineceğim.

M.Ö. 600’lerde kuzeyden gelen İskit akınlarının zayıflattığı Asurların yerine İran’dan gelen Medler Anadolu’ya girip Kızılırmak havzasına kadar yerleştiler. Medler, İran platosunun kuzeybatısında Hamadan eski adıyla Ecbatana yakınlarında yerleşik kabilelerden oluşurken, güneyde Zagros Dağları’nın eteklerinde çok eski uygarlıkların geliştiği Elam bölgesinde, Anşan’da Pers kabileleri vardı. Persler, Medlerin himayesinde olmakla beraber, soylu evliliklerle ilişkilerini pekiştirmişlerdi. Med Kralı Astyages’in kızı Mandane ile Anşan Kralı I. Kambises evlenmiş, bilahare oğulları II. Kyros Perslerin başına geçmişti.

Ahameniş İmparatorluğu

M.Ö. 550’de Anşan bölgesinin kralı II.Kyros, dedesi Med Kralı Astyages’in yerine geçerek Pers İmparatorluğu olarak bilinen Ahameniş İmparatorluğu’nu kurdu. Bundan sonra Kyros, fetih hareketlerine girişti. Önce Lidya'yı ve zenginliği ile ünlü Lidya Kralı Krezus'un servetini ele geçirdi. Tüm Anadolu'yu hakimiyeti altında birleştirdi. İlk olarak Lidya’da basılan altın paralar tüm ülkede kullanılmaya başlandı. Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkeyi zengin bir krallık haline getirdi. Kendini Babil kralı ilan etti. Babil’deki tutsakları serbest bıraktı. Böylece kökleri Orta Asya’ya kadar uzanan inançlar Yakın Doğu inançları ile birleşerek Akdeniz sahillerine ulaştı. Oradan da çeşitli dinlere karışarak günümüze kadar geldi.

II.Kyros, 30 sene içinde Büyük Kral Kyros ünvanını almakla kalmadı; Pers Kralı, Anşan Kralı, Medya Kralı, Babil Kralı, Sümer ve Akad Kralı, ‘Dünyanın Dört Köşesinin Kralı’ ünvanlarını da aldı. Dünya tarihini değiştirecek bir imparatorluk kurdu. Kuzeydoğuyu sağlamlaştırmak için Asya’nın hakimi İskitlerle savaşırken Kraliçe Tomris'in ordusuna yenildi ve öldü. Yerine oğlu Kambises geçti. Kambises varis bırakmadan öldü. Yerine kandırmaca ile kardeşiyim diye, aslında bir Med rahibi olan Gomata’nın başını çektiği Mecusiler geçti. Bundan hoşnut olmayan Pers soyluları, bir saray darbesiyle Ölümsüzlerin Başı, Batı’da Darius olarak anılan I.Dara’yı İmparator yaptı.

M.Ö. 522’de I. Dara tahta geçtiğinde Mısır alınmış, sıra Trakya ve Makedonya’ya gelmişti. Dara rakip olarak gördüğü Mecusi rahipler teşkilatını, Magilerin etkisini yok edip Zerdüştlüğü devlet dini olarak kabul etti. Dara, saltanatının ilk yıllarında çok sayıda ayaklanmayla karşı karşıya kaldı ama bu isyanları da etkili bir şekilde bastırdı. İmparatorluğun sınırlarını genişleterek doğu sınırını İndus Nehri'ne, batı sınırını ise İstanbul Boğazı'nın ötesine kadar ilerletti.

M.Ö. 490 Maraton Savaşı - İllüstrasyon: John Steeple Davis 

Pers tehlikesini sezen Atina’nın teşviki ile ayaklanan İonya şehirleri, Sardis’i tahrip edince Dara öfkelenip Atina’ya sefer düzenledi. Tarih derslerimize konu olan, dillere destan Maraton Savaşı M.Ö. 490’da Kral Dara’nın komutanı Mardonius’un bu başarısız seferi sırasında meydana geldi. Dara, İmparatorluğu ‘satraplık’ adı verilen ve çoğu yerel görevliler tarafından yönetilen 20 eyalete ayırdı. Ülkesini idare edebilmek ve vergileri başkente hızlıca ulaştırmak için Manisa, Sardis’ten yeni başkent Persepolis’e uzanan, Anadolu’da Gordion, Angora, Hattuşa, Caesarea, Tarsus, Zeugma gibi önemli yerleşimlerden de geçen iki bin km’yi aşan Kral Yolu’nu yaptırdı.

Zerdüştlük çok geniş bir alana yayılan imparatorlukta birliği sağladı. Zerdüştlük Akdeniz kıyılarına kadar yayıldı. Ne ilginçtir ki, Hristiyan inanışlarına göre, Hz. İsa’nın Dünya’ya gelişini müjdeleyen üç bilgenin de aslında Magi diye bilinen bu rahiplerden olduğu söylenmektedir.

Oluzhöyük'teki Kutsal Ateş Çukuru Tapınağı

M.Ö. 800’lerde Fenike alfabesinden uyarlanıp çivi yazısı yerine kullanılan Arami alfabesini ve dilini resmi dil olarak kabul edip yazışmalarda kullanmaya başladı. Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’nın metinlerini Arami dilinde yazıya döktürdü. Zerdüştlüğün kutsal ateş tapınakları Anadolu dahil bütün ülkelere yayıldı. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın da paylaştığı bir habere göre, Zerdüşt dinine ait olduğu düşünülen M.Ö. 400’lerden kalma bir Kutsal Ateş Çukuru Tapınağı 2016’da Prof. Şevket Dönmez tarafından Amasya’nın Oluzhöyük bölgesinde ortaya çıkarıldı.

Büyük Darius'un rölyefi, Persepolis, M.Ö. 500

Dara, 30 yılı aşkın bir süre hüküm sürdü. Dara, Büyük Dara, Krallar Kralı, Büyük Kral, Pers Kralı, Medya Kralı, Babil Kralı, Mısır Firavunu, Ülkelerin Kralı olarak anıldı. Büyük İmparator Dara, Mısır'dan Hindistan’a, Trakya’dan Afganistan’a, Anadolu’dan Basra’ya kadar uzanan ülkesinde reformlar yapıp hakimiyetini pekiştirirken, yaptıklarını da zamanın geleneklerine uygun olarak dağlara taşlara yazdırmayı ve kazıtmayı ihmal etmedi. Bunun için binlerce yıllık çivi yazısından uyarladığı eski Persçe çivi alfabesini yarattı.

Persepolis’te, Susa’da, Nakş-i Rüstem’de, Behistun’da adını, tanrısını ve yaptıklarını dağlara taşlara, anıtlara bu yazı ile kazıttı. Hakimiyetinin bütün ülkelerde hissedilmesi için hepsini iki ya da üç dilde yazdırdı. Dara zamanında Behistun Dağları’na üç dilde, Persçe, Babilce ve Elamca yazılan yazıttan yola çıkan Alman dilbilimci Grotenfel, 1802 yılında çivi yazısını çözme çalışmalarına başladı. Bu çalışmalar sayesinde Pers tarihine ait önemli bilgilere ulaşıldı ve Herodotos’un anlattıkları ile karşılaştırma imkanı bulundu.

Behistun Yazıtı

Yazıtlarda, Pers İmparatorluğu’nun tanrısından krallarına, kralların soylarından tahta geçiş süreçlerine, isyanlardan fetih edilen ülkelere kadar pek çok önemli bilgi bulunmaktadır. Başkent Persopolis’te çeşitli ülkelerden gelen tutsakların birbirlerine zincirlenmiş halini gösteren kabartma resimler ya da değişik ülke vatandaşlarının krala sunduğu ürünleri gösteren dağ yamacındaki kabartma resimler yazıtlarda anlatılanları kanıtlar niteliktedir.

Kral I. Dara, ülkesinin çeşitli yerlerine kazıttığı bu görkemli yazıt ve resimlerin benzerlerini muhtemelen Anadolu’daki hakimiyetini de vurgulamak için yaptırmak istedi. Tuşpa’da, Urartu ülkesinde, Van Kalesi’nin bulunduğu dağın yamacında bu haftaki konumuz olan yazıt için yer hazırlattı. Ancak yazıtı yazdırmaya vakti yetmedi ya da bilmediğimiz bir nedenle yazdırmaktan vazgeçti. Sebebi her ne ise yerine geçen oğlu II. Serhas ya da Batılıların II. Kserkses diye adlandırdığı yeni kral, babasının hazırlattığı düz zemine boş kalmasın diye bir yazıt yazdırdı.

Ksekses Yazıtı

Kağıda, papirüse, ceylan derisine, mum kaplı tahtaya ya da kil tablete değil, kayalara yazılmış bir eserin tanıtımı ile devam ediyoruz. Bu haftaki konumuz olan kaya yazıtı, Doğu vilayetlerinin merkezi konumundaki Tuşpa’da, kimsenin erişemeyeceği yükseklikteki kayalarda bulunmaktadır. Bu kaya yazıtı hakkında Özgür Kemal tarafından hazırlanan bilgiler, editörlüğünü Erdem Şentürk’ün yaptığı Anadolu Yazıları adlı internet sayfasında yer almaktadır.

Yabancı yayınlarda Ksekses Yazıtı diye adlandırılan bu yazıt, XV yazıtı olarak da anılmaktadır. X, Ksekses tarafından yazıldığını, V ise Van’da bulunduğunu ifade eder. Kserkses’in adı Farsça okunuşuna benzetilerek Türkçe’de ‘Serhas’ olarak kullanılmaktadır. Saroz körfezinin adı bu sulardan geçerek Atina’ya sefer düzenleyen Serhas’tan gelmektedir.

Urartuların başkenti Tuşpa’da, Van Kalesi’nin güneyindeki yamacın orta kısmında bulunan yazıt, Ahameniş Pers Hükümdarı Dara’nın hazırlattığı zemine oğlu II.Serhas tarafından yazılmıştır. İran’ın dışında bulunan tek Ahameniş kraliyet yazıtıdır. Eski Persçe, Babilce ve Elamca olarak üç dilde üç sütuna çivi alfabesiyle yazılmıştır. Persçe metin, 27 satırdan oluşmaktadır. Dara’nın zamanında, yazıtlarda kullanılmak üzere Sümer-Akad yazısından geliştirilen alfabetik çivi yazısı ile eski Persçe dilinde yazılmıştır.

Babil dilinde yazılan bölüm, hakimiyet altına alınan Asuri topluluklara hitap etmektedir. Elamca metin de Pers imparatorlarının ait oldukları, kadim Anşan, Elam geleneğinin hatırasını canlı tutmak için kullanılmıştır. Yazıtların iki ya da üç dilde yazılmış olması ve bu eski dillerin devamı sayılan dillerle benzerlikleri yazılanların çözümlenmesine yardımcı olmuştur. Her üç dilin yanı sıra Aramice’yi de kullanan Perslerin, bu dillerle birlikte binlerce yıllık yazılı ve sözlü gelenekleri de alıp kullandığı ve bizlere aktardığı göz ardı edilemez.

Ksekses Yazıtı

Van’da bulunan yazıt, başkent Persepolis’te, Susa’da, Behistun’da ve diğer yerleşimlerde bulunan yazıtlardaki gibi Ahameniş geleneğine uygun olarak Tanrı’nın adının anılmasıyla başlar ve kralın kendini tanıtmasıyla devam eder.

Yüce Ahura Mazdā, tanrıların en büyüğüdür.
O, Yer’i yarattı, Göğü yarattı, İnsan’ı yarattı, insan için mutluluğu yarattı.

Serhas’ı kral yaptı,
onu herkesin kralı, herkesin yöneticisi yaptı.

Ben Serhas, Ahameniş Kralı Dara’nın oğlu,
büyük ve geniş toprakların, her türden toplumların kıralı,
krallar kralı, büyük kralların kralıyım.

Derken ayrıntılara girilmez. Ayrıntılar, diğer yazıtlarda ve Herodotos’un Tarih’inde yer alır. Kyros’un, Dara’nın, Serhas’ın yönetimindeki toplumların adları her seferinde tek tek sayılır. Mısır’dan Arabistan’a, Hindistan’dan, Baktria’ya, Ege sahillerinden Trakya’ya, İonya’dan Kapadokya’ya, Lidya’dan, Karya’dan Klikya’ya, Babil’den Elam’dan Persia’ya pek çok ülkenin adlarına bu belgelerde rastlanır.

Yazıtlardaki Skudra, Yauna kelimeleri dilimizde ki Üsküdar ve Yunan kelimelerini çağrıştırır. Belli ki yazıtta geçen Skudra, İskitlerden, Yauna’da İonya’dan gelmektedir. Kral Serhas diğer yazıtların aksine, hayat hikayesini yazmak yerine yazıtın maksadını kısaca belirterek sözüne son verir.

Kral Dara, babam, Ahura Mazdā’nın lütfuyla çok sayıda iyi şeyler yaptı
ve yazılsın diye bu panoyu hazırlama emri verdi,

fakat buraya henüz bir kitabe yazılmamıştı,
bu yazıtın yazılmasını ben emrettim.

diyerek nedense yaptıklarını anlatmadan sözünü bitirir. Zaten yaptıkları diğer yazıtlarda uzun uzun yer almaktadır. Serhas, geleneğe uygun olarak sözünü şöyle bitirir;

Ahura Mazdā ve diğer tanrılar beni,
Krallığımı ve yaptıklarımı korusunlar.

Ahura Mazdā

Yazıtta adı geçen tanrı Ahura Mazdā, Türkçe’de Hürmüz olarak bilinir. Eski Pers İmparatorluğu resmi dini Zerdüştlüğün baş tanrısıdır. Kötülük tanrısı Ehrimen ile sürekli mücadele içindedir.

M.Ö. 3500’lere kadar eskilere gittiği düşünülen Zerdüştçülük, yaklaşık M.Ö. 600’lerde Persler tarafından tekrar ele alınarak resmi din olarak kabul edilmiş, kutsal kitabı Avesta, Ârâmi alfabesiyle yazıya aktarılmıştır. 21 kitaptan günümüze Yasna, Visperad ve Vendidad adlı üç eser kalmıştır. Diğerlerinin Büyük İskender’in istilası sırasında yok edildiği söylenmektedir. Vahiy ile indiğine inanılan en eski tek tanrıcı dindir.

Zerdüşt, İranlılar tarafından bu dinin kurucusu ve peygamberi olarak kabul edilir. Ahura Mazdā'dan doğruluğu yaymak görevini aldığına inanılır. Zerdüşt, Ahura Mazdā'nın en büyük tanrı olduğunu, öteki birçok tanrı arasında yalnız ona tapmak gerektiğini savunur. Zerdüştlük, İslam dinine kadar İran ve civar ülkelerinin resmi dini olarak kalmıştır. Halen Hindistan’a göç eden Parsiler bu inancı devam ettirmektedirler.

Mevcut en eski Zerdüşt el yazmalarından biri: Pahlavi Vīdēvdād

Avesta’yı oluşturan, Gātālār, Yasnalar ve Yaştlar’da eski zamanlara ait tarih, kültür, inançlar, gelenek ve görenekler ile mitoloji ve kahramanlıklar üzerine başka kaynaklarda bulunmayan bilgiler vardır. Hayvancılığın önemine, büyük sürülere sahip kahraman kişilere, göçebelikten tarıma geçişin izlerine rastlanır. Zerdüştlükte ‘kutsal bakire’, miraca çıkma, tanrı ile yüz yüze görüşme, ölmeden cennet ve cehennemi görme, eğlenceli, şarkılı türkülü cennet motiflerine de rastlanmaktadır. Toprak, su, hava ve ateşin kutsallığı, ayinlerden önce yıkanarak arınma geleneği, günde beş vakit kutsal ateşin gözlenmesi gibi ritüelleri de vardır.

Bu ve buna benzer eski İran düşüncelerinin Yunan, Roma ve Yahudi düşüncelerini etkilediği düşünülmektedir. Avesta’da yer alan 11 ve sekiz heceli manzum bölümler, Orta Asya milletlerinin eski çağlardan beri şiir söylediklerinin göstergelerinden biridir. Dara’nın hazırlayıp, oğlu Serhas’ın tamamladığı bu Van Yazıtı, Pers İmparatorluğu’nun çeşitli başkentlerinde bulunan yazıtlarla beraber ele alındığında muhteşem bir imparatorluğun yedi düvelde kurduğu düzeni yansıtır.

Günümüze sapa sağlam ulaşan bu esere hayran kalmamak mümkün değildir. Asırlar süren bu devletin, yazıcısıyla, kanunlarıyla, çeşitli halklardan ve medeniyetlerden oluşan ortak kültürü ile tarihte iz bırakmış olmasını görmezden gelmek; M.Ö.600’lerde bu kadim medeniyetler sayesinde Ege sahillerinde ortaya çıkan medeniyetin Yunanistan’dan geldiğini söylemek ve bunu Yunanlara mal etmek; en azından bu kadim medeniyete haksızlık etmek demektir.

Yazıtta kayda geçen birkaç satırdan yola çıkarak Perslerin Anadolu’ya gelmesi ile Doğu kaynaklı kültürlerin Güney’den gelen kültürlerle harmanlanıp Ege sahillerinden Akdeniz’e doğru yayılmasına tanık olduk. Ülkemiz sınırlarında oluşan bu büyük değişimin etkileri akademik çalışmaların da konusu olmaktadır. Bu konu, İsveç Araştırma Enstitüsü’nün İstanbul’da düzenlediği “Anadolu’da Ahamenişler” adlı bir sempozyumda 2017’de ele alındı. Yayınlanan bildirilerde bir taraftan Anadolu kültürünün, yazarın deyimi ile ‘Helen’ kültürüne indirgenemeyeceği belirtilirken, diğer taraftan Ege kültürlerinin tamamının yine yazarların deyimi ile ‘Grek’ kültürü olarak ele alınması ve bu anlayışı sorgulayan hiçbir sunumun sempozyumda bulunmaması şaşırtıcıdır.

Bu tebliğlerde, muhtemelen maksatlı olarak İon yerine Grek ve Helen kelimelerinin kullanılmasıyla yaratılan algıyı önlemek ve zaman içinde düzeltilmesini sağlamak bizlere düşmektedir. Ne yazık ki, ülkemizde de Asur’dan, Mısır’dan, İran’dan, Asya’dan Anadolu’ya binlerce yıldır gelen bu kadim medeniyetler dikkate alınmadan felsefe dersleri başta olmak üzere fen bilimlerinden mimariye, şiirden destana, tarihten coğrafyaya, kozmolojiden astronomiye, cebirden geometriye her şey Yunan eseri olarak sunulmaya devam edilmektedir.

Tarih boyunca akın akın Asya’dan, Mısır’dan, İran’dan, Yakın Doğu’dan Anadolu’ya gelip karışan medeniyetlerin izleri dinden adetlere, yemekten kıyafetlere, müzikten danslara, çalgılardan makamlara kadar başka hiç bir toplumda olmadığı kadar zenginliklerle dolu hayatımızda yer almaktadır.

Bu programda tanıttığımız eserler, insanlığın geliştirdiği medeniyetlerin binlerce yıldır Anadolu’da yoğrulduğuna tanıklık etmektedir. Batı medeniyetinin önümüze geçip bunlara sahip çıkmasını ve bizleri hor görmesini engellemek ancak bizim bu zenginliklere sahip çıkmamızla mümkün olacaktır. Bu görev de bize düşmektedir. Çünkü tüm bu saydıklarımızın izleri, kimisi toprak altında, kimisi kitaplarımızda, kimisi dilimizde, kimisi üstümüzde, kimisi inancımızda, kimisi adetlerimizde, kimisi türkülerimizde hala yaşamaktadır. Bu üstümüzde taşıdığımız binlerce yıllık medeniyet, yavaş yavaş da olsa ortaya çıkarmaktadır.

Büyük ölçüde açık kaynaklardan edindiğim bilgilerle hazırladığım bu programı beğendiğinizi umarım. Önümüzdeki programda hepimizin formüllerini ezbere bildiği Sisamlı Pythagoras’ı ve hayvan hikâyelerinden tanıdığımız Trakyalı Aesopos’u ele alacağız. Bu bilgelerin de Anadolu’lu olduğunu vurguladıktan sonra kaynaklarının çok eskilere dayandığını ve diğer bilginler gibi Anadolu’dan çıkıp Batı’ya doğru yol aldıklarından bahsedeceğiz.

Bu vesile ile BBCde yaptığı radyo programları ile bana ilham veren ve bu programların yapımında yardımcı olan kızım Gülnar Mimaroğlu’na, Açık Radyo’da bana bu imkânı tanıyan Ömer Madra ve yayın kuruluna, programın yapımını sağlayan Nazlı, Didem ve Selahattin’e ve tüm Açık Radyo çalışanları ve destekleyicilerine tekrar teşekkür ederim. Bir daha ki programda buluşmak üzere hoşça kalın.