Dünya edebiyatının en uzun, en eski ve en güzel şiirlerinden biri: İlyada

-
Aa
+
a
a
a

Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler'de Haluk Mimaroğlu, Homeros'un Troya Savaşı'nı anlatan destan "İlyada"yı tanıtıyor.

""
Homeros'un "İlyada" adlı eseri üzerine
 

Homeros'un "İlyada" adlı eseri üzerine

podcast servisi: iTunes / RSS

Merhaba, ben Haluk Mimaroğlu. Bu hafta sizlere İzmir yöresinden Homeros'un İlyada adlı eserini tanıtmaya çalışacağım. Azra Erhat'ın 1958’de Abdülkadir ile birlikte İyonca aslından çevirisini yaptığı 500 sayfalık bu eser, halen İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanmaktadır.

Destanın 1572 yılına ait Rihel baskısı. Yunanca ve Latince olarak Strazburg'da basılmıştır.

Eserde, Akha şehirlerinin en güçlüsü Mikene'nin kralı Agamemnon'un Çanakkale yöresinin kralı Troyalı Priamos'a karşı düzenlediği seferin son günleri anlatılır. Eserin bir ders notundan derlediğim kısa özeti şöyledir;

Troyalı Paris, Menelaus’un karısı Hellena’yı kaçırınca Akhalar, diğer şehirlerin de katılımı ile Troya’ya savaş açar. Savaş on senedir devam etmektedir. Eserin ilk bölümünde Akhilleus, başkomutan Agamemnon ile anlaşmazlığa düşer. O günlerde Akhaların ordusu vebadan kırılmaktadır. Kâhine göre, onları tanrı Apollon cezalandırmıştır çünkü rahibin kızını kaçırmışlar ve Agamemnon’a savaş ödülü olarak vermişlerdir. Apollon’un kızgınlığı bundandır. Kız babasına geri verildiği takdirde bu felaketin önü alınabilecektir. Agamemnon, kızı vermek istemez ve mecbur kalınca da karşılığında Akhilleus’un payına düşen Briseis'i ister. Akhilleus istemeyerek de olsa kızı Agamemnon’a bırakır ama ordusuyla birlikte savaştan çekilir. Vebanın önü alınmıştır ama Akhilleus olmadan Akha ordusunun başarı kazanması olanaksızdır. Akhalarla Troyalılar birbirlerine üstünlük sağlayamadan savaş uzar gider. Bir sonuç almak amacıyla savaşa neden olan Paris ile Menelaos teke tek dövüşür. Ancak sonuç alınmaz. Savaş yeniden kızışır. Hektor ile Aias arasındaki dövüşten de kesin sonuç alınamaz.

Destanın ikinci bölümünde Agamemnon, Akhilleus olmadan Troya kentini ele geçiremeyeceklerini anlar ve onu yumuşatmak için üç adam gönderir. Akhilleus, adamları geri çevirir. Ertesi gün savaş yeniden başlar. Tanrı Zeus Troyalılardan yanadır; Hektor önderliğindeki Troya ordusu surlardan çıkıp Akhalara saldırır. Hatta gemilerini ateşe verip dönüşlerine engel olmak ister. Agamemnon umutsuzluğa kapılır. Bu sırada tanrıça Hera, Zeus’u uyutur ve Akhalara yardım eder. Zeus uyanır, üstünlük yeniden Troyalılara geçer.

Akhilleus Patroclus'un Ölümünün Yasını Tutuyor / Jacques-Louis David (c. 1748-1825)

Destanın üçüncü ve son bölümünde durumun umutsuzluğu Patroklos’a bildirilir. Patroklos telaş içinde dostu Akhilleus’a koşar, Akhilleus bir kez daha savaşa katılmayacağını söyler ama silahlarını Patroklos’a verir. Akhilleus’un silahlarıyla donanmış Patroklos, Troyalıları surların dibine kadar sürer. Bu arada Hektor, Patroklos’u öldürür. Akhilleus dostunun öldüğünü öğrenince artık dayanamaz ve savaş alanına koşar. Hektor’u öldürür ve Patroklos’un öcünü alır. Hektor’un cenazesi babası Priamos’a verilir. Destan, Hektor’un cenaze töreni ile sona erer.

Olayların, anlatımından M.Ö. 1200'lerde geçtiği düşünülmektedir. Eserde adı geçen Akhalar, Danaolar ve Argoslular eski Yunan halkları için Homeros’un kullandığı isimlerdi. Bazı tarihçiler Akhaların, Hitit belgelerinde adı geçen Ahhiyawalar olduğu ve Ege’den geldiğini söyler. Yunan mitolojisinde de Danaolar ve Argoslular Libya ile ilişkilendirilir. Savaşa katılan Akha kuvvetleri, muhtemelen asırlar önce Akdeniz’den gelenlerin kurduğu yerleşimlerden gelmektedir. Yerleştikleri bölgeler Anadolu’ya göre verimsiz, dilleri arkaik, yazıları ilkel, yapıları basitti. Girit Minos medeniyetine benzerlikleri vardı. Yerleşimlerin başında civardaki kısıtlı tarım alanına ve sürülerine sahip zengin ailelerden gelen krallar vardı. Troyalılar tarafından kaçırılan Helena’yı geri almak için yüzlerce gemi ve büyük bir orduyla sefere çıkan Akhaların ordusu, Mykene Kralı Agamemnon’un komutasındaydı. Çeşitli şehir devletlerinin kendi imkânları nispetinde gemileri ve adamlarıyla katıldıkları bir orduydu. Azra Erhat’ın kitabın önsözünde belirttiği gibi, kralların kralı Agamemnon, üstün gücünü ve altın değneğini tanrıların tanrısı Zeus'tan almıştı.

Agamemnon'un M.Ö. 5. yüzyılın sonlarına ait tasviri

Homeros'un destan dünyası tanrılarla dolup taşar. Tanrılar, insanın her işine karışır, gerektiğinde yeryüzüne inmekten de çekinmez. Tanrıların soyları, adları, yetenekleri, işleri ve görüntülerine de yer verilerek adeta Yunan mitolojisinin temelleri atılmıştır bu eserde. Homeros’un tanrıları Olympos Dağı'nda oturur. Zeus, en yüksek tepesinde taht kurmuştur, Hera kraliçesidir. Homeros’un tanrıları ölümsüzdür. Gerçi insanlar gibi giyinirler, kuşanırlar, öfkelenirler, üzülürler, acı çekerler ama yine de bir şey olmaz onlara. Tanrılar iki cepheye ayrılmıştır; Aphrodite ile Ares, Troyalılardan yana - Hera ile Athena, Akhalardan yanadır. Zeus, tanrıların birbirine zıt istekleri arasında bir denge kurar. Böylece olay uzayıp gider, yirmi dört bölümlük İlyada destanı.

Azra Erhat’ın deyimi ile İlyada dramı iki katlı bir sahnede oynanır. Üst katta, Olympos’ta, tanrıların dünyası vardır. Alt katta ise insanların dünyasında, Troya kenti ve halkı, surlarından denize kadar uzanan savaş alanı, kıyıda Akhaların gemileri, barakaları ve orduları yer alır. Hikaye bu iki sahne arasında gider gelir. Homeros bizi bir yeryüzüne indirir, bir gökyüzüne çıkarır, bir Troya önünde olup biteni gösterir, bir Olympos'ta verilen kararları duyurur. Kralları tanrılar korur, arabacı ölür, seyis, haberci, yoldaş, hizmetçi, arkadaş ölür ama kral kurtulur.

Ölümlülüğe karşı mücadele... / Neil Packer'ın illüstrasyonu

95.0 Açık Radyo’da Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmelerprogramındayız. Kısa bir aradan sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz. Olaylar, savaş sahneleri, kararların nasıl alındığı, kahramanlık hikayeleri uzun uzun anlatılır. Geleneklerin benzerliği bizleri şaşırtır. Ateşte pişen şiş kebaplar, eve gelen tanrı misafirleri, ağır taşların ilahi güçlerin yardımıyla kaldırılması, inşaata başlamadan kurban kesilmesi, yiğitlerin düellosu, fırın kurusu ekmekler, erkeklerin köy meydanında takılması, kazanda pişen helvalar; günümüzde uygulanan geleneklerin belki de temelini oluşturmaktadır. Politikadan askerliğe, gemi yapımından hekimliğe, adaletten yüceliğe zamanın kültürünü oluşturan temel kurallar, eserde işlenerek toplum eğitilir. Savaşta bronz zırhlar ve atlı arabalar da vardır. Ancak çağ demir çağıdır ve nedense beklenenin aksine savaşlar arabadan inilip yerde devam eder. Belli ki bu eser zamanından çok önceleri var olan sözlü anlatımlara ve geleneklere dayanıyordu.

Homeros destanlarının dili karmaşıktır. Ege’den İonia, Aiolia, Yunanistan’dan Attika, Kıbrıs’tan Arkadya lehçelerinden oluşan edebi bir dildir. Homeros’un M.Ö.
800’lerde İyonca yazdığı metnin asırlar sonra, Peisistratos önderliğinde yeniden kurulmaya çalışılan Atina’da Attikalı yazıcılar tarafından ele alınıp, isimler Attika lehçesine çevrilip, Attika'ya ait ilaveler yapıldıktan sonra son halini aldığı düşünülmektedir. Bu döneme ait tek belge, bir içki kupasının kenarında yazan ‘Nestor’un içimi güzel kupasıyım. Benden içen kişi güzel Afrodit’in arzusu ile dolar’ sözüdür.


Günümüze ulaşan metinler, İskenderiye kütüphanesinde derlenen yazmalardan yola çıkarak Bizanslı yazıcılar tarafından Konstantiniye’de yazılan kopyalardır. Anadolu'ya has aruz vezninde, heksametron ölçüsü denilen bir uzun iki kısa, altılı kalıplarla sözlü destanlardan esinlenerek yazıya geçirilen bu eser, saz eşliğinde okunmak üzere yazılmıştır. Tarihin babası Herodotos’tan Milletos’lu felsefecilere, Romalı Cicero’dan İskenderiyeli eleştirmenlere, Bizanslı yazarlardan Latin ve Cermen edebiyatçılara kadar sayısız filozof, ozan, tarihçi ve yazara esin kaynağı olmuştur. Herodotos’tan, Platon’dan itibaren konuyla ilgili binlerce eser yayınlanmıştır. Akhilleus’un, Hektor ile mücadelesi, Büyük İskender’den Pers kralı Dara’ya, Fatih’ten Mustafa Kemal’e büyük adamların ilgisini çekmekle kalmamış, fırsatını bulup savaş alanını ziyaret edip Troyalılarla özdeşleşmişlerdir.

Homeros’un İlyada’sı aslında bize hiç yabancı değildir. Fatih’in saray tarihçisi İmrozlu Kritovulos’un Fatihnâme isimli eserinde dediğine göre, Fatih, ‘Ben yüzyıllar sonra İstanbul’u feth ederek Troyalıların öcünü aldım,’ demiştir. Fatih Sultan Mehmet, ‘Biz Asyalılar’ diyerek kendini Troyalılarla özdeşleştirmiş, 1462 yılında Troya’yı ziyaret etmiştir. Belki de kütüphanesinde bulunan İlyada’yı İyonca aslından okumuştur. Ancak, Ortaçağ Avrupa ülkeleri kökenlerini Troya’ya kadar sürerken, Osmanlılar bu konuyla pek de ilgilenmemişti.

Troya'da ele geçen bazı buluntular

1820’lerde başlayan Yunan Bağımsızlık Savaşı, Avrupa’da Antik Yunan’a duyulan ilgiyi artırdı. Avrupalılar kendilerini bu mirasın yasal varisleri olarak görmeye başladı.1870’lerde Schliemann'ın hikayeden yola çıkarak Troya hazinelerine ulaşması hikayeyi efsaneden çıkartıp gerçek Troya ile buluşturdu. Ancak bulunan hazine, efsanede anlatılanlardan bin yıl öncesine, zengin ve güçlü Troya II katmanına aitti. Kent merkezi, Hisarlık tepesinde uygun rüzgarları beklemek için, salmasız gemilerin sığındığı körfeze bakan Ilion'daydı. Zamanla körfez doldu, gemiler gelişti. Troya’nın önemi azaldı, defalarca yakılıp yıkıldı. Homeros’un anlattığı dönemde Troya, yedinci katına ulaşmıştı bile. Bulunan Troya’nın efsanede anlatılanlarla alakası yoktu; surları zayıf, yapıları gösterişsizdi. Mykene medeniyeti de bu arada yıkılmış, Akha kentleri birer kasabadan ibaret hale gelmişti.

Zaten eser, programın
ikinci bölümünde de anlatacağımız gibi binlerce yıllık Anadolu'nun sözlü ve yazılı destanları temel alınarak hazırlanmıştı, muhtemelen hikaye de gerçek değildi. Bu hikayeler, Martin Bernal'ın Siyahi Atina adlı kitabında dediği gibi belki Mısır’dan gelmiş, belki de Martin West’in 1997’de yayınladığı Yunan Şiiri ve Efsanelerinde Batı Asyanın İzleri adlı kitabında dediği gibi Fenike üzerinden Akdeniz yoluyla gelmişti. Halbuki, ilerideki programlarda değineceğimiz eserlerden de anlaşılacağı gibi bu kaynak, yurdumuz Anadolu’ydu.


Schliemann‘in Troya hazinelerini yasal olmayan bir şekilde ülke dışına çıkarmış olması Osmanlıyı öfkelendirdi ve ülkemizde Homeros ve Troya’ya olan ilgiyi uyandırdı. Dr. Günay Aslan’ın geçenlerde yayınlanan, Homeros, Troya ve Türkler adlı kitabında belirttiği gibi sanılanın aksine Osmanlı yönetimi buna kayıtsız kalmadı; Tarihi Eserler Kanunu’nu çıkarttı, eserleri korumaya aldı, Arkeoloji Müzesi’nde sergiledi, resmi tercüme büroları kurup batılı eserlerin ve Yunan eserlerinin çevirilerini yaptırdı.

Naim Fraşeri'nin İlyada çevirisi

İlyada’nın ilk ciddi çeviri çalışması Naim Fraşeri tarafından 1886’da yapıldı. Nâbizâde Nâzım, Selanikli Hilmi, Abdülhak Hâmid, Yahya Kemal, Yakup Kadri ile Homeros’a olan ilgi devam etti. Havza isimli bir dergi ile ‘Yunan mucizesi’ olarak Türk kültür ve tarih yazımında yerini almaya başladı ancak Batılı kaynakların Osmanlıyı dışlayan, modern Yunanistan’ın antik Yunan’ın devamı olduğu söylemi giderek baskın çıktı. Tamamı bize ait olan hikaye ve adetler sanki bize ait değil, Batının kültürüymüş gibi unutuldu ancak 1940’lardan itibaren Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in önderliğinde Yunan eserleri tekrar tercüme edilmeye başlandı. Bu eserlerin aslında Anadolu eserleri olduğu, bizim eserlerimiz olduğu, Azra Erhat ve arkadaşlarının, Halikarnas Balıkçısı’nın, Mavi Yolcular’ın gayretleriyle tekrar gündeme geldi. Homeros ile başlayan, Herodotos tarafından da dile getirilen Doğu ile Batı, Asya ile Avrupa arasındaki ayrım günümüzde de Avrupa Birliği tarafından sürdürülmektedir. Avrupa’daki önemli rolümüze rağmen bizleri Avrupa kültür tarihinden dışlayan anlayışı altüst etmek ancak bu eserlere sahip çıkmakla mümkün olacaktır. ‘Oyunun esas oyuncuları’ olarak bu görev bizlere düşer. Belki de bu kitabı alıp okumanın ötesine geçip, Fatih’in Topkapı Kütüphanesi’nde bulunan İyonca el yazması İlyada’sını çevirisi ile birlikte yayınlatıp bir kaç satırını da ders kitaplarımıza alarak işe başlayabiliriz.

Programda adı geçen eserler hakkında ayrıntılı bilgilere program sayfamızdan ulaşabilir, katkı ve isteklerinizi ac
ikradyo@acikradyo.com.tr vasıtasıyla bize iletebilirsiniz. Haftaya Hesiodos’un Teogonya’sında buluşmak üzere hoşça kalın.


Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler programında adı geçen eserler:

  • Homeros, Troya ve Türkler. Geç Osmanlı İmparatorluğu'nda Miras ve Kimlik, 1870-1915, Günay Uslu, Amsterdam Üniversitesi / Homeros Araştırmaları Enstitüsü, 2023
     
  • İlyada, Homeros, eski Yunanca aslından çevirenler: Azra Erhat ve A. Kadir, XIX. Basım İş Bankası Kültür Yayınları / Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, 2022
     
  • The East Face of Helicon: West Asiatic Elements in Greek Poetry and Myth, Martin L. West, Oxford: Clarendon Press, 1997
     
  • Black Athena: The Afroasiatic Roots of Classical Civilization (The Fabrication of Ancient Greece 1785-1985, Volume 1), Martin Bernal, Rutgers University Press; First Edition, 1987