Vita Brevis, Ars Longa ya da “Radyosinemani”

Duyuru
-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra’nın, müteveffa programcımız Cüneyt Cebenoyan’ın hazırlayıp sunduğu "Erguvani İstimbot" programının kayıtlarından yola çıkarak aynı isimle yayımlanan kitabı için yazdığı önsöz.

İKSV Salon'da gerçekleşen lansmandan. Fotoğraf: Nazlı Zaman

İtalyan sinema kuramcısı Ricciotto Canudo’nun bundan 100 yıl önce yaptığı tanımlamayla sinema, dünyada mevcut olan altı sanat dalını – yani mimari, heykel, resim, müzik, dans ve şiir/edebiyatı – kapsayıp kendi içinde bütünleştiren Yedinci Sanat sayılıyor. Son sanat.

Tabii sanat derken, tıb ilminin babası olarak anılan Kos adalı hekim ve düşünür Hippokrates’in o ünlü girizgâhı akla geliyor:

 “Hayat Kısa

  Sanat Uzun

  Fırsat Geçici

  Deney Tehlikeli

  Muhakeme Zor”

Bu aforizmada sanat, ustalık/marifet/zanaat anlamına geliyor daha çok. Yani ustalık zaman istiyor. Ve ne yazık ki, iklim krizinin artık kapıya dayandığı, hatta kapıyı kırıp içeri dalmakta olduğu günümüzde ustalığımızı geliştirecek zaman artık hiç kimse için pek kalmadı diyebiliriz.

Sevgili dostumuz Cüneyt Cebenoyan, feci bir trafik kazasında hayatını kaybetmesinin ardından, bir biyografi sitesinde belirtildiği gibi “birkaç yaşama sığabilecek felaketleri art arda yaşamış, ancak bu olağanüstü acıları büyük bir olgunlukla taşıyarak dimdik ayakta durmayı başarmış” bir olgun kişilikti. Hayatın kısalığını sanatın uzunluğuna ya da derinliğine dalarak aşmış olduğu rahatlıkla söylenebilir. Gazeteci, oyuncu, sinema yazarı ve film eleştirmeni kimliklerinin yanı sıra Açık Radyo’da yıllar boyu yapımında bulunduğu müzik programları ile sıkı bir radyocu kimliğine de kavuşmuştu.

Ama asıl, tüm sanat dallarını kapsayan ve benliğinde bütünleştiren sihirli sinema sanatını Canudo’nun tanımlamasında yer almamasına rağmen – Bertolt Brecht’in tanımlaması ile – o “sihirli kutu” radyonun benzersiz kolektif sanatıyla mükemmelen buluşturan “Erguvanî İstimbot” programları dizisi ile Cüneyt’in de daha yüksek bir aşamaya geçtiği söylenebilir. 

“Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo”nun bu program dizisinde Cüneyt, sinema sanatı aracılığıyla tüm sesleri, müzikleri, renkleri, titreşimleri ve bunların yanı sıra yeryüzünün ve gökyüzünün, hatta uzayın görüntülerini – evet, onları da! – radyonun mikrofonları üzerinden herkese, hepimize ulaştırdı!

Gazetecilerle, sinemacılarla, belgeselcilerle, oyuncularla, yönetmenlerle, psikanalistlerle, eleştirmenlerle, radyocularla, şairlerle, filozoflarla, hikâyecilerle, romancılarla, müzisyenlerle, etnologlarla, akademisyenlerle, sinemaseverlerle, sıradan seyircilerle derin sohbetler gerçekleştirerek yaptı bunu.

Toplumsal ve sınıfsal mücadeleler, “sinema içinde sinema” konusu, “özdüşünüm”, “özyıkım”, yabancılaşma kuramları, maskelerin rolü, “persona”lar, “vuayörizm”, Platon’un mağara allegorisi, çizgi roman estetiği, 68 olaylarının önceden öngörülmesi, ve – şu günlerde Naomi Klein’ın yeni yayınlanan kitabı dolayısıyla gündemde iyice ön sıraya çıkan – “Doppelgänger” kuramı, sanat ve politika ilişkisi, sanatın zorluğu hepsi hepsi konuşuldu. Sanatın zorluğu hakkında Marx’ın “sanatın tadına varmak için sanat kültürüne sahip olmalısınız” sözü düşünüldü ve tartıldı. 

Bu konukların seçtiği filmler, sinema kuruluşlarının toplumda oynayabilecekleri öncü roller, Fransa’da ve onun peşi sıra Türkiye’de erkenden kurulan sinematekler, onların şair, yazar ve aktivist kurucuları, onların edebiyat faaliyetleri, yazı ve şiirleri, yönetmenlerin ve oyuncuların “hayat-ı hakikiye hikâyeleri” ... Hepsi didik didik edildi. Filmler, o alışılmış deyimle “spoiler verme” kaygısı hiç duyulmadan özetlendi. Hepsine uygun düşen müzikler çalındı.

Ve bütün bunlar kimse tarafından bilgiçlik taslanmadan, gerçekten tevazu içinde dile getirildi.

Evet, sinema, yazının başında söylediğimiz gibi, tüm sanat dallarının birleşmesiydi. Ama şimdi, “Erguvani İstimbot” programıyla birlikte, kolektif radyo sanatıyla da bütünleşerek bir “Sekizinci Sanat” dalı doğmaktaydı belki de, neden olmasın?

Nazım Hikmet’in “radyomani”sine nazire olarak “RADYOSİNEMANİ”.

Bu “yeni sanat”ın yayıncılığa yansıması da işte elinizde tutmakta olduğunuz kitapla gerçekleşmiş bulunuyor. Bir müşterek olduğunu sık sık dile getirmekten gurur duyduğumuz Açık Radyo’nun benzersiz programcılarının, dinleyicilerinin ve çalışanlarının, Cüneyt’in sevgili eşi ve kızının özverili katkılarıyla ortaklaşa olarak ortaya çıkarılan Erguvani İstimbot, ayrıca 28inci yayın yılını bitirmekte olan Açık Radyo’nun içinden doğup yeşeren 28inci kitap olma özelliğini de taşıyor. 

Cüneyt, İstimbot’un iskeleye dönüş seferini uzaklardan bir yerden usturuplu bir şekilde gözlüyordur eminim.  Ve gene adım gibi biliyorum ki, sevgili Tayfun Pirselimoğlu’nun kitap önsözünde belirttiği gibi, “dudaklarında yine – bir tek onda gördüğüm ve de en çok ona yakışan – o hem acılı hem de alaylı tebessüm var...”

Tıpkı programlardan birinde senin dediğin gibi Cüneyt: “Hayat zor … İnsan olmak çok zor.”

N’apalım, olsun varsın. Biz de elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz işte – tıpkı senin hep yaptığın gibi.

Ömer Madra

Ağustos 2023