Bu sanatçıyı tesadüfen tanıdım ve o gün bu gündür neredeyse her gün bir defa dinliyorum. Son zamanlarda Afrika’dan keşfedilmiş en başarılı ve özgün sanatçılardan biri. Bunun için Sahel Sounds’a, bu kayıp sanatçının üretimlerini bulup bizlere ulaştırdığı için teşekkür etmek durumundayız.
Durup dururken karşıma çıkan bu sanatçıyı sizler ile tanıştırmak beni oldukça heyecanlandırıyor. Oldukça enteresan olan bu sanatçının adı Mamman Sani Abdoulaye ve kendisi Nijerli. Bu sanatçının en büyük özelliği yerel ezgilerden feyz alarak elektronik müzik yapması.
Ben bu sanatçıyı tesadüfen tanıdım ve o zamandır mutlaka her gün bir defa müziklerini ziyaret ediyorum. Sintasayzır severler için huzur veren bir yerel sanatçı var karşımızda. Sahra çölünün pentatonik müzik skalasının yüreğinden kopup gelen ritimsel bir şölen. Son zamanlarda Afrika’dan keşfedilmiş en başarılı ve özgün sanatçılardan biri. Bunun için Sahel Sounds’a teşekkür etmek durumundayız. Bu kayıp sanatçının üretimlerini bulup bizlere ulaştırdığı için. Mamman Sani o kadar az biliniyor ki Spotify ve benzeri ortamlarda dinleyici takipçisi bile çift haneli rakamlardan oluşuyor.
Bu parçalar sizleri heyecanlandırabilir veya ilham verebilir, hatta daha da ileri gideyim teşvik edebilir. Zira bir Nijerli müzisyen kendi imkanları ile bu dinlediğimiz eserlere imza atmış.
Ülkesinin genel kültürüne bakarsanız oldukça cesur ve ilerici bir adım. Bundan birkaç sene önce Afrika müziği dediğinizde raflarda ya Fela Kuti ya da Youssou N’dour albümleri bulurdunuz. Ancak şimdi araştırmacı ruhlar sayesinde inanılmaz bir müzik dehlizine inilebiliyor. Afrika öylesine dipsiz bir kuyu ki bu konuda her gün sizleri şaşırtabiliyor.
Mamman Sani müziği ile bize, zor erişilebilen çok dar bir geçit sunuyor. Müziği adeta çıplak, minimalist bir Afrika-Amerika Soul ve Funk gelenekleri barındırıyor. Music From Saharan Cell Phones gibi essiz bir üretimi bulup bizlere ulaştıran Sahel Sound adlı müzik firması tüm zorluklara soyunarak bu tür cevherleri bulup bize ulaştırmak gibi bir meselesi var. Bu kulvarda da tek değil zira onun gibi olan Analog Africa, Teranga Beat, ve Awesome Tapes gibi firmalar var. Bu firmalar Afrika’nın ulaşılabilirliği en zor olan bölgelerine adeta sondaj yapıp nadide üretimleri bulup çıkartıyor.
Yapılan araştırmalara bakarsak Afrikalılar Batıdan çok ama çok önce müziğin değerini biliyorlar. Müziğin ruha, beyne, kültüre, soyso-ekonomik düzene hitap ettiğini ve bunların ışığı altında insanın vazgeçilmez bir besini olduğunun farkındalar. Bundan dolayı da müzik hep ön planda. Burada din faktörüne pek fazla bakılmadığını da vurgulamakta fayda var. Genellikle Afrika’dan çıkan müziklerin bir meselesi var. Ya bir antik öykü, ya sosyal sıkıntılar, ya özgürlük, ya doğa, ya kıta, ya insanlık. Hep bir meselesi var.
Çocukluğumuzdan hatırladığımız meşhur Casio klavye müziğinden ilham alan ve oldukça derin olan bir müzik ile karşılaşınca insan ister istemez heyecanlanıyor. Bu heyecanı ilk defa Etiyopyalı sintyasaysır virtüözü Hailu Mergia’yı dinlediğimde de hissetmiştim. Bu Etiyopyalı ise Moog enstrümanını Afrika folklor ritimleri ile inanılmaz bir boyuta taşımıştı. Özellikle Shemonuananye adlı kaseti keşfedilip Awesome Tapes tarafından tekrar basılmıştı.
Sanatçının uluslrarası platforma üç tane albümü var. Fransa’da basılan La Musique Electronique du Niger, daha sonra bunu Unreleased Tapes 1981-1984 takip etti ve en sonunda 2014 yılında Taaritt yayınlandı. Sahel Sound’un bastığı bu albümün kapağı tam müziğe uygun bir feza atmosferinde uçan uzay gemisi. Maria Joan Dixon tarafından tasarlanan albüm kapağı aslında bir Tuareg uzaygemisi olarak lanse ediliyor. Altında ise Agadez kentinin Ulu Camisi yer alıyor. Seksenlerde kaydedilen bu müzikler hala geleceği temsil edebilecek kadar yenilikçi ve geçerli. Elbette bu tür bir müziği o dönemlerde hatta hala kaydedebilecek stüdyolar olmadığı için parçaların neredeyse hepsi Paris’te kaydedilmiş. Parçaların çoğu geçmiş ile gelecek arasında birer köprü. Geleceği hayal bile etmek olabilecek en büyük ayrıcalıklardan biri elbette. Mamman Sani 1987’de bu kültürü benimseme cesaretini göstermiş bir sanatçı.Hiçbir zaman bu kadar geniş bir kitleye ulaşabileceğini düşünmeyen sanatçı için Taaritt elbette bir mucize niteliğinde.
Sanatçının parçaları zaman zaman Herbie Hancock veya Chick Corea’nın en sadeleştirilmiş hallerini anımsatıyor. Hatta bazı ritimler birebir video oyunu tonunda. Mamman Sani hiç şüphesiz kendi zamanının çok ötesi için müzik yapıyordu. Aynı zamanda yer alan batılı sanatçılarda bundan farklı bir üretim içerisinde değillerdi ancak neden bu müziklerin bizlere en azından 40 yıl sonra geldiğini de sorgulamak lazım. Bunun içerisinde elbette biraz ırkçılık hatta oldukça fazla ırkçılık olduğunu söyleyebilirim.
Biz Taaritt’e dönersek karşımızda rahatlatıcı, sonik atmosferlere sahip oldukça çağdaş bir yerel ambiyans müziği var. Lee “Scratch” Perry, Wally Badarou, Sun Ra, Juan Atkins, George Clinton gidi isimler her zaman afrofuturism müzik tarzının liderleri olarak adlandırılmıştır. Bence Mamman Sani Abdoulaye’de bu isimlerin arasında çok rahat yer alabilir. Müzikler minimalist olarak değerlendirilse bile söz konusu albüm sanatçının en azından üç yıllık emeği.
Mamman Sani’nin kullandığı enstrümanlar arasında Crumar Bit 99, RCA Victor 70, Yamaha RX5, ve Roland TR-505 var. Bunlar özellikle seksenlerin en favori klavye enstrümanlarıydı. Artık altmışlarında olan sanatçının 2014’e kadar tek üretimi elindeki eski kasetlerdi.1981’e dayanan bu kasetler artık CD ve plaklara taşınmış durumda. Bunu asla hayal edemeyen sanatçı şu zamanlarda UN Kültürel ajansında çalışıyor. Ry Cooder nasıl Malili Ali Farka Toure ve Küba’nın efsanevi grubu Buena Vista Social Club’ı batıya kazandırdıysa, Christopher Kirkley’de Mamman Sani’yi üç plağı ile tekrar müzik haritasına taşıdı.
Birazda sanatçının geçmişine bakalım; 1952 yılında Gana’nın başkenti Accra’da doğan Nijerli bu sanatçı genç yaşlarında yerel müzik ile uğraşmaya başladı. Bir işçinin ona hediye ettiği mızıka sayesinde beste yapmaya başlayan genç Sani pek fazla okul ile ilgilenmedi. Mızıkadan sonra gitar çalmayı öğrenen sanatçı özellikle Otis Redding, James Brown ve Percy Sledge dinleyerek büyüdü. 1970’de ilk defa klavye ile tanışan sanatçı bu enstrümana aşık oldu 1979’da motosikletini satarak ikinci el bir Orla elektrik org satın aldı ve ondan sonar hayatı değişti. Kendi kendini geliştiren sanatçı şimdi karşımızda bu üretimleriyle ölümsüzleşmiş durumda.