Dünya Mirası Adalar'da Derya Tolgay ve Nevin Sungur, 18 Ağustos tarihinde ülkenin dört bir noktasında bir araya gelerek 'Kıyılar hepimizin ortak yaşam alanıdır' diyen KIYIDA Hareketi’nin katılımcıları ile bir araya geliyorlar.

""
Hepimiz KIYIDA'ydık
 

Hepimiz KIYIDA'ydık

podcast servisi: iTunes / RSS

Derya Tolgay: Herkese merhaba, ben Derya Tolgay, Açık Radyo'da Dünya Mirası Adalar programımız başladı.

Nevin Sungur: Merhaba, Nevin Sungur ben.

D.T.: Teknik masada Andrei Gritcu ve bugünkü program destekçimiz Melih Aral’a da çok teşekkür ediyoruz.

İçinde yaşadığımız bu zamanlar kıyı savunuculuğu yapmamızı gerektiriyor maalesef ve ayrıca bu savunuculuğun sürdürülebilir olması gerekiyor. Bizler bu amaçla 18 Ağustos Pazar günü, ülkenin dört bir noktasında bir araya geldik ve ‘Kıyılar hepimizin ortak yaşam alanıdır’, ‘Anayasa ve Kıyı Kanunu uygulansın’, ‘Kıyılar hepimizin, tüm sulak alanlar, göller, denizler, akarsular ve ormanlar sermaye değildir’ dedik ve daha sonra da Kıyı Hareketleri Ağı olarak ortak basın duyurumuzu okuduk. Bu basın bültenine ve konuyla ilgili haberlere, videolara, sosyal mecralarımızdan ulaşabilirsiniz. Ayrıca KIYIDA Hareketi Ağı’nın da sosyal medya hesapları var, oraları da takip edebilirsiniz.

Bu eylemler nerelerde oldu? Altınoluk, Akçay, Ayvalık, Bodrum, Burhaniye, Datça, Çeşme, Fethiye, Güzelbahçe, Heybeliada, Küçükkuyu, Van, Dalyan ve Burgazada - bugünkü konuklarımız da Türkiye’nin dört bir yanında Kıyıda eylemini gerçekleştirenlerden, hepiniz hoş geldiniz.   

Şimdi önce tek tek konuklarımızı tanıtmak istiyorum; Datça Şezlongsuz İnisiyatifi’nden sevgili Sedat bizimle, Güngör özellikle hukuk konusunda bize engin bilgileriyle destek oluyor. Özgür Kıyılar Bodrum'dan Selda Yeter, Heybeliada Mahallesi’nden Hüseyin Sarısayın ve Büyükada'dan sanatçı dostumuz Gül Bolulu. Acaba eksiğim kaldı mı? 

N.S.: Bağlanamayanlar var galiba - Fethiye'den Işık Hanım. Hepinize tekrar hoş geldiniz diyorum. Sanırım KIYIDA Hareketi son dönemlerde yapılan en kapsamlı ve örgütlü halk eylemi biçimi. Dolayısıyla ellerinize sağlık öncelikle. 

Daha önce de yani 18 Mayıs'taki eylemin ardından sizlerle konuşmuştuk ve Sedat Bey yine konuğumuzdu o zaman. Üç ay sonra bir eylem daha yapıldı. Neden gerek gördünüz bu eylemi yapmaya? Bu arada hiç bir şey değişmedi mi? Sedat Bey, önce sizden, daha sonra da Selda Hanım'dan kısaca bir giriş alabilir miyiz? Neden böyle bir eyleme gerek duydunuz? 

Sedat Yağcıoğlu: Tabii ki, memnuniyetle. Öncelikle ‘Kâinatın tüm titreşimlerine merhaba’ diyelim, Sloganı bu olan bir radyoda kıyı hareketlerini anlatma imkanı sunduğunuz için öncelikle Derya ve Nevin arkadaşlarımız, sizlere, şu an bizimle olan tüm kıyı savunucusu arkadaşlara ve tüm Açık Radyo dinleyicilerine merhabalar. 

Çok kıymetli bir açılış sorusu sordunuz, teşekkürler Nevin Hocam. Aslında şöyle değerlendirelim. 18 Mayıs sürecinde bir bütün olarak neden kıyı hareketleri bir araya gelme ihtiyacı hissetti ve böyle bir ağ oluşturdu, bunu anlatmıştık. Yaz boyunca çoğunlukla kıyılarda olduğumuz bir süreci birlikte yaşıyoruz ve bu süreçte çeşitli gelişmeler oldu - bir kere, kendi eylemlerimiz bağlamında oldu ve bir de, çok kısaca bahsetmek isterim; malumunuz, Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı ‘Denizler Halkındır, Kıyılar Halkındır’ ismiyle bir proje başlattı ve bu proje kapsamında aslında kıyılara erişimin engellenemeyeceğini, Anayasa ve Kıyı Kanunu’nun bunu hüküm altına bağladığını ifade ettiler ama mevcut projede dahi bunu söyledikten sonra şöyle açıklamalar geldi; ‘100 adet yeni halk plajı açacağız. Bu halk plajları bir anonim şirket olan MUÇEV tarafından işletilecek ve halkımızın hizmetine sunacağız’. Dolayısıyla şunu anladık, kıyılardaki yağma, kıyılara çökme doğrudan bakanlık eliyle devam edecek.  

Bizler, Türkiye'nin farklı yerlerindeki kıyı hareketleri olarak aslında ilk günden beri şunu çok temel baz alıyoruz; bi, kamusal haklarımızı savunuyoruz. Anayasa’da ve Kıyı Kanunu’nda karşılığını bulan, kıyıların hem ekosisteminin korunmasını yükümlülük altına alan, hem de insanların kıyılara serbest, ücretsiz erişimini güvence altına alan yasal düzenlemelerimiz var. Güngör arkadaşımız hukuki kısmıyla ilgili daha detaylı bilgi verecektir, o yüzden burayı geçiyorum. 
Aslında biz yeni bir yasal düzenleme dahi talep etmiyoruz. Mevcut, uygulanmayan yasal düzenlemelere dikkat çekmek ve bu konuda bu yasaların uygulayıcısı yani yetkileri ve görevleri olan kamu otoritelerine de ‘Bunları uygulayın’ diyerek sesimizi duyurmak istiyoruz.  

Aslında biz yeni bir yasal düzenleme dahi talep etmiyoruz. Mevcut, uygulanmayan yasal düzenlemelere dikkat çekmek ve bu konuda bu yasaların uygulayıcısı yani yetkileri ve görevleri olan kamu otoritelerine de ‘Bunları uygulayın’ diyerek sesimizi duyurmak istiyoruz.  
Çok küçük bir paylaşımda daha bulunacağım çünkü çok vakit almak istemiyorum, diğer arkadaşlarımızın da değerli katkıları olacaktır. Böyle bir eylem için yeniden neden bir araya geldiniz sorusunun bir cevabı da bence şu; artık bir kırılma noktasında olduğumuzu düşünüyorum ve aslında pek çoğumuz da kıyı savunucuları olarak bunu düşünüyoruz çünkü gerçekten sermaye odaklı, sermayeye sürekli peşkeş çekilen bir siyasi iktidar politikaları çerçevesinde yıllardır tüm yaşam alanlarımız tek tek yok ediliyor. Kıyılar üzerinde biz bunu biraz daha somutlaştırıp görünür kıldık. Aslında toplumsallaşma sürecinde, örneğin, sizin gibi kıymetli basın emekçilerinin de destekleriyle önemli bir eşiği geçtik. Artık tüm Türkiye'de önemli bir gündem kıyılardaki hem ekolojik tahribat, hem de işgaller. Şimdi biz buradan bir sonraki aşamaya geçmek istiyoruz ve kıyı politikalarının oluşturulması konusunda kıyı savunucuları olarak ve aslında halklar olarak kendi etkimizi yaratmak istiyoruz. KIYIDA Hareketi bundan sonraki süreçte TBMM ziyareti başta olmak üzere büyük politikalarına yönelik, Anayasa ve Kıyı Kanunu’nun uygulanması temelinde mücadelesini sürdürecek diyeyim. Teşekkür ederim.  

N.S.: Şimdi Bodrum'dan katılan Selda Yeter'e sormak istiyorum. Ben de birkaç gün önce Bodrum'daydım ve kıyılarda şezlongların bin 500 liraya satıldığını duydum. Selda Hanım, siz neler söyleyeceksiniz? Bodrum'da nedir durum?  Sedat Bey biraz genel çerçeveyi çizdi tabi ama sizin eklemek istedikleriniz neler olur bu sürece dair? 

Selda Yeter: Yaklaşık 12 haftadır süre gelen bir eylem sürecini devam ettiriyoruz. Sedat arkadaşım zaten çok açıklayıcı bir yorum yaptı. Onun üzerine şunu söyleyebilirim; Bodrum tabii ki çok ciddi bir rant getirisi olan bir yer. Doğal olarak da bütün kıyılar, bir uçtan diğerine her taraf korkunç bir şekilde doldurulmuş durumda. Halkın gerçekten denize girebileceği yerler çok sınırlı sayıda. Onun dışında yaptığımız eylemlerde, istemesek de işletmecilerle de karşı karşıya geldiğimiz bir durum söz konusu.  

Biz, belediyenin önünde de bir eylem yaptık. Onun haricinde Kaymakamlığa gittik, bir takım görüşmeler yaptık ama tabii ki bu süreçler öyle çok kolay olmuyor. Yaptığınız eylemler üç günde ses getiriyor, insanların dikkatini çekiyor. O yüzden sürekliliği bizim için çok önemli. KIYIDA Hareketi’nin bir parçası Özgür Kıyılar Bodrum İnisiyatifi olarak bunu devam ettireceğimizi söyleyebilirim. 

N.S.: Bodrum'da katılım nasıl oluyor?  

S.Y.: En son 18 Ağustos günü yaklaşık 150 kişiydik. Bulunduğumuz yer Kissebükü Koyu, Adalıyalı’ydı. İsterseniz anlatabilirim o bölgenin önemini ama katılımlarımız genelde 150 - 200 kişi civarında oluyor.  

N.S.: Basında gayet güzel yer alıyor. 

S.Y.: Kesinlikle.  



D.T.: Basında yer alması deyince bir çok inisiyatif var. Vaktimiz dar olduğu için burada tek tek isimlerini sayamıyoruz ama demin de söylediğim gibi lütfen KIYIDA’nın ve Dünya Mirası Adalar’ın hesaplarını takip edin, Oradalarda bütün eylemleri göreceksiniz. Basında da çok yoğun olarak yer aldı. Basın bülteni ve diğer görseller hepsi orada. Dolayısıyla ben şimdi sözü Heybeliada’dan Hüseyin Sarısayın'a vereyim. 

N.S.: Evet Hüseyin, sen de Heybeli'desin. şimdi Derya ile konuşuyorduk. Siz eylem yaparken bir gerilim olmuş anladığım kadarıyla değil mi? 

D.T.: Ben de vardım orada. O şiddet içerikli kısmını Hüseyin iyi anlatacaktır. 

N.S.: Kıyıların sahibi olduğunu iddia eden insanlar karşısında... 

Hüseyin Sarısayın: Merhaba, öncelikle benden önce konuşan Datça ve Bodrumlu arkadaşlarımıza merhaba diyorum. Açık Radyo’ya da teşekkür ediyorum. Heybeliada’daki yürüyüşümüze 100’e yakın kişi katıldı. Heybeliada’da sahile ulaşabilmek en büyük sorunumuz. Ne yazık ki Ada’da yaşıyor olmamıza rağmen sahile ulaşmak bayağı zorlu. Asaf Plajı dediğimiz bayağı büyük bir plaj var. Orman içinden kendilerine bir yol yapmışlar plaja ulaşmak için ve  bizler o yoldan kıyıya ulaşabilmek için geçerken, plajın çalışanları tarafından durdurulduk. Kendileri, ‘Buradan geçemezsiniz. Burası özel mülk. Biz devletten kiraladık burayı. Buradan geçmeye hakkınız yok’ diye biraz sertçe bir uyarıda bulundular. Yani ‘Biz devletiz’ demeye getirdiler. ‘Siz kimsiniz? Aranızda Adalılar bile yok. Gerçek Adalılar sizlere önümüzdeki günlerde cevap verecek’ gibi böyle bir tehditkar bir şeyle önümüzü kesmeye çalıştılar.  
Adalar aslında araç trafiğine kapalı olmasına karşın maalesef faytonların kalkmasından sonra çok ciddi bir anlamda elektrikli bireysel akü kullanımı arttı ve bu plajın çalışanlarından bir tanesi de aslında yasak olan elektrikli aracıyla bizi engellemeye çalıştı. 

D.T.: Üzerimize sürdü diyebiliriz. 

H.S.: Üzerimize de sürdü diyebiliriz, haklısınız. Biz Adalar’da son birkaç aydır nerede ne eylem yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Sürekli bizleri izleyen polis arkadaşlarla da bu süreçte dost olduk, onlar müdahale ettiler, plaj görevlilerini uzaklaştırdılar v biz de eylemimize devam edebildik. Onların önünden geçerek yine orada kıyıya ulaşamadan Kablo dediğimiz bölgeye doğru gidip basın açıklamamızı yapmak için yolumuza devam ettik.

N.S.: Demin Selda Hanım'ın söylediği gibi yani işletmelerle halkın karşı karşıya kalmasının başka biçimini, şiddet içeren biçimini yaşamış oldunuz. Geçmiş olsun. 

D.T.: Orada olduğum için ben de bir ekleme yapayım. Kilometrelerce uzunluğunda çok büyük bir alan, kıyıya insanlar ulaşmasın diye çitlenmiş durumda. Cevahir Aqua Beach denilen yer, kamuya ait iskeleyi gasp edip kendisine ait teknelerin yanaştığı bir yer yapmış. Bu yol mesela tsunami sebebiyle tahliye yolu, deniz ambulanslarının gelip yanaşacağı bir iskele. Daha sonrasında da devam ediyorsunuz ve kilometrelerce işletmeler, işletmeler... Bunun içinde askeriye var, orman var, her şey var ve yetkililer de var - dört kurum. Hangileri sayalım; Tarım ve Orman Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Adalar Belediyesi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı.

H.S.: Evet, maalesef. Heybeliada’yı bilenler için diyeceğim; Heybeliada’nın Burgaz Ada’ya bakan tarafı tamamen plajlar yolu haline getirilmek isteniyor ve hatta oraya yani orman içine bungalov yapma planları var. Aslında Tarım ve Orman Bakanlığı ve Orman İdaresi'nin buraları sermayenin şirketlerine kiralaması ve Ada halkına kapatması başlı başına bir sıkıntı. Dönem dönem biz Adalılar olarak savcılığa suç duyurusunda bulunup bu çalışmaları durdurmaya çalıştık ama bir şekilde gece yarısı çalışmalarla, özellikle de Adalar’da 15 Haziran'dan sonra inşaat yasağı olmasına rağmen yasakları falan da dinlemeden çit yapımına, iskele yapımına devam etmişler. 18 Mayıs'taki KIYIDA Hareketi eyleminden 18 Ağustos'taki eylemimiz arasında orada çok ciddi bir yapılaşma oluşmuş - yola yeni çitler yapılmış, ileride yol açılması için alanlar düzenlenmiş, ağaçlar kesilmiş, yeni taşlar getirilmiş. Askeriyeye ait bir su iskelesi vardı, o iskele de bayağı büyük bir hale getirilmiş. 18 Ağustos'ta biz oradayken hala çalışmalar devam ediyordu yani askeriye eliyle oraya bir inşaat yapılmasına izin verilip, sonra orası herhalde belli şirketlere devredilecek endişesi taşıyoruz. 

D.T.: Hüseyin, şunu da ekleyelim; falezleri düzlemişler değil mi askeriyede? Yani bir falezi düzleyip ağaçları keserek yollar açmışlar.

N.S.: Aslında Datça'da, Fethiye'de, Bodrum'da, Van'da her tarafta yaşanan bu vahşet adaletsizliğin tarifi gibi. Sedat Datça’dan, Selda Bodrum'dan, Hüseyin Heybeliada’dan yani herkes benzer bir talanı anlatıyor. Çığlık atıyoruz.Burnun arkasında doymak bilmeyen bir rant açlığı var ve hepsi benzer tablolar aslında. Dolayısıyla KIYIDA Hareketi’nin, bu kadar farklı noktalardan bir araya gelen insanların aynı çığlığı, aynı dayanışmayı göstermesi çok kıymetli. Bir de işin sanat tarafı var. 

D.T.: Evet, şimdi Gül'e söz verelim. Sevgili Gül, kıymetli eseriyle KIYIDA Hareketi’ne sanat gözüyle muazzam bir farklılık kattı. Sanatçı dostumuz Heybeliada'da eserini Marmara sularına bırakmak isterken sanat yoluyla gözümüze başka bir gerçeği hakikaten çok acı bir şekilde gösterdi. Kıyı bulamadık ve kıyı bulamadığımız için uçurumlardan, falezlerden, kayalara tutunarak genç arkadaşlarımızın desteğiyle eser indi, denize dokundu. ‘Dokunan Deniz’ nedir Gül? Anlatır mısın bize? 

Gül Bolulu: Merhaba, bütün diğer arkadaşlara, herkese merhaba diyorum, yüreğinize sağlık. 18 Ağustos'ta yapılan eylem beni çok heyecanlandıran bir eylemdi. Ben tekstil sanatçısıyım ve hep yaptığım çalışmaların arkasında söylediğim sözlere uygun olarak ağaçların arasında, ormanlarda sergiler açıyorum ve sergilerin isimlerinden bir tanesi ‘Dokunmuş Ağaç’, diğeri ‘Dokunan Deniz’. Çünkü yıllardır bakıyorum etrafa, doğa insanlara dokunup, rahatsız eder hale geldi yani rahatsız oluyorlar, ağaçları kesiyorlar, rahatsız oluyorlar, kıyıları işgal ediyorlar, denizleri kirletiyorlar. Ben de dokuma eylemi yaptığım için tezgahta dokuduğum için sergilerime ‘Dokunan Deniz’, ‘Dokunmuş Ağaç’ gibi isimler koyuyorum. 

KIYIDA Hareketi'nin eylemine Heybeliada'da birçok sivil inisiyatif ile birlikte ‘Kıyılar hepimizin ortak yaşam alanıdır’ demek için ben de dokumamı aldım ve bu eyleme katıldım. Ben, ‘büyük bir kumsal taşlık bulalım, denize girip hep birlikte dokumayı bırakalım’ diye hayal ediyordum ama Derya’nın da söylediği gibi öyle bir sahil bulamadık. Dokumayı kayalardan aşağıya indirdik, denize o şekilde bıraktık. Oradaki amacım, sahillere dikkat çekmek, deniz temalı olan bu çalışmanın denizle buluşması, denize verdiğimiz sözü yerine getireceğimize, önümüzdeki dönemlerde çocuklarımıza, torunlarımıza güzel sahiller bırakabileceğimize söz vermemiz gerekiyor diye düşünüyorum. O yüzden de ben de dokunmamla birlikte bu eyleme katıldım, çok mutlu oldum. Gördüğüm, yaşadığım şeyler beni gerçekten çok etkiledi. Belki arkasından yeni bir sergi bile çıkabilir. 

D.T.: Emeklerine sağlık. 



N.S.: Çok teşekkürler. Güngör Bey, kusura bakmayın sizi beklettik. Son sözü size verelim. Bu işin en kritik noktası hukuki boyutu. Aslında yasalar hepimizden, bizden yana ama maalesef hayata geçmeyen yasalardan bahsediyoruz. Neler söyleyeceksiniz, bundan sonraki süreçte ne gibi günler bekliyor bizi?  

Güngör Erçil: Merhaba. Tüm Açık Radyo dinleyicilerine teşekkür ederim bizi dinledikleri  için. Şöyle söylemek lazım; Anayasa’nın 43. Maddesi ve Kıyı Kanunu, kıyıların kamu yararına kullanımı söylüyor. Bodrum'dan katılan arkadaşımız bunu yeterince açıkladı. Aslında Anayasa’nın 43. Maddesi ‘Kamu Yararı’ başlığı altında yer alıyor ve bu başlık da insan hakları ile ilgili. ‘Kıyılar halkındır’ diyen devletin, haklar konusunu gündeme getirmemesi lazım. Biz Datça'da İnsan Hakları Komisyonu’na, İlçe Komisyonu’na başvurduk bunun için. Böyle bakıldığında Anayasa ihlal ediliyor - Anayasa’nın 6. Maddesi’ne göre, kamu yararı olmayan kamu gücü kullanılamaz. ‘Kıyılar halkındır’ diyen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı daha sonra bu kıyıları MUÇEV adlı bir şirkete devrediyor. 

‘Kıyılar halkındır’ lafı, ‘Plajlar halkındır’a dönüşmüş halde. ‘Halk plajı’ kavramı yanlış bir kavram; ‘Bütün plajlar halkındır’ demek lazım. Sedat ve diğer arkadaşlar yasal olanın istendiğini açıkladılar ama Türkiye'de Anayasa ve Kıyı Kanunu zaten bizim istediğimizi kamu yararına kullanmayı hükme bağlamış halde. Bir kez daha Anayasa’ya vurgu yapalım. Anayasa’nın 43. Maddesi temel insan hakları arasında sayılıyor. Kamulaştırmaya, kamu yararı mantığı içinde bakmak lazım. Kıyıların şirketlere emanet edilmesi kamu yararına değildir. İdare kamu yararını sağlamak zorunda. Teşekkürler. 

D.T.: Çok teşekkürler Güngör. Biz de Dünya Mirası Adalar olarak KIYIDA’nın parçası olmak, oraya alan açmak çok onur vericiydi. Devam edecek bütün bu eylemler. Büyüyoruz ve daha da büyüyeceğiz. Kıyılarımızı geri alacağız, kıyılar hepimizin. 

N.S.: Evet, kıyılar hepimizin, Adalar hepimizin. Her taraftan konuklarımızla beraber eylemlere benzer bir program yaptık, ağzınıza, emeklerinize sağlık. Çok teşekkür ediyoruz katıldığınız için.