Yumruk

-
Aa
+
a
a
a

16 Nisan 2010Taraf

Ahmet Türk’e yumruk atılmasını onaylıyor musunuz? Bu soruyu Taraf gazetesinde sorunca, “evet, onaylıyorum” diyen birilerinin çıkmasını pek fazla beklemeyiz herhalde –“düşmanın gazetesi ne yazıyor, öğrenelim” diyerek okuyanların dışında.

Onlar ve onlar gibi düşünenler “evet, onaylıyoruz” diye cevap verirlerse, dürüst davranmış olurlar. Ama çoğu, böyle düşünmekle birlikte, bunu açıkça söylemeyecektir. “Ne demek? Hiç onaylanır mı? Kınıyoruz” diye konuşacak, ama bir yandan da, birilerinin bütün Ahmet Türkleri yumruklaması için gerekli kumpasları kuracaktır. Çünkü onlara göre zaten politika yapmak yumruk atmaktır, her türlü sorunun çözümü de yumruktur.

Şu son yumruğu atan da, boş vakitlerinde “Şu Ahmet Türk’e bir yumruk geçirsem” diye düşünen bir adam herhalde değildir. Bunun fikrini de, kendini de seven çok gerçi bizim memlekette, ama kuvveden fiile geçirmek gene de bir cesaret gerektiriyor. Onun için de yukarıdan birileri göz kırpmadıkça, işleyen mekanizma içinde birileri “Haydi aslanım yürü! Senin de kendini ispat etme zamanın geldi, göster kendini,” demedikçe, o tip insanlar kolay kolay harekete geçmez. Çetin Altan’ın sık sık hatırlattığı gibi, burası düello değil, pusu kahramanlığının yaygın ve yerleşik olduğu bir kültürdür.

Bunun böyle olduğunu Hrant Dink cinayetinde, Malatya kıyımında gördük (yakın zamanda gördüklerimiz). Kimin kiminle birlikte kime karşı komplo hazırladığının iyice belirsizleştiği bir evreyi yaşıyoruz. Sanırım, bu kargaşada, çeşitli tutuklamalar vb. sonucunda “kahraman vatan evlatları”nın bir miktar “başsız kalma”sının da payı vardır. Ama belli ki bu koşullarda dahi böyle eylemlerin talimatını veren, ipini çeken, düğmesine basan –her neyse- birileri bulunuyor.

Bu sabahki haber teftiş  için Samsun’a gönderilenlerin güvenlikte tedbirsizlik olduğunu tesbit ettikleri ve Emniyet Müdürü’nün merkeze alındığı  yolundaydı. Bu “tedbirsizlik” de bir plan işi midir ya da merkeze alma simgesel bir jest midir bilmeme imkân yok, ama bunca örnekten sonra bu gizli tedbirsizliklere şaşıracak halimiz kalmadı.

Evet, bu kadar laftan sonra, yeniden, Ahmet Türk’e yumruk atılmasını onaylıyor musunuz? Cevap “evet”se, bu başka birçok şeyi içeriyor: ne hedef bildiğimiz, tanıdığımız Ahmet Türk’le sınırlı, ne de “tedbir” yumruktan ibaret, demektir bu. Demek ki ilke, düstur, yöntem, “kaba kuvvet”. Sorun ne olursa olsun, çözüm burada!

Dolayısıyla bu konuda (ve her konuda) 12 Eylül yönetimi ne düşündüyse, o zamandan beri gelen giden hükümetler ne düşündüyse, siz de onu düşünüyorsunuz. Onlar bu düşünceleriyle ne sonuç aldıysa siz de onu alacaksınız demektir. Hayırlı olsun. Yumruğu hem de Ahmet Türk’e attığınıza göre, akılla, mantıkla, barışla, güzellikle herhangi bir işi çözmekte yoksunuz siz.

Onaylayan kesimdeyseniz, içinizden “hak etmişti, aranmıştı” gibi bir şeyler geçiriyorsanız, aslında yapacağınız fazla bir şey yok. Zaten genel gidiş sizin onayladığınız yönde. Her şeyin istediğiniz biçimde gelişme ihtimali zaten ağır basıyor.

Ama onaylamıyorsanız, o zaman yapacağınız şeyler olmalı. Bunların ne olduğunu ilk bakışta göremeyebiliriz. Görmesi kolay değil. Ama görmek zorundayız. “İki yumrukta olur. Sallandırırsın iki tanesini, çözülür” diyenlere meydanı bırakmamak için görmek, söylemek ve yapmak zorundayız.

Yüz barış eylemcisinin bir yıl çalışıp  üst üste koymayı başardığı tuğlaları, bir savaşsever gelir, on dakikada yıkar. Onun için akıllı olmak, cesur olmak, yaratıcı olmak zorundayız.