Olmayan güvenli yaşam kültürümüz

-
Aa
+
a
a
a

18 Mayıs 2014Milliyet Gazetesi

Şayet afet ve acil durumlarda kriz yönetimini doğru biliyor olsaydık Soma’daki faciada kurbanların yakınları “bilgi, bilgi” diye yalvarmazdı.

Birçok afet, acil durum ve kazada olduğu gibi Soma’daki son maden faciasının nedenlerini incelemek için de önce çocukluğumuza inmemiz gerekir. Bir toplumda güvenli yaşam kültürü ve utanma “Ona dokunma cısss!” demeye, duymaya başladığımız andan itibaren başlar ve eğitimle gelişip yerleşir.

Olayın sıcaklığıyla hemen işletme sahibini, bakanları hatta tümüyle hükümeti suçlayabiliriz. Fakat ülkemizde hep olup giden bu tür olaylara baktığımızda onların sadece herhangi bir parti, şirket ya da sektörle  ilişkili olmadığını görürsünüz. Diğer bir deyişle, güvenli yaşam kültürsüzlüğü ve yüzsüzlük ülkemizde uzun yıllardır kanayan toplumsal bir problemdir.

Güvenli yaşam kültürünün olmadığı bir ülke olarak, emniyet şeritlerini dolduran, kemerini bağlamayan, direksiyonda telefonla konuşan, gaz kaçağını kibritle kontrol eden, trafikte makas atan, elektrik sigortasına bozuk para sıkıştıran, günde beş paket sigara içen, doktora gitmeden kulaktan dolma ilaç kullanan insanlar konusunda pek zenginiz. Belki de kendisine faydası olmayan bu insanların bir kısmına çocuklarımızı, kurumlarımızı, şirketlerimizi, yönetimimizi ve güvenliğimizi de teslim etmişiz. Diğer bir deyişle aslında ülkemizdeki en büyük afet, işlerin ehline verilemiyor ve kişilerin hak etmediği makama oturmaktan utanmıyor olmasıdır.Kriz yönetimi mi, keriz yönetimi mi?

Türkiye çok eskiden beri afet ve acil durumlarla büyük ölçüde “kriz yönetimi” mantığıyla mücadele etmiştir. Bunun bir sonucu olarak da yaşanan yıkımla ölen ölüp yaralanan yaralandıktan sonra kurulan kriz merkezleri, kriz komiteleri ve kriz masalarının olmayan başarılarıyla övünüp durmuşuz. Biz tek başına uyguladığımız kriz yönetimindeki“yara sarma”da başarılarımızla övünüp dururken, Birleşmiş Milletler Afrika’daki ülkeleri “kriz yönetiminden risk yönetimine” geçirmek için kampanyalar düzenliyordu.

Risk yönetimi olmadan uygulanan kriz yönetiminin aslında bir “keriz yönetimi” olduğunu 1999 Kocaeli ve Düzce depremleriyle fark ettik. Ama Türkiye afet ve acil durum yönetiminin bilimsel ve teknik bir uzmanlık konusu olduğunu hâlâ kabul etmiş değil. 1999 sonrasında afet ve acil durum yönetimi ile ilgili kurumsal yapılanma, kanun vb. hazırlama tümüyle mülki idarecilere havale edildi. Afet ve acil durum yönetimindeki “yönetim” kelimesi nedeniyle sanki bu işin ülkemizde kaymakam, vali ya da mülki idare müfettişlerinin uzmanlığına girdiğialgısı kırılamadı.

Şu an ülkemizde “afet risk yönetimine” ait kavramlar çok şükür kanun ve yönetmeliklerde yer alıyor. Ama ilgili kurum ve kuruluşlardaki çalışmalar hâlâ reflekse dayalı kriz yönetimi üzerine. Yani “dervişin fikri neyse, zikri odur” durumu! İşin garibi, bu kadar çok kriz yönetimi tecrübemize rağmen kriz yönetimini de doğru dürüst yapamıyoruz. Çünkü kriz yönetiminde uygulamaya konulacak acil durum planlarının, senaryolarının ve operasyon prosedürlerinin afet öncesi yani risk yönetimi aşamasında hazırlanması gerekir. Yani risk yönetimi olmadan kriz yönetimi de olmaz...

Şayet afet ve acil durumlarda kriz yönetimini doğru biliyor olsaydık Soma’daki faciada kurbanların yakınları “bilgi, bilgi” diye yalvarmazdı. Afet müdahale planlarında “basın sözcüsü” diye bir birim vardır. Bakan ya da belediye başkanı değil, basın sözcüsü düzenli olarak kamuoyunun bilmesi gereken bilgileri verip, varsa söylentileri kontrol edip düzeltir. Ölü veya yaralılar alenen ambulansa taşınmaz, olay yerinde kurban yakınları sinirleri gerilip bariyerleri aşana kadar bekletilmez, incelemeler tamamlanmadan da olayın nedeni açıklanamaz...Gelişmiş bir ülkenin uzmanları denetlemeli

Afet yönetiminde stratejik, taktik ve operasyonel seviyede herkes kendi işini yapmalı. Yani böyle durumlarda hem “Devlet nerede?” diye bağırmak hem de devletin zirvesinin hemen afet bölgesine akın etmesi doğru değil. Atılacak en doğru adım ilk iş olarak Türkiye’deki madenleri bir kereliğine gelişmiş bir ülkenin uzmanlarına denetlettirip gerçek resmi bir de dışarıdan görmek olurdu.

Türkiye bu olaya artık mutlaka bilimsel bakmalıdır. Afet ve acil durum yönetimimize de bilim hâkim olmadığı ve işler tümüyle ehline verilmediği sürece maalesef bu acıları yaşamak kaderimiz olmaya devam edecektir.