Hindistan ve Pakistan - Tarafların Askeri Gücü

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Hindistan parlamento binasına yapılan ve 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırı sonrasında Hindistan ile Pakistan’ın arasındaki ilişkiler gerginleşti. Hindistan, Pakistan yönetimini bu saldırıyı gerçekleştiren teröristlere karşı tavır almaya çağırdı. Pakistan’ın kaçamaklı yanıtını Hindistan, teröristlere dolaylı destek biçiminde yorumladı. Hindistan, Pakistan nezdindeki Yüksek Komiseri’ni geri çekti, sınıra askeri birliklerini kaydırmaya başladı. Pakistan saldırılırsa elindeki tüm olanakları ile kendisini savunacağını söylerken, nükleer silah kullanma seçeneğini de gündem dışı bırakmadığını ima etti.

Bu gelişmeler soğuk savaş döneminden bu yana ilk kez nükleer savaş olgusunu gündeme getirdi.

Olayın bir gariplikler yumağı olduğu açık. Bu çatışmanın içinde yer alan iki ülkeden birisi olan Hindistan bağımsızlığını aldığından bu yana demokrasi ile yönetiliyor. Pakistan ise demokratik geleneği olmayan bir ülke.

İki ülke arasındaki gerginliğin temelinde Keşmir sorunu yatıyor. Bu yüzden iki ülke 1948 ve 1965’de iki kez savaştı. Ama iş bununla da kalmadı 1971 yılında bir de Bangladeş yüzünden iki ülke arasında savaş çıktı. Bu savaşlar küçümsenecek boyutta değildi. Son olarak da 1999’daki Kargil çatışması iki ülkeyi neredeyse bir topyekün savaşa sürükleyecek kadar alevlendi.

Şu sıralarda Pakistan’ın başında darbe sonunda yönetime ele koyan General Pervez Müşerref var. Hindistan’ın bu zata itimat etmemesi için her türlü nedeni var. Çünkü kendisi Hindistan’a yönelik terör eylemlerinin ya planlayıcısı ya da bunlara izin veren kişi olarak biliyor. 1999 yılında iki ülke arasında patlak veren Kargil krizi bu eylemler sonucunda ortaya çıkmıştı.

Ama Pakistan açısından bakıldığında Hindistan yönetimi de o kadar güvenilir değil. Ülkeyi aşırı sağcı BJP partisi yönetiyor. Başbakan Atal Behari Vajpayee Hindistan’ın nükleer silahlara sahip olması ile iftihar eden birisi. 1996’da 13 günlük başbakanlığı sırasında ilk önemli icraatı nükleer silah denemesi yapılması için emir vermiş olması. Neyse ki hükümet düşmüş, yerine gelen hükümet de o zaman bu denemeyi durdurmuştu. Şimdi ise bu hükümet 400 bini asker ve 350 bini de asker benzeri (paramiliter) kuvvet olmak üzere 750 bin kişiyi Keşmir sınırına yığmış durumda.

Bu iki ülkenin askeri özellikleri ise şöyle:Her iki ülkenin de 1) Nükleer silahı, 2) Nükleer silahları hedefe gönderecek olanakları, 3) Güçlü orduları var.

Ancak aralarında bazı önemli farklılıklar da var.

1) Hindistan’da demokratik kurumlar, Pakistan’a oranla, daha güçlü. Bu nedenle Hindistan’ın hükümetin aşırı sağcı partinin elinde olmasına rağmen sorumsuz davranacağına pek ihtimal verilmiyordu. Ancak son gelişmelerden sonra bunun ne ölçüde rahatlatıcı olduğu belli değil. Pakistan’da ise bu kadar bile etkili olabilecek bir iç güç görünmüyor.2) Hindistan ordusu Pakistan’a oranla çok daha güçlü.3) Hindistan’ın askeri sanayii Pakistan’dan çok daha güçlü. Ayrıca pek çok alanda kendi teknolojisini üretebiliyor. Pakistan ise büyük ölçüde Çin Halk Cumhuriyetinden aldığı silahlara ve bu ülkenin teknik yardımına bağımlı.

Bu yazıda üç konu üzerinde durmak istiyorum:

1) Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silah geliştirme programları ve şu andaki durumları2) Bu ülkelerin füze geliştirme çabaları ve bugün ulaştıkları düzey3) Tarafların askeri güçleri

I. HİNDİSTAN VE PAKİSTAN’IN NÜKLEER SİLAH GELİŞTİRME PROGRAMLARI

Bu bölümde Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silah geliştirme programlarının tarihçesi verilmektedir. Bu açıklamalardan da görüleceği üzere söz konusu ülkelerin nükleer silah geliştirme programları çok uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Bu alanda öncülük eden ülke Hindistan’dır. Hindistan’ın Pakistan ve Çin gibi ülkelerle olan anlaşmazlıkları bu ülkenin tarafsızlık politikasıyla birleştiğinde kendi güvenliğini sağlayabilmek için kendi silahlarını yapma programlarına ağırlık vermesine yol açtı. Hindistan’ın nükleer silah sahibi olma arzusu bu çerçeve içinde  değerlendirilebilir. Pakistan ise Hindistan’ın bu tutumuna tepki olarak ve kendisinden çok daha güçlü ordusu olan bu ülkeye karşı bir denge oluşturabilmek için bu arayışa girmiş görünmektedir.

I. 1. Hindistan’ın Nükleer Programı

Hindistan’ın nükleer güce sahip olma isteği ülkenin bağımsızlığı almasından önceye kadar uzanır. Jawaharlal Nehru, başbakan olmadan  çok önce, 26 Haziran 1946’da Bombay’da (şimdiki adı ile Mumbai) bir toplantıda 2Hint bilim adamlarının nükleer gücü yapıcı amaçla kullanacakları" ümidini belirtiyor ama hemen arkasından da "Eğer Hindistan tehdit edilirse kendini savunmak için elindeki tüm olanakları kullanmak zorundadır" diyordu.

Hindistan’ın nükleer güce sahip olma isteği ülkenin bağımsızlığı almasından önceye kadar uzanır. Jawaharlal Nehru, başbakan olmadan çok önce, 26 Haziran 1946’da Bombay’da (şimdiki adı ile Mumbai) bir toplantıda "Hint bilim adamlarının nükleer gücü yapıcı amaçla kullanacakları" ümidini belirtiyor, ama hemen arkasından, kendisi gibi Hindistan’ın nükleer silah edinmesine karşı olan bir devlet adamı bile "Eğer Hindistan tehdit edilirse kendini savunmak için elindeki tüm olanakları kullanmak zorundadır" diyebiliyordu.

Hindistan her ne kadar kapsamlı bir nükleer program oluşturmaya çalışmaktaysa da nükleer silahların kısıtlanması ve denemelerin yasaklanması konusunda da aktifti. Nehru, 8 Nisan 1954’de nükleer denemelerin yasaklanması için kapsayıcı bir anlaşma önerdi. Hindistan’ın bu konudaki girişimleri 1963’de kısmi yasaklama anlaşması biçiminde meyvesini de verdi.

Hindistan’ın 1950’lerde tasarladığı nükleer program ise gerçekten kapsamlıydı. Bu program nükleer reaktör yapımı, uranyum çıkarılması, ağır su üretimi, plutonyum üretimi ve uranyumun zenginleştirilmesini içeriyordu. Ancak programda nükleer silah yapımı yoktu.

1960’larda Hindistan’ın bu konudaki tutumunu değiştiren üç önemli gelişme oldu.

1) Trombay’daki yeniden işleme tesisi ve CIRUS araştırma reaktörü hizmete girdi. Artık Hindistan plutonyum üretebilecek ve nükleer silah yapabilecek duruma gelmişti.2) Nükleer silah yapımına karşı olan Jawaharlal Nehru öldü.3) Çin, 1962 yılında Hindistan’la savaştıktan iki yıl sonra, 1964’de ilk nükleer silah denemesini yaptı.

Hindistan, bu yeni çizgisine koşut olarak 1967 yılında nükleer silahların yayılmasının yasaklanması anlaşmasını 'ayrımcı', yani nükleer silahları olan ülkelerin bu durumlarını sürdürmelerine olanak sağlayıcı, olduğu gerekçesiyle imzalamadı.

1971 yılında bir başka olay Hindistan’ın bu yeni tutumunun güçlenmesine yol açtı. Aralık 1971’de başlayan Hindistan-Pakistan savaşı sırasında ABD’nin 7. Filosuna bağlı USS Enterprise uçak gemisinin de dahil olduğu bir filo Bengal körfezine girdi. Bu filo her ne kadar Hindistan’a karşı bir eylemde bulunmadı ise de bu Hindistan’da 'gunboat' diplomasisinin nükleer boyutta canlanması olarak yorumlandı. Ertesi yıl Nixon yönetiminin Çin Halk Cumhuriyeti ile yakınlaşma yolunu açması ve bu ülkenin BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi sıfatını kazanması Hindistan’ı daha da tedirgin etti. Bunun üzerine Hindistan nükleer silah yapma projesine hız verdi.

Hindistan 18 Mayıs 1974’de Rajasthan’daki çöldeki Pokharan’da ilk nükleer denemesini yaptı. Bu denemede kullanılan bomba Hiroşima’ya atılandan daha küçük olup, 8-12 kilotonluk idi. Bu bombanın yapımında CIRUS reaktöründen elde edilen ve Trombay tesisinde işlenmiş plutonyum kullanılmıştı. Hindistan bundan sonra uzun süre nükleer deneme yapmadı. Ama arada 1985 yılında Dhruva’da ikinci bir araştırma reaktörünü hizmete soktu.

1998 Nisan ayında Pakistan’ın Ghauri balistik füzesini denemesi üzerine Hindistan nükleer deneme yapmama konusundaki tutumunu aniden bozdu. 11 Mayıs 1998 günü üç bomba patlattı. Bunlardan birisi 43 kilotonluk bir termonükleer bomba idi. Bu denemeleri 13 Mayıs 1999’da ise iki küçük (gücü kiloton altında) bombanın patlatılması izledi.

Hindistan’ın bugün 200 dolayında nükleer bomba yapabilecek kadar plutonyuma sahip olduğu ve 60-75 nükleer bomba yapmış olduğu tahmin ediliyor.

I. 2. Pakistan’ın Nükleer Programı

Pakistan’ın nükleer programını başlatması Hindistan‘a bir tepki olarak düşünülebilir. Pakistan’ın Atomik Enerji Komisyonu Hindistan’dan 15 yıl sonra Eyub Han’ın devlet başkanlığı zamanında 1965’de kuruldu. Aynı yıl Rawalpindi’de Parr’daki araştırma reaktörü hizmete girdi. Pakistan’ın nükleer programını başlatan zamanın enerji bakanı Zülfikar Ali Butto’dur. 1971 savaşının kaybedilmesi üzerine Butto bu konuda çalışmaları 1972’de Multan’da fizikçi ve mühendislerle yaptığı bir toplantıyla başlattı. Butto, Hindistan’ın 1974’de nükleer deneme yapmasından sonra ise 'İslam Atom Bombası' yapılmasının kaçınılmazlığı üzerinde durmaya başlamıştı. 

Pakistan’ın nükleer programına dış destek çok sınırlı idi. ABD’nin baskısı sonucunda batı ülkeleri Pakistan’a nükleer teknoloji satmaktan vazgeçtiler. 1975 yılında  ülkesine dönen Dr. Abdül Kadir Han’ın Pakistan’ın bomba yapma programı üzerindeki önemli etkisi oldu. Abdul Kadir Han, plutonyum yerine zenginleştirilmiş uranyuma geçilmesini önerdi ve 1976’da Kahuta’da daha sonra kendi adıyla anılacak olan Mühedislik Araştırma Laboratuarını kurdu. 1979’da ABD, Pakistan’ın uranyum zenginleştirme tesisi kurduğunun belirlenmesi üzerine bu ülkeye gıda dışında yardımını kesme kararı aldı. Bundan sonraki yıllarda ABD Pakistan’ı nükleer silah yapmaya çalışmakla itham etmeye devam etti. Pakistan bu konuda genelde kaçamaklı yanıtlar verirken 1987’de ülkenin önde gelen nükleer bilimcisi Abdül Kadir Han "CIA’nın bizim nükleer bombaya sahip olduğumuz biçimindeki saptaması doğrudur" dedi.

SSCB’nin Afganistan’ı işgali sırasında ABD’nin Pakistan’a karşı tavrı bir miktar yumuşadı. Ancak nükleer silahlanma bu iki ülke arasında hep sorun olarak kaldı. General Ziya Ül Hak’ın ölümünden sonra ise ABD bu konudaki tavrını tekrar sıkılaştırdı.

Pakistan Hindistan’ın 1998 yılının 11 ve 13 Mayıs günleri yaptığı nükleer denemelere hemen yanıt verdi. 28 Mayıs 1998’de Belucistan’daki deneme merkezinde birisi 25 kilotonluk, diğeri 12 kilotonluk olmak üzere iki büyük ve 3 tane de kiloton altı güçte küçük bomba patlattı. Bu denemeleri iki gün sonra aynı yerde patlattığı 12 kilotonluk bir başka nükleer bomba izledi.

Pakistan’ın bugün elinde 10-20 kadar nükleer bomba olduğu tahmin ediliyor.

II. HİNDİSTAN VE PAKİSTAN’IN FÜZE YAPIM PROGRAMLARI

Nükleer silah sahibi olmanın bir tehdit oluşturabilmesi için bu silahları hedeflere taşıyabilecek araçların da geliştirilmiş olması gereklidir. Bu bağlamda da en etkili silahların başında balistik füzeler gelmektedir. Hem Hindistan ve hem de Pakistan uzun süredir bu alanda çalışmalar yapmaktadırlar. Her iki ülke de bugün sınırlı sayıda da olsa, nükleer başlıkla donatılabilecek füzeler geliştirmiş durumdaydı.

II. 1. Hindistan’ın Füze Yapım Programı

Hindistan’ın füze yapımına yönelik çalışmalarının başlangıç noktası olarak 1967 yılı verilebilir. Bu tarihte Hindistan uzay araştırmaları programı çerçevesinde Rohini-75  roketini denedi. 1972’de Hindistan 100 kg yük taşıyabilen iki aşamalı, katı yakıt kullanan Rohini-560 roketini 334 km yükseğe gönderdi. 1979 yılında SLV-3 peyk taşıyıcı aracını ilk kez başarıyla deneyen Hindistan 1980’de 35 kg. ağırlığındaki Rohini-1 peykini dünya çerçevesindeki yörüngesine oturttu.

1983 yılında Hindistan’ın Savunma Araştırmaları ve Geliştirmeleri Örgütü (Defense Research and Development Organization; DRDO) bütünleştirilmiş güdümlü füze yapım programını başlattığını açıkladı. 60 kamu ve özel firmanın katıldığı bu program beş füzenin yapılmasını öngörüyordu. Bunlar Prithvi (Yeryüzü), Agni (Ateş) balistik füzeleri, Akash (Gök) uzun menzilli yerden havaya (uçaksavar) füzesi, ilk denemesi 1997 Aralık ayında yapılan Trishul (Üç Çatallı Mızrak) adlı iki aşamalı sıvı yakıtlı kısa (9 km) menzilli yerden yere (ya da yerden havaya) güdümlü füze (*1) ve 1989’da ilk denemesi yapılan Nag (Kobra) at-ve-unut (fire and forget) özelliği taşıyan tanksavar füzesi (menzili 4 km) idi.

Bu füzelerden iki tanesi bugün Hindistan silahlı kuvvetlerinin kullanımına girmiş ya da girmek üzere. Bunlar Prithvi ve Agni.

Prithvi (Yeryüzü) Füzesi:

Tek aşamalı, sıvı yakıtla çalışan iki motorlu olan bu füzenin yapım çalışmalarına 1983 yılında başlandı. Prithvi bir çift SSCB yapımı SA-2 yerden-havaya füzesinin motoru ile donatılmıştı. 9 metre boyunda ve 1,1 metre çapında, 4 ton ağırlığında olan bu füze 1000 kg ağırlığında nükleer olmayan savaş başlığı taşıyabiliyor. Bu füzenin ilk denemesi 1988 yılında yapıldı. 1994 yılında ise seri üretime geçildi. Füzenin üç ayrı cinsinin yapılması düşünülmüştü. Hindistan Kara Kuvvetleri için geliştirilen Prithvi SS-150 füzesinin menzili 150 km; Hindistan Hava Kuvvetleri için geliştirilen ve ilk denemesi 1996 yılı Ocak ayında yapılan Prithvi SS-250’nin menzili 250 km ve Hindistan Deniz Kuvvetleri için geliştirilen Prithvi SS-350’ün menzilinin ise 350 km olması öngörülüyordu. Bu füzelerden ilk ikisi seri üretime geçmiş durumda. Kamyon üzerinde taşınıp atılabilen Prithvi SS-150 füzesinin seri üretim öncesi tipinden 20 tanesi 1995 Ekiminde Secunderabat’daki 333. Füze Grubuna teslim edildi. Bu birliğin 15 atıcısı var. Hindistan Kara Kuvvetleri bu arada 444. Füze Grubunu da oluşturulmuş durumda. Ancak bu grup henüz eğitim aşamasında.

Şu ana kadar 120 Prithvi füzesi yapıldığı tahmin ediliyor. Seri üretimi yapılan füzelerin 1997 yılı Mart ayında Hindistan Kara Kuvvetlerine teslim edilmeye başlandı. Bu füzelerin yarısına yakını Prithvi SS-250. (*2) Hindistan Savunma Bakanı Jaswant Singh 18 Nisan 2001 tarihinde Prithvi-2 füzesinin Hindistan Hava Kuvvetlerinde hizmete girdiğini açıklamıştı. Hindistan Hava Kuvvetlerinin elinde kaç atıcı olduğu bilinmiyor. Ancak tahminler henüz eğitim sürecinin devam ettiği biçimindendir. Prithvi SS-350 (ya da Dhanush) ilk kez 11 Nisan 2000 tarihinde denendi. Henüz bu füzenin seri üretimine geçilmiş değil.

1997 Mayıs ayında ise Prithvi SS-150 ve Prithvi SS-250 füzelerinin geliştirme çalışmalarının sona erdiği açıklandı. Haziran ayında Batı kaynakları Prithvi-150 füzelerinin Pakistan sınırı yakınlarına konuşlandırıldığını saptadılar.

Prithvi füzesinin en önemli sakıncası sıvı yakıtlı olması nedeniyle atışa hazır duruma getirilmesinin 6 saat gibi uzun bir süre alması.

Agni (Ateş) Füzesi:

Bu füzenin ilk tipi 1979’dan itibaren bir teknoloji sınama aracı olarak geliştirilmeye başlandı ve ilk kez 22 Mayıs 1989’da denendi. Dönemin başbakanı Rajiv Ghandhi 22 Mayıs 1989’da "Agni’nin bir araştırma ve geliştirme aracı olduğunu" söylemekle birlikte "Agni’de kanıtlanan teknolojilerin ulusal güvenlik seçeneklerini gelişmesinde çok önemli olduğunu" da sözlerine eklemeden edemedi. Bu denemeyi 29 Mayıs 1992 ve 19 Şubat 1994’de yapılan iki yenisi izledi. 1995-1996 yılları arasında Hindistan Agni füzesi üzerindeki çalışmaları durdurdu. Ancak bu Pakistan ile olan ilişkilere bir yumuşama göstergesi olmaktan çok teknik bir karar idi. Nitekim 1997 yılının Ağustos ayında Pakistan’ın bir ay önce 600 km. menzilli Hatf-3 füzesini denemesi üzerine Hindistan Agni füzesi üzerindeki çalışmalarını yeniden başlattı.

Bu füzeden askeri amaçla kullanılmak üzere iki füze türetildi. Bunlar:

Agni-2: Bu bir Orta Menzilli Balistik Füze (IRBM). 20 metre boyunda, 1.3 metre çapında ve 16 ton ağırlığında olan iki aşamalı katı yakıtlı bu füzenin ilk denemesi ise 11 Nisan 1999’da 2100 km menzil için yapıldı. Bu füze karada hareket eden bir araçtan ya da trenden atılabiliyor. Nitekim ilk denemede füze trenden atıldı. Sürekli atışa hazır tutulabilen Agni-2 füzesi 15 dakikada atılabiliyor. 1000 kg ağırlığında (nükleer) savaş başlığı taşıyor. Agni-2 füzesinin ilk aşaması SLV-3’ün katı yakıtlı motorunu kullanıyor. İkinci aşama için ise yeni geliştirilen bir motor kullanılıyor. Hindistan’ 17 Ocak 2002’de Doğu Orissa eyaletinde Wheeler adasında bir Agni-2 füzesi denemesi yaptı.

2001 yılı Mayıs ve Temmuz aylarında dönemin Savunma Bakanı Jaswant Singh Agni-2’nin sınırlı sayıda üretimine başlandığını bildirdi. Htdarabat’daki Bharat Dynamic Limited şirketi tesislerinde bu füzeden yılda 10-12 adet üretilmesi planlanmıştı. Bu süreç devam etmekte. Nitekim 14 Mart 2002 de Hindistan Savunma Bakanı George Fernandez Parlamentoda yaptığı konuşmada Agni-2’nin üretim aşamasına başlandığını açıkladı. Bütün bu gelişmeler Hindistan’ın nükleer başlık taşıyan füze olma işlevini Agni-2’ye verildiğini göstermektedir.

Agni-1: 1999 Ekim’inde yapımına karar verilen bu füze Agni-2’nin sadece birinci aşaması kullanılarak türetildi. Agni-1 15 m. boyunda ve 12 ton ağırlığında. Bu tek aşamalı katı yakıtlı füze 1000 kg ağırlığında (nükleer) savaş başlığı taşıyabiliyor. Menzili 700 km. Bu silah karayollarında seyreden araçlardan ya da trenden atılabiliyor. Agni-2’nin ilk denemesi karayolunda gidebilen bir atıcıdan 25 Ocak 2002’de Orissa kıyısında Wheeler adasında yapıldı. Her ne kadar bu denemenin geliştirme programının gereği olarak önceden planlandığı biçimde yapıldığı açıklandıysa da denemenin Pakistan’la olan gerilimin yükseldiği bir anda yapılması dikkat çekti. 20 Eylül 2001 tarihinde Hindistan Savunma Bakanı George Fernandes 3500-4000 km menzilli Agni-3 kıtalararası balistik füzesinin denemeye hazır duruma getirildiğini açıkladı. Aynı konuşmasında Fernandes Agni-1 ve Agni-2’nin maliyetinin füze başına 3.5-4.7 milyon ABD$ olmasına karşılık Prithvi’in 1.4 milyon ABD$ mal olduğu bilgisini de verdi.

II. 2. Pakistan’ın Füze Yapım Programı

Pakistan’ın füze yapım programı ise 1961 yılında Uzay ve Üst Atmosfer Araştırma Komisyonunun kurulmasıyla başladı. Roket motorları ve katı yakıt üretimine yönelik ilk çalışmalardan sonra 1980’lerde askeri amaçlı füze yapımına yönelindi.

Pakistan 1989 yılının Nisan ayında Çin Halk Cumhuriyeti’nin teknik yardımıyla geliştirilen Hatf-1 (Ölümcül-1) adı verilen tek aşamalı, katı yakıtla çalışan kısa menzilli bir füzeyi denedi. Bu füze 500 kg ağırlığında savaş başlığı taşıyabiliyordu ve menzili 80 km idi.  Aynı tarihte Pakistan 280-300 km menzilli Hatf-2 füzesini de denedi. Aynı yıl bu füzeyi Silahlı Kuvvetler Günündeki geçit töreninde de halka gösterdi. Ancak uzmanlar füzenin kendisine özgü bir taşıyıcı-dikici-atıcı aracın üzerine konulmadığını saptadılar. Füze, II. Dünya Savaşı yıllarından kalma bir Britanya yapımı uçaksavar taşıyıcı kamyona yüklenmişti. Hatf-1 ve Hatf-2 füzelerinin Fransa’nın Dauphin ya da Dragon III füzelerine dayanılarak üretildiği tahmin edilmekte.

1992 yılında Hatf-1 füzesi hizmete girdi. Öte yandan Pakistan Hatf-1’in geliştirilmiş tipi olan ve Hatf-1A adı verilen 100 km menzilli bir füzeyi denedi. Bu tarihlerde Çin Halk Cumhuriyeti’nin Pakistan’a 30 kadar M-11 füzesi sattığı saptandı. 1995 yılında Hatf-1A Pakistan ordusunda hizmete girdi. 1996 yılında Pakistan, Hatf-2 füzesinin operasyonel hale geldiğini açıkladı. (*3)

Ertesi yılın Temmuz ayında ise Pakistan Hatf-3 adlı 800 km menzilli yeni bir füzeyi denediğini açıkladı. Batı kaynakları bu füzenin yeni olmayıp Çin Halk Cumhuriyeti’nin M-11 füzesi olduğunu ileri sürdüler (*4). Bu füze 500 kg savaş başlığı taşıyabiliyordu. Menzili ise 600 km olarak açıklandı.

1997 Ağustosunda Pakistan Ghauri (Hatf-5) (*5) adlı bir füze geliştirmekte olduğunu açıkladı. 

6 Nisan 1998 tarihinde Pakistan 1500 km menzilli ve 700 kg ağırlığında savaş başlığı taşıyabilen tek aşamalı ve sıvı yakıtla çalışan Ghauri-1 füzesini başarıyla denedi. Bu deneme 1100 km. menzil için yapıldı. Batılı uzmanlara göre Ghauri-1 füzesi aslında Pakistan’ın Kuzey Kore’den aldığı No Dong (*6) füzesi idi. Dolayısıyla bu deneme Pakistan’ın füze yapımındaki bir ilerlemesini ifade etmiyodur. Nodong füzesi ise zaten SSCB’nin Scud füzesinin geliştirilmiş biçimiydi.  

14 Nisan 1999’da Pakistan Ghauri-2 adlı füzeyi denedi. 2000 km menzilli olarak düşünülen bu iki aşamalı sıvı yakıtlı füze 1000 kg ağırlığında savaş başlığı taşıyordu. Ancak bu denemede menzil 1165 km. olarak belirlenmişti. Pakistan  25 Mayıs 2002’de Ghauri-2 füzesini 1500 km menzilde denedi. (*7) Ertesi gün, yani 15 Nisan 1999’da Pakistan tek aşamalı, katı yakıtla çalışan Shaheen-1 (Hatf-4) füzesini denedi. Bu füzenin menzili 750 km idi ve 1000 kg ağırlığında savaş başlığı taşıyabiliyordu. Bu füzenin özünde Çin Halk Cumhuriyeti’nin M-9 füzesinin bir türevi olduğu düşünülüyor.

2000 yılının Mart ayında Pakistan’ın Ulusal günü münasebetiyle düzenlenen geçit resminde ilk kez kara aracına yüklenmiş iki aşamalı katı yakıtlı Shaheen-2 balistik füzesi kamuoyuna gösterildi. Bu füzenin 2000 km menzilli olduğu tahmin ediliyor.

Pakistan’ın halen üzerinde çalıştığı söylenen bazı füze projeleri olmakla birlikte bunların ne derece geliştirildiği bilinmiyor. Bu füzelerden Ghauri-2 (Hatf-6) 2000 ve Ghauri-3 füzesi 2500 (*8)  ve Abdali (?) (*9) ise 3500 km menzilli olarak belirtiliyor.  Bunların dışında 350 km menzilli Haider-1 ile 300 km menzilli Tarmuk adlı füzelerin de geliştirildiğine dair bazı bilgiler var.

Pakistan’ın füze geliştirme programı hakkında Batı kaynaklarındaki yaygın kanı, Hindistan’ın tersine, kendi iç dinamiği ile yürümediği biçiminde. Hindistan’ın bazı konularda teknik yardım alarak kendi tasarımlarını geliştirmesine karşılık Pakistan’ın, temelde Çin Halk Cumhuriyeti ve Kuzey Kore’nin geliştirdiği füzeleri, bazı değişiklikler yaparak, kopyaladığı görüşü hakim. Pakistan’lı yazarlar ise teknolojinin kendi bilim adamları tarafından geliştirildiğini iddia ediyorlar. Bu görüşlerden hangisinin gerçek payının daha fazla olduğu düşünülürse düşünülsün, Pakistan’ın balistik füze yapımına önemli kaynak ayırdığı ve bu alanda ciddi gelişmeler sağladığını kabul etmek gerekir.

III. HİNDİSTAN ve PAKİSTAN’ın ASKERİ GÜÇLERİ

Hindistan ve Pakistan yıllardır birbirlerine karşı açık bir silah yarışı içinde olan ülkeler. Bunun sonucunda da her iki ülke de gelişmişlik düzeylerine oranla çok güçlü ordulara sahipler. Ancak bu açıdan bakıldığında da Hindistan’ın belirgin bir üstünlüğü göze çarpıyor.

Bu farklılık ülkelerin askeri harcamalarının karşılaştırılmasından da ortaya çıkıyor. Aşağıdaki tabloda 1998-2001 yıllarında her iki ülkenin askeri harcamaları verilmekte:

Askeri Harcamalar (milyar ABD$)

Yıllar

Hindistan

Pakistan

1998

14.1

4

1999

14.2

3.5

2000

14.7

3.4

2001

15.6

2.6

Kaynak: Cordesman (2002b, s. 5)

Tabloda verilen dönemin tümü göz önüne alındığında Hindistan’ın askeri harcamaları Pakistan’ınkinin 4.3 katı. Üstelik Hindistan’ın savunma harcamalarının ulaştığı yıllık 14-15 milyar ABD$’lık büyüklüğü dünya ölçüsünde büyük sayılabilecek bir rakam. (*10)

III.1 Hindistan’ın Askeri Gücü

Hindistan silahlı kuvvetlerinin toplam mevcudu 1 milyon 300 bin kişi. Ayrıca 1 milyon kişi dolaylarında askeri benzeri kuvveti (para-military force) var. Yedekleri ise 535 bin kişi.

III.1.1. Hindistan Kara Kuvvetleri

Yaklaşık 1 milyon kişiyi barındıran Hindistan Kara Kuvvetleri 36 tümen 35 Bağımsız Tugay, 2 füze grubu, 14 Helikopter birliği ve destek/mühendislik birimleri biçiminde örgütlenmiş durumda. Hindistan Kara Kuvvetlerinin ağır silahları ise şöyle:

1) Tank: 3600 adet

T-55: 700+ (200 kadar da yedekte) Vijayanta (*11): 1000+ (1000 kadar yedekte)T-72M1 (*12): 1900

2) Zırhlı Araç: 2300 adet BMP-1: 700BMP-2: 900OT62/64: 700

3) Top: Çeşitli tipte 4000 kadar   [180 kendinden motorlu; ayrıca 100  kadar çok namlulu roketatıcı]

4) Yerden Yer Hedeflerine Füze:  Prithvi 15 atıcı; 75 füze [Karargâhı Sekunderabat’da olan 333. Füze Grubu’ emrinde] 

5) Yerden Havaya Füze Atıcıları: 160 SA-650 SA-8b24 SA-10250  SA-13[ 2000 kadar omuzdan atılan SA-16 ]

6) Helikopter: 300 (Chetak ve Cheetah]

III.1.1. Hindistan Deniz Kuvvetleri

7500’ü subay olmak üzere 53.000 personeli olan Hindistan Deniz Kuvvetlerinin 2000 kişilik de bir deniz piyade birliği var. Hindistan Deniz Kuvvetlerinin toplam 90 su üstü savaş gemisi var.

Başlıca savaş gemilerinin dökümü ise şöyle:

1 Uçak Gemisi (Viraat)3 Delhi Sınıfı Füze Taşıyan Destroyer5 Rajput Sınfı Füze Taşıyan Destroyer1 Brahmaputra Sınıfı Füze Taşıyan Fırkateyn (2 tane daha yapılıyor)3 Godavari Sınıfı Füze Taşıyan Fırkateyn3 Nilgiri Sınıfı Fırkateyn6 Khurki Sınıfı Füze Taşıyan Korvet10 Sindhugosh (Kilo) Sınıfı Denizaltı4 Foxtrot Sınıfı Denizaltı4 Shishumar (Type 209) Sınıfı Kıyı Denizaltısı

Hindistan Deniz Kuvvetlerinin ayrıca güçlüğ bir hava kolu var. 17 Sea Harrier Mk 52 dikine kalkan av-bombardıman uçağı, 5 Sea Harrier Mk. 60 eğitim uçağı, 10 Tu-142F ve 8 Il-38 deniz devriye uçakları bu birliğin önemli silahlarını oluşturuyor. Bunların yanı sıra daha kısa menzilli devriye uçakları ve çok sayıda helikopter de Hindistan Deniz Kuvvetlerine hizmet veriyor.

Hindistan donanmasına ait savaş gemilerinde ise yer hedeflerine karşı kullanılabilecek aşağıdaki tiplerde füzeler var.

Füzenin Adı

Tipi

Menzili

SS-N-2

Gemiden Gemiye

80 km.

SS-N-25

Gemiden Gemiye

130 km.

SS-N-27

Sualtından-Yere

300 km.

Hindistan donanmasının bütün önemli su üstü savaş gemileri de SA-N-1/4/5/7/9 ve Seacat yerden havaya füzelerinden en az birisi ile donatılmış durumda.

III.1.1. Hindistan Hava Kuvvetleri

Toplam 130 000 personeli barındıran Hindistan Hava Kuvvetlerinin 1000 kadar savaşabilme yeteneği olan uçağı, 60 silahlı helikopteri ve 232 nakliye uçağı var.

Görevleri itibariyle bakıldığında ise başlıca savaş uçakları aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:

1) Saldırı Uçağı: 415                        MIG 21 M/MF:  63   MIG 23 BN       63   MIG 27 ML      189   Jaguar IS          84          Jaguar IM         16   (Deniz Hedeflerine Karşı)

2) Av Uçağı:       425 

   MIG 21 FL        63     MIG 21 bis      200   MIG 23 MF       30         MIG 29B/S       69   Mirage 2000H   40   SU-30MKI        18

1) Savaş Yetenekli Eğitim Uçağı: 154    [MIG 21 FL/U/UM/US/Mbis; MIG 23 UM/BN, MIG 27ML, Mirage 2000 TM; Jauguar IB] 

Hindistan’ın küçümsenmeyecek bir askeri sanayii var. Bu ülke halen pek çok silahını kendisi yapmakta. Patent altında Jaguar (toplam 108 adet), MIG-21 (çeşitli tiplerinden toplam 651 adet) ve MIG-27M (toplam 150 adet) jet savaş uçaklarını yapmak dışında ayrıca kendi jet savaş uçağını geliştiriyor. LCA adı verilen bu uçak henüz deneme aşamasında. Hindistan öte yandan kendi kara kuvvetleri  için Arjun ana savaş tankını geliştirmekte. Nihayet Hindistan donanmasının Delhi sınıfı füze taşıyan destroyerleri başta olmaz üzere pek çok savaş gemisi Hindistan’da tasarlanmış ve üretilmiş durumda.

Ancak Hindistan sanayiinin ülkenin silahlı kuvvetlerini istenen düzeyde tutabilecek güçte olduğu kuşkulu. Hemen hemen tüm projeler çok uzun sürede gerçekleştirilebiliyor ve bu nedenle de tamamlandığında silahlı kuvvetlerin beklediği teknolojik standartların gerisine düşüyorlar.

Bu olayın tipik bir örneği 30 yıldır Hindistan’ın gündemini işgal eden Arjun tankı. 1971 savaşı deneyimine dayanılarak 1974 yılında geliştirilmeye başlanan bu tankın prototipi 1985 yılında kamu oyuna tanıtılmasına rağmen seri üretime ancak yeni geçiliyor. İşin ilginç yanı, Hindistan’ın yerli yapımı Arjun tankının ithal girdi oranı, patent altında yapmaya başlayacağı Rus yapımı T-90 tankından daha çok, üstelik Arjun tankının maliyeti çok daha yüksek! Benzer bir sonucun Hindistan’ın LCA savaş uçağı projesi için de geçerli olacağı ileri sürülüyor.

Bu nedenle Hindistan silahlı kuvvetlerinin donanımı için halen büyük ölçüde dışarıya bağımlı bir ülke. Bu dışarıya bağımlılıkta büyük pay Rusya’ya gitmekle birlikte, Fransa, İngiltere ve İsrail de Hindistan’ın silah temin etmek için başvurduğu ülkeler arasında yer alıyor.

Yakın yıllarda Hindistan’ın en ilgi çeken silah temin anlaşmalarının başında Rusya ile yapılanlar geliyor. 15 Şubat 2001 de yapılan anlaşma ile Hindistan Rusya’dan 310 T-90 tankı edinecek. 600-750 milyon ABD$ arasında tahmin edilen bu projeye göre 124 tank Rusya’dan ithal edilecek, 186 tank ise Hindistan’da monte edilecek.

28 Aralık 2001 tarihinde Rusya ile yapılan 3.3 milyar ABD$ tutarındaki anlaşma ile de Hindistan 140 SU-30 MKI uçağının lisans altında üretimini gerçekleştirecek. Böylece, 1996’dan beri yapılan  alımlarla bir arada düşünüldüğünde, 10 yıl içinde Hindistan Hava Kuvvetlerindeki SU-30MKI uçağı sayısının 190’a ulaşması bekleniyor.

Hindistan 1999 yılındaki işbirliği anlaşması çerçevesinde Rusya’dan Admiral Gorshkov uçak gemisini ve bu gemiye inip kalkabilecek biçimde geliştirilmiş 40 adet MIG-29K uçağı satın alıyor. Bu uçakların ayrıca Hindistan’ın yapmakta olduğu ve IMS Viraat olarak isim vereceğini açıkladığı  yeni 'Hava savunma gemisi'nde de konuşlandırılabileceği belirtiliyor.

Hindistan’ın Rusya’dan almak üzere anlaşma yaptığı silahlardan önemli birisi de ses hızının üzerinde uçabilen TU-22M3 Backfire uzun menzilli bombardıman uçakları. Kanat açılarını değiştirebilen bu uçaklardan dört adedini kiralamaya talip olan Hindistan böylece uzun menzilli vurucu gücü çok artmış olacak. Bu anlaşmalar çerçevesinde Hindistan ayrıca Rusya’dan 2 A-50 Mainstay erken uyarı uçağı, 6 S-300V uçak (füze) savar sistemi ve çok sayıda da çeşitli tipte füze satın alacak.

Hindistan’ın İsrail ile askeri alandaki işbirliği ise uçak korunganlarına karşı kullanılabilecek lazer güdümlü bomba yapımı, erken uyarı teknolojisi alımı ve Barak-1 füzesavar sistemi temini gibi konuları kapsıyor.

III.2 Pakistan’ın Askeri Gücü

Pakistan silahlı kuvvetlerinin toplam mevcudu 620 bin kişi. Ayrıca 300 bin kişi dolaylarında yarı-askeri gücü var. Yedekleri ise 513 bin kişi.

III.1.1. Pakistan  Kara Kuvvetleri

Yaklaşık 550 bin kişilik bir gücü olan Pakistan kara kuvvetleri 19 piyade tümeni, 1 Topçu tümeni, 2 Zırhlı tümen, 6 Bağımsız mekanize Piyade Tugayı, 7 Bağımsız Zırhlı Tugay, 9 Topçu Tugayı, 1 Özel Savaş Grubu,3  Zırhlı Keşif Alayı, 17 Hava Filosu biçiminde örgütlenmiş.

Pakistan’ın yaklaşık 2300 tank, 1150 dolaylarında zırhlı araç, 1500 çekilen ve 240 kendinden-motorlu topu ve 45 çok namlulu roketatıcısı var.  Pakistan’ın elindeki tankların büyük bir çoğunluğu Çin Halk Cumhuriyeti yapımı ya da Pakistan’da bu ülkenin patenti ile üretilmiş.

Ülkenin sahip olduğu en modern tank 1996 yılında satın alınan Ukrayna yapımı T-80 UD. Bu tanktan Pakistan’ın elinde 320 adet bulunuyor. Pakistan ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti tarafından geliştirilip Pakistan’da da üretilen T-85 -IIP tanklarına sahip. Pakistan’ın diğer tankları ise eski.

Pakistan’ın Tank Donanımı

Tankın Tipi

Adet

Üretici

Al-Khalid

20

Pakistan/Çin

Al-Zarar

10+

Çin/Pakistan/Ukrayna

T-80UD

320

Ukrayna

T-85 II AP

225+

Çin/Pakistan

T-69 IIAp

250

Çin

T-60 & 63

100

Çin

T-59

1200

Çin

T-55

50

Çin

M-47 & M-48 A5

450

ABD

Bu tabloda yer alan Al-Khalid tankını Pakistan Çin ile ortak olarak geliştirmekte. Al-Zarar tankı ise Pakistan ordusunda mevcut olan Çin Halk Cumhuriyeti yapımı T-59 tanklarının yine bu ülke ve Ukrayna’nın yardımıyla modernleştirilmiş biçimi. Bu tanktan 2003/4 yıllarında 350 tane yapılması ve T-59 tanklarının hizmetten çıkarılması planlanıyor.

III.1.1. Pakistan  Deniz Kuvvetleri

Pakistan’ın Deniz Kuvvetleri de oldukça küçük ve görece eski gemilerden oluşuyor. Pakistan toplam 20 su üstü savaş gemisine sahip. Başlıca savaş gemileri şöyle sayılabilir:

6 Tarık (Type 21) Sınıfı Fırkateyn 2 Zulfikar Sınıfı Devriye Fırkateyni1 Halid (Agosta 90B) Sınıfı Denizaltı2 Haşmet (Agosto) Sınıfı Denizaltı4 Hangor (Daphne) Sınıfı Denizaltı 5 Füze Taşıyan Bot

Pakistan donanması denizaltıları dışında eski gemilerden oluşuyor.

III.1.1. Pakistan  Hava Kuvvetleri

Pakistan’ın Hava Kuvvetleri Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa ve ABD yapımı savaş uçaklarına sahip. 40.000 personeli olan Pakistan Hava Kuvvetlerinin 423 kadar savaşabilme yeteneği olan uçağı var. Pakistan Hava Kuvvetlerinin elindeki başlıca savaşabilme yeteneği olan  uçaklar şöyle:

1) Saldırı Uçağı: 106

A-5 Fantan : 48Mirage V : 58

2) Av Uçağı: 309

F 16 A/B : 21Mirage III : 108F 7 MP : 160F-7 MG : 20  

3) Savaş Yetenekli Av Uçağı: 41 

F-16B : 11 Mirage III DP/OD : 9FT-7MP : 15K-8 : 6           F-7MG uçakları 2002 Ocak ayında Pakistan Hava Kuvvetlerinde hizmete girdi. Bu uçakların gelmesiyle uzun süredir Pakistan’ın kullanmakta olduğu F-6 (Çin yapımı MIG-19) hizmet dışı bırakıldı.

Pakistan Hava Kuvvetlerinin Mirage V, A-5 Fantan ve çok amaçlı F-16/B uçaklarından oluşan bir vurucu gücü var. A-5’lerin bir kısmı ile F-16ların nükleer silahları hedefe gönderebilecek nitelikte olduğu düşünülüyor.

Pakistan her ne kadar kendi tasarımı olan silahlar yaptığını iddia etmekteyse de füzeler konusunda ileri sürülen kuşkular diğer silahlar için de geçerliğini koruyor. Pakistan’ın orijinal yapım olarak sunduğu Al-Khalid tankı Çin Halk Cumhuriyeti’nin NORINCO  firması ile yapılan anlaşma çerçevesinde gerçekleştirilmiş.  1988 yılında yapılan bu anlaşmaya göre NORINCO Pakistan Kara Kuvvetlerindeki TYPE 59 tanklarını modernleştirecek, Type 69-II ve Type 85 tanklarının Pakistan’da üretimi için gerekli desteği verecekti.

IV. Hindistan ve Pakistan’ın Arasında Nükleer Savaş Çıkar mı?

Hindistan ile Pakistan arasındaki son gerilim, konuya ilgi duyan herkesin zihninde "Acaba bu ülkeler arasında bir nükleer savaş çıkar mı?" sorusunu haklı olarak gündeme getirdi.

Bugün Hindistan’ın 60-75, Pakistan’ın ise 20-25 kadar nükleer silaha sahip olduğu tahmin ediliyor ve her iki ülkenin de sınırlı da olsa bu silahları diğerinin topraklarındaki hedeflere gönderebilecek kapasiteleri olduğu biliniyor. 

Hindistan zaten  Prithvi-1 füzesini Kara Kuvvetleri bünyesinde Pakistan sınır yakınlarında konuşlandırmış durumda. Pakistan’ın Islamabad, Rawalpindi, Lahore ve Faysalabad kentleri bu füzelerin menzili içinde. Pakistan ise Çin yapımı M-11 ( 25-30 adet, bazı kaynaklara göre Tarmuk adı verilen biçimi) ve Shaheen-1  (10 adet) füzeleri hizmete girmiş durumda. Dolayısıyla Pakistan’ın uzun menzilli balistik füzelere sahip olmasından doğan avantajı, Hindistan’ın füzelerinin Pakistan’ın kritik yerlerini vurabilecek kadar sınıra yakın olmasıyla dengelenmiş durumda.

Her iki ülkenin hava kuvvetlerinde, gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra, nükleer silah taşıyabilecek nitelikte uçaklar var.  Ancak bu açıdan Hindistan’ın büyük bir üstünlüğü olduğu açık. Benzer bir üstünlük de deniz kuvvetleri karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor.

Karadaki çatışmanın nasıl seyredebileceği konusunda ise birşey söylemek çok güç. Keşmir, son derece dağlık bir bölge. Burada bir ordunun hareket etmesi çok zor. Penjab’da su kanalları ilerlemeye doğal engel teşkil ediyor. Daha güneyde ise  çöl var. Bu arazi yapısı her iki ülke açısından da kara harekatını son derece zorlaştırıyor.

Bütün bunlar her iki ülkenin de gerginliği bir savaşa dönüştürerek kesin sonuç elde etmesinin olanaksız olduğunu gösteriyor. Nükleer silahların varlığı bu sonucu değiştirmiyor. Çünkü her iki ülkenin de karşı tarafın nükleer silahlarını kendisine zarar vermeden yok edebilecek füze savar sistemi ya da çok güçlü hava savunma sistemleri yok. Bu nedenle taraflardan birisinin nükleer silah kullanması durumunda ötekisinin de yanıt vermesi ve her iki ülkenin de bundan onarılması olanaksız derecede zarar görmesi olasılığı çok yüksek.

O halde ne oluyor? Duruma bakıldığında her iki ülke de "tutmayın beni, tepeleyeceğim onu" diye etrafına bakıp, bir an önce araya birilerin girmesini bekleyen kabadayılara benziyorlar. Kanımca umutları araya girenler yoluyla başlayacakları müzakerelerde avantajlı durumda olabilmek.

Bu stratejinin tek sakıncalı noktası bir hata yapılması durumunda 'geleneksel' silahlarla donatılmış birlikler arasında çatışmanın çok kolayca başlayabileceği. Çünkü, uzun süredir, her iki ülkenin kamu oyu bu yönde biçimlendiriliyor. Bu durumda ise, Pakistan’ın kendisini ne kadar tehdit altında hissettiği nükleer savaş yoluna giden kapının aralanması açısından çok daha belirleyici olacak.

Bütün bu açıklamalardan sonra tahminim (ve umudum) gerginliğin ABD ve Rusya’nın da müdahalesi ile yumuşayacağı yönündedir. Bu sonuca varmaya beni yönlendiren bir başka olay da geleneksel olarak Pakistan’ın müttefiki ve silah sağlayıcısı olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin böyle bir çatışmada taraf olmaktan kaçınması için nedeninin çok olmasıdır.

DİPNOTLAR:

*1) 2000 yılında Trishul füzesinin deniz kuvvetleri tipi Hindistan’ın güney kıyılarında ilk kez bir savaş gemisinden ateşlendi. Bu füze 2002 yılının Ocak ayının 28 ve 29unda iki kez daha denendi. Füze savar silahı olarak kullanılması düşünülen bu füzenin geliştirilmesindeki gecikmeler, Hindistan Deniz Kuvvetlerini İsrail’den 7 adet Barak-1 füze savar sistemi almaya yöneltti. Bu silahların Hindistan donanmasının tek uçak gemisi olan INS Viraat’e yerleştirildiği söyleniyor, [Hindustan Times, 31 January 2002].*2) Cordesman(2002b, s.32)’de değişik rakamlar veriliyor. Yazara göre 150 Prithvi SS-150 ve 50 Prithvi SS-250 füzesi üretilmiş durumda.*3) Pakistan’ın 28 Mayıs 2002 tarihinde denediği Abdali füzesinin Hatf-2’nin 180 km. menzilli (büyük bir olasılıkla geliştirilmiş) tipi olduğu sanılıyor. *4) 26 Mayıs 2002 günü Pakistan’ın denediği 290 km. menzilli Ghaznavi füzesinin Hatf-3 olduğu anlaşılıyor. Ghaznavi adı Xı. Yüzyılda Hindistan’ın kuzeyini de yönetmiş olan Mahmut Ghaznavi (ya da Türkiye’de kullanılan biçimiyle) Gazneli Mahmut’a gönderme yapıyor. *5) Ghauri füzesi adını XII. Yüzyılın sonlarında Hintli hükümdar Prithvi Raj’ı yenen Sultan Muhammet Şahabeddin Ghauri’den alıyor. Prithvi’nin de Hindistan’ın hizmete soktuğu ilk balistik füzenin adı olduğunu anımsatayım. Ghauri füzesinin ilk atış denemesi Sultan Muhammet Şahabettin Ghauri’nin türbesi yakınlarında kurulan bir atış merkezinden yapılmıştı. *6) Kuzey Kore’nin bu tarihlerde Pakistan’a 12 No Dong füzesini, ayrıca bu füzenin  yapımını sağlayacak malzeme sattığı saptanmıştı.*7) Ghauri-2’nin performansına ilişkin bilgilerden hareketle bazı uzmanlar bu füzenin de aslında No Dong-2 olabileceğini ileri sürmüşlerdi, Ramachandran (1999). *8) Pakistan’ın uzun süre 2500 km menzilli Ghaznavi adlı bir füze geliştirdiğinden söz edildi.  Ancak bu yılın Mayıs ayında Pakistan’ın denediği Hatf-3 füzesini Ghaznavi olarak adlandırmış olması aynı menzil için geliştirilen Ghauri-3 projesi ile birleştirildiğinde, böyle bir füze programının olmadığı biçiminde yorumlanabilir. *9) Bir önceki dipnottakine bbenzer bir gelişme de Abdali ismine ilişkin olarak söz konusu. Pakistan 28 Mayıs 2002 de denediği kısa menzilli Hatf-2 füzesini Abdali olarak adlandırdı. Bu durumu Pakistan’ın sıkça başvurduğu isim değiştirme uygulamalarından birisi olarak değerlendirmek gerektiğini düşünmek daha uygun olur.*10) Örneğin, savunma harcamalarının çokluğundan söz edilen Türkiye’nin yıllık rakamı Hindistan’ınkinin yarısından azdır. *11) Hindistan’ın patent altında imal ettiği Büyük Britanya yapımı Vickers Mk.1 ana savaş tankı.*12) Hindistan Rusya’ya 310 adet modern T-90S tankı siparişi verdi. Hindistan’ın bu kararı almasında iki önemli etkenin rolü var. Bunlardan ilki Paksitan’ın 1996 yılında Ukrayna’dan T-80 UD tanklarını satın alması. İkincisi ise Hindistan’ın 1974den bu yana geliştirmekte olduğu Arjun tankının istenilen nitelikleri zamanında gerçekleştiremeyeceğinin anlaşılmış olması. Arjun tankında ortaya çıkan teknik sorunların aşılması için yapılan değişiklikler hem bu tankta kullanılan ithal parça oranını çok yükseltmiş, ( %27’den %60a) hem de tankın maliyetini çok artırmış durumda. Bu tankın bir tanesinin maliyetinin 4.7-5.3 milyon ABD$ arasında olacağı tahmin ediliyor. Bu rakamın da T-90S tankına Hindistan’ın ödeyeceği fiyatın üzerinde olduğu belirtiliyor. Şu ana kadar prototip ve deneme üretimi aşamasında 32 Arjun tankı üretilmiş durumda.Bütün bunlara rağmen Hindistan Savunma Bakanı Geore Fernandez’in 7 Mart 2001 tarihinde yaptığı bir yazılı açıklamaya göre Hindistan Silahlı Kuvvetleri için 125 Arjun Mk.1 ana savaş tankı alınması kararlaştırıldı. Bu tankların 2003/4 yıllarında teslim edilmesi bekleniyor. Ancak, Hindistan Kara Kuvvetlerinin Arjun tank şasilerini Hindistan’ın Güney Afrika yapımı 155 mm. kendinden hareketli topunu uyarlama projesi çerçevesinde değerlendirmeyi düşündüğü de bildiriliyor.*13) Bu tank NORINCO tarafından da Type 90-II adı altında ihracat amacıyla pazarlanmaktadır.*14) Pakistan kaynaklarında büyük önem atfedilen Al-Khalid tankı verilen izlenimin tersine, henuz Pakistan Kara Kuvvetlerinde hizmet girmiş değil. Bu tanktan 20 tane yapılmış durumda. Pakistan, 2002 yılı Şubat ayında, Ukrayna ile bu tank için motor satın almak üzere bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre Ukrayna önümüzdeki 3 yıl içinde Pakistan'a Al-Khalid tankı için 315 adet motor satacak, ayrıca T-59 tanklarının modernleştirilmesi çalışmalarına katılacak.

KAYNAKLAR:

Ahmed Khan, Ayaz (2001): Indian Military Buildup Threatens South Asia, Defence Journal, October.

Arnett, Eric (1997): Nuclear Stability and Arms Sales to India-Implications for US Policy, Arms Control Today, August.

Badri-Maharaj, Sanjay (2000): MSNBC On Nuclear Weapons: Seperating the Wheat from the Chaff; Bharat Rakshak Monitor, Volume 3(1), July-August.

Center for Nonprolifiration Studies: China’s Missile Exports and Assistance to Pakistan-Statements and Developments,http://cns.miis.edu/research/india/china/mapakchr.htm

Central Intelligence Agency (2001): India, http:// cia.gov/nic/graphics/battilega/india.pdf 

Cordesman, Anthony H. (2002a): The Asian Balance of Weapons of Mass Destruction, Center for Strategic and International Studies, January 29.

Cordesman, Anthony H. (2002b): The Asian Conventional Balance in 2002-South Asia, Center for Strategic and International Studies, February.

Foss, Christopher F. (2000): Jane’s Tanks and Combat Vehicles Recognition Guide, Harper Collins Publishers, New York.

Geibel, Adam (1998): "Arjun", India’s Mythical Warrior is Nearing Reality, Armor, May-June.

Geibel, Adam (1998): "Arjun Mk. 1", India’s MBT-70 or White Elephant, Defence Journal, November.

Lodi, Sardar Fs (2001): India's Indigenous Tank Production-A Stalled Effort, Defence Journal, September.

National Intelligence Council (2001): Foreign Missile Development and Ballistic Missile Threat Through 2015, December.

Ramachandran, R. (1999): Pakistan’s Ballistic Response, Frontline, Vol. 16, Issue 9, April 24-May 07.

Spencer, Jack (2000): The Ballistic Missile Threat Handbook, The Heritage Foundation, Washington D.c.

Thapar, Vishai (2001): Prithvi Missiles Moved Near Border in Punjab, Hindustan Times, December 24.

Tiwana, Malik Ayaz Hussain (2000): India’s Futile Limited War, Defence Journal, April.

İlk taslak 1 Ocak 2002(Gözden geçirme 29 Mayıs 2002)