Hazine'nin esnaf kredisinin faizinin yarısını ödemesi ne demek

-
Aa
+
a
a
a

1 Eylül 2010Referans Gazetesi

Hükümet, 1 Eylül 2010'dan itibaren Halk Bankası yoluyla esnafa kullandırılan kredilerin faizini yüzde 13'ten yüzde 10'a düşüreceğini, bu faiz yükünün de krediyi alanla Hazine arasında yarı yarıya bölüştürüleceğini açıkladı. Ayrıca kredi limitlerinin de işletme kredisinde yüzde 100 artırılarak 100.000 TL'ye, yatırım kredisinde de 50.000 TL'den 250.000 TL'ye çıkarılacağını açıkladı. Bu açıklamada iki farklı konu var. Bunlardan ilki bu kredinin faizinin indirilmesi ve kredi limitlerinin artırılması. İkincisi de yüzde 10'a indirilen kredi faizinin yarısının (5 puan) Hazine tarafından ödenmesi. Bankacılıkta ulaşmayı hedeflediğimiz anlayışa göre kredi faizini ve limitini belirlemek ve kamuoyuna duyurmak Halk Bankası'nın yetkisinde olmalıydı. Hükümetin açıklaması, bu noktadan epeyce uzakta demirlemekte kararlı olduğumuzu gösteriyor.
Olayın iktisadi yönüne biraz daha yakından bakalım. Kredi müşterisi açısından iki değişiklik var. İlki, faiz maliyetinin yüzde 60 dolayında düşmesi. Bu yeni durumda söz konusu kredilerin reel faizi eksi; enflasyon tahminleri göz önüne alındığında uzunca bir süre de öyle kalacak. Ayrıca bu kredinin faizi, bir aylık vadeli mevduat faizinden daha düşük. İkincisi ise kredi tavanının önemli ölçüde artırılmış olması. Bu ikisi bir arada düşünüldüğünde, bu kredilere olan talebin önemli ölçüde artmasını beklemek gerekiyor.
Bu durumda akla, bu artan kredi talebini Halk Bankası'nın nasıl karşılayacağı sorusu geliyor. Halk Bankası'nın kredi/mevduat oranı yüzde 75'e yakın. Bu yapıyı koruyacaksa mevduatını artırması gerekir. Halk Bankası'nın web sitesindeki verileri esas alırsak, bankanın mevduata verdiği faiz yaklaşık yüzde 7.5 dolayında. Daha yüksek faiz veren mevduat bankaları olduğuna göre, mevduatını artırmak için daha yüksek faiz sunması gerekecek. Dolayısıyla hükümetin bu açıklaması, bankanın faiz marjının düşürülmesi anlamına geliyor. Bu ise sonuçta bankanın kârlılığını olumsuz yönde etkileyecek bir unsur. Bir başka yol, Halk Bankası'nın mali piyasalardan borçlanması. Borçlanma maliyeti ve temin edilebilecek miktar ne derece tatmin edici olur, bilmek zor. Ama bankanın kârlılığı üzerindeki etkisi aynı yönde. Akla bir de Hazine'nin Halk Bankası'na mali destek vermesi geliyor. Kamu fonlarını, bir mali kuruluş aracılığıyla kullandırmak yabancı olmadığımız bir model. Pek memnun kalmamıştık ama hiç olmazsa ne türlü sorunlar çıkaracağını biliyor olmamız gerekir.
Bir an için fon temin etme maliyetine ilişkin sorunların çözüldüğünü varsayalım. Ancak yine de bu kadar elverişli koşullarla sunulan bir krediye olan talepteki artışı karşılayacak kadar kaynak temin etmek pek de olası görülmüyor. Bu durumda Halk Bankası, kredi müşterilerini nasıl eleyecek? Dikkat edilirse, iktisat kuramında üzerinde en çok durulan iki ‘tayınlama' aracı bankanın elinden alınmış durumda: Banka faiz farklılaştırması, yani ‘fiyat tayınlaması' yapamıyor ve kredinin tavanı yükseltildiği için ‘miktar tayınlaması' etkin değil. Bu durumda ne yapılırsa yapılsın, süreç siyasallaşma damgasını yemekten kurtulamayacak. Çünkü şöyle düşünülecek: "Madem ki hükümetin kararıyla esnafın aldığı kredinin faizinin yarısını Hazine veriyor, kredinin kime verileceğini de hükümet belirler."
Bu kredi, 1990'ların terimleriyle ‘görev zararı doğuran bir araç', Halk Bankası da ‘zarar görevi verilen bir kuruluş'a benziyor. O tarihlerde bu mekanizma bazı insanlara yaramış ama ülkenin ciddi bir krize girmesinde de önemli bir rol oynamıştı. Toplumun belli bir kesiminin yararlandığı bir kamu olanağının finansmanına toplumun kalanı, doğrudan ya da dolaylı katılıyorsa, bunun tüm detaylarının kamuoyuna açıklanması demokrasilerde zorunludur. Hükümetin, birilerine müjde verirken faturayı üstlenecek olanlara da en azından ‘neden', ‘ne kadar' ve ‘hangi kurallar içinde' sorularının yanıtlarını tartışmaya yer bırakmayacak biçimde sunması gerekir.