Ekonomi Notları: Seçim öncesi iktisadi durgunluk

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları - 22

Şerif Erol: Birkaç işarete bakarak önümüzdeki bir iki ay içinde neler olabilir diye bir öngörüde bulunmak üzere sohbete başlayabiliriz. Dün de konuşurken, beyaz eşya satışlarında bir hareketten bahsetmiştik.

Hasan Ersel: Elimde Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği’nin yayınladığı aylık istatistikler var. Ocak-Temmuz dönemine bir bakalım, bu yedi aylık dönemde yurtdışına 1 milyon 256 bin buzdolabı satılmış. Üretim ise 1milyon 926 bin tane. Bir yıl önce üretim 1milyon 400 bin imiş, yani üretimde yaklaşık yarım milyon tane artış var. Üstelik bu durum iki yıl önceye, yani krizden önceki döneme, oranla da daha yüksek bir üretim düzeyini işaret ediyor. 2000 yılının ilk ayında 1 milyon 490 bin tane üretilmiş…

Diğer beyaz eşya türlerine baktığımızda da benzer bir gelişme görüyoruz. Sadece bulaşık makinesi üretimi 2000 yılının altında kalmış; diğerleri yani otomatik çamaşır makinesi ve fırın üretim miktarları 2000 yılı rakamlarının üstünde. İç satışlara gelince geçen seneye oranla sadece bulaşık makinesinde bir azalma var, hepsi geçen senenin üstüne çıkmış. 2000 yılı ile karşılaştırınca orada biraz durum değişik, 2000 yılına oranla sadece buzdolabında iç satış daha fazla.

Sonuç olarak ihracat artmış. İç pazarda geçen seneye oranla bir gelişme gözüküyor ama bir önceki yıl düzeyinin altında kalınmış. Bu bana olumlu gibi geldi. Üretimde de bir hareketlenme var gibi görünüyor.

Bu koşullarda şirketlerin mali yapılarındaki gelişmeler de önem kazanıyor. Yapı Kredi Bankası Araştırma Yönetimindeki arkadaşlarım bu konuya eğildiler. Elde İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına kayıtlı olan şirketlerin durumlarına ilişkin yarı yıl bilgileri var. İmalat sanayinde çalışan 154 şirketten elde edilen veriler, geçen yılın aynı dönemine oranla, bu şirketlerin likidite yapılarında biraz düzelme olduğunu, özkaynaklarının pasifler içindeki payının arttığını ve finansal borçlarının toplam pasif içindeki payının düştüğünü gösteriyor. Yani bu şirketlerin mali mali yapılarında bir düzelme görülüyor. Bunun bir sonucu da sözkonusu şirketlerin görece kredi kullanımlarını düşürmeleri.

Dolayısıyla Haziran sonu itibariyle bakıldığında şirketler kesiminde bir toparlanma havası olduğu söylenebilir. Belki ulaşılan durumun doyurucu olduğu mali oranların normal bir durumda beklenen düzeylerine geldikleri söylenemez ama olumlu bir gelişme var gibi.

Bu bilgileri, makro ekonomik ortama ilişkin gözlemlerimle birleştirerek önümüzdeki dönem için birkaç şey söylemeye çalışayım. Kehanet gibi olacak ama…

ŞE: Tabii geçen günlerde de üretimde bir artış olduğuna ilişkin haberler okuduk gazetelerde. Eylül ayına geliyoruz, bir hareketlenme hiç şüphesiz bekleniyor ama bir taraftan da enflasyonun dizgin altına alınması çabası var. Bütün bu faktörler bir arada nasıl bir manzara arz ediyor?

HE: Üretimde hareketlenme var, bunu rakamlar da doğruluyor… Bir noktaya değineyim. Üretim artışı olduğuna kanıt olmak üzere kapasite kullanım oranındaki yükselişe da epeyce gönderme yapılıyor. Ama bu oranı yorumlarken dikkatli olmak gerekir. Bir örnek düşünelim: 10 tane (yaklaşık aynı büyüklükte) firma vardı, 5’i kapandı, kalan 5’inin de kullandıkları kapasite %10 arttı. Üretimde artış var diyebilir miyiz?

Önümüzdeki döneme bakınca birkaç nokta ön plana çıkıyor. Bir kere önümüzdeki üç aya baktığımızda iktisadi yaşamın biçimlenmesini en çok etkileyecek olgu seçimdir. Bunun iktisat politikasına yansıması ise bu dönemde Türkiye’de iktisadi yaşama ilişkin siyasal kararlarda köklü değişiklikler beklenmemesi biçiminde olacaktır.

ŞE: Hiç şüphesiz.

HE: Koalisyon fiilen bitmiştir. Hükümet bu anlamda iş yapamaz durumdadır; tabii günlük işleri yapmak anlamında görevini devam ettir ama yeni bir şeyler yapamaz. Belki bunun tek istisnası hükümetin kamu harcamalarını bir miktar arttırmayı denemesidir. Bu da, seçime giden bir hükümet için, bir anlamda doğaldır. Ama bunu yaparken de Ekim ayında IMF ile yapılacak olağan görüşmeyi tehlikeye düşürmekten çekinecektir. Bu yüzden de şöyle düşünüyorum: Hükümetin fazla oynama alanı yok, olanı da onu olabildiğince memur maaşlarında ayarlama için kullanır. Bundan öteye bir şey beklemiyorum.

ŞE: Nitekim memura yapılacak zamla ilgili oran takılmış, bu konuda tartışma sürüyor.

HE: Bence hükümet siyasi nedenlerden dolayı memur maaşlarında artış yapmak isteyecektir. Ama bunu elindeki olanaklar içinde yapacaktır.

Dış satımla ilgili bazı olumlu şeyler söyledim. Yalnız burada da çok büyük bir hamle beklememek lazım. Dış satım iyi gidiyor, bu güzel, ama bundan sonra çok daha hızlı artış beklememek lazım. Dünyanın konjonktürü de buna pek uygun değil, Türkiye’nin de dışarıya satabileceği malların cinsinden gelen sınırlar da var. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde de ihracatında artmanın devam edebileceğini ama çok fazla da artmayacağını düşünüyorum.

Mevsimsel nedenlerle önümüzdeki dönemde tüketim harcamalarının biraz artması bekleniyor. Bu normaldir, okulların açılış dönemidir, iktisadi yaşam tekrar canlanır…Özetle tatil herkes için biter… Özel yatırımlarda pek fazla artış olacağını sanmıyorum çünkü bu seçimin ne olacağı, vs. belirsizlik atmosferi ciddi, önemli yatırım projelerini başlatmak için pek uygun olmayabilir.

Çekirdek enflasyonda hareketlenme oldu, bu bizi sıkıntıya sokar mı? Bu gelişmelerden benim çıkardığım yanıt şu. Çekirdek enflasyondaki hareketlenme, tüketici fiyatlarına Eylül ve belki Ekim ayında da vurabilir. Fiyatlarda bir miktar hareketlenme olur. Bilindiği gibi Eylül ayında mevsimlik fiyat ayarlamaları yapılır, bir kısmı da Ekim’e kalır, bu alışılagelinen bir uygulamadır. Bütün bunlardan sonra bile bana %35 dolaylarındaki enflasyon hedefi tutar gibi gözüküyor. Bir süre önce “enflasyonun çok aşağı düşeceği” biçiminde açıklama yapanlar oldu. Böyle olacağını sanmıyorum ama %35 hedefi tutar.

Seçim ortamında kurlarda hareketlenme olabilir, yani insanlar arada bir heyecanlanır, ama bunun da çok etkili olacağını sanmıyorum; çünkü kalıcı olmaz. Döviz durumu böyle bir gelişmenin kalıcı olması olasılığını düşürüyor. Faizlerde pek düşme beklemiyorum, ufak tefek yukarı oynamaya yol açacak heyecanlandırıcı davranışlar olabilir ama onun dışında da faizleri yukarıya doğru itecek önemli bir gelişme de pek beklemiyorum. Banka kredilerinde de canlanma olacağını sanmıyorum. Belki tüketici kredilerinde artış devam eder ama diğer kredilerde mevcut eğilim, yani reel olarak azalma, devam edeceğe benziyor. Şirketlerin mali yapılarında toparlanma oldu, ama gidip bankadan kredi almalarına yol açacak kadar faaliyetlerinde bir artış olması olasılığı hemen hemen sıfır.

Bütün bu öngörülerimin gerçekleşmesini engelleyebilecek iki iki olay akla gelebilir. Bunlardan ilki Irak’a savaş olarak nitelendirilebilecek biçimde bir Amerikan müdahalesi olması. İkincisi ise Türkiye’de siyasal ortamı kökten değiştirebilecek gelişmeler olması. Aklıma gelen seçimin ertelenip de ne olacağının belli olmadığı bir ortam oluşması. Genelde siyasal ortamın normal işleyişinin dışında tatsız siyasal olaylar olması halinde ortalık karışabilir. ‘Seçim sonrasında ne olur’a gelince bir şey söyleyemiyorum.

ŞE: Galiba bir ihtiyat havasından da bahsetmek mümkün. Çok dikkatimi çekiyor, seçimlere iki kaldığını düşünürsek, bu böyle çok bayraklı otobüslü seçim kampanyaları da sanki yok değil mi? Çünkü bol keseden harcamak da mümkün değil, öyle bir dönem yaşıyoruz.

HE: Sonuçta partiler de kaynaklarını iyi kullanmak durumunda. Ama birkaç neden daha akla gelebilir. Bir tanesi seçim kampanyası döneminin sonuna doğru miting ve benzeri gösterilein kamu oyunu etkilemek açısından daha etkin olduğunu düşünüyor olabilirler. Bu görüş partilerin mali olanakların sınırlılığı ile birleşince şimdilerde bu tür gösteriler yapmamak daha anlamlı olabilir. Öte yandan miting ve benzeri gösterilerin göreli etkinliği de düştü. Televizyon gibi iletişim araçlarıyla herkese evinde ulaşmak olanağı varken bu tür mitinglere başvurmaya değmiyor olabilir. Çok eskilerle karşılaştırıyorum, o zamanlarda siyasi kişilerle karşılaşmanın tek yolu miting alanlarıydı. Oysa şimdi akşam evinize gelip misafir olabiliyorlar. Nihayet partiler bu türlü çok büyük harcamalar yapmaktan çekinebilirler. Kamuoyunda ‘har vurup harman savuruyor’ izlenimi vermekten çekinebilirler.

ŞE: Müsrif intiba bırakmak hiç sağlıklı değil.

(29 Ağustos 2002 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)