Ekonomi Notları: Ciddi dengesizlikler

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları 12

İhtiyat kısmı ağır basan bir iyimserlik: Ekonomide ciddi dengesizlikler var

Ömer Madra: Oldukça büyük bir operasyonun ertesi günü konuşuyoruz. Pamukbank’a BDDK’nın el koyması, daha doğrusu onu Fon’a alması operasyonu ile bankaların genel durumunun düzeltilmesinin tamamlandığı, durumun netliğe kavuştuğu görüşü ileri sürülüyor. Ekonomiden sorumlu Kemal Derviş’in, “Bankalar operasyonu bitti” diye açıklama yaptığı ve bundan sonraki ekonomik durum için oldukça iyimser gözlemleri olduğu anlaşılıyor.Operasyon sonrası makro ekonomik gelişmeler konusuna ilişkin yorumlarını alabilir miyiz?

Hasan Ersel: Kuşkusuz haftanın en önemli olayı Pamukbank’ın Fon’a alınması. Ancak ben bu olaydan dolaylı da olsa etkilenen bir banka olan Yapı Kredi Bankası’nda çalıştığım için yorum yapmayacağım. Çünkü yan tutmadığım konusunda inandırıcı olamam diye düşünüyorum, ne dinleyicilerim için, ne de kendim için.

Ben bu nedenle bankacılıkta alınan önlemler ışığında önümüzdeki dönemdeki makro ekonomik gelişmelere bakmağa çalışacağım. Değinmek istediğim konu şu: BDDK'nın, bankacılık kesimi için çok önemli gördüğü sermaye gereğininin saptanması, sermaye açığı varsa onun yerine konmasının sağlanması operasyonunu sonuçlandırdığı söylendi… Bu doğru…

ÖM: Hem ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş hem de BDDK Başkanı bunu söylüyorlar, “bitti” diyorlar.

HE: Gerçekten, daha önce açıklanan yöntemle incelemeler yapıldı, olay sonuçlandı. Sayın Derviş’in konuşmasında ise, bunun ekonomi açısından olumlu gelişmelerin müjdecisi olduğu yolunda bir ima var…”Bu olay bitti artık; rahatlayacağız” gibi…

Bunu nasıl yorumlamalı? Bu yapılmasaydı, daha kötü olurdu diye yorumlarsak doğru; ama sanırım düşünmemiz gereken bir başka boyutu var işin… Ekonomide ciddi dengesizlikler var…Görüyoruz piyasalar yine çalkalandı. Ekonomide banka kredileri artmıyor, hatta tüketici kredileri ve kredi kartları dışarıda bırakıldığında reel olarak düşüyor diyebiliriz. Bu durumda ekonominin büyümesinin süreklilik kazanması çok zor. Yaptığımız çalışmalar Türkiye’de kredilerin büyümeyi etkilediğini gösteriyor. Kredi artışı büyümeyi olumlu yönde etkiliyor, krediler kesilirse büyümeyi durduruyor. Dolayısı ile kredilerin nasıl hareket edeceği çok önemli.

Bu durumda yorumumuzu "bankalardaki operasyon bitti, yeterli sermaye var, artık kredi verebilirler” biçiminde yaparsak yanılırız. Bir kere unutulmaması gereken hangi sermaye gereğinin sağlandığı… "Yasal sermaye gereği" sağlandı, doğru… Ama bir bankanın kredi verme kararını etkileyen "ekonomik sermayesi"dir. Bu bir bankanın kredi verebilmek için kendini güvende görebildiği sermaye miktarı ve tipidir. Bu pekala yasal sermaye gereğinden farklı olabilir. Genelde de öyledir. Bankacılık sitemi o noktada mı? Emin değilim. Bazı bankalar için bu sorunun yanıtı belki "evet" tir, ama bazıları için "hayır".

İkinci nokta ise bankaların kredi açma davranışlarını etkileyen çeşitli etmenler olması. Ancak bunların tümü birararaya geldiğinde kredi açmak için olumlu bir ortamı işaret ediyorlarsa, kredi genişlemesi olabilir. Ben iki yıldır özel bankaların kredi açma davranışlarını etkileyen etmenlere saptamaya çalışıyorum. Dünya Bankası için yaptığım bir çalışmada ilk kez bu sorunu ele aldım. Sonra bunu başka çalışmalar izledi.

Yaptığım iktisat kuramından çıkarılabilecek değişkenlerin Türk özel bankaları için geçerli olup olmadıklarını sınamaktı. Bulgularım geçerli olduğu yönündeydi. Yani Türkiye'deki özel bankaların bu konudaki davranışı iktisat kuramının bekleyişleri ile örtüşüyordu. Bir kere bankalar öz kaynakları daha çok olduğunda (yani sermayeleri fazla ise) daha çok kredi veriyorlar. Yani bugün üzerinde çok durulan sermaye gereğinin önemini veriler de doğruluyor. Ama, bunun yanı sıra başka etmenler de var…Bunlardan bir tanesi belirsizlik… Ben bunu, enflasyondaki oynaklık ile ölçmüştüm. Belirsizliğin yükselmesi bankaları kredi piyasasında aktif olmaktan caydırıcı bir etki yaratıyor. İkinci etmen kamu kesiminin mali piyasalar üzerindeki baskısı… Yani kamunun borçlanma gereğinin, mali piyasalara göre büyüklüğü… Bunun da artması bankaların kredi piyasasında daha az aktif olmalarına yol açıyor. Dikkatinizi çekeyim, bu yıl hem kamu borçlanma gereği yüksek… Kamu kesimi bunu finanse ederken piyasalar üzerinde bir baskı oluşuyor, bu da faizlerin yükselmesine yol açıyor. Bu bir düzeye kadar kamu kesiminin finansmanını cazip kıldığı için, bir noktadan sonra da tedirginliği artırdığı için özel kesime açılan kredileri olumsuz yönde etkiliyor. Bir diğer önemli konu, banka sisteminin dış ilişkilerinden kaynaklanıyor. Burada iki değişken söz konusu…Bunlaradn ilki kur: Türk Lirası değerlendikçe bankaların kredi verme güçleri artıyor… TL reel değeri niçin yükselir? Ülkeye sermaye giriyorsa yükselir. Bu ise kabaca koşulların iyi olması demek…Bu durumda bankalar daha çok kredi veriyor. Altını çizeyim, özel bankaların tümü gözönüne alındığında inanılanın tersine, bankaların dışarıdan kaynak bulma imkanları arttıkça içeride verdikleri krediler artıyor. Oysa, yaygın inanç "bankalar dışarıdan kaynak temin edince gidip devlet içö borçlanma kağıdı alırlar", biçimindedir. 1988-2000 dönemi göz önüne alındığında bu doğru değil… Dördüncü değişken büyüme hızı… Ekonominin daha hızlı büyümesi ne demek? İş yaşamının iyileşmesi, müşterilerinin durumunun iyileşmesi demek… Bankalar o zaman daha çok kredi veriyorlar.

Bankaların kredi açma davranışlarını inceleyebilmek için bu etmenlerin hepsini birden ele almak gerekir. Ben tümüne bakınca henüz çok umutlu olmak için pek bir neden göremiyorum.

ÖM: Yani belirsizlik devam ediyor, TL’nin değerlenmesi diye bir şey yok hatta tersi var ve büyüme de kesin bir belirti göstermiyor...

HE: Evet öyle. Bütün bunlar bir araya geldiği zaman, banka sisteminin hiç olmazsa beklendiği kadar çabuk kredi verebilir, büyümeyi destekler konuma gelebileceğini beklemek zor. Onun için ihtiyatlı olmak lazım. Tekrarlayayım, bu, yapılanlar iyidir, kötüdür anlamında bir yargıyı içermiyor… Sadece nerede olduğumuzu saptamaya yönelik bir değerlendirme… Bunun önemli olduğunu düşünüyorum…Çünkü yanılıp da “bakın bu işler bitti, haydi bankalar da kredileri verirler, ekonomi de şöyle canlanır” diye beklersek, düş kırıklığına uğrarız. Daha yapılması gereken çok iş var.

ÖM: Yani, Derviş, “Operasyon tamamlandı, bankacılık sisteminin yeniden güçlü hale gelmesi ve sermayenin yapısı çok önemliydi, bundan sonra ‘bu iş bitmiştir, Türkiye’deki bankacılık sistemi güçlüdür ve ayaktadır’ diyebilme olanağımız daha fazla olacaktır” diyor. Oldukça iyimser ve netlik içeren bir mesaj. O kadar da tam böyle olmayabilir.

HE: Tabii kelime kelime bu mesajı alırsak, katılmak gerekir. Evet sistem eskiye oranla güçlüdür ama o kadar… Çok ihtiyatlı olmak lazım.

ÖM: Evet, aynı iyimser havayı Akçakoca’nın da sözlerinden okumak mümkün bir anlamda. Yani bu “ihtiyatlı iyimserlik” politikamıza yeniden dönmekte olduğumuzu söyleyebiliriz.

HE: ‘İhtiyat’ kısmını bu defa daha fazla vurgulayarak...

ÖM: ‘İhtiyatlı iyimserlik’ bir zamanlar dilimizden düşmeyen bir slogandı. Demek ki ‘ihtiyat’ payını arttırarak üzerinde duracağız. Türkiye’deki gelişmeler çok önemli olmakla beraber, daha uzun boylu konuşma fırsatını bulacağımızı varsayarak biraz da dünyaya dönelim diyorum. Genel gidişat konusunda ne söyleyeceksin bugün?

HE: Dünyada şu anda ilginç bir olay Brezilya. Futbolda yaptıklarıyla da ilginç bir ülke ama bir de ekonomisi var… O da ilginç gelişmeler gösteriyor. Ne yazık ki olumsuz yönde… Brezilya seçime gidiyor, kampanyalar iyice hızlanmış durumda.. Bu sırada enteresan bir şey görüyoruz, George Soros demiş ki, “Brezilyalılar ya merkezci adaylardan Jose Serra’yı seçer, ya da Arjantin tipi bir krize hazırlanırlar.” İnsanın aklı karışıyor, Brezilya’da seçim yapılıyor, Soros da mütalaa beyan ediyor. George Soros Brezilyalı değil! Bu nasıl oluyor? Bence bu küreselleşme çerçevesinde oluyor. Bir ülkenin iç politikası bir başka ülkedeki bir finansçının mütalaası ile şekillenmese bile, etkilenebiliyor…

ÖM: Küreselleşme konusu ile çok yakından ilgilenen bir finansçı tabi.

HE: Zaten bu örneği Soros’un kişiliği önemli olduğu için seçtim…Eminim birçok başka finansçı da söylemiştir, benzer sözleri… Ama Soros gibi bir insan söylemiş olması önemli. Sorun şu: Brezilya’nın 245 milyar USD’lik bir dış borcu var, bu borcun durumu ne olacak?

Ortalıkta iki aday var, birisi Jose Serra, ötekinin adı epeyce uzun… Luiz İnacio Lula da Silva. Serra merkezci, mevcut politikaların devamını savunuyor, Bu durumda izleyeceği politika açısından bir sorun yok, sadece başarıp başaramıyacağı sorgulanıyor. da Silva ise sol tarafın adayı. O, başlangıç noktasında “bu borcu bir türlü hallederiz” dedi, ödememeyi de bir seçenek olarak ima ederek... Benzer siyasal eğilimlere sahip politikacılardan da finans çecrelerini rahatsız edici görüşler ortaya atıldı… Birisi “bu borcu anlaşmayla düşürürüz” derken, ötekisi ülkenin sanki hiç borcu hiç yokmuş gibi düşünüp "bol harcama yaparız” demiş. Da Silva'nın konumunu da bu kişilere yakın görenler artıkça ortalık karışmaya başladı. Acaba bu insanlar gelirse, “ülke bu borcunu ödememek yoluna gidebilir mi?” kaygısı seçim öncesinde Brezilya üzerinde bir baskı doğurmaya başladı.

ÖM: Bir çeşit konsolidasyondan mı bahsediliyor?

HE: Öyle gibi…Gerçi da Silva ve yandaşları seçim kampanyasının başında söylediklerini yapamıyacağını anladıkları için makul bir çizgiye gelmeye çalışıyorlarsa doğan tedirginliği gidermiş görünmüyorlar. Bu da ciddi bir sorun doğuruyor. Çünkü Brezilya’nın epeyce dış borcu var ve bu borcun bir şekilde döndürülmesi gerekli.

Brezilya ekonomisinin son durumuna bakalım:

Birinci çeyrek büyümesi %-0.7, yani, -1’in biraz altında bir rakam. Gerçi sanayi üretimi Nisan’da biraz artmış: %6 dolaylarında. Tüketici fiyatlarında Nisan ayında yıllık artış %8. Yani düşük sayılabilir, hiç olmazsa tek haneli…Ama kısa dönemli faiz oranı %18.2…Yani enflasyon % 8, faiz % 18. Reel faiz neredeyse %10…Bu ülke uzun zamandır yüksek reel faiz kıskacında yaşıyor.

Varmak istediğim nokta şu: Bu ülke epeyce bir reform yaptı; ama varılan nokta hiç de iç açıcı değil… Şimdi iktidarda olan Henrique Cardoso hükümeti, 1995’de iktidara geldiğinde iç borcun Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı %39’du, şimdi %55!!!

ÖM: Yüzde 60’ın da kritik bir rakam olduğunu söylediğini hatırlıyorum.

HE: Bir şey daha var, bu arada bu hükümet 100 milyar dolarlık özelleştirme de yaptı… Ama yine de borcun milli gelire oranı neredeyse iki katına çıktı…Reel faiz yüksek. Bir şeyler ters...

ÖM: İki şey sormak istiyorum, birincisi, bu 245 milyar dolarlık borç, dış borç mu yoksa toplam borç mu?

HE: Bu ülkenin toplam dış borcu.

ÖM: Bütün bu reformların, özelleştirmelerin yapılmasından sonra durumun kritik noktaya doğru gerilemesini nasıl izah ediyoruz? Yani GSYH ile iç borcun oranlaması bir anlamda %60, yani iflas noktası gibi bir noktaya gidiliyor olması, reformların, özelleştirmelerin yapılmasına rağmen, belki de bundan dolayı mı? Nasıl oluyor?

HE: Söylemek istediğim nokta bu. Sanki bazı kararları aldığımızda arkası kendiliğinden gelecek, işler yoluna girecek gibi bir düşünce var ortalıkta…Bu böyle olmuyor. Daha önce oluşmuş olan çarpıklıkları düzeltmeye kalkıştığınız zaman, ya çok sert önlemler alıp toplumu çok rahatsız etmek zorunda kalıyorsunuz, ya da yarım yamalak tedbir aldığınızda olayın yönünü ters çeviremiyorsunuz… Kalan sorunların, yapısal bozuklukların baskısıyla ile ekonomi olumsuz yönde seyrine devam ediyor. Brezilya bütün bunları yaparken, yaptığı işler boşa gitti anlamında söylemiyorum, ama yapılanlar herhalde yetmedi ki ülke sonuçta ciddi bir ekonomik sorunla karşılaştı.

ÖM: Peki, ikinci soru: “Solun adayı da Silva iktidara gelirse Brezilya da Arjantin’e dönebilir” sözünü nasıl yorumluyorsun? Arjantin’de gerçek anlamda bir iflas hikayesinden bahsediyoruz ki Brezilya tabii çok daha büyük bir ekonomi ve ülke. Bütün dünyayı daha da ciddi olarak etkileyebilir herhalde Arjantin’den, öyle değil mi?

HE: Herhalde ciddi bir tehlike olasılığına dikkat çekilmek isteniyor. Bu noktada sorunu ele alırken bir ayrım yapmakta yarar var: Kısa dönemde ne olabilir ve biraz daha uzun döneme bakarsak ne diyebiliriz? Önce kısa dönemdeki duruma bakalım. Yanılmıyorsam yeni hükümet yılbaşında göreve başlıyor. Arada ödenmesi gereken büyük miktarda kamu borcu var. Ancak uzmanlar bu borcun ödenmesinde pek sorun yok diyorlar. Devletin borcun yarısı kadar kaynağı olduğu IMF'den çekebileceği de kullanmadığı 10 milyar USD’si var.

Konunun ikinci boyutu uzun döneme ilişkin. Borç konusunda “borcun ödenemesinin gerekip gerekmediğini" sorguladığı söylenen sol aday iktidara gelirse, insanlar tekrardan borç verir mi? Özellikle yabancılar?

Ama sorun bununla da bitmiyor. Diyelim ki bu aday kazanamadı merkezci aday kazandı. Ya da sol aday kazandı ama borç sorununu ciddi bir biçimde ele alan bir yaklaşımı benimsedi. Her iki durumda da acaba Brezilya bu sorunları çözebilecek mi? Bunu zorlaştıran bir olay bu borcun 2003 yılının ilk birkaç ayında Brezilya'nın çok büyük miktarda ödemesi olması. Bunun altından kalkabilir mi?

Mali piyasalarda bu rakamları alt alta dizip de bakan birisinin davranışı şu olur: “eyvah işler iyi değil, biz buradan kaçalım veya yeni yükümlülük altına girmeyelim”… Bu ise ülkenin yeni kaynak bulmada zorlanması olasılığını artıracak, üstelik hiç istenmeyen bir dizi sorunun doğmasına da yol açabilecek. Brezilya’da bir tatsızlık Latin Amerika’daki diğer ülkelere yansıyabilir, hatta dünya ölçüsünde gelişmekte olan ülkeleri bile etkileyebilir.

Ben Brezilya'daki gelişmelerin bu nedenle bizim için de önemli olduğunu düşünüyorum. "Bu ülkede neler oluyor, neler olabilir, bizi etkiler mi, etkilerse nasıl etkiler?" gibi soruları sormak ve üzerinde düşünmek gerekli.

Öte yandan Brezilya'nın tüm gayretlerine rağmen hala kalımlı (istikrarlı) bir konuma ulaşamamış olmasının da nedeni üzerinde düşünmek gerekir. Belirtmeye çalıştığım gibi sorun sol adayın ne söylediği değil, borç rakamlarının büyüklüğü… Ne görüşte olursanız olun bu kadar iş yapmışsınız, sıkıntıya girmişsiniz ama borcunuz yükselmiş, herkesi korkutacak büyük rakamlar var önünüzde. Bunun sol ya da sağ eğilimi yok, “bu nasıl ödenecek?” diye bir soru var. Aradaki fark şu, sağdaki aday bu konuda daha güvence verdiği için belki yabancı kaynakları çekebilir…Görebildiğim tek fark fark bu. Bu farkı küçümsemiyorum ama, olayın özü değil.

ÖM: Bütün dünyanın geri kalan kısmı da ciddi bir şekilde etkilenebilir?

HE: Etkilenebilir, çünkü çok büyük bir ülke Brezilya.

ÖM: Ülke ve dünya olarak epeyce sarsıntılardan geçmekte olduğumuz aşikâr.

(20 Haziran 2002’de Açık Radyo’da yayınlanmıştır)