Eko Notları: Dünya ekonomisi neden dalgalanıyor?

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 28

Ömer Madra: Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir konferansta idin galiba, hoş geldin. Nasıl oralarda dünya, bizimki ile aynı hızda dönüyor mu?

Hasan Ersel: Bizimki ile aynı hızda, yalnız biraz daha sıcak orası. 29 derece.

ÖM: Ama iyice "klimatize"dir tabii; zengin ülke...

HE: Tabii yüksek gelirli bir yerde idik, adam başına yıllık geliri 20 bin dolar olan bir ülke. Bu durum tabii bir çok şeyi değiştiriyor, yaşam daha kolay oluyor. Öte yandan iş yaşamını geliştirme gayretleri de var. Büyük petrol rezervi olan bir ülke, (S.Arabistan çok büyük farkla en fazla petrol rezervi olan ülke; sonra Irak ve az farkla da Birleşik Arap Emirlikleri geliyor). Üstelik küçük bir ülke, nüfusu da az. Çalışma yaşamını çeşitlendirmeğe çalışıyorlar. İyi eğitim olanakları yaratmağa çalışıyorlar, sonra sanayi, ticaret gibi faaliyetler yapmağa çalışıyorlar. Hatta konuştuğumuz bir kişi, “biz 10 yıl evvel burada otururduk, bir şey yapmazdık, hep yabancılar yapardı. Şimdi bir nevi program var, yerlilerin iş yapması isteniyor” dedi. Bu “Yabancılara hayır” anlamına gelmiyor, yerlilerin iş yapmasını, ticarete girmesini ya da mühendis olmasını öngörüyor. Özetle yan gelip oturmak yok demek bu.

Katıldığım toplantı merkezi Kahire’de olan bir bağımsız iktisadi araştırma kuruluşunun yıllık toplantısı idi. Bildiğim kadarı ile İsrail hariç tutulursa, bu bölgede böyle bir başka uluslararası kuruluş yok. Arap ülkeleri, İran ve Türkiye üzerine araştırmalar yapıyor. Burada sunuş yapabilmek için bu bölgede oturmak gerekmiyor, herhangi bir bilim adamı gelip sunabiliyor. Ama bana ilginç gelen yönü, bu bölgenin araştırmacıları ile tanışmak. Onların görüşlerini duymak, dünyaya farklı şekilde nasıl bakıldığını görmek açısından ilginç bir toplantı.

ÖM: Genel olarak ABD’nin öncülüğünde Irak’a bir topyekûn istila planının yankıları nasıl?

HE: Orada çok büyük bir tedirginlik var, ama bu defa geçen Ocak ayından daha farlı olan, Amerika’da yaşayan yabancı (Arap ya da İran kökenli) bilim adamlarının kaygıları çok artmıştı. ABD’de karşılaştıkları çeşitli olumsuz tepkiler nedeni ile… Bu insanlar uzun süredir ABD’de yaşıyorlar, iyi üniversitelerde profesör olmuş insanlar, hatta Amerikan vatandaşı olmuşlar…

ÖM: Amerikan vatandaşı oldukları halde?!

HE: Öyle olduğu halde, kişinin kökenine bakarak davranılmaya başlanılmasından doğan kaygı... Örneğin bir akademisyenin evine akşam FBI gelip niye filanca yere gittiğini sormuş… Karısı, çocuklarıyla beraber oturuyor evinde. Üstelik her zaman yaptığı türden bir ABD içinde bir gezi, karısı ve çocuklarıyla gidecek. Bu gibi olaylar epeyce tedirginlik yaratmıştı. Hatta toplantının hemen hemen herkesin katıldığı bir forumu var. Orada bir bildiri yayınlama önerisi bile geldi. “Bizler barışçıyız. Savaşa karşıyız!” gibi. Benim de aklıma 30 yıl önce yaşadıklarım geldi, ikide birde bildiri yayınlardık!

Bence bu son gelişmelerin rahatsız edici yönü, bir siyasal yönetime yöneltilen eleştiriyi aşıp Araplara karşı bir tavra dönüşmüş olması. Sanıyorum, Amerika’da eğilimleri ne olursa olsun, aklı başında olanlar bunun farkına vardılar ve bu gidişatı engellemeye çalışıyorlar.

ÖM: Öte yandan da meselâ Ürdün’de bir yardım örgütü çalışanının öldürülmesi var, bunun üzerine hem biz öyle düşünmüştük, hem de Robert Fisk’in Independent’daki yazısında da, bütün Arap dünyasında Amerika’nın yönetiminin bu tarz politikalarına artık ciddi bir öfkenin yükselmekte olduğu şeklinde idi. Mesela Ürdün, ki en yumuşak ve dost müttefik Arap ülkelerinden biri, orada bile çok elle tutulur bir öfkenin göründüğü söyleniyordu.

HE: Öyle gözüküyor, yani ABD yönetimi sadece Irak yönetimi ile bir problemi olduğu konusunda Arap dünyasını ikna edebilmiş değil, Araplarla bir problemi var hissini vermiş durumda. Böyle olunca tabii herkes ya aşırı korumacı konuma geçiyor veya çok rahatsız oluyor. Bu durum toparlanabilir mi bilemiyorum. Bana biraz zor gibi geliyor. Sorunun nasıl gelişeceğini anlayabilmek için Arap tarihinin dinamiğini bilmek gerekiyor. Benim bu konuda bilgim yok.

Bu konu bir tarafa bırakıldığında, insanların orada da dertleri buradakine benziyor. Çocuğumuz nasıl eğitilecek, alt yapı yatırımları iyi gidiyor mu, belediyenin durumu nedir? Irak sorunu ise durup dururken ortaya çıkan bir baş ağrısı gibi görünüyor. Üstelik bir de insanlar kendilerini düşman olarak gören birileri ile karşılaşmış olmalarının verdiği büyük şaşkınlık ve rahatsızlık içindeler. Bu durumun normale dönmesi bana kolay değil gibi geliyor. Herhalde iki taraf için de çok gayret gerektirecek. Bunun siyasi boyutları da var. İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için de olumlu birşeyler yapılması gerekiyor. İzlenimim, çalkantının bir süre daha süreceği…

ÖM: Taze, ayağının tozuyla verdiğin diyebileceğim haberler bunlar, oralarda ne olup bittiği önemli tabii. Özellikle de gündemde çok ön sıraları tutan bir tepki meselesi var. Bunun üzerinde daha sonra durma fırsatı bulabiliriz; şimdi bir de dünyadaki ekonomik durum çok önemli bir gündem maddesi olarak durmaya devam ediyor, biraz da onunla ilgili konuşalım.

HE: O konuda kısaca bir noktaya değinmek istiyorum, biraz yöntemle ilgili. İzleyicilerimizin iktisadın yöntemi ile ne ilgileri var diye sorulabilir ama, bakış açısı değiştirmeyi gerektiren bir dizi olay oluyor. Bundan 70-80 yılı evvel iktisatta daha çok söz edilen konu, iktisadi dalgalanmalardı. Ekonomiler bir gelişiyor, büyüyor, sonra büyümesi düşüyor veya daralmaya başlıyorlardı. Özetle ekonomiler dalgalanıp duruyordu.

Keynes’in 1930’lardan sonra artan etkisi, buradan hareketle oluşturulan yeni iktisat politikaları, bu dalgalanmaların azalmasına yol açtı. Hatta 1960’lara geldiğimizde “ileri ekonomilerde bu tür dalgalanmalar artık önemini kaybetti” görüşü iyice hakim olmağa başlamıştı. Fakat 1980’lerden itibaren bazı bilim adamları “yok canım öyle değil, galiba dalgalanmalar hâlâ devam ediyor” demeye başladı.

Bugünlerde de iktisadi dalgalanmaları o bilim adamlarının söylediği nedenle olup olmadığı konusu tartışılmaktaysa da, haklı oldukları kabul ediliyor. İktisadi dalgalanmalar ciddi bir şekilde geri geldi veya önemleri artmaya başladı. Bu noktaya nereden geldik? ABD güçlü bir ekonomi ekonomi olduğu için dünyayı etkiliyor. Bu ülke uzun bir büyüme dönemi geçirdi ve neredeyse işlerin bundan sonra hep böyle gidebileceği izlenmi doğdu. Fakat arkasından kimse bir şey yapmadan ABD durgunluğa girdi. Avrupa yine şöyle böyle giderken o da durgunluğa girdi. Bu her yerde aynı zamanda olmuyor, mesela Japonya’da çok daha evvel durgunluğa girmişti. Böyle olunca, ortalıkta “acaba bu niye oluyor?” sorusu ortaya çıktı.

19. yüzyıldaki iktisatçılar hep bunlarla uğraşmışlardı, Malthus, Marx ve diğerleri… Ekonomiyi kendi hareketine bıraktığında bir süre büyür sonra büyümesinin nefesi kesilir, büyümesi düşer, daralır. Daralmak işsizlik yarattığı için çok önemli. İşte şimdi bu noktadayız. Üstelik elde tek bir açıklama da yok. Bazı bilim adamları “dışsal şoklar oluyor” diyor, mesela petrol şoku, petrol fiyatları bir ara çok artıyor ekonomiler daralıyor. (11 Eylül şoku diyenler de oldu, fakat onun bir iktisadi mantığı yok, 11 Eylül olayının siyasi boyutları ne kadar derin olursa olsun, o olay oldu diye ekonomilerin değişmesi için bir sebep yok.) İç talep dalgalanmaları, prodüktivitedeki değişikliklere dayanan teoriler var, buna “reel konjonktür teorileri” deniyor. Avusturya okulu yatırımdaki dalgalanmalar olayına bağlıyor. Politik hatalara bağlayanlar da var.

Sonunda şöyle bir noktaya geldik. Dünya ekonomisinin nasıl hareket ettiğini gözlemleyebiliyoruz. Elde yeterince istatistiksel bilgi var. Ama “neden bu biçimde hareket ediyor?” sorusunu yanıtlamakta güçlük çekiyoruz.

Niye bunu anlattım? Çünkü Türkiye ekonomisi giderek dünya ekonomisi ile eklemleşmesini arttırıyor ve bu sürecinde görülebilir gelecekte geri döneceği yok, dönmesi de uygun olmaz. Ama bu nedenle dış dünyadan etkilenmemiz artıyor. Onun için bizim de bu işleri düşünmemiz lâzım, dünyayı daha iyi algılamamız lâzım. Benim gibi kapalı ekonomide yetişmiş iktisatçılardan çok, açık ekonomiyi bilen iktisatçılara ihtiyaç var.

ÖM: O zaman değiştirelim! Bu belirsizlik ortamının hem siyasi hem de ekonomik bakımdan hakim olduğu bir ortamda olduğumuz söylenebilir belki genel olarak, bu da iyi değil.

(31 Ekim 2002 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)