'Askeri Yargıtay AİHM kararını görmezden geldi'

-
Aa
+
a
a
a

29 Nisan 2006Savaş KarşıtlarıAv.Suna CoşkunVicdani Retçi Mehmet Tarhan'ın Avukatı

Vicdani retçi Mehmet Tarhan'ın avukatı Suna Coşkun, bugün saat 10.30'da, Ankara'da yaptığı basın açıklaması ile, Askeri Yargıtay Daireler Genel Kurulu'nun gerekçeli kararını değerlendirdi."Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vicdani red konusunda bir an önce çözümler üretmesi ve Askeri Yargıtay Daireler Genel Kurulunun aksine bağlayıcı nitelikte olan AİHM kararında da belirtildiği gibi vicdani reddçilerin Askeri Ceza Yasası ile yargılanmalarının ve cezalandırılmalarının önüne geçilmesi, vicdani reddin bir hak olduğunu kabul eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin iç hukuk düzenlemesini yaparak, bu konuda hukuksal boşluğun bir an önce doldurulması gerekmektedir." Mehmet Tarhan, vicdani redçi olduğu için askerlik yapmayı reddetmiş ve bu nedenle Sivas Askeri Mahkemesince toplam 4 yıl hapis cezası verilmesi kararının temyiz edilmesi sonucunda Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 09.03.2006 günü "mahkumiyet hükümlerinin (asgari hadden uzaklaşılması gerekçelerinin) cezada artırım gerekçelerinin usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle ve yattığı süreler de göz önüne alınarak tahliyesi doğrultusunda bozulmasına karar vermiş ve aynı gün Mehmet Tarhan tahliye edilmiştir. Mehmet Tarhan bu kararla "toplu erat karşısında emre itaat etmemek veya hizmetten tamamen sıyrılmak" gerekçesi ile asgari hadden cezalandırılmıştır.Mehmet Tarhan Vicdani Redçi olması nedeniyle askerlik yapmayı reddetmektedir. Buna rağmen Askeri Yargıtay daireler Kurulu verdiği kararda ; Mehmet Tahranın eyleminin "emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturduğunu ve vicdani red gerekçesinin kabul edilemeyeceği belirterek;"Vicdani reddi birçok ülkenin bir hak olarak kabul etmesine karşın, bu konuda bağlayıcı bir kural ve ülkemizce de bu yönde bir hak tanınmadığını belirterek, AİHM nin Osman Murat Ülke davasında Türkiye Cumhuriyetini mahkum etme gerekçelerini farklı ve eksik yorumlamış ve hiç dikkate almadan kararı mevcut Askeri yasalar doğrultusunda değerlendirmiştir.Halbuki, AHİM Osman Murat Ülke davasında " başvurucunun her serbest bırakılışında alayına tekrar götürülmesini, burada askerlik yapmayı ve askeri üniformayı reddetmesi üzerine tekrar mahkum edilerek cezaevine gönderilmesini, ayrıca hayatının geri kalan kısmını zorunlu askerlik yapmayı reddetmesi halinde cezaevine gönderilmek riski ile yaşamak zorunda bırakıldığını, bununla bağlantılı olarak Türk mevzuatında askeri üniformayı vicdani ve dini nedenlerle giymeyi reddedenler açısından her hangi özel bir hükmün bulunmadığını belirtmiş, vicdani redçi olan kişiler açısından herhangi özel bir hükmün bulunmadığını, görünüşe göre konuyla ilgili uygulanabilir hükümler, bir üst tarafından verilen emre itaat etmemeyi suç olarak düzenleyen Askeri Ceza Kanununun konuyla ilgili hükümler olduğunu, bunun ise vicdani reddi savunan kişiler açısından askerlik hizmetini yapmayı reddetmelerinden kaynaklanacak durumları karşılamak açısından yeterli bir yol sağlamadığını, Başvurucunun bulunduğu duruma uygulanacak genel yasal düzenlemenin uygun olmayan doğası nedeniyle, sonu kesilmeyecek olan kovuşturmalardan ve mahkumiyetlerden hep kaçtığını ve kaçmakta olduğunu belirterek,Başvurucunun hayatının geri kalan kısmında kovuşturulabilecek olması olgusu, başvurucunun askerlik hizmetini yapmasının sağlanması amacı ile orantılı olmamıştır diyerek, bu durumun onu, aşağılayan, alçaltan, korku ve tedirginlik hislerinin doğmasına neden olmayı, reddini ve kararlılığını kırmayı amaçladığını, bu durumun başvurucunun "sivil ölüm" olarak tabir edilebilecek gizli bir yaşamı sürdürmeye zorladığını, bununsa demokratik bir toplumdaki cezalandırma rejimine aykırı olduğunu belirterek Türkiye Cumhuriyeti Devletini mahkum etmiştir.Askeri Daireler Genel Kurulu AHİM'in bu kararını, başvurucunun 701 gün hapsedilmiş olması ve her an yakalanma riski bulunması nedeniyle sıkıntı yaşadığını ifade ettiğinden, bu nedenle AİHS 3.md. ihlal etmiştir şeklinde yorumlamış ve bu kararın bağlayıcı nitelikte olmadığını bildirici nitelikte olduğunu belirterek; vicdani red düşüncesini açıklamanın, bunu hak olarak kabul etmeyen ülke yönünden bağlayıcılığı bulunmadığı gibi ülkenin iç hukukuna göre suç sayılan eylemlerden ötürü sanığın Askeri Mahkemede yargılanması ve hüküm giymesinin AİHS'e aykırı olmadığından gerekçesi ile ileri sürülen temyiz nedenlerini de reddettiğini belirtmektedir. Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun vermiş olduğu karar, Türkiye'nin vicdani red hakkını 1954 de kabul etmesini ve o tarihten bu yana devam eden 52 yıllık süreç sonunda bu hakla ilgili gelişmeleri AİHM sinin bağlayıcı nitelikteki kararını önemsemeden ve tüm bunları yok sayarak verilmiş bir karardır. Askeri Yargıtay'ın bu yöndeki kararın gerekçelerinin anlaşılması mümkün değildir. Mehmet Tarhan'ın mahkum edildiği bu dava ile ilgili olarak AİHM Ocak 2006 tarihinde yapmış olduğu başvurusu kabul edilmiş, mahkeme davanın Askeri Yargıtay Genel Kurulu Kararının beklendiğini ve kurul kararının mahkemeye iletilmesini istemiştir.Mehmet Tarhan tahliye edilmesine rağmen halen Askeri yasalar gereğince "firari" konumda bulunmaktadır. Bu durumda Mehmet Tarhan AHİM kararında belirtilen "sivil ölüm" olarak tabir edilebilecek gizli bir yaşamı sürdürmeye zorlanmakta, belirsizlik durumu ve her an ceza alma riski ile karşı karşıya kalmaktadır.Askeri Yargıtay Daireler Kurulu Mehmet Tarhan'ın eşcinsel konumunu patoloji olarak tanımlama konusunda da ısrar etmiştir. Bu durum İnsan Hakları, AİHS ve Anayasa'ya aykırı olduğu halde dikkate alınmamıştır. Diğer yandan ilgililerce AHİM in Osman Murat Ülke kararından sonra bu doğrultuda bir düzenleme yapılmak üzere çalışmaların başlatıldığının belirtilmesine karşı bu durum hala belirsizliğini sürdürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vicdani red konusunda bir an önce çözümler üretmesi ve Askeri Yargıtay Daireler Genel Kurulunun aksine bağlayıcı nitelikte olan AHİM kararında da belirtildiği gibi vicdani reddçilerin Askeri Ceza Yasası ile yargılanmalarının ve cezalandırılmalarının önüne geçilmesi, vicdani reddin bir hak olduğunu kabul eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin iç hukuk düzenlemesini yaparak, bu konuda hukuksal boşluğun bir an önce doldurulması gerekmektedir.