Jurassic Park'tan Gökyüzüne: Kuşlar yaşayan dinozorlar mı?

-
Aa
+
a
a
a

Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, Dr. Pedram Türkoğlu ile evrimsel biyolojinin ışığında kuşlarla dinozorlar arasındaki ilişkiyi tartışıyor.

""
Jurassic Park'tan Gökyüzüne: Kuşlar yaşayan dinozorlar mı?
 

Jurassic Park'tan Gökyüzüne: Kuşlar yaşayan dinozorlar mı?

podcast servisi: iTunes / RSS

Satırbaşları:

  • Kuşlar 10 binden fazla türle temsil ediliyor ve bu grup dinozorlara en yakın akraba.
     
  • Günümüzde bildiğimiz kuşlar, evrimsel süreçte Theropod dinozorlarından türemiştir.
     
  • Kuşların ataları olan Theropod dinozorlar, iki ayak üzerinde yürüyen ve tüyleri olan canlılardı.
     
  • Dinozorlarla kuşlar arasındaki akrabalığı incelerken bu yok oluş, bu yok oluşun getirdiği çevresel farklılıklar, iklim değişimi bunların hepsi aslında rastgele olan bir süreçti ve bu süreci tetikledi.

Dinozorlar ve kuşlar arasındaki büyüleyici evrimsel ilişkiyi keşfetmeye hazır mısınız? 'Jurassic Park'tan Gökyüzüne: Kuşlar, yaşayan dinozorlar mı?' başlıklı bu programda, kuşların dinozorların bir nevi devamı olduğunu ve bu iki grup arasındaki bağlantıyı inceliyoruz. Günümüzde bildiğimiz kuşların, evrimsel süreçte Theropod dinozorlarından türediğini, bu devasa yaratıkların bir mirası olarak kuşların nasıl ortaya çıktığını da konuşacağız. Dinozorlarla kuşlar arasındaki akrabalık, dinozorların yok oluşu ve bu yok oluşun getirdiği çevresel farklılıklar, iklim değişimi gibi süreçlerin hepsinin bu evrimi nasıl etkilediğini anlamaya çalışacağız. Yaklaşık 10 binden fazla türle temsil edilen ve dinozorlara en yakın akraba olan kuşlar hakkında derinlemesine bir sohbet sizleri bekliyor. İyi dinlemeler ve iyi okumalar…

Utku Perktaş: Merhaba, iyi akşamlar herkese. Antroposen Sohbetler’e hoş geldiniz, ben Utku Perktaş. Bugün programda kuşlar üzerine konuşacağız ama kuşların evrimini de konuşacağız. Kuşların evrimi deyince de aklımıza dinozorlar geliyor; dinozorlarla kuşlar arasındaki ilişkiyi konuşacağız.

Ben hep üniversitedeki derslerimde söylüyorum; ‘Dinozorlar yok olmadı, kuş oldular ve uçuyorlar’ diyorum. Bu, çok sansasyonel bir ifade gibi geliyor insanlara - dinozor, yaşayan dinozor yok gibi. Dinozorları Jurassic Park’tan hatırlıyoruz biraz, dev gibi canlılar olarak - ‘Ama nasıl oluyor da kuşlar dinozora dönüştü?’ diye genç arkadaşlarım da soruyorlar, açıklamaya çalışıyorum tabii; bazen teknik kalıyor, bazen akademik kalıyor. Ama bugün bu konuyu biraz daha dile getirmeye çalışacağım çünkü 66 milyon yıl önce bu büyük son kitlesel yok oluşu yaşadığımızda dünyaya büyük bir meteor çarpmış ve dinozorlar ortadan kaybolmuştu. Tabii bu bir gecede olmadı, sonuçta bir süreç sonucunda oldu. Dinozorlarla kuşlar arasındaki o akrabalığı incelerken, bu yok oluş, bu yok oluşun getirdiği çevresel farklılıklar, iklim değişimi, bunların hepsi aslında rastgele olan bir süreçti ve bu süreci tetikledi. Bugün, içinde olduğumuz dünya da miras kaldı esasında ve kuşlar dışarıda uçuyorlar - 10 binden fazla türle temsil edilen bu grup dinozorlara en yakın akrabalar.

Şimdi bu konuyu biraz derinleştireceğiz. Ben girişi çok uzatmayacağım Bugün çok kıymetli bir konuğum var ve ne zamandır aslında programa almak istiyordum, bugün mümkün oldu; sevgili Pedram Türkoğlu ile beraberim. Pedram kim, biraz ondan bahsedeyim ve hemen akabinde de onu yayına alacağım. Çok önemli bir kitabın yazarı, çok genç bir arkadaşım. Kendisi anatomi uzmanı, doktor. Kuşlarla alakalı, daha doğrusu Yaşayan Dinozor - Avian - Kuşların Evrimi ve Atalarının Serüveni adlı kitabı Ginko Bilim’den çıkmıştı ve ben de çok ilgiyle ve hayranlıkla okudum. Alan dışından birisinin bu şekilde güzel ifade ettiği bir kitap bana çok şey söyledi, kendi adıma yeni şeyler de öğrendiğimi söyleyebilirim, bunu da dürüstlükle söylüyorum, bu anlamda da tebrik ediyorum, çok güzel bir kitaptı. Yeni baskısı da zannediyorum geliyor yakında. Dolayısıyla bu kitaptan yola çıkarak biraz sürüngenlere, dinozorlara, kuşlara ve evrime değineceğiz bugün. Çok lafı uzatmadan ben yayına alıyorum kendisini, hoş geldin diyorum sana öncelikle.

Pedram Türkoğlu: Hoş bulduk Utku Hocam, çok teşekkür ederim. Bu güzel övgülere de layık mıyım bilmiyorum. Bunları sizden duymak bir onurdur benim için, şeref duydum, çok teşekkürler.

U.P.: Bence çok fazlasıyla hak ediyorsun çünkü kitaptan çok etkilenmiştim ve önemli bir de kaynak olarak - Ginko Bilim de sağ olsun, bu tür bilimsel kitapları, popüler bilimi, farklı evrim kitapları, çevreyle alakalı kitapları gündeme getiriyor. Çok da mutlu olmuştum okurken. Dolayısıyla bugün de mutluyum seni ağırladığım için programa. Yavaş yavaş aslında geçebiliriz çünkü ilginç bir konu.

P.T.: Geçelim Hocam konularımıza, sohbetlerimize.

U.P.: Şimdi aslında kuşlar, dinozorlar dedim ama dilersen şöyle başlayabiliriz; sonuçta ben kuşları sürüngenler içinde farklılaşmış bir grup olarak tanımlıyorum. Yine o klasik yaklaşımlarla da buna belki programın ilerleyen dakikalarında biraz değiniriz. ‘Bir sürüngen nedir?’ diye sana sormak istiyorum öncelikle, istersen buradan başlayalım.

P.T.: Başlayalım Hocam. Yılların tartışması, taksonominin baş belası, sürüngen nedir? Evet, açıkçası şu an gerçekten bu tartışmada olmak beni çok heyecanlandırıyor çünkü tam kladistik, sınıflarda gördüğümüz, ‘Soğuk kanlı, pullu hayvanlar sürüngenlerdir’ dediğimiz zaman aslında çok basit bir tanımlama olarak kalıyor. Şu an gerçekten taksonomi yani modern yaklaşım filogenetikte sürüngenin ne olduğu doğru tanımlamıyor. Dolayısıyla bu çok geniş bir tanım olduğu için dışlanma tanımlarından yola çıkarak, dışlayarak bir tanım çıkartılmış – mesela son zamanlarda en basit anlamıyla sürüngen şu şekilde söylenebilir; ‘Pullarla kaplı olduğu düşünülen ve otlar yani amnion zarına sahip olan omurgalı hayvanlar’. Ama işte pullarla kaplı dediğimiz zaman da bütün sürüngenler pullarla kaplı değil - bazılarının farklılaşmış epidermal dokuları var. Dolayısıyla aslında soru işareti şu; bütün Diapsidler - onlara birazdan geliriz, ne demek olduğuna - başlı başına bir sürüngen olabilir mi? Yani konuşurken açılacaktır bu konu ama şöyle bir açıklama var; ‘Diapsidler içerisinde memeli ve kuş olmayan bütün amniyontlar sürüngendir’. Bu açıklama Cambridge Üniversitesi'nden bir zoolog tarafından yapılmıştı. Amniyontlar içerisinde memelileri ve kuşları çıkarttığınız zaman geriye neler kalıyor? Kaplumbağalar kalıyor. Yılanlar, kertenkeleler ve onların hepsine birden sürüngen dediğimiz zaman, kladistik tanıma tamamen uyuyor.

Thomas Huxley, benim de çok sevdiğim bir bilim insanıdır kendisi. Herkes için Darwin klasik. En sevdiğin biliminsanı kimdir? Darwin akla geliyor, biraz klasik kaçıyor. Ben o yüzden Thomas Huxley’i kullanıyorum. Çok çok severim kendisini ve açıkçası bayağı bir çağın ilerisinde görüşleri olduğunu düşünüyorum. Hâlâ geriye dönüp bazı görüşleri var, ‘Huxley haklıymış!’ gibi cümleler kullanıyoruz. Huxley'in şöyle bir tanımı vardı; Günümüzde biliyoruz ki kuşlar ve timsahlar, Arkazor olarak bilinen dinozorlar. Kuşlar ve timsahlar Arkazorlar olarak bilinen hayvanlar oldukları için, bunlar birbirine daha yakın akraba, yani diğer sürüngenlere göre, kertenkelelere göre bir timsah kuşa daha yakın akraba. Dolayısıyla biz kuşa ‘sürüngen değil’ diyoruz, timsaha ‘sürüngen’ diyoruz, kertenkeleye ‘sürüngen’ diyoruz ama kuş, timsaha daha yakın! Dolayısıyla burada bir soru işareti var. Hatta şöyle bir dal var. Fotoğrafı çok beğenirim, filogenetik dallanma da böyle. Zaten evrim de o şekilde ilerlediği için, sürekli dallarla, dal dal geliyor ve ilk başta örneğin kaplumbağalar ayrıldı, sonra diğer dal geldi, yanından kertenkele, yılanlar ayrıldı, sonra bir diğer dal daha geldi, timsahlar ayrıldı. En son bir dal geldi, kuşlar ayrıldı. Şöyle bir dal olduğunu hayal edelim; sürüngen dediğimiz zaman şunları aldık, aldık, aldık, hop - bunu almıyoruz ve tekrar bir daire yaptık. Kuş dışarıda kaldı ve diğerini aldık. Yani aslında baktığımız zaman çok mantıksız bir yaklaşım oluyor kuşları sürüngen tanımının dışına bırakmak. Dolayısıyla şu an modern tanımın içerisinde tüm Diapsidlerin ve Huxley'in tanımı şuydu: Biz hepsini alalım ve bunlara da ‘Sauropsida’ diyelim yani ‘sürüngen suratlılar’ diyelim. Bunlar başlı başına Reptilia sınıfının bir karşılığı olsun ve bu aslında baktığımız zaman şu anda gerçekten yayınlarda tekrardan kullanılmaya başlanmış bir yöntem. Dolayısıyla biz şu an bütün Diapsidlere neredeyse sürüngen diyoruz ve sürüngenler Reptilia değil, Sauropsida. Yani iki dal var şu an Sauropsida’da; sürüngen suratlılar ve sinapsidler. Bu da aslında baktığınız zaman bütün taşları yerine oturuyor. Eğer sürüngenleri böyle kullanırsak, dolayısıyla kuşlar da - ben kitapta ‘yaşayan dinozor’ diyorum - aynı zamanda sürüngendir. Böylece beyinde bir patlama söz konusu olabiliyor.

U.P.: Çok güzel bir açıklama oldu, çok güzel bir giriş oldu. Bu birazcık çetrefilli bir konu, derslerde de açıklamaya çalışıyoruz. Ya kuşlar sınıf, ya sürüngenler sınıf ama anlattığım tarzda baktığınız zaman, o zaman kuşlar sınıfsa timsahın da bir sınıfı olması, kertenkelenin de bir sınıfı olması gerekli eğer hakkıyla yaklaşacaksak hepsine. Bu anlamda kladistik metodoloji de kuşlar, sürüngenler içinde farklılaşmış bir grup ama senin yaptığın tanım çok yerine oturdu. Huxley’i de burada anmış olalım. Benim de arkamda Darwin’in resmi var ama ben de Alfred Russel Wallace’ı çok seviyorum, onu da belirteyim - baktığın zaman, hep güler yüzlü bir surat ve aynı zamanda kendiyle barışık bir dünyası olan bir doğa tarihçisi.

P.T.: Kesinlikle, o kadar emek verip...

U.P.: Evrimi keşfedip, Darwin'e bu şekilde bırakmış olması, kesinlikle o da benim için ayrı bir yerde. Peki, o zaman şimdi bir de anatomik benzerliklere geçmek istiyorum. Kuşların ve dinozorların anatomik yapılarında özellikle de kuşların ataları olarak kabul edilen Theropod dinozorlara değinecek olursak, onlarda görülen kuşlara özgü özellikler - örneğin hava kesesi ya da kemik yapısı gibi - neler? Bu özelliklerin evrimsel süreçte nasıl geliştiğine dair neler söylenebilir?

P.T.: Olur hocam, konuşalım bu konuyu da. Aslında genelde bu konuyu ilk başta anlatmaya çalışırken, hep dinozor aslında nedir, bunu bir konuşmak istiyorum. Çünkü genellikle bu konuya girdiğimiz zaman - az önceki sürüngen konusu gibi, aslında bilimde de böyledir, en temeli aslında en zor tanımdır - O yüzden genellikle bir tanımı başlangıçta yapabilirsek, sonra üstüne koya koya daha rahat rahat gidebiliriz.

Eğer biraz vaktimiz varsa nasıl sınıflandırılmasına dair çok fazla teknik olmadan, basit kelimelerle çok ufak bir taksonomik özet yapmak istiyorum - tüm hayvanlar, atıyorum Tetrapodlar yani dört uzvu olan hayvanlardan başladığımızda bu evrimsel tarihte çok da geriye gitmeye gerek yok. Hayvanların da nasıl evrimleştiğine gitmeyelim. Devonien'den sonra hayvanlar evrimleşti ve karaya çıkmaya başladılar. Sonra Tetrapotlar karaya uyum sağlamaya başladı ve dört uzuvlu hayvanlar bütün dünyaya yayılmaya başladı. Şimdi bu dört uzuvlu hayvanlar içerisinde ‘Amniote’lar diye bir grup evrimleşme başlıyor. Bunlar günümüz embriyolojisinde amnion zarı ile çevrili olan hayvanlar ama biz fosil kayıtlarında amnion zarını göremeyeceğiz. Dolayısıyla nasıl anatomik olarak sınıflandırılıyorlar? Bunun da bazı teknik detayları var. Bunlardan birisi ‘Diapsid’. Mesela, kafatasına bakılıyor - kafatasında göz çukuru var, arkasında bazı boşluklar var, bu boşlukların sayısına göre de çeşitli kafatası sınıflandırmaları oluyor. Bizim şu an konuşacağımız konu daha basit. Kafatasında iki göz olduğu için, iki orbital boşluk ve göz çukurunun arkasında iki boşluğu olan hayvanlar üzerinden gideceğiz: Diapsid'ler. Bildiğimiz gibi, evrimsel tarih sürekli bir dallanmada ve Diapsid'ten bir grup başka bir gruba geçiyor. Bir coğrafik izolasyon oluyor, herhangi bir durum oluyor ve farklı bir ekolojik iniş oluyor. Yani oradaki herhangi bir yaşam tarzına uyum sağlamaya başladıkları zaman, farklı seçilim baskıları altında kalıyorlar ve farklı yönlere doğru seçiliyorlar.

Bir Diapsid kafatasına örnek, Allosaurus kafatası.

Kuşlara doğru gidelim - Diapsid'ten başladık, kafatasının arkasında iki deliği vardı, kafatasını arkasından aldık, aşağı doğru daha hızlandırdık, başka bir gruba geçtiler ve Archosauria diye bahsettiğimiz aslında mandibula çene kemiğinde bir delik ve göz çukuru ön tarafında bu sefer bazılarında körelmiş kaplumbağalar gibi ama ön tarafında da anti-orbital yani ön gözün önünde bir boşluk var, bir de çenede bir boşluk var. Şimdi bu farklılıkları da fark ediyor bilim insanları ve dolayısıyla bunlara doğru farklı bir sınıflandırmayı yapıyoruz. En doğruya doğru, parsimoni ilkesini üzerinden yani en az varsayım yaptığımız ve gerçeğe en yakındır mantığı üzerinden ilerliyoruz. Archosauria'ya geldik. Daha dinozor bile değil bu hayvanlar…

Archosaur

Archosauria kimler? İçerisinde dinozorlar var, Plesiosauria'lar var. Bunlar sürüngenler ve kuşlar da var. Yani Archosauria'ların içerisinde günümüzden yaşayan sadece timsahlar ve sonrasında da kuşlar. Öncesinde uçan devasa sürüngenler de birer Archosauria, herkes onları dinozor sanıyor. Veya denizde yüzen, uzun boyunlu Plesiosauria'lar da birer sürüngen ama dinozor değiller. Onların da anatomik farklılıklardan ötürü dinozor sınıflandırılması var. Ama kimler dinozor olarak sınıflandırılıyor? Archosauria'lar içerisinde bir grup hayvan, uzuvları dik olarak hareket etmeye başlıyor ve bu yönde bir seçilim gösteriyorlar.

Dik uzuvlar... Peki, bizim timsahlardan farkı neydi dinozorların? Timsahların uzuvları dik değil, vücut yere paralel olduğu için neredeyse sürünerek ilerliyor. Dolayısıyla bunlar dinozor olmuyorlar. Dinozor olarak sınıflandırılan bir grup monofiletik bir grup yani ortak atadan köken alan ve uzuvları dik olan, vücudu yerden uzaklaştıran ve bu sayede hareket ederken nefes alabilen sürüngenlerin aksine bir hayvan grubu olmuş oluyor. Aslında bizim için uzuvları dik olan Diapsid'lere biz dinozor diyoruz. Aslında bu kadar basit bir tanım. Sonra ilerliyoruz ve bakıyoruz ki bunların kalçaları da farklı. Bazı gruplar içerisinde birinin kalçasının önünde bir kemik var, ileri bakıyor, diğeri kalçasu dik, kemik geriye bakıyor. Araştırmacılar buna yönelik de diyorlar ki, ‘Bnları da kalçaya göre sınıflandıralım’; Saurischia ve Ornithischia - yani ‘ischium’ diye bahsedilen o leğen kemiğinin morfolojisine göre...

Burada inanılmaz bir tartışma var, buraya girince insanın beyni yanıyor. Baron, 2017’de yeni bir sınıflama önerdi; ‘Theropod'ları bu noktadan çıkaralım, Ornithischia ile birlikte gruplandıralım’. Huxley mantıklı bir çıkarımda bulunduğu için yine Huxley'in dediği kısımlara dönmeye başladılar ama o konuya hiç girmeyelim. Bizim için şu an değerli olanlar Saurischia yani kertenkele kalçalılar. Kuşlar neden kertenkeleye benziyor diye bu biraz kavram karmaşası yaratıyor.

Saurischia

Biz klasik yöntemden gidelim ki kafamız karışmasın. Girdik Saurischia'nın içine... Theropod'lar kimler? Theropod'ların da bazı farklılıkları var. Diğer dinozorlar ki bunlardan ilki, bir kere iki ayak üzerinde olacak, bir pedal olacak ve her ayağında üç parmak olacak, içi boş kemikleri olacak. Bu şekilde seçilim gösteren hayvanlar da Theropod olarak sınıflandırılıyor.

Bizim kuşlara doğru gittiğimiz yol bu şekilde. Sonra kuşlardan, Theropod'lardan da gittiğimizde Coelurosauria'lar var. Bunların farkı ne? Yine biraz teknik bilgi var burada. Bunların da farkı, uyluk kemiğinden uzun bacak kemiklerinin olması, yay şeklinde kemikleri var. Bunlar bu şekilde ve kuyruk sokumu kemikleri daha uzun ve kuyruk ucuna doğru gittikçe sertleşiyor. Bu zaten Jurassic Park'tan hatırlarsınız ki oradaki en büyük hata da oydu, en büyük hatalardan biriydi - kuyruğu kertenkele gibiydi. Halbuki onlarda kuyruk uca doğru gittikçe omurgalar daha sertleştiği için uçtaki esneklik ilk başa yani proksimal bölgeye göre çok daha az. Dolayısıyla kuyruk kertenkele gibi hareket edemez ve daha çok stabilizasyona yaradığı düşünülüyordu. Coelurosauria'lardan devam ediyoruz, yine bir grup dallandı ve böyle de gidiyor.

Coelurosauria

Yani aslında evrim başlı başına bu şekilde ilerliyor. Dolayısıyla taksonomiyi anlamak, bu şekilde filogenetiği anlamak, evrimi ve canlılığı anlamayı çok basitleştiriyor. Ben o yüzden hep taksonomi üzerinden örnek verince insanlar da daha rahat anlamaya başlıyor. Theropod'ları dallandırdık, Coelurosauria'lara geldik ve sonra Maniraptora'ya geliyoruz. Mani Magnus'tan geliyor yani ‘el’ demek Latince'de. Maniraptora'ların farkı ne? Bilek kemikleri, el kemikleri ve dirseğin arkasındaki bir çıkıntının körelmiş olması. Bunlara göre ayrı sınıflandırılan hayvanlar Maniraptora oluyor ve bizim bildiğimiz kuşlar da aslında Maniraptora altında sınıflandırılıyor.

İlerledik yine bir daldan, yine oradan bir dal çekip Pennaraptora'ya geldik bu sefer. Penna, pennos yani ‘telek tüylerinden’ anlamına geliyor. Burada artık hayvanlar zaten Maniraptora'da tüylülerdi ve Pennaraptora'daki tüylerin yapısı artık bildiğimiz telek tüyleri gibi, günümüzdeki kuşlar gibi şaftı asimetrik oluyor ve asimetrik olduğu için de hava akımını kolaylaştırabilir, Bernoulli İlkesi’ne daha eğilimli oluyor. Bu sayede kuşlar, uçmaya elverişli tüylerin kazanılmaya hazırlıklı bir altyapısı oluşturulmuş oluyor.

Pennaraptora'lardan sonra Paraves'e geliyoruz, artık yırtıcı gruptan çıktık, Aves tanımı işin içine giriyor. Aves, ‘kuş’ demek aslında Latince'de. Dolayısıyla Paraves kuş dışındakiler gibi düşünülebilir. Paraves'e girdiğimiz zaman artık çok çok spesifik olarak dış görünüşte uzman olmayan bir kişi bile baksa ‘bu bir kuş’ diyebilir. Mesela en meşhur örneklerinden biri, Dromaeosaurid'lerdir. Aslında birer Paraves'tir ve Paraves'in içerisinde tırnağı, ikinci başparmağını tırnağı olacak - Velociraptor'lardan hatırlarsınız Jurassic Park'ta - kuyruğu uzun olacak, kol kemikleri uzun olacak ve tüyleri olacak. Bu bildiğimiz tam böyle bir klasik ve Velociraptor tarzında bir görünüş.

Maniraptor

Bunlar Paraves ve kuşlara doğru iyice yaklaştık. Paraves'i çektik, Paraves'ten Aves kısmını çektik ki bu tanım biraz karmaşık. Kuş olmayan ve sınıflandırılmış çoğu tür Aves için sınıflandırılıyor. En güzel örneklerinden biri, Archaeopteryx, ona da geliriz birazdan. Paraves'den, sonra da bir araya gelen fark parmakları tamamen kaynaşmış değil günümüzdeki kuşlar gibi ve onun dışında bazı kuyruk sokumu ile ilgili farklılıklar da var. Oradan da bir dalı çektik ve sonunda Aves'e vardık yani günümüz kuşları.

Günümüz kuşlarının diğerlerinden farkı ne? En önemli farklarından biri, pygostil adı verilen kuyruk ucundaki omurların birbirine tamamen kaynaşmış olması. Bu hem kuyruk tüyleri için bir destek, hem kuyruk kasları için bir destek, hem de oraya bezler olarak bakıp tüylerin bakımı için kullandıklarını ve bu klasik olarak anatomik karakteristikleri diyebilmenin en önemli özelliklerinden biri - hatta bunun da bir adı var, onu konuşursak çok ayrıntıya girerdik. Bakıyorsunuz bir fosil bulundu ve o fosilin sinaps izleri yani bir önceki nesilden gelen, kalıtılan özellikleri karşılaştırıp, hangisi - gerçi en az varsayımla kullanıyorsak - onları sınıflayarak ‘kuşlarla daha yakın akraba şu dinozor’ diye diye en son kuşlara doğru gidiyoruz ve bu sistematik o kadar derin ki bir sürü tür var bu konuda. Bu türleri tek tek konuşuruz ama mantık bu şekilde. Dallaya dallaya kuşlara doğru geliyoruz.

U.P.: Anladım. Çok çok teşekkürler, güzel de bir özet oldu bu. Şimdi tabii vakit çok hızlı akıyor ve dolayısyla ben biraz hızlı olacağım bu noktadan sonra.

P.T.: Biraz uzun konuştum.

U.P.: Çok çok güzel bir özet oldu. Şimdi ben o zaman biraz atlayarak şunu soracağım sana; tüylerin evrimi. Tüylerin evrimini sorarken de tüylerin dinozorlardan kuşlara geçişte hangi işleve sahip olduğunu ve bu özelliklerin nasıl evrimleştiğini biraz konuşabilir miyiz? Buna birkaç dakika ayırarak konuşabilir miyiz? Hızlı olabilirsek çok sevinirim, bütün soruları yetiştirelim.

P.T.: Bu çok basit aslında baktığımız zaman. Sadece farkı şu; tüyler aslında bildiğimiz en kompleks epidermal uzantılar, deri uzantıları. Bu yüzden diğer hayvanlardan çok farklı bir alanı var ama ana mantık, tüylerin ilk başta termoregülasyonu yani sıcaklığı düzenlemesi üzerinde evrimleştiği düşünülüyor. Sonrasında bazı eşeysel seçilim olabilir mi gibi bazı argümanlar okumuştum, belki o konuda, bilmiyorum, çok desteklendi mi o görüş ama daha çok sanki termoregülasyon ve termoregülasyondan da farklı özellikler kazanarak, gelecekte uçmaya yönelik bir altyapı olduğu için uçmaya yönelik seçilim baskılarından ötürü farklı bir özellik kazanıyor. Aslında ana evrimleşme kökeni termoregülasyon ve günümüzdeki yavru kuşlara baktığımız zaman - çünkü bir sürü farklı tüy tipi var; örtü tüylerinden başlıyor ve uçuş tüyleri sonrasında üstüne geliyor. Bu da tüylerin bu şekilde evrimleşmiş olabileceği soru işaretini doğuruyor.

İlkin tüyler biraz daha basit yapılı, zaman geçtikçe daha komplike ve uçma telek tüylerine benzeyen tüylerin bir şekilde evrimleşmesi oluyor. Çünkü baktığımız zaman, tüylerin ana detaylarına indiğimiz zaman çok uzun ince bir şaft var ve onun yanında barbları var, içinde barbülleri var, o kancalar da birbirine tutunuyor - inanılmaz kompleks bir yapı. Havayı çok iyi tutuyor, sıcaklığı ısıyı çok çok iyi hapsediyor. Dolayısıyla ilk başta bir ısı düzenlemesi çünkü o kadar büyük bir hayvanın uçmayı beklemesi çok absürt olur. Yani daha çok bir ısı düzenlemesi ve ondan sonra da aynı mantıkla eşeysel seçilim - tavus kuşları gibi - aynı zamanda bir cinsel seçilim, eş seçimine yönelik bir gösteriş. Evrimsel biyolojide bilirsiniz, bir şey soru işareti ise eşeysel seçilimdir deyip konudan çıkabiliyoruz.

U.P.: Bu konuda evet, hızla cevap verebiliriz. Peki, şimdi tüyleri bu şekilde konuştuktan sonra hızla bir de uçuş sormak istiyorum. Kuşlardaki uçuş yeteneğinin evrimi nasıl gerçekleşmiş olabilir? Farklı teoriler var esasında birkaç tane ve benim bildiğim, benim üzerinde durduğum - senin kitabından da hareketle - dinozorlarla bunları birleştirecek olursak ne söylenebilir?

P.T.: Ben genel olarak sizin kadar detaylı bilmiyor olabilirim ve sadece üç tane ana argüman okumuştum. Onlardan ilki, benim kitapta da yer verdiğim, kanat destekli uçuş diye gerçekleştirilebilir. Şu an en mantıklı, en çok destek gören argümanlardan biri bu. Bu da neyi açıklıyor kısaca? Bir kuşun koşarken yani eğimli bir alanda hızlanması ve yükselmesi için kanatlarından destek alarak yani ufak ufak çırpışlarla o mesafeyi daha hızlı bir şekilde, daha rahat bir şekilde, daha az enerjiyle kat edebileceğini savunduğu için. Bu da zamanla bu şekilde kanatlara bir seçilim baskısı oluşturuyor ve artık uçmaya, tamamen yerden kalkmaya bağlı bir farklılaşmaya gidiyor. Bunlardan biri bu.

İlk başlardaki argümanlardan biri, kısa aralıklarla zıplayarak, zaman içerisinde bu türlerin tekrardan tamamen yerden kalkabilecek bir Bernoulli etkisini tamamen oluşturabilecek bir yönde farklılaşmaya gitmeleri. Bir de çok ilginçtir, Arborial bir argüman var; ağaçtan ağaca gitmek için bir nevi uçan sincaplar benzeri bir yöntemle evrimleştiğine yönelik. Burada da ilginç bir fosil kaydı var, ona biraz parmak basmak istiyorum.

Bir de arboreal ağacsı argümanı var; Scansoriopterygidae diye bir aile var ve bu ailenin ilginç anatomik farklılıkları var. Ben kitapta bir tanesine örnek vermiştim. Çok ilginç bir türü var. Bir yakın akrabası da Scansoriopteryx cinsi içinde. Bunun farklılığı, ayak parmaklarından baş parmak halluks, geriye doğru, tamamen farklılaşmış durumda ve bu da bildiğimiz günümüz kuşlarının adaptasyonlarından biri. Ağaçkakan gibi, kısa, küt bir sert kuyruk. Bu da bizim ağaçkakanlarda daha çok gördüğümüz, gözlemlediğimiz morfolojik özelliklerden biri. Bir de eldeki üçüncü parmağın diğer iki parmağa göre neredeyse iki kat daha uzun olması. Bu da aslında tam günümüze baktığımız zaman iguanalar çok oturuyor bu morfolojiye.

Memelilerdeki anatomisine baktığımızda tembel hayvanlar var ve bunlar daha çok ağaç adaptasyonlu. Acaba Scansoriopteryx bu kadar, üç tane farklı argüman üzerinden ağaç olabilir mi? Bu şekilde ağaçsız bir evrimleşme metodu da olmuş olabilir mi? Zaten şöyle bir sonuca bağlayabiliriz, gözün evrimi gibi evrim üzerinden ilerlediğimiz için çünkü aslında baktığınız zaman, dünyanın canlılığına, çeşitliliğine yakınsak evrim inanılmaz bir yer kaplıyor ve neredeyse belki de bazı tipler bazı çevre şartlarında maksimum yani en verimli formu alabilir.



Benim de sunumunu yazdığım bir kitap vardı, zamanında çevrildi; Jonathan B. Losos’un Kader, Şans ve Evrimin Geleceği.İlginç bir kitap ve orada da bunu anlatmış. Mesela başka bir gezegene gitsek, oradaki bir canlılığı görsek, bazı habitatlarda yine günümüzdeki gibi, örneğin sudaki bir hayvanın - yunus gibi - bir ara dinamiğe sahip olma olasılığı var çünkü o tip, o habitatta en uygun, en verimli yani bir limit gibi davranıyor olabilir - ışık hızının evrendeki bir limiti olması gibi. ‘Bazı morfolojiler de bir limit olabilir mi?’ diye de bir soru işareti var. Dolayısıyla kuşların evrimi de, uçuşun evrimi de farklı yerlerde. Birden fazla şekilde farklı yöntemlerle evrimleşmiş olabilir. Bunun en güzel örneği göz, aslında göz gibi ortak bir atadan çeşitlenme. Tüm hayvanlara bu yöntemle baktığımız zaman hem aralıklarla zıplama, hem de Arboreal argümanı var. Belki de aynı anda, birçok kez farklı yerde birden çok gerçekleşmiş olabilir.

U.P.: Çok teşekkürler, çok teşekkürler patron. Şimdi aslında son soruma geldim. Burada hep benim de örnek vermeye çalıştığım kuşlar yaşayan dinazorlar olarak nitelendirilebilir mi? Bunun bilimsel temelleri var mı? Ben bunu hep söylüyorum; dinozorlar yok olmadı, bir kuş olarak dışarıda uçuyorlar. Evet, bu konuda sen ne düşünüyorsun? Bu bakış açısının doğru olduğunu düşünüyorum ben ama sen ne düşünüyorsun?

P.T.: Kesinlikle hocam. Siz doğru olduğunu düşünüyorsanız, doğrudur hocam.

U.P.: Estağfurullah, sen de bu konuya bu kadar emek vermiş birisi olarak sen neler söylersin?

P.T.: Ben bunun zaten çok büyük bir motivasyon kaynağı olduğunu düşünüyorum. Hem bilimsel açıdan, hem de bilgiyi arama, bilgiye ulaşma merakı açısından. Ben yaban hayatı fotoğrafçılığı da yapıyorum ve o sırada herhangi bir kuşu, kuş göçü döneminde bir kuşu fotoğrafladığım zaman o kuşun aslında günümüzde yaşayan bir dinozor olmasını benim direk gözlemleyebilmem inanılmaz bir duygu ve muhteşem bir şey. Bu da aslında baktığın zaman nesillere de aktarabilmek demek. Bu canlılara olan bakış açımızı da değiştirecek, kendimize olan bakış açımızı da değiştirecek. Çünkü biz de birer hayvanız, onlar da birer hayvan ve biz bu hayvanları nereden tanıyoruz? Jurrasic Park filminden ya da herhangi bir Hollywood yapımından tanıyoruz. Oralarda nasıl gösteriliyor bunlar? Kana susamış, herhangi bir canlı görünce onu parçalamaya yönelik, avının peşinden güdümlü bir füze gibi giden bir yaratık olarak gösteriliyor. Halbuki onlar da şu an günümüzde yaşayan kuşlar gibi veya diğer hayvanlar gibi beslenen, üreyen, uyuyan birer hayvan. Bunları direk hem biz gözlemliyoruz, hem de akrabalarının da bu şekilde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bir kısır döngü gibi öğrenmeye çalışıyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Bu inanılmaz bir his yani anlatamıyorum, bunu görmek ve yaşamak lazım.

U.P.: Çok teşekkürler. Ben de hep diyorum ki dinozor ve kuşlar ortak çatıyı paylaşıyorlardı. Sonuçta dinazorlar yaşasaydı kuşlarla beraber belki bir sınıf gibi değerlendirilebilirlerdi.

P.T.: Kesinlikle, aynı şey düşünüyorum.

U.P.: Dinozorlar ortadan kalktı ve kuşlar o ortak atanın tek mirası olarak elimizde kaldı. Dolayısıyla o grupta dinozorlar yaşasaydı kuşlarla beraber onlara dinozor diyecektik.

P.T.: Tam olarak haklısınız.