Öğrenilmiş Çaresizlik

-
Aa
+
a
a
a

2017 yılının ilk Açık Bilinç programında "öğrenilmiş çaresizlik" durumunu, direnme yollarını, edim ve eylemin ve "oyunbozan etkisi"nin önemini konuştuk.

Açık Bilinç: 3 Ocak 2017
 

Açık Bilinç: 3 Ocak 2017

podcast servisi: iTunes / RSS

"Öğrenilmiş çaresizlik", bir canlının maruz kaldığı zorluklardan kurtulamayacağı inancının ve pasif davranışın yerleşmesi durumudur. Psikolog Martin Seligman'ın 1960lardan itibaren geliştirdiği "öğrenilmiş çaresizlik" kuramı, fareden insana pek çok canlı türünde gözlemlenmiştir.

Kaynak: http://www.annualreviews.org/doi/10.1146/annurev.me.23.020172.002203

Kaynak: http://faculty.uncfsu.edu/tvancantfort/Syllabi/Gresearch/Readings/A_Overmier.pdf

Seligman, insanlarda ağır klinik depresyon üzerinde çalışırken, köpeklerle yaptığı bir deneyle "öğrenilmiş çaresizlik" durumunu belgeliyor. Deneyin iki aşaması var. İlk aşama, çaresizlik hissinin öğrenilmesi, ikinci aşama bu hissin yarattığı edilgenlik halinin gösterilmesi üzerine. Deney, köpeklere elektrik şoku verilerek canlarının yakılmasını içeriyor. (Bu tür eziyetleri kabul edilemez bulduğumun altını çizeyim.)

Deneyin ilk aşamasında, 3. kontrol grubunun yanısıra, köpekler 2 farklı gruba ayrılarak, kafeslere yerleştiriliyorlar. A ve B grubu diyelim. Hem A hem B grubundaki köpeklere gelişigüzel bir zamanlamayla, aynı şiddette canlarını yakacak elektrik şoku veriliyor. Kafesler arasında önemli bir fark var. A grubundaki köpekler kafeslerindeki pedala bastıklarında, şok duruyor. B grubundaki pedal ise işlevsiz. Fakat, A grubu köpekleri pedala bastıklarında, elektrik şoku yalnız kendileri için değil, B grubundaki köpekler için de sona eriyor.

Yani hem A hem B grubu köpekleri, eşit şiddette elektrik şokuna eşit süreyle maruz kalmış oluyorlar. Tek fark, A grubunun şoku durdurabilmesi.

Deneyin 2. aşamasında, köpekler, üzerinden atlayarak kaçabilecekleri başka bir kafese yerleştiriliyorlar ve iki grubun davranışları karşılaştırılıyor. A grubu köpekleri, şok ya da şokun işareti üzerine kafesten atlayıp kaçıyorlar. B grubu köpekleriyse pasif bir halde bir köşede inleyerek şoka maruz kalıyorlar ve yerlerinden kıpırdamıyorlar. Burada köpeklerin davranışını belirleyen faktör, acı veren fiziksel uyaran değil (iki grup için aynı), ne yapıp yapamayacakları algısı.

Özetle, B grubu köpeklerinin "ne yapsalar kâr etmiyor" hissiyle çabalamaktan vazgeçtikleri söylenebilir. "Öğrenilmiş çaresizlik" işte tam bu.

Elbette çaresiz durumlar olabilir. Ama bazen, hatta çoğunlukla, çaresizlik fiziksel koşullardan ziyade bizim onları nasıl algıladığımızla ilgili.

"Öğrenilmiş çaresizlik" hissine nasıl direnç gösterilebiliriz? Bu etkiyi zayıflatacak faktörler var mı?

Bu konuda da veriler var:

B grubu köpeklerine mükafat veya tehdit etki etmiyor, onları çaresizlik içinde çekildikleri köşelerinden çıkartamıyor. Fakat bu çaresiz pasifliğe teslim olmuş köpekleri hareket ettirmek, kaldırıp yürüterek kafesten çıkabileceklerini göstermek, kritik bir fark yaratıyor. Yani yeniden kendi başlarına bir şey yapabileceklerini deneyimlemek, B grubu köpeklerinin öğrenilmiş çaresizliğini kırabiliyor. Yeniden kafesten kaçıp kurtulma davranışı göstermeye başlıyorlar.

Hatta yalnızca hareket etmenin bile, kafesten çıkamasalar da "öğrenilmiş çaresizliğe" direnç oluşturduğu, sıçanlarda beyin mekanizmaları ışığında gösterilmiş durumda.

Öğrenilmiş çaresizlik durumunun insanlarda da diğer canlılara benzer şekilde kendini gösterdiği düşünülüyor. Yani, edim ve eylem çok önemli.

Kaynak: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18300002

İnsanlarda çaresizlik algısına direnmenin başka yolları da var. İlki, koşulların değişebileceğini, başka bir dünya ihtimalini canlı tutmak.

Çaresizlik algısına karşı bir diğer faktör, konformizmi, yani içselleştirilmiş sosyal baskıyı zayıflatan somut örnekler ve "oyunbozan etkisi".

Psikolog Solomon Asch'in 1950lerdeki deneyleri, içselleştirilmiş bir tür "mahalle baskısı"nın bireyin davranışlarını değiştirecegini göstermişti.

Asch'in deneylerinden çok bilinen bir örnek. Aşağıdaki resimde, soldaki çizgi, sağdaki üç çizgiden hangisiyle eşit uzunluktadır? Doğru cevabın C olduğu açık. Nitekim, kendi başlarınayken bu soru sorulduğunda denekler yalnızca %1 hata payıyla doğru cevabı veriyorlar. Ama grup içinde davranışları değişiyor.

Deney sırasında gruptaki diğer bireyler (kasti olarak) art arda aynı yanlış cevabı verdiklerinde, her dört gerçek denekten üçü en az bir kere gruba uyup yanlış cevabı veriyor. Yani, öyle görünüyor ki, gruba uymak/uymamak konusunda bir cezai yaptırım olmadığı halde, içselleştirilmiş bir sosyal baskı denekleri bile bile yanlış cevap vermeye zorluyor.

Fakat daha önemlisi, bu sosyal baskıyı kırabilen ve öğrenilmiş çaresizlik durumuna bağlayabileceğimiz bir karşı-faktör var: Buna da “oyunbozan etkisi” diyelim.

Danışıklı deneklerden tek birisi bile doğru cevabı verdiği anda, bile bile yanlış cevabı verecek olan bireyin üzerindeki baskı kırılıyor. Bütün gruba karşı bir kişinin bile olsa doğru cevabı vermesi üzerine, deneklerin kendileri de ~%95 oranında doğru cevabı seçmeye başlıyorlar.

Yani tek bir oyunbozan bile "kral çıplak" diyebilen bir somut örnek olarak ortaya çıktığında, sosyal konformizmin bireyler üzerindeki etkisini kırılabiliyor.

Asch ve Seligman deneylerinin pek çok varyasyonunun yanısıra, tartışmaya açık yönleri de var. Burada ancak genel temaları anlatmaya çalıştık.

Öğrenilmiş çaresizlik ve sosyal konformizm deneylerine akraba bir başka çok bilinen deney, S. Milgram'ın 1963 "otoriteye biat" deneyidir. Bu deneyi geçmiş programlarımızda Açık Bilinç'te 3 program boyunca detaylıca konuşmuştuk:

Otorite, İtaat ve Vicdan

Milgram Deneyi'nin daha detaylı bir özetini PsikeArt dergisinin Ocak/Şubat 2013 sayısından okuyabilirsiniz:

Vicdan Bazen Sızlar ; Güven Güzeldere; PsikeArt; Oacak/ Şubat 2013

Çabaladığımız zaman da kaybedebiliriz. Doğru. Ama çaresizliği içselleştirir ve çabalamazsak, daha yaşanılır bir dünya kuramayacağımız kesin.