Sakat, Bekar... Üstelik Anne

Sakat Muhabbet
-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, post polio sendromlu Binnaz Uzun ile bir araya geliyor; sakat, bekar bir anne olmak üzerine fikirlerini alıyor.

""
Sakat, Bekar... Üstelik Anne
 

Sakat, Bekar... Üstelik Anne

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Bugün 29 Mayıs 2024 Çarşamba, ben Alper Tolga Akkuş. Bu hafta programı destekleyen Umut Osman Bayraktar'a teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sakatlık ve annelik üzerine olan programımızı anımsayan dinleyiciler olacaktır; 3 Nisan 2024 tarihli bölümümüzde bir ebeyi, Büşra Akgümüş Suna'yı konuk etmiştik ve kendisiyle kör annelerin annelik deneyimi üzerine hazırladığı tezi konuşmuştuk. Geçtiğimiz hafta içi çok da beni mutlu eden bir mail geldi. O mail üzerinden ben bu haftaki konuma ve konuğuma ulaştım aslında - ama detayı programın içinde vereceğiz size. Bu hafta konuğumuz Binnaz Uzun. Binnaz Hanım, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?

Binnaz Uzun: Merhaba, hoş bulduk. İyiyim, sağolun, siz nasılsınız?

A.T.A.: Bizler de iyiyiz, çok çok sağolun Binnaz Hanım. Biz programımıza hep başlarken önce konuğumuzu tanıtıyoruz, öyle yapalım yine. Binnaz Uzun kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır? Her konuğumuza sorduğumuz rutin bir sorumuz da var; sakalığınız bulunuyor ise bunu da belirtirseniz sevinirim.

B.U.: Tamamdır. Öncelikle teşekkür ederim. Evet, sakatlığım var; %60 ortopedik engelliyim. Bir buçuk yaşında geçirdiğim polio yani çocuk felci sonrası sağ bacağım sakat kalmış. Sağ bacağımı hemen hemen hiç kullanamıyorum. Hatta o yüzden o bacağıma, ‘Başıboş davranan bacağım’ diye söz ederim. Bu sebeple yürümekte güçlük çekiyorum, uzun bacak yürüme protezi ve baston desteğiyle yürüyebiliyorum. Bunun dışında son yıllarda polio geçiren hastalarda oluşan yeni bir takım sorunlar ortaya çıkıyor; Post polio sendromu. Bu sebeple de şimdilerde fiziksel olarak daha güçsüz hissediyorum kendimi, yürümekte ve hareket kabiliyetinde de bir azalma söz konusu. 

Ben, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Yaklaşık yedi, sekiz yıl avukatlık yaptım. Fakat ilerleyen zamanlarda gerek İstanbul'un, gerek adliyelerin fiziksel koşullarının çok yorucu olması sebebiyle sağlığım etkilenmeye başladı. Bu nedenle de avukatlığı bıraktım. Sonrasında abimle birlikte bir gümüşçü dükkanımız ve atölyemiz oldu. Uzun yıllar orada hem gümüş ürettik, takı ürettik, hem de satış yaptık ve çok keyifli bir süreç idi o süreç. Çünkü fiziksel koşulları da tamamen bana uygun olarak tasarlanmış bir çalışma ortamıydı. Sonra anne oldum. Şimdi 17 yaşında bir kızım var, ismi Yağmur. Liseye gidiyor.

A.T.A.: Allah bağışlasın diyelim biz de kendisine.

B.U: Çok teşekkür ederim. Yağmur'un doğumuyla birlikte çalışma hayatına, annelikle birlikte yürütmekte zorlandığım için ara verdim. Son yedi yıldır, sekiz yıldır da kardeşimle birlikte yürüttüğümüz bir atölyemiz var. Kadın dayanışmasıyla oluşturduğumuz bir atölye burası ve burada kültür, sanat, edebiyat, felsefe gibi konularda hem eğitimler yapıyoruz, hem de yazar, çizer, sanatçı dostlarımızla söyleşiler, imza günleri, tiyatro gösterimleri, müzik dinletileri gerçekleştiriyoruz. Kendimle ilgili söyleyebileceğim şeyler bunlar.

Post Polio

A.T.A.: Post Polio dediniz ya, bugünlerde olanlar deyince yaşla mı alakalı yoksa dönemsel mi yani çağımız ile mi alakalı? Tam anlamadım da ben, onu açalım mı biraz?

B.U.: Tabii ki. Post Polio yaşla alakalı, normal koşullarda polio olduğunuz zaman sadece sakat kalan kaslarda değil, diğer kaslarda da aslında bir tutulum gerçekleşiyormuş. Bu her zaman gözden kaçan bir durum, sağlam diye adlandırılan kasların da zamanla kullanılması ve yorulması sonucu zayıflama meydana getiriyor ve hareket kabiliyeti azalıyor, çok daha hızlı yoruluyoruz. Devamında da eğer kontrol altına alınmaz ise tamamen kullanılmaz hale gelme ihtimali de var. Bu nedenle, yaşam koşullarını daha yavaşlatmak, kasları daha ekonomik kullanmak gerekiyor ve ilaç desteğiyle de bu süreci olabildiğince rahat geçirmekle ilgili bir süreç yaşıyorum.

A.T.A.: Bu haftaki konumuz için aslında biraz tüyo verdim ama tam da açamadım orayı. Dediğim gibi, Nisan ayında kör annelerin deneyimine dair bir konuğumuz olmuştu - siz de sakat bir anne olarak, hatta sakat ve bekar bir anne olarak bu hafta konuğumsunuz. Bunu konuşacağız ama ben şunu da demiştim; çok güzel bir mail aldım, beni sevindirdi. Şimdi onun detayını verelim; Açık Radyo’yu, Sakat Muhabbet’i nasıl keşfettiniz? Aslında bununla alakalı beni sevindiren bir gelişme var ve onu konuşalım isterseniz. Nasıl oldu da Sakat Muhabbet’e düştü yolunuz?

Birlikte Üretiyoruz’dan Sakat Muhabbet’e Uzun İnce Bir Yol

B.U.: Çok düzenli olmasa da normalde de zaten uzun yıllardır Açık Radyo dinleyicisiyim ama Sakat Muhabbet programına hiç denk gelmedim açıkçası. Geçen hafta Sakatlar Haftası ile ilgili sosyal medyada bir paylaşımda bulunmuştum. Oradan o paylaşımı gören bir arkadaşım, canım Aylinciğim bana yazdı ve ‘Açık Radyo’da böyle bir program var, bir dinle’ diye önerdi.

A.T.A.: Soy ismi nedir Aylin Hanım’ın?

B.U.: Duruöz.

A.T.A.:Aylin Duruöz’e de bir selam göndereyim buradan, dinleyicimiz imiş madem. Buyurun, devam edin siz.

B.U.: Bunun üzerine hemen açtım programı, yaptığınız birkaç söyleşiyi dinledim, çok da hoşuma gitti. ‘Neden ben de katılmıyorum’ diye geçirdim aklımdan çünkü kendimi ne kadar anlatırsam o kadar yaygınlaşıyor yaşadığımız durumlar. Hemen orada bulduğum bir mail adresine yazdım, ‘Benim de kallavi bir hikayem var, programa nasıl katılabilirim acaba?’ diye. Birkaç gün bekledim ama böyle çok da sabırsızlanıyorum, biraz da heyecanlıyım galiba. Hemen aklıma Açık Radyo'da program yapan arkadaşım geldi; Gökçe Türkmen - Açık Radyo, Birlikte Üretiyoruz programından - çok severim kendisini. Hemen ona söyledim, ‘Gökçeciğim, böyle bir bağlantı kursak, Alper Bey ile sen bir konuşsan, programa katılsam’. O da sağolsun, hemen sizinle bağlantı kurmuş ve akabinde de siz aradınız, güzel de bir sohbet yaptık telefonda. Şimdi ise buradayım.

A.T.A.: Gökçe Hanımın mailine baktım, 15 Mayıs’ta atmış bana maili. Bu bilgiyi vermiş. Sizin Açık Radyo’ya mesajınız 11 Mayıs’ta aslında ama Açık Radyo mesajı iletmedi diye anlamasın dinleyenler. Ben de Gökçe Hanımı tanımıyorum bu arada, birebir tanışmamıştım ama Açık Radyo’cu olduğunu bildiğim herkesle, sizinle de yani  dinlediğiniz için - benim eskiden beri gelen bir alışkanlığım. Direkt mesela Binnaz Hanım diyorum şimdi ilk kez tanıştık diye ama eğer bu program olmasa ben hemen Binnaz diye size seslenirdim çünkü Açık Radyo dinliyor ise benimle aynı paralelde bakıyordur dünyaya diye benim bir ön görüşüm var. Şimdiye kadar da hiç bunun dışında bir şey olmadı. Gökçe Hanım’a yazdım, dedim hatta, ‘Sizin Birlikte Üretiyoruz programınızdaki partneriniz Alper Can Kılıç - benim yakın bir arkadaşım, ekoloji aktivisti. Hatta Gökçe Hanım da dedi, ‘Ne güzel oluyor böyle kesişmeler’. Şunu da farkettim, ben Sakat Muhabbet’in ilk bölümlerinde şunu yapıyordum hep; bana ulaşmak için mail adresim şu diyordum, sonra dememeye başlamıştım çünkü radyo programında bilemiyorsunuz kim dinliyor, kim dinlemiyor yani siz yapıyorsunuz ama belki de dinlemiyor kimse diye bir ön algı da oluyor insanda. O yüzden sizin nezdinizde, ben tüm bizi dinleyenlere, konuk olmak isteyenlere şunu demek istiyorum; sosyal medyada Alper Tolga Akkuş yazarlar ise oradan bana ulaşabilirler. Sakat Muhabbet’in de var sosyal medya hesapları. [email protected] adresi de var, oradan da yazabilirler. Böyle biraz konudan saptık ama önemli bir şey bize ulaşmak isteyenler için. Ortalara bir yere geldik Binnaz Hanım. Biz, müzik paylaşıyoruz dinleyicilerimize ve konuğumuza soruyoruz; bu hafta ne dinleyelim? Anonsu siz yapın isterseniz.

B.U.: Beni çok etkileyen bir Sezen Aksu şarkısı var; “Düş Bahçeleri.” Bu bir dizi müziği olarak da yayınlanmıştı. Ben ilk dinlediğim günden itibaren bu şarkıdan çok etkilendim. Dizide bir engellinin hayatı konu ediliyordu ve orada geçen şarkı sözü beni çok etkilemiştir ve hâlâ çok etkiler. İlk duyduğumda duvarıma yazmıştım - ‘Yakala saçından tut hayatı; çevir yüzüne öp’. Bu sözü kullanmayı da çok seviyorum, duyduğum zaman çok heyecan da duyuyorum. Mümkünse bunu dinlemeyi çok isterim.

A.T.A.: Hangi dizi idi bu arada? Dizinin adını da verelim isterseniz.

B.U.:Azim diye bir diziydi. Sanıyorum Müjdat Gezen'in başrolde olduğu bir diziydi ama çok kısa bir diziydi, belki de tutulmadı o dönemde. Bu şarkı oradan bir miras kaldı. Çok sevilen bir şarkıdır, benim için de çok önemlidir.

A.T.A.: Dinliyoruz o zaman şimdi.

Sakat, Bekar… Üstelik Anne

A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor ve bu hafta konuğumuz Binnaz Uzun. Bu hafta ben program başlığını -konuğumuza da danışarak - ‘Sakat, Bekar… Üstelik Anne’ olarak belirledim. Aslında burada da toplumun sakatlığa bakışına hafif bir eleştiri de var çünkü ‘sakat ve bekar’ tamam, normal, olabilir ama ‘sakat, bekar anne’ sanki Türkiye'de yani olamaz, olmamalı gibi bir algı var. Onun üzerine konuşacağız aslında Binnaz Hanım ile. +90 adlı YouTube kanalında da Binnaz Hanım'ın bekar anneliğe dair, altı dakika 15 saniyelik bir röportajı var, oradan bakabilirsiniz ve orada da, ‘Bekar Anne olmak: Engelli insanların çocuk yapamayacağını düşünüyorlar’ başlığı atılmış. Biz de bu hafta bu konuya girelim dedik Binnaz Hanım’la; sakat, bekar bir anne olmak ve Türkiye diyorum. Sözü Binnaz Hanım, size bırakıyorum, gerisini siz getirin isterseniz.

B.U.: Evet, sizin de dediğiniz gibi sakat ve bekar olmakta hiçbir sakınca yok hatta olması gereken bu - sakat insan yaşamını yalnız bir şekilde sürdürmeli. Bir de üstüne üstlük anne olmak çok kabul edilebilir bir şey değil, bu konuda kabul edilebilir bir algı yok çünkü sakat bir kadının bir çocuğu dünyaya getirmesi, onun bakımını, eğitimini, yetiştirmesini üstlenmesi çok olası görülmüyor. Hamilelik öncesi dünyaya getirmeye karar verme aşamasında da başlayan bir şey bu. Ola ki siz de böyle bir düşünceye sahipsiniz ve dışarıdan birçok uyaran geliyor; ‘Nasıl yapacaksın?’, ‘Doğum aşamasında bir çok sorunla karşılaşacaksın’ gibi. Bütün bu söylenenler zaten kendinizde var olan kaygıyı daha da arttırıyor. Ayrıca bu konuda destek olucu bir takım uygulamalar da yok, kendi kendinize halletmek durumundasınız. Tabii beraberinde çocuk dünyaya geldikten sonra da, ‘Onu nasıl büyüteceksin, ona nasıl bakacaksın?’, ‘Kendine zor bakıyorsun, o çocuğa nasıl bakacaksın, çocuk arada heba olacak’ gibi bir takım düşüncelerle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu da açıkçası ister istemez insanda ciddi bir kaygıya ama özellikle de korkuya sebep oluyor, ‘Acaba yapabilir miyim?’ sorusunu sormaya başlıyorsunuz. Ama gerçekten niyet edip isteyince olmayacak şey yok bence. 

Ben çok rahat bir hamilelik süreci, çok rahat bir doğum süreci yaşadım. Ardından da dünya güzeli bir kızım oldu. Evet, birçok güçlükle karşılaştım ama benim arkamda çok güçlü, her zaman yanımda olan, sevgi dolu bir ailem oldu, çok kıymetli arkadaşlarım oldu. Yardım istemeyi becerebildiğimiz ölçüde çocuğun bakımı da çok kolaylaşıyor - her alanda olduğu gibi aslında. Ben her zaman yardım istemeyi becerebilen bir insan oldum, o yüzden de birçok zorluğa rağmen özellikle ilk bebeklik aşamasını çok kolay atlattım. Fakat asıl mesele sokağa çıkmaya başladıktan sonra meydana geliyor. Sokakta çok tuhaf laflarla ve çok tuhaf bakışlarla karşılaşıyorsunuz çünkü yürürken ona yeterince sahip çıkamıyorsunuz - elini bıraktığında yetişemiyorsunuz, başkalarından yardım istemek durumunda kalıyorsunuz. Böyle olunca da yani bu haldeyken ‘Niye bir çocuk dünyaya getirdin?’ - sözleriyle olmasa bile - bakışlarıyla karşılaşıyorsunuz. Sonra okul süreci başlıyor. Okul sürecinde çocuğunuzun arkadaşları tuhaf bakışlar atıyorlar. Bazıları benim yürüyüşümü taklit ederdi, okulun bahçesinden içeriye girdiğimiz an benim gibi yürümeye başlarlardı, böyle biraz paytak paytak ve gülerlerdi.

A.T.A.: Kızınız ne yapardı öyle yapılınca, üzülür müydü Yağmur?

B.U.: Sanıyorum ki ben onunla bunu hep paylaştığım için, bu farklılıkların farkında olmasını ve kabul etmesi konusunda hep konuştuğum için çok etkilenmedi bu konudan. Hatta benden daha farklı çözümler üretmeye çalışırdı. Bir kez yanımızdan arkadaşları koşa koşa giderlerken, ‘Kızım, bizim hiç acelemiz yok, biz yavaş yavaş gidelim’ demiştim ve o da bana, ‘Yapma anne ya, yavaş yavaş gitmiyoruz. Sen sakatsın, onun için böyle yavaş yürüyoruz’ demişti.

A.T.A.: Kaç yaşındaydı bunu dediğinde?

B.U.: Üç ya da dört yaşındaydı.

A.T.A.: Daha erken olgunlaşıyor belki de sakat annelerin çocukları yani şu an aklıma gelen bir şey bu da.

Annesi Sakat Bir Öğrenci

B.U.: Evet, sakat annelerin çocukları çok daha çabuk büyüyor çünkü kendi işlerini kendilerinin yapması gerekiyor. Benim kızım iki yaşındayken bağcık bağlayabiliyordu çünkü ben eğilip ona yardımcı olamıyordum. Yine iki yaşındayken kendisi soyunup giyiniyordu, birtakım ihtiyaçlarını kendisi hallediyordu. Belli bir yaşa geldikten sonra dışarıdaki işlerini kendisi halletmeye başladı fakat bundan hiçbir zaman bir rahatsızlık duymadı. Bir de ben hep okul sürecinde öğretmenlerden çocuklarla beni buluşturmasını istedim. Üçüncü sınıfa giderken Yağmur'un öğretmeni, Yağmur'un da onayıyla, Dünya Engelliler Günü’nde beni bir söyleşiye davet etti. Başlangıçta çocuklar benim yürüyüşüme bakıyorlardı - meraklı, çekingen bir duruş içerisindelerdi. Sonra bir çember oluşturduk, sohbet etmeye başladık. Ben yaşadıklarımı, eğitimimi nasıl gerçekleştirdiğimi, hayatı nasıl sürdürebildiğimi, Yağmur ile ilişkimi anlattıkça o çekingen bakışlar hayranlık ve sevgiye dönüştü. Çocuklarla söyleşide en son sözü Yağmur'a verdik ve ‘İstersen sen de paylaşabilirsin, sakat bir anneyle birlikte olmak nasıl diye’ dedik. O şöyle başladı; ‘Ben bütün arkadaşlarıma göre çok daha şanslıyım çünkü annemin sakat olması benim hayatıma çok daha farklı şeyleri kattı. Benim annem çok akıllıdır, çok zekidir. Belki birlikte koşamıyoruz ama kitap okuyoruz - evimiz kitap dolu’. Bir de çocukken bunları çok daha heyecanlı anlatıyor, ‘Belki koşamıyoruz ama çok güzel filmler seyrediyoruz. Bu hafta İran filmlerine geçtik’ gibi. Söyleşi bittiğinde hepsi bir yarış haline girdiler, ‘Binnaz Teyze benim koluma gir!’, ‘Binnaz Teyze şu sandalyeye otur!’, ‘Binnaz Teyze aman şunu çek!’ diye. Sakat anne ya da sakatlıkla ilgili bakış açısı çocukluktan itibaren aslında oluşturulmalı. Bu farkındalık, çocuklukta gerçekleştiğinde, yetişkin olduklarında da herhangi bir sorunla karşılaşmamış oluyoruz.

Sakat ve Bekar Anne Olmak!

A.T.A.: Buraya kadar sakat anneliği konuştuk ama sakat ve bekar anneliği konuşmadık. Sakat ve bekar annelik kısmını da alalım sizden isterseniz.

B.U.: Tabii ki, zaten aşağı yukarı aynı şey. Sakat bir kadınsın, bir çocuk dünyaya getirmişsin. Zaten kendine ve ona zor bakarken, üstüne üstlük bir de eşinden ayrılmışsın. Genel olarak kadınların bir erkeğin koruması, kollaması altında olması düşüncesi var. Ama sakat bir kadının erkeksiz, yanında ona destek olan bir eşi olmadığında hiçbir şeyi gerçekleştiremiyor gibi bir düşünce oluşuyor ki bu da bize yansıyor. Ben de eşimden ayrılmaya karar verdiğimde ilk aklıma gelen şeylerden bir tanesiydi bu; Yağmur'un bakımını acaba tek başıma sürdürebilir miyim? Bu beni biraz zorladı ama sonra mutsuz bir ilişkinin içerisinde çocuk büyütmektense daha zor koşullarda çocuk büyütmek bence çok daha iyi olacaktır diye düşündüm ve oldu.

A.T.A.: Şimdi 17 yaşında değil mi Yağmur? Nasıl ilişkisi sizinle?

B.U.: Çok güzel bir ilişkimiz var anne - kız. Hatta benim sakatlığımla da dalga geçebilen bir ilişki içindeyiz. Dün akşam bugün olacak programı söylediğimde, ‘Hadi yine benim varlığımla nemalanıyorsun anne’ diyerek bir espri de yaptı. Yani Yağmur arkadaşlarıyla da paylaşıyor - benim katıldığım programları, röportajları arkadaşlarına gönderiyor. Bazı çocuklar yaşadıkları bu durumlarla ilgili anneden utanabiliyor - anneyle birlikte dışarıya çıkmak istemeyebiliyor. Bu da anne - çocuk ilişkisini çok olumsuz etkiliyor. Annede suçluluk duygusu oluşmaya başlıyor. Fakat biz Yağmur ile bunların hiçbirini yaşamadık, birlikte her yere gidebiliyoruz, birlikte her şeyi konuşabiliyoruz. Arkadaşlarıyla bunu paylaştıkça birçok arkadaşı da annen bizim idolümüz demeye başlamışlar. Bu onu da çok mutlu ediyor. ‘Sakat, Bekar Anne’ olmak aslında toplumda da çokça olabilirmiş gibi görünmüyor.

A.T.A.: Olduğunu ve çok kolay olduğunu siz yaşayarak deneyimlediniz diye anlıyorum ben bu konuşmamızdan aslında.

B.U.: Tabii ki. Yani burada esas önemli olan başta da söylediğim gibi, destek isteyebilmek. Elbette çok büyük zorlukları var - zaten başlı başına bir çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi kolay bir şey değil, bu koşullarda tabii ki bir çok zorlukla karşılaşıyoruz. Yardım istemeyi bilmek gerekiyor ve bu yardımı istemek aslında çocuğu zenginleştiriyor da. Çünkü çok başka insanlar ile çok başka ilişkiler yakalıyor, çok farklı insanlar tanıyor. Belki de bir avantaja dönüşüyor sakat anne olmak.

A.T.A.: Sadece sakat olmakla ilgili değil, sakat olmasanız da bekar olduğunuz zaman desteğe ihtiyacınız olması durumu olabilir, yardım isteyebilirsiniz. Yani sakatlık dünyanın dışında, apayrı bir şey değil. Ben Sakat Muhabbet’te de bunu vurgulamaya çalışıyorum; Hep algılar da olan bir şey bu. Olmaz, etmez. Siz dediniz ya küçükken sınıfa gitmişsiniz, sınıftakiler sizi çok sevmişler. Aslında bu topluma anlatsak kendimizi, derdimizi ve anlaşılsak, toplum da bizi bağrına basacak, biz de belki bunları yaşamayacağız. Öyle bir perspektif şu anda canlandı gözümde.

B.U.: Evet, aslında ortada olmak önemli. Gerek ebeveynlerin sakat çocuklarını toplum dışı tutmaları, gerek bu durumu kabullenmemeleri aslında bizi toplumun dışına iten şeyler. Orada başlıyor her şey. Dolaysıyla okula gidemiyoruz, iş hayatında olamıyoruz ve yokmuşuz gibiyiz. Yani sokağa çıktığımızda göremiyorsunuz. Çok az engelli insan var. 

A.T.A.: Çok fazla var ama görünen az.

B.U.: Evet, sokakta görünen çok az. Ben değişik yerlere, mitinglere vs. gittiğim zaman tekerlekli sandalye ile gidiyorum. Arkadaşlarım beni sürüyorlar ve bu o kadar şaşkınlıkla karşılanıyor ki... Yani sakat bir insanın bir mitingde yer alması - alkışlanıyorum öyle söyleyeyim. Olağanüstü bir şeymiş gibi fotoğraflarımı çekiyorlar, alkışlıyorlar, bravolar... Aslında tek farkımız yürüyemiyor olmak.

A.T.A.: Ya da duyamıyor olmak, göremiyor olmak.

B.U.: Evet, tabii ki.

A.T.A.: Yani başka hiçbir şey yok aslında. Son olarak sözlerinizi de alarak bitirelim çünkü vaktimizin sonuna doğru geldik. Binnaz Uzun idi bu hafta konuğumuz; sakat, bekar ve anne olmayı konuştuk Binnaz Hanım ile. Son sözleriniz nedir Açık Radyo, Sakat Muhabbet’te Binnaz Hanım?

‘Ben seni engelli olarak görmüyorum’

B.U.: Ben kısaca şuna da değinmek istiyorum vaktimiz olduğu ölçüde; sakatlık ve bekarlık ile ilgili duygusal ilişki kurma konusunda da aslında birçok problemle karşılaşıyoruz. Birçok insan karşısındaki sakat kadını çok sevmesine rağmen sırf bu sebepten dolayı o ilişkiye başlayamayabiliyor. Başladıktan sonra ailenin ve toplumun çok ciddi tepkileri oluşabiliyor. Bu da aslında var olan ilişkiyi de zedeliyor çünkü birlikte bir şeyi yapamıyor olmanın, kabul göremiyor olmanın oldukça olumsuz sonuçları var. Dolaysıyla anne olmak da bunun beraberinde zorlaşıyor çünkü kabul görmeyen bir ilişki yaşıyorsunuz. Bunun dışında şuna da değinmek istiyorum, çok takıldığım bir söz; ‘Ben seni engelli olarak görmüyorum’. Bu benim en son yaşadığım ilişkide duyduğum bir sözdü yani dünya iyisi bir insandı. Benim fiziksel koşullarımı olabildiğince rahatlatan, gerektiğinde sırtında taşıyan bir insandı.

A.T.A.: Onun bir sakatlığı yoktu değil mi? Onu da vurgulayalım.

B.U.: Yok, yok değil. Evet, bu da çok karşılaştığımız bir soru. Sanki öyle olması gerekiyormuş gibi çok şaşırtmıştı beni. Burada aslında şöyle bir algı var; sakatlık kötü bir şey ve ben seni öyle görmüyorum. Bütün bunları anlatarak, bu tür programlara olabildiğince katılarak, sokağa çıkarak kendimizi anlatmak; hem bekar, hem kadın, hem de anne olarak aslında hayatın içinde herkes kadar yer alabileceğimizi göstermemiz gerekiyor.

A.T.A.: Son sözleriniz ile Sakat Muhabbet’e başlarken benim aklımdakileri aslında siz paylaştınız dinleyenlerle, çok hoşuma gitti bu sözler. Benim de aslında duygularıma tercüman oldunuz Binnaz Hanım, çok çok sağolun konuk olduğunuz için. 

Sakat Muhabbet’te bu hafta Binnaz Uzun'u konuk aldık; kendisi sakat, bekar ve anne. Bu hafta destekçimiz Umut Osman Bayraktar idi. Çok sağolun konuk olduğunuz için Binnaz Hanım. Açık Radyo'da bir hafta sonra başka bir konuyla birlikte görüşmek üzere diyorum. Hoşça kalın.

B.U.: Hoşça kalın.