Hem sağır, hem ampute, hem Marvel: Echo

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş ve Elif Gamze Bozo, Marvel dünyasının yeni dizisi "Echo" üzerinden sinemada sakatlık temsiliyeti meselesine bir kez daha değiniyorlar.

""
Hem sağır, hem ampute, hem Marvel: Echo
 

Hem sağır, hem ampute, hem Marvel: Echo

podcast servisi: iTunes / RSS

Elif Gamze Bozo: Merhaba, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e, sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Ben Elif Gamze Bozo.

Alper Tolga Akkuş: Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 24 Ocak 2024 Çarşamba. Bu haftaki programı destekleyen Halil Elçioğlu’na teşekkür ederek başlamak istiyoruz programa. Evet Elif, önce şunu sorayım; geçen bölüm yeni yılın ilk bölümüydü ve sen ilk defa programcı olarak katılmıştın. Ona dair izlenimlerini, gelişmeleri dinleyenler belki merak ediyordur ve ben de merak ediyorum. Neler oldu bu iki haftada?

E.G.B.: Dinleyen çok olmuş, yorumlar da güzeldi. Hatta telefonlar da aldım. Çevremde çok fazla insan beni takip ettiği için sosyal medyadan geri dönüşler de vardı. Bence çok güzel bir iş başardık. Umarım bundan sonraki süreçte bu programı daha güzel sohbetlerle, daha güzel konuklarla daha da zenginleştirmiş oluruz.

A.T.A.: Ben ondan emin olduğumu ilk bölümde söylemiştim ve bu düşüncem devam ediyor zaten, hiç de değişmeyecek, ona emin olabilirsin sen. Bu hafta bir kez daha sinema ve dizilerde sakatlık temsili üzerine bir program yapacağız. Bir kez daha diyorum çünkü tam bir sene önce, 31 Ocak 2023 tarihindeki yedinci programımızda Zeynep Ünalkonuk almıştım. Zeynep Ünal da Mithat Alam Film Merkezi’nin eski müdüresi idi ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki sorunlar nedeniyle görevine son verilmişti. Onunla da biz birçok ABD filmi, Türk filmi üzerine konuşmuştuk.




Peki bu hafta neden yine bu konuya eğiliyoruz? Çünkü 10 Ocak 2024 tarihinde Disney platformunda bir dizi kondu; Echo. Beş bölümlük bu dizi üzerinden konuşacağız. Ben bu diziyi nasıl öğrendim onu da paylaşayım; Gazete Oksijen’in O2 ekinde Defne Akman'ın röportajı vardı. Bu dizinin yönetmeni Sydney Freeland ile ilgili - ki Sydney Freeland da Navajo Kızılderilisi bir yönetmen - bu dizi hakkındaki detayları, diziyi niye seçtiğimizi senden alalım o zaman Elif.

E.G.B.: Bu dizinin en güzel tarafı sakat olan bir kadını canlandıran bir başrol oyuncusu var ve bu kişi gerçekte de işitme engelli ve ampute bir sakat kadın. Normalde bizler hep sakatları hep oyuncular temsil eder diye biliriz ama burada gerçekten sakat bir kişiyle karşı karşıyayız ve aynı zamanda bir kadın mücadelesi de var. Dizinin diğer kalan kısmını da senden dinleyelim Alper.

Echo'da Maya Lopez karakterine hayat veren Alaqua Cox

A.T.A.: Şimdi bu kadının gerçek ismi Alaqua Cox.  26 yaşında ve bir Kızılderili, Amerikan yerlisi kendisi. Dediğin gibi Echo dizisinde Maya Lopez adındaki bir süper kahramanı canlandırıyor ve bu karakter de işitme engelli, sağır diyebiliriz ve bir bacağı da ampute. Alaqua Cox da zaten dediğin gibi, kendisi de sağır ve ampute. Bu açıdan ABD için de bir ilkmiş benim okuduğum kadarıyla. Defne Akman'ın röportajında, zaten yönetmen Sydney Freeland de buna değiniyor. Bir yandan Kızılderili olması, bir yandan sağır olması, bir yandan ampute olması ve dizide de oynaması çok büyük bir ilerleme gibi gösteriliyor. 

Biz Sakat Muhabbet’de 32. bölümdeyiz şu anda Elif. Düşün yani biz, Türkiye'de geride kaldık, aşalım diyoruz, 2024 yılındayız ama ABD'de de bile yeni yeni oluyor bunlar. Sen demin ‘sakat bir karakteri sakat olmayan ünlü oyuncular canlandırıyor genelde’ demiştin. Şimdi Alaqua Cox’un canlandırdığı Maya Lopez ile alakalı ben Ekşi Sözlük’e girdim, ne yazmış bizim ekşiciler diye baktım. Herkes eleştirmiş; ‘bu kadını niye oynattılar’, ‘bu kadın iyi oyuncu değil’, ‘o oynayacağına şu oynasın’ demişler. Yani izledim ben diziyi ve bir Marvel dizisi bu dizi, onu söyleyelim. Marvel evreni, DC evreni, süper kahramanlar dizileri, filmleri vardır. Ben onu çok takip eden biri değilim ama dinleyenler biliyorlardır. Şu dikkatimi çekti; Netflix’de, Disney’de, Türk sinemasında, Hollywood'da sakat bir insanın canlandırılması sakatlık çalışmaları yapan aktivistler için, bizler için çok çok değerli. Buna dair bir kadın karakterin olmasıyla da kadın dayanışmasına çok fazla atıf var. O konularda da senden görüş alalım istersen.

E.G.B.: Bir yazı var bu diziyle ilgili, önce onunla başlamak istiyorum. Sakat oyuncu gerçekte de sakat. Sağlıklı bir bedende sağlıklı bir zihin yani hatta Platon'un felsefesinden yola çıkarak bir alıntı yapılmış ve oyuncu şunu söylüyor, ‘Ben gerçekten bunu canlandırdığım için mutluyum çünkü temsiliyeti gerçek duyguları yansıtıyor.’ Bu önemli bir ayrıntı çünkü Türkiye'de de vardır biliyorsun, eski Yeşilçam filmlerinde de vardır. Hep ünlü oyuncular sakat bir karakteri canlandırır ve genellikle tekerlekli sandalyeye mahkum edilmiştir, üzerine bir battaniye örtülüdür dizilerde, hep bu karakterler gözümüze gelir sinemalarda. Son zamanlarda yapılan sakatları anlatan filmlerde de aynı; hep muhtaçlık üzerinden gidilerek yapılmış ya da çok fazla bir kahraman görüntüsü ama kahramanı da hak temelli mücadeleden çıkararak anlatılmış bir yol izlenir.

Bu dizide de aslında tam hak temelli bir yaklaşım da var yani kadın dayanışması var ve kadın dayanışmasıyla beraber bir mücadele var, hakların alınması istenen bir mücadele var. Etnik bir kimlik de var açıkçası çünkü Kızılderilileri yansıtan bir dizi olmuş. Burada bir kimlik de var ve bu anlamda da çok çarpıcı.

A.T.A.: İstersen diziyi biraz anlatalım; beş bölümlük bir dizi. Ben baktım, IMDB puanı da az, düşük ve aslında dizinin en başında, ilk sahnelerde sanki devamı olacak gibi bir izlenim alıyorsun ama ilk sezonda bitirilmiş dizi. Yani ilgi çekmemiş, çok izlenmemiş. Bu da aslında sakatlıkla alakalı olabilir gibi geldi bana çünkü sakat olmayan insanlar sakatlıkla ilgili hiç bir konuyu görmek, duymak, bilmek istemiyor. Kapalı kapılar ardında kalalım, hiç görünmeyelim, onlar da rahat etsin gibi bir düşünceleri var. Ben mi bunu uyduruyorum yoksa sen de mi böyle düşünüyorsun?

E.G.B.: Gerçekten tam da böyle. Yani biz; sen de, ben de gazetecilikten geldiğimiz için özellikle bizim medya kısmı, engelli bireylere zaten bir kılavuz yayınlamıştık. Engelli Kadın Derneği’nin yaptığı bir çalışma vardı, Engelli Ayrımcılığına Karşı Medya Dili Kılavuzu diye bir kılavuz yayınlanmıştı. Orada da mesela sakatların nasıl anlatıldığı ve sakatların görünmemesi gerektiği gibi ‘rağmen’ kelimesi vardır, ‘Engeline rağmen başardı’. Aslında rağmen diye bir şey yoktur, herkes bir mücadele içindedir ama sizin fiziki farklılıklarınız, fiziki görüntünüz toplumda bir önyargı oluşturmuştur ve bu yüzden de ekran önüne çıkmanız biraz daha zorlu olabilir. Hatta sadece ekran önünde değil, birçok alanda, sinemada, sanat dallarında zorlu olabilir. Resim yapan bir kişi olarak belirteyim, bir fotoğrafçı olarak da belirteyim; örneğin, sakat birinin sergisini geziyorsunuz, insanlar oradaki eserlere değil, direkt olarak sakatlığın başarısına odaklanıyorlar. Aslında bütün haklar eşit olsa siz o mücadeleyi, o eforu sarf etmeden de her sanatçı gibi rahatlıkla karşılanabilirsiniz.

A.T.A.: Şimdi ben yine Echo dizisine geleyim. Bu haftaki bölümün başlığını - seninle de mutabık kalmıştık - ‘Hem sağır, hem ampute, hem Marvel’ diye belirledik. Bir süper kahraman ve bir sakat. Aynı kelime içinde gelmesi sakat olmayan dünyaya garip gelebilir. Benim bu ilgimi çekti biliyor musun? Sakat bir süper kahraman olabilir mi? Olabilir, dizi bunu gösteriyor. Bir yandan da bu Marvel dizilerinden bir de The Boys dize bir dizi de izlemiştim ben. Herkes orada süper kahramandı. Onu izlerken şunu düşünmüştüm ben; aslında süper kahramanlar biziz. Çünkü en iyi koşmak, havada uçmak, düşünceleri okumak yetenek ister ama cam kemik hastası olarak hayata tutunmak da bir süper kahramanlık ya da Cerebral Palsy’li olarak gazeteci olmak da süper kahramanlık. Yani aslında bunu dramatik yapanlara kızıyoruz ama bir yandan da bakınca aslında ‘dünyanın süper kahramanları sakat bireyler’ desem çok mu böyle afaki gelir kulağa? Ne diyorsun bu konuda?

E.G.B.: Az önce de belirttim Alper; aslında önümüze çıkan engelleri, önyargıları kırsalar belki biz de bu kadar efor sarf etmemiş olacaktık. Her şeye daha kolay erişebilecek ve biz de kahraman olmak yerine normal standartlarda bir insan olabilirdik. Yani aslında herkesin yaptığını yapıyoruz, çok farklı bir şey yapmıyoruz. Türkiye'de kaç tane gazeteci var? Sayısız. Kaç tane hukukçu var? Sayısız. Aslında hepimizin yaptığı iş aynı. Tabi bizler daha fazla efor sarf etmek zorunda kalıyoruz dediğim gibi çünkü erişebilirlik sorunumuz, her yere ulaşım sorunumuz, bir yerlerde kendimizi gösterme çabamız, fiziksel görüntümüz nedeniyle önyargılarla karşılaşmamız gibi birçok problemle karşı karşıya kalınca çok fazla efor sarf ediyoruz. Evet, bunun yanında sağlık sorunlarımız da var, illaki oluyor. Bunlar bize engel teşkil ediyor mu? Dönem dönem evet, teşkil ediyor, etmiyor değil ama burada en çok engel teşkil eden toplumun bakış açısı. Bize konulan, yasalarla bile dayatılan bazı engeller var. Bu engelleri aşmak için de çok çaba sarf ediyoruz. Senin dediğin doğru, belki bu yüzden de kahraman oluyoruz. Çünkü bunu yapamayan, o gücü kendinde bulamayan birçok sakat arkadaşımıza da bu anlamda belki öncülük etmiş de olabiliyoruz farkında olmadan.


A.T.A.: Ortalara bir yere geldik. Bu hafta ne dinleyelim?

E.G.B.: Echo dizisinin tema müziğini dinleyelim.

A.T.A.: Besteci Dave Porter.



E.G.B.: Sakat Muhabbet devam ediyor. Bir Marvel dizisi, Echo üzerinden sakatlık temsiliyetini konuşmuştuk ilk bölümde. Aynı konuya farklı bir düzlemde devam edeceğiz.

A.T.A.: Lafını balla kesiyorum Elifciğim, sonrasına devam edeyim. Sakat Muhabbet, Kasım 2022'de başladı ve beş altı bölüm olmuştu. Ömer Madra’yı Açık Radyocular bilir. Açık Radyo’nun kurucusu kendisi ve aynı zamanda ‘İklim Dede’ olarak da biliniyor Ömer Abimiz. O, bir sene kadar önce, 18 Mart 2023'te bana bir mail atmıştı. Şöyle yazmış Ömer Abi, ‘Merhaba Alper, biraz uzun ama ilginç bir inceleme. İlgini çekebilir. Belki bu konuların bir uzmanı ile programına değerlendirme yapabilirsin.’ Ben de arada Ömer Abi ile yazışıyorum ve ‘Abi aklımda, bir konuk bulacağım, yapacağım’ diyorum. Burada yeri gelmişken, o makaleyi belki ileride tek bölümde yine ele alırız ama o makalenin de ben detayını vereyim; The Guardian'da yayınlanan bir makale idi bu ve Jan Grue'nin imzasını taşıyor. Jan Grue de Norveçli bir akademisyen. Kendisi de bir sakat, sandalye kullanan bir sakat. Bilgilerini almıştım ben ve aslında o makale Ömer Abinin dediği gibi çok uzun bir makale, pek çok konuya değiniyor ama makalenin en başında James Bond filmlerinden ve o filmdeki ‘villain’ - villain’ın Türkçe’de düşman, kötü, hain gibi anlamları var - karakterlerin hep beden deformasyonu olan, yüzünde deformasyon olan, sakat karakterlerin kötü, hain, düşman gösterilmesine değinmiş Jan Grue. Sen sinemada buna dair şeyler hatırlıyor musun? Yani genelde ABD ya da yurt dışındaki filmlerde böyle bir şey cidden var mı? Çünkü örnekler de var makalede. James Bond filmlerini sıralamış Jan Grue ve dediği gibi mesela Javier Bardem bir filmin başında çok yakışıklı ve sonunda bir yerde onun yüzü çürüyormuş yani filmde gene bir şey yaşamış. Senin izlediğin filmlerde böyle deneyimlerin, hatıraların var mı kötü karakterlerin sakat olmasına dair?



E.G.B.: Ben bundan birkaç sene önce yani 2019’un son zamanında ABD’nin Los Angeles şehrine gitmiştim. Los Angeles’da da biliyoruz ki Hollywood Müzesi var ve Hollywood Müzesi’nde o güne kadar yapılan sinema karakterlerinin heykelleri var. O heykellerin hepsinde fiziksel farkındalığı olan bizim kötü kahramanlar, fiziksel görüntüsü farklı olup biraz daha kötü gösterilen ama bir taraftan da engelli ya da daha doğrusu sakatlığı farklı anlatan, betimleyen taraflar da vardı sinemanın bir kısmında. Burada aslında şöyle bir durum da var; fiziksel farklılığı olan insanlar genellikle kötü duruma düşürülen, orada hiç alışık olmadığı görüntüden dolayı korkup kaçan ve o arada da tabii o verilen tepkilerden dolayı sakat kişilerin ya da farkındalığı olan, farklılığı olan kişilerin sinirlenmesine ve agresif olmasına neden oluyor. Dolayısıyla etki tepki meselesiydi. Bundan dolayı da ister istemez bir tepki vermek zorunda kalıyor sakat kişiler. Dolayısıyla karakteri de bu şekilde sinemaya yansıtırken kötü karakter izlenimi vererek yansıttıklarını düşünüyorum. 

Ben çok fazla çocukluk dönemlerimde karakter olarak yani sakatların böyle bir temsili sinemasına çok fazla denk gelmedim kötü karakter olarak. Ama genellikle Türkiye’deki sinemada sakatların daha farklı anlatıldığı, muhtaç, muzdarip, üzgün, mutsuz ya da intihar etme aşamasına gelen bir birey olarak tanıtmışlardır. Ama tabi bence her karakter bence kişinin oyunculuğuna göre aksettirilmelidir.



A.T.A.: Yani şimdi sen dedin ya ‘ben çok öyle görmedim’ diye, zaten o filmlerde o karakterin sakat olduğunu belirtmiyorlar ama başka türlü düşünüp bakınca onu anlıyorsun. Mesela Dr. No ilk Bond filmidir. Onun galiba bir kolu biyonik idi yani orada onunla bir şeyler yapıyordu. 60'lı yılların filmi Dr. No bu arada. Filmde ‘O sakat!’ denmiyor ama onun deforme olan yüzü ile kötülük, hainlik, olumsuz olan sakat olandır diye arka planda vurgu olarak zihinlere işleniyor aslında bir yandan da.

Şimdi Jan Grue dedim, bu yazıyı yazan akademisyen arkadaşımız, o da tekerlekli sandalye kullanan 42 yaşında birisiymiş. TED konuşması da vardı, ona da baktım, sana da gönderdim hatta.  Evet yazı bayağı uzundu. Bir yazı yazmış Norveç’te sakatlar hakkında ve bayağı ünlü olmuş o dönem ve bir dizide buna rol vermişler; bir Norveç dizisi olan Occupied’da, Netflix'te de yer alıyor bu dizi. Jan Grue şöyle diyor; ‘Önce küçük rolüm vardı.’ Zaten fotoğrafı da var, böyle sandalyede duruyor ve başbakanın asistanı gibi bir rolü var. Sonra birkaç bölüm daha ona rol yazmışlar ve rol giderek kötü birine dönüşmüş ve adam, ‘Orada acaba ben sakatım diye mi bunu yazdılar yoksa normal senaryo akışı mı bu?’ diye düşündüm bir yandan diyor. 



Sen Yeşilçam'dan bahsettin, ona da girelim son bölümde. Yeşilçam filmlerinde çok böyle kabaca, arabaya çarpar erkek karakter ve birden kör olur, ‘Allahım kör oldum!’ der. Çok bilinen bir repliktir. ‘Allahım kör oldum’, öldüm, bittim demek anlamındadır. Sonra damdan düşer, gözü açılır. Türk insanı sakatlığı böyle masalsı komedi gibi gördü. Buna dair bir de Arabesk filmi vardır. 1989 yılının Ertem Eğilmez’in Arabesk filmi bunun parodisidir. Eski Yeşilçam’daki o sakatlık temsiline dair sen neler söylemek istersin?


E.G.B.: Aslında temsili anlatılan durum biraz da gerçeklikten uzaklaşarak anlatılmış Yeşilçam’da. Yani sakatlık yaşanılması çok zor ve kötü bir durum olarak anlatılmış, çok muhtaç, zavallı, bence hiç yaşamasa daha iyi gibi anlatılmış.

A.T.A.: Peki öyle mi? Biz sakatız, öyle değil hayatımız, bunu da belirtmek gerekiyor.

E.G.B: Aslında tam tersi. Herkesin yaptığı ne varsa yeme içme, koşma - bazıları koşamıyor ise bazıları göremiyor, bazıları duyamıyor ise bazıları da kendini ifade ederken zorlanabiliyor. Her engel grubunun farklı farklı ya da her bireyin farklı bir sakatlık durumu olabilir. Yani kiminin boyu kısadır, kiminin boyu çok uzundur, kiminin gözleri farklıdır yani gözlük kullanmak bile o zaman bir sakatlıktır diyebiliriz. Bunun çok da abartılacak bir durum olduğunu sanmıyorum.

A.T.A.: Gözlük erişilebilir bir nesne, erişmenizi sağlıyor. Sakatlığın her aşaması da böyle. Dediğim Echo dizisinde kadının bir bacağının dizinden aşağısı yok ama o biyonik protez ile koşuyor, zıplıyor, hopluyor yani dizide bunu yapıyor ama gerçek hayatta da bunu yapıyor. Çünkü ampute bir insan, sakat değil artık çünkü protez diye bir şey var.

E.G.B: Evet yani artık her şey o kadar kötü gösteriliyor ki - işitme engelli bireyin ya da sağır bir kişinin işitme cihazı kullanmasının gözlük kullananla arasında çok da bir fark yok açıkçası.



A.T.A.: Aynen, kulaklık diyelim, geçelim. Doğru söylüyorsun. Şimdi Yeşilçam dedik ama Yeni Türkiye sinemasının son yıllar örneklerine de ben biraz değineyim istersen Elif. Olgun Şimşek çok bilinen bir aktörümüz ve Yazı Tura filmi vardı 2004’te. Uğur Yücel'in yönettiği bir filmdir Yazı Tura. Rıdvan isimli bir karakteri canlandırdı Olgun Şimşek ve askerde mayına basıp bir ayağı kopan bir askeri canlandırıyordu. Nişanlısı, sevgilisi terk ediyor bunu sakat diye ve sonunda da kötü bir şekilde bitiyordu film. Bu film kötü bir örnek bence. Sonra Kuru Otlar Üstüne filmi. 2023’te Cannes’da Merve Dizdar’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandıran Nuray karakteri. Ben de Eylül ayında onlara soru sormuştum ve o programın metni de daha iki üç gün önce yayınlandı Açık Radyo’da. Onu da yeni paylaştığım için çok taze bende bilgileri. Onun dışında Aniden filmi. 2022 yapımı ama vizyona geçen yıl, birkaç ay önce girmişti. Melisa Önel'in filmi Aniden. Filmde Defne Kayalar başroldeydi ve onun canlandırdığı Reyhan, küçükken bir deniz kazasında ayağı aksak olan, topal olan birini canlandırıyordu ve koku yeteneğini yitiriyor en son zamanlarında. Filmde de kör bir kişi ile tanışıyor ve onu da Öner Erkan, Ömer karakteriyle canlandırıyor. O film aslında iyi bir örnek. Bu arada bir tüyo vereyim dinleyenlere; Melisa Önel ile bir bağlantı kurdum gibi, bir arkadaşım aracı oldu. Onu da belki Aniden filmi üzerine konuk edeceğiz Sakat Muhabbet’e. Bunu sen de şimdi duyuyorsun aslında benden Elif. Yani bilmiyorum ne zaman olur ama öyle bir niyetimiz var. Yeni Türkiye sinemasında sakatlar daha görünür oluyor bana göre ve doğru şekilde yansıtılıyor, buna dair izlenimlerin nelerdir?

E.G.B: Son zamanlarda aslında Engelsiz Filmler Festivali ile biraz da olsa bu yargıyı kırmaya başladı; hem engellilerin temsiliyeti ile ilgili, daha doğrusu sakatların temsiliyeti ile ilgili ve yapımcılarla olan iletişim kanalıyla. Yapımcılar da artık bu noktaya biraz daha hak temelli bir yaklaşımla ulaşmaya başladılar. Tabi sinemaya erişimde hala sakatlar zorluklar yaşıyorlar ama temsiliyet noktasında daha fazla arttırılması gerekiyor. Çünkü gerçekten tiyatrodan, tiyatro sahnesinde olan bir sakat arkadaşımız, iyi bir oyuncu olan arkadaşımız neden sinemada olmasın? Ama duygu ve düşünceleri tam olarak vermesi ve bir de karakterini iyi yansıtabilmesi önemli. Tabi bu başka bir teferruat ama bence her sakat fırsatlar verilirse sinemada, haber sunmada olabilir. Hatta şöyle bir şey daha iletebilirim Alper; biz, evet gazeteci olduğumuzu söylüyoruz ama tekerlekli sandalyede bir muhabir gördük mü? Hayır. Çünkü hep bakış açımızda şu vardır, daha doğrusu medyanın bakış açısında şu vardır; tek bir tip belirler, düzgün olacak görüntüsü, boyu şu kadar olacak veya fiziksel görüntüsünde her hangi bir deformitesi olmayacak hatta kilolu bile olmayacak. Medyanın spikerlerde aradığı böyle kriterler var. Ama ben de diyorum ki tam tersine, her kişiden farklı bir fiziksel görüntüsü olan her insan bence eğer bu mesleği yapıyorsa ekran önüne çıkmalı ve bunda da sakatlara fırsatlar verilmeli. Çünkü gazetecilik bölümünü okuyup da iş bulamayan çok fazla sakat arkadaşımızın olduğunu da biliyoruz.

A.T.A.: Evet, bu hafta Sakat Muhabbet’de önce bir Marvel dizisi, derken James Bond filmlerindeki villainlerin sakat olması, en sonda da Türkiye sineması özelinde bir konuya değindik. Destekçimiz de Halil Elçioğlu idi, teşekkür ediyorum ona.

E.G.B: Bu haftayı da bitirmiş olduk. Güzel bir program oldu. Dinleyenlere de çok teşekkür ediyoruz. Açık Radyo’da, Sakat Muhabbet’te bir sonraki haftaya kadar görüşmek dileğiyle hoşça kalın.

A.T.A.: Hoşça kalın.

E.G.B: Hoşça kalın.