Bağımsız bir yaşam

Sakat Muhabbet
-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Sağlık Hizmetleri Sendikası Engelliler Komisyonu Başkanı Ayşe Sarı ile bağımsız bir yaşam sürdürebilmenin yol ve imkanlarına dair bir sohbet gerçekleştiriyor.

""
Bağımsız bir yaşam sürdürebilmenin yol ve imkanları
 

Bağımsız bir yaşam sürdürebilmenin yol ve imkanları

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e, sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 9 Mayıs 2023 Salı. Seçime şurada beş gün kadar bir süre kaldı. Çok önemli bir seçim hepinizin bildiği gibi. Daha önce de seçim ile alakalı bir konu ve konukla karşınızda olmuştuk; Nejat Taştan ile sakatların oy verme sürecinde yaşadığı olumsuz durumları ve bununla ilgili ne yapılabiliriz hakkında konuşmuştuk.

Şimdi; bugün de yine seçimle ilgili bir konuyu konuşacağız. Tabii 9 Mayıs bugün dedim ama biz kaydı 5 Mayıs Cuma günü alıyoruz konuğumla ve konuğumun da uyarısıyla bugünün Bağımsız Yaşam Günü olduğunu öğrendim. Çok güzel bir şekilde iki konu birbirine bağlandı aslında. Bunun da dışında 10 - 16 Mayıs Sakatlar Haftası. Seçim, Sakatlar Haftası, Bağımsız Yaşam Günü gibi konuları match ederek Bağımsız Bir Yaşam başlığı altında bir konuyla karşınızdayız. Hemen konuğumu tanıtayım ben size; Sağlık Hizmetleri Sendikası (Sahim-Sen) Engelliler Komisyonu Başkanı Ayşe Sarı. Ayşe Hanım, Açık Radyo’ya hoş geldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?


Ayşe Sarı: Hoş bulduk Alper Bey, iyiyim. Siz nasılsınız?

A.T.A.: Çok teşekkür ederim, ben de iyiyim. Önce sizi bir tanıyalım. Eğer varsa sakatlığınız, onu da belirterek kısaca bize aktarabilir misiniz?

A.S.: Elbette. Çok teşekkür ediyorum böyle bir fırsatı bana verdiğiniz için. Ben kamu çalışanıyım. Aslında açık ve net olarak söyleyeyim, Gülhane Eğitim Araştırma Hastanesi’nde Engelli Danışma Koordinasyon Birimi’nin sorumlusuyum. Bu birimin 2015’de Genelkurmay Başkanlığı’na yapmış olduğumuz bir proje sonrasında kurulmasını sağlamıştım. Bu birim halen varlığını sürdürüyor. 37 yıllık hemşireyim. Ancak ikinci lisansım sosyal hizmet. Yüksek lisansım da sosyal hizmet. 32 yılıma damga vuran aslında sakatlık konusu. Bu kadar süremi aldı, 32 yılımı aldı ve daha da devam edecek. Bana ait bir engellilik yok fakat kızım engelli olduğu için biz engelliliği birlikte yaşıyoruz aslında yani anne - kız olarak birlikte yaşıyoruz.

Kızım da 32 yaşında. Nadir bir hastalık olan Cam Kemik Hastalığı nedeniyle bedensel bir engeli var ve akülü tekerlekli sandalye kullanıyor aktif olarak. 2016’da Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) ile atandı. Şu an kendisi Ankara'da, ben de öyle. Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışıyoruz. Engellilik alanındaki aslında farkındalığımız, hak mücadelemiz kızımla birlikte başladı ve onunla ilgili yapmış olduğum mücadeleler aslında bugünlerde ve yıllardır sürdürmekte olduğum hak mücadelesinin temelini atmış durumda. Yani bugün kendi çalışmış olduğum birimde de, sendikamın engelliler komisyonunda da danışmanlık veriyorum. Türkiye'nin her yerinden gelenlere danışmanlık veriyorum, yol gösteriyorum. Hakları hakkında konuşuyoruz insanlarla. Engelliler ve aileleriyle yaşadıklarının hak ihlali olup olmadığı konusunda değerlendirme yapıyorum ve buna yönelik de aslında bir sosyal hizmet müdahalesi hazırlıyorum. Bir hak ihlali varsa, bir ayrımcılık varsa bunun ortadan kaldırılması için mücadele ediyorum.

A.T.A.: Şimdi seçim var önümüzde. Tabi Nejat Taştan ile seçim sürecini konuştuk ama orada mesela görme engelliler ve nöro çeşitlileri konu etmiştik çünkü artık ‘zihinsel engel’i kullanmıyoruz, nöro çeşitli diyoruz. Yanlış mıyım, doğru mudur?

A.S.: Alper Bey, otizm ve otizm spektrum bozukluğu yani o yelpazenin içerisindekilere nöro çeşitlilik deniyor. Zihinsel yetersizliği olanları ayrı bir kategoriye alabiliriz. Bir de psiko-sosyal engellilik dediğimiz, şizofren, bipolar, obsesif kompülsif, psikozlar var. Bu tür teşhis alanlara, eskiden ruhsal hastalık olarak adlandırılmış olan kişilere aslında psiko-sosyal engelliler diyoruz ve Engelli Hakları Komitesi'nin de tavsiyesi bu yöndedir açıkçası.

A.T.A: Bu konuyu şu yüzden açtım. Şimdi seçim olacak, görme engelliler için şablon hazırlanmış. Hatta Bianet’de de daha birkaç gün önce bir haber gördüm. Engelsiz Erişim Derneği ve Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Laboratuvarı (GETEM), Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ile görüşüyorlar, ‘Bu şablonları bizimle görüşmeden hazırladınız, sorunlar var’ diyorlar. Bu ayrı bir konu. Bir de şimdi ben niye açtım nöron çeşitli ve zihinsel engelli konusunu; seçimlerde zihinsel engelliler oy verir mi vermez mi? Çünkü orada müşahitler, sandık başkanı, itirazlar ve çoğu spastik birey zihinsel engeli olmamasına rağmen spastik olduğu için öyle zannediliyor ve sorunlar çıkıyor. Bunu da vurgulamak lazım. Bunu da açabilir miyiz sizin bilginiz ışığında


Sakat Seçmenler

A.S.: Kesinlikle çok isterim bu konuyu açmayı. Bu sözleşmenin hakikaten çok önemli bir maddesidir, 12. Madde. Hukuk önünde eşit tanınma, kanun önünde eşit tanınma diye geçer ve hakikaten Türkiye bu konuda Engelli Hakları Komitesi’nin eleştirisini almış bir ülkedir. Komitenin tavsiyeleri vardır ve bu tavsiyeler arasındaki en önemli madde aslında şudur; ‘kısıtlayıcı olan hükümleri kanun metinlerinden çıkarın’. Yani ‘zihinsel yetersizliği olanları, psiko sosyal engellileri kısıtlayan hükümleri ortadan kaldırın’ der. Biz, bugün bir özel tüketim vergisi (ÖTV) istisnalı araç alacağımız zaman zihinsel bir yetersizliği varsa, alzheimer ya da diğer türlü psiko sosyal engellilikleri varsa, hemen bir vasilik ortaya çıkıyor ya da bir kişi bakım evine gönderilecek ise, hiç kimsesi olmadığı için bakım evine yerleştirilecek ise mutlaka bir vasilik belgesi isteniyor. Bazen aileler de istiyor, diyor ki, ‘Ben çocuğu dışarı çıkarmayayım ya da engelli bireyi dışarı çıkarmayayım, çok da uğraşmayayım. Alayım bir vasilik, imza yetkisini de alayım ve bu şekilde halledeyim’. Yani bu, seçme hakkının elinden alınması bir kişinin.

Türkiye'de yine Engelliler Konfederasyonu’nun yapmış olduğu toplantıya Engelli Hakları Komitesi’nden, Cenevre'den bizim ülkemize misafirler geldi, komite üyelerinden gelenler oldu ve bu konu konuşulurken yine ifade ettik. Türkiye'de böyle kısıtlamaların olduğundan bahsettik ve komite üyesi şunu söyledi ve çok da haklı, ‘Sanki zihinsel engelli üyeliği olmayan kişiler çok mu aklı başında oy kullanır ki?’ Bazen bir liderin görüntüsüne bakarak, bazen hitap şekline, ses tonuna bakarak oy verenler var.

A.S.: Zihinsel yetersizliği olan bireyler, otistik olan bireyler neden oy kullanamasın, neden vesayet altına alınmakla bu kadar önemli bir hakkı ortadan kaldıralım ve şunu çok net söylüyorum; 2019’da Cenevre’de katılmış olduğumuz toplantıda bu soru yine gündeme geldi komite ile birlikte ve komite Türkiye’den yani Adalet Bakanlığı’ndan gelmiş olan temsilciye sordu, ‘Neden böyle bir sistem var? Neden vasilik altına alınmış olan engellilerin sayısı bu kadar fazla?’ Adalet Bakanlığı yetkilisi ise şu şekilde söyledi, ‘Biz aslında bunu değiştirmek istiyoruz ve özellikle Fransa'dan almış olduğumuz destekli karar mekanizmalarının üzerinde çalışıyoruz.’ Yani bu şu demek aslında. Komitenin de talebi doğrultusunda - ki o şekildedir - vesayet altına alınmadan, destekli karar mekanizmaları önlerine konularak, kişiler desteklenerek karar vermeleri sağlanabilir. İmza yetkisi, üzerinde bir malı vardır, mülkü vardır, nerede yaşayacağına karar verecektir. Bakım kurumuna gitmek istiyorsa ille de vesayet altına alınması gerekmeyecektir. Oy kullanacağı zaman da oy verecektir.

Alper Bey, şöyle bir olayı anlatayım; 2018 seçimlerinde sıramıza girdik biz kızımla. Hemen de önümüzde tanıdığımız, yine bedensel engelli ve zihinsel bir yetersizliği olmayan kızımın yaşlarında bir genç kız var. Tam oy kullanacak ve oradan dediler ki, ‘Siz oy kullanamazsınız.’ Kızın gözleri doldu, ‘Ne demek bu?’ dedi. ‘Burada, sistemde görmüyoruz. Sizin isminiz listede yok,’ dediler. Babasıyla konuşmaya başladım, ‘Neden böyle bir şey olmuş olabilir?’ diye sordum ve, ‘Vesayet altına aldınız mı?’ dedim. ‘Evet, araba alım satımında notere gitmek zor oluyordu. O nedenle vasiliğini aldım.’ Kız gözyaşlarıyla çıktı odadan. Kendi hakkında karar verilmiş. İşte tam da bağımsız yaşama hakkı budur. Kendi hakkında karar veremiyor, ülkesini yönetecek kişileri kendisi seçemiyor. Çünkü çok basit bir işlem yüzünden onun seçme hakkı elinden alınıyor. O nedenle belki bu seçimde işler değişir.

Bir şeyleri çalışamadık bu seçime kadar. Çünkü pandemiydi, depremdi, ekonomik sorunlar derken karşımızda Aile Bakanlığı'ndan yetkilileri de bulamamak. Bu da çok önemli bir sorun. Yani sürekli adı değişen bir bakanlıktan bahsediyoruz aslında Alper Bey. Dolayısıyla destekli karar mekanizmalarının ülkemizde bu konuda farkındalığının yaratılması gerekir öncelikle. Sivil toplum örgütleri arasında hak temelli çalışıp da bu konuyu halen ‘acaba nedir’ diyen o kadar çok örgüt var ki... Bir araya gelinerek bu konuda çalışma yapmak lazım ve gerçekten yasa koyuculara da baskı yapmamız lazım. Dolayısıyla bu seçimlere yetişmemiş olabilir ama bundan sonra her kim kazanırsa kazansın engellilik hareketinin çok daha farklı, çok daha güçlü ve bir yanına sözleşmeyi alarak hareket ediyor olması lazım. Biraz daha dinlenmiyorsa söz, biraz daha sert hareket ettirmeniz lazım artık.

A.T.A: Şimdi onları tabii ikinci bölümde konuşacağız. Bir müzik aramız oluyor ortalarda bir yerde, sizin var mı dinleyicilerimizle paylaşmamızı istediğiniz bir müzik parçası?

A.S.: Teşekkür ederim. Hemen aklıma şu gelir; kızımın ismi Gül Ceren, iki ayrı ismi var. Dolayısıyla “Gülpembe”yi isterim Barış Manço’dan. Çok teşekkür ederim.

A.T.A.: Hem Barış Manço’yu da anmış oluruz, ona bir selam göndermiş oluruz.



A.T.A.: “Gülpembe”yi dinledik ve Sakat Muhabbet devam ediyor. Ayşe Sarı konuğumuz. 5 Mayıs Bağımsız Yaşam Günü, 10 - 16 Mayıs Sakatlar Haftası ve 14 Mayıs'ta da bir seçim var. Biz bölümde Bağımsız Bir Yaşam başlığıyla seçim sonucunda kim gelirse gelsin; hükümet olacak partiler, kişiler, kimse artık, onlardan sakatların beklediği icraatlar nelerdir, önemliden başlayarak sıralar mısınız?



Sakat seçmenler nasıl bir hayat istiyor?


A.S.: Aslında en önemlisi tam da seçime giderken, az önce bahsettiğimiz görme engellilerin şablon kullanma konusundan bahsettik. Neden sorunlar var ve sorunlar yaşanacak elbette, hatta bir yazısını okudum ben Eğitimde Görme Engelliler Derneği (EGED) eski başkanından, Emre'nin yazısıydı ki...

A.T.A.: EGED nedir? Onu bir açabilir miyiz bilmeyenler için?

A.S.: Eğitimde Görme Engelliler Derneği. Emre arkadaşımızın yazmış olduğu yazısında diyor ki, ‘Her seçmen sandığında bir tane örnek olacak’. Diyelim ki görme engelli bir kişi onu kullanırken tahrip etmişse, kendi arkasından gelen görme engellinin kullanabileceği yedek var mı, yok mu bunu bilmiyorlar. Dolayısıyla eğer bir uygulamanın başarılı olması isteniyorsa, o uygulama kiminle ilgiliyse o kişilere sormak lazım. Görme engellilerin olmadığı bir yerde acaba biz bunu nasıl yapacağız, nasıl edeceğiz ki şablon uygulaması hakikaten engelli hareketinin ortaya çıkardığı; arkadaşların bizzat çalışmış olarak ortaya çıkardığı ve YSK’nın önüne sunmuş olduğu bir öneri. Bu teklif hayata geçirildi. Fakat bugün kamu spotuna bile bakıyoruz, görme engelliler için betimlemeli bir kamu spotu değil. En öncelikli yapılması gereken her türlü karar sürecine engellileri, ailelerini ve onları temsil eden sivil toplum örgütlerini yani engelli örgütlerini sürece dahil etmek zorundalar. En önemli ilkemizin bu olması gerekir, bunu vurgulamamız gerekir Alper Bey.

A.T.A.: İki şey konuştuk. Biri vesayet konusu. Dediniz ya, seçimde önümde bir hanımefendi vardı ve ailesi vesayet altına almış o yorulmasın diye. Şimdi şablon oluşturuyoruz, şablon hazırlamışlar ama görme engellilere sormadan onların faydasına diye bize sormadan bizim için hareket etmeleri en büyük sorun aslında bakarsanız. Bağımsız yaşamı konuşuyoruz. Bağımsız Yaşam Günü derken çok kapsamlı bir şey ama sakatların, engellilerin bağımsız yaşaması en büyük idealleri. Bu konuda tabii içinde olduğumuz haftaya da bağlayarak neler söyleyebilirsiniz?

A.S.: Herkesin kendi hayatı hakkında karar verme hakkı vardır, herkesin kendi kararlarını verme hakkı vardır ama engelliliğe baktığınız zaman bakıma muhtaç, yardıma muhtaç, korunmaya muhtaç görülürler. O nedenle onların yerine karar vermek bu ailelerin de çoğu zaman yapmış olduğu şeydir. Çocuğum hakkında ben karar vereyim. O çocuğun yaşı büyüyor. Ben, ‘Engelli çocuğum var’ diyorum ama 32 yaşında. 33 yaşına gelecek bir kadından bahsediyoruz aslında. Dolayısıyla geleceğine ait kararlarda onun öncelikli hakları var ya da çok net, yine sosyal hizmet müdahalesi yapmış olduğum bir engelli bir kadın vardı, ‘Bakım evinde kalmak istemiyorum’ diyordu, ‘Ben dışarıda bir evde yaşamak istiyorum ve bakım evine gitmek istemiyorum’ diyordu. Ama evinde de ona bakacak hiç kimsesi yok, akraba yok. O zaman devletin sunmuş olduğu öneri şuydu; bulduğun kişinin, akraba dışı kişinin vesayeti altına gireceksin ve bu şekilde biz o kişiye bakım parası ödeyeceğiz.

Var olan mevzuat ve var olan yasalar asla engelli bireylerin aleyhine işlememeli ama ne yazık ki biz bunu görüyoruz. Bağımsız yaşam dediğimiz zaman topluma tam katılımı sağlayacak, eğitime tam katılımı sağlayacak, sağlık hakkına erişimi sağlayacak, yaşam hakkını koruyacak, istihdama katılım, çalışma hayatına etkin katılımı sağlayacak, bütün bunları kapsayacak bir sistematik değişimden bahsediyoruz. Bağımsız yaşamın araçlarından da bahsetmek gerekir. Görme engelliler için beyaz bastondan, işitme engelliler için gerekiyorsa koklear implant ya da gerekiyorsa işitme cihazı, bedensel engeli olan, yürüme güçlüğü çeken için bir kanedyenden, koltuk değneğinden, tekerlekli sandalyeden bahsediyoruz ve bunları kullanırken, bunları temin ederken finans konusu çok önemli. Bugün cebimizden ödediğimiz tutarlar o kadar fazla ki devletin, yani Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapmış olduğu ödemede çok sınırlı ve kalitesi düşük ürünler alabiliyoruz ne acı ki.



5 Mayıs Bağımsız Yaşam Günü ve kişisel asistanlık

A.S.: Bunun finanse edilmesi de gerekir. Özellikle seçim sonrası kim iktidara gelecekse sosyal güvenlikle alakalı sağlık uygulama tebliğinde ciddi değişikliklerin yapılması gerekir. Kapsamın genişletilmesi, bağımsız yaşamayı destekleyecek bu araç gereçlerin kolay erişilebilir hale getirilmesi için ciddi bir çalışma yapılması gerekir. Yine engellileri, ailelerini ve bizleri, sivil toplum örgütlerini dahil ederek yapılması gerekir. Bunun yanında erişilebilirlikten aslında bahsetmek gerekir ki, erişilebilirliğin olmadığı bir yerde bağımsız yaşam hakkından bahsetmek mümkün değildir.

Diğer yandan aslında 5 Mayıs Bağımsız Yaşam Günü, yaşama hakkıyla ilgili olan bugünün aslında en önemli aracı kişisel asistanlıktır. Özellikle Türkiye’de Engelli Kadın Derneği’nin de öne çıkarmakta olduğu bir çalışmadır bu farkındalık çalışması. 2014’de Avrupa Bağımsız Yaşam Ağı'nın ortaya çıkardığı ve farkındalık amaçlı geliştirdiği bir gün, kutlama şeklindedir, kutlama farkındalığını ve kişisel asistanlığı geliştirmek amaçlıdır. Engelli Hakları Komitesi’nin genel yorumlarında da görüyoruz. Nedir bu? Eğer ben kızımın yanında sürekli olursam, bir bakıcıdan farkım yoktur. Kızım belli şeylerini bana söyleyebilir, paylaşımlarımız sınırlıdır ya da engelli bir bireyin yanında abisi, ablası, babası, akrabası her kim olursa - ama bu kişi kişisel bir asistan olursa, çalışma usüllerini, şeklini kendisinden; engelli bireyin kendisinin belirlediği, bunun yanında kim olacağını da kendisinin belirlediği bir asistandan bahsediyoruz. Bu kişiyle ev içinde, ev dışında nasıl çalışılacağı konusunda yine sınırlarını belirleyebilecekler. İşe gidip gelmede, eğitime gidip gelmede, sosyal hayata katılımda böyle bir araç diyoruz biz kişisel asistanlığa. Elbette ki bunun bir yasal düzenlemeye ihtiyacı var. Seçim sonrası çalışacağımız konulardan biri mutlaka bu olmalı yani yasal bir düzenlemesi olmalı.

Çünkü evde bakım aylıkları ödeniyor, şu an bir yasa kapsamında ödeniyor. Benzer bir ödemenin kişisel asistanlık adına da ödenmesi gerekir ve bu ücretin elbette engelli bireyin kendisine ödenmesi gerekir. Yine bakım veren kişi gibi, kişisel asistana ödenmesi gibi bir yanlışa da düşülmemesi gerekir. Devlet tarafından da finanse edileceği için yasal bir düzenleme boyutuna ihtiyaç var diyebiliriz. Yalnız şöyle bir şey var, bizi dinleyenler bu konuda bilgi sahibi olmalı; bahsettiğim şekilde evde bakım aylığı akraba dışı birine ödeneceğinde kişi vesayet altına alınacak diyorum ya, bu yapmış olduğum sosyal hizmet müdahalesinde Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvuru yaptık ve öyle güzel bir karara imza attık ki Kamu Denetçiliği Kurumu’nun burada rolü de çok büyüktür. Kişi vesayet altına alınmadan komşusu ona bakım veriyordu ve o şekilde evde bakım aylığı bağlattık. Demek ki bazı şeylerin de imkanı var, yolu açık ama mücadele etmek gerekiyor.

Eğer bizi dinleyenler içerisinde bu tür bir sorunla karşı karşıya olan birisi varsa bizimle de bağlantıya geçebilir. En önemli sorun aslında EKPSS ve kura yoluyla atama bekleyen engelli gençler. Ciddi anlamda sözler veriliyor. Bakıyorsunuz bir buçuk yıl kadar önce ne dendi; 12 bin atama. Şu an X’de sürekli etkinlik düzenliyorlar çünkü yapabilecekleri başka bir şeyi yok. Hele ki seçim öncesi kendilerini riske atıp Ankara'ya gelip burada bir eylem yapmak gerçekten riskli bir ortam. Kendileri bunu düşünüyorlar çünkü. Ama riski de çok ön plana almaları gerekir. Hemen seçim sonrası engelli istihdam kotasının arttırılması için mutlaka yasal düzenleme çalışmasını başlatmak gerekir.

Bunun yanında şu an kadrolu olan kamuda çalışan kadrolu arın sayısı kota hesabında dikkate alınıyor. Örneğin son yıllarda on binlerce sağlık çalışanı alındı, on binlerce öğretmen alınıyor kurumlara. KPSS yoluyla sözleşmeli de personel alınıyor ve sözleşmeli personel kota hesabında sayıya dahil edilmiyor. Bu, çok ciddi bir sorundur. Engelli kamu personeli ile ilgili olan yönetmelikte değişiklik yapılması gerekir ki sözleşmelilerin de bu sayıya dahil edilmesi gerekir. Böylelikle hem %3'ün artırılması hem de sözleşmelilerin dahil edilmesiyle birlikte %3 hesabında veya %6 olursa %6'nın oldukça fazla bir sayıda atama yapılması gerekir. Geçenlerde öğretmen ataması yapıldı, üç bin 500 alım yapılacaktı herhalde - bağışlasınlar eğer sayı olarak yanlış hatırlıyorsam. Bu sayı son anda açıklandı ve tercih yapan herkes atandı o an. Demek ki Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebi ile de çok bir ilgisi olmadığını gördük. Çünkü Çalışma Bakanlığı ve Aile Bakanlığı’ndan bizim önümüze her zaman sunulan şey şuydu; ‘Bakanlıklar, kurumlar, ne kadar engelli çalışan istiyorsa biz o kadar kadro açabiliyoruz.’ Aslında bunun da bir yolu varmış çünkü kotayı doldurmak zorundalar. Bugün ne kadar açık kaldı tam olarak bilmiyorum ama en azından üç - beş bin açık var. Ama geride bekleyen yüz binlerce engelli genci düşündüğümüz zaman, ciddi anlamda büyük bir sorun bu.

Benim yasal önerim de şu olacak; KPSS ile personel alımı sırasında mutlaka EKPSS ve kurayla da tercih yapılmalı diyorum. Eş zamanlı atama yapılırsa daha anlamlı hale gelir. Çünkü EKPSS 2011’de, 2012’de +1 puan iken bize, pozitif ayrımcılık diyen bazılarının, benim fırsat eşitliği dediğim bir durumdayken; bugün tamamen aleyhimize işleyen bir süreç haline geldi. Ben bu şekilde düşünüyorum.


A.T.A.: Ayşe Sarı idi bugün benim konuğum. Kendisiyle Bağımsız Bir Yaşam başlığı altında seçimden sonra kim gelirse gelsin Türkiye'nin yönetimine, onların sakatlar için ne yapması gerektiğine dair bir sohbet yaptık. Bu arada Sakat Muhabbet’e öneri, eleştiri, yorumunuz var ise bize, [email protected]'dan ulaşabilirsiniz. X ve Instagram'da Sakat Muhabbet sayfasından bizi takip edebilirsiniz. Ayşe Hanım, çok teşekkür ediyorum, son sözlerinizi alarak bitirelim isterseniz.

A.S.: Çok teşekkür ediyorum. Ben son olarak yaşam hakkının korunmasına değinmek istiyorum. Bugün Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapmış olduğu değişikliklerle birlikte özellikle yurt dışından ilaç temin etmek zorunda kalan, nadir hastalığı olan engelli çocuklar ilaçlarına erişemez durumdalar. Bu çocukların çığlıklarının bir an önce duyulması gerekiyor ve sistem değişikliğini artık ne yaptılar ise aleyhimize çekilmiş bir silah var açıkçası. Bir an önce bu çocukların ilaca kavuşması gerekir. Çok teşekkür ediyorum, çok sağolun.

A.T.A.: Çok sağolun katıldığınız için programa. Sakat Muhabbet’in yeni bölümünde buluşmak üzere, hoşça kalın.