Güney Afrika’nın yaşamakta olan en değerli sanatçılarının hiç şüphesiz başında gelen ve yetmiş yaşını aşmış olan Hugh Masekela pek çoğumuz tarafından elini ayağını müzikten çekip artık emekliliğini yaşıyor diye görülebilir. Ancak tam tersi, zira bu müzik ruhu hâlâ üretken ve faal, hatta birçok sanatçıya kıyasla korkusuzca deneysellik peşinde. Dünyanın en başarılı trompetçileri arasında yer alan Hugh, caz ritimlerini aklınıza gelebilecek her tarzla harmanlıyor. Yerel bölge müzikleri, funk, rock, reggae, soul ve Afro-beat bunlardan sadece birkaçı. Müziği ile listelerde yer alırken bir yandan da herkesin utançla dönüp baktığı ırkçı rejime açıkça karşı bir tavır aldı. Duyarlılığının sonucu olarak dönemin ülke rejimi tarafından sürüldü ve 30 yıl boyunca ilk nefesini aldığı topraklarından mahrum kaldı. Bu süreçte katıldığı pek çok müzik girişiminden başı dik çıktı. Bir efsane var karşımızda, inanılmaz bir hayat öyküsüne sahip bir yaşayan efsane.
Politikacılarla olan savaşı hâlâ sürmekte. En son örneği 2009 tarihli “Phola” adlı çalışmasında yer alan “Bring It Back Home” adlı parça. Burada sanatçı günümüz Güney Afrika devletini “Hafızalarını kaybettiler ve düşmanı kucakladılar,” diyerek ağır bir biçimde eleştirmekte. Afrika için yazılan sayısız politik parçaların en sonuncusu. Yüreğinin sesini dinleyip, hep haklının yanında olmaya çalışan bir sanatçı Masekela.
Hugh Ramopolo Masekela Beyazlar tarafından despotça yönetilen Güney Afrika’da siyahî bir çocuk olmanın gerçeklerini öğrendiği andan beri asi bir ruh olarak hayatı göğüsledi. 4 Nisan 1939’da Witbank (şimdilerde Mpumalanga olarak bilinmekte) adlı bir köyde dünyaya geldi. Halkın çoğunun göçmen ve işçi olduğu bu köyde Hugh toplumun sorunları ile beraber büyüdü. Bunun meyvesini ise 1994 tarihli “Stimela” adlı çalışmasında hepimiz paylaştık. Daha üç-dört yaşlarında fiilen çalışmaya başlayan Hugh, o zamanlarda siyahların gizli buluşma noktalarında ani baskılara karşı gözetmenlik de yapıyordu. O yaşlarda, beyaz çocukların annelerine dönüp “Aa, bak anne bizim gibi giyinmeye çalışan şu maymuna bak” cümlesini duydu. Bu cümle neredeyse onun hayatını ve sanatını belirledi. Hugh genç yaşında ırkçılığın ne olduğunu görmüştü, ancak ne yazık ki durum iyileşeceğine 1948’de ANP (The Afrikaner Party)’nin başa geçmesiyle tam bir felakete dönüştü. Bir anda beyazların üstün ırk zihniyeti tüm ülkeye yayılmaya başladı. Siyahi insanlar bir böcek gibi ezilmeye çalışıldı, öldürüldü ve eziyet çektirildi.
Bu kaotik dönemlerde Hugh, izin verildiği kadarıyla eğitimine önem verdi, Bu arada Kirk Douglas’ın başrolde Bix Beiderbecke adlı bir caz trompetçisini canlandırdığı, “Young man With A Horn” filmini izledikten sonra içinde daha önceden fark etmediği bir kıpırdanma hissetti ve Hugh erken yaşlarda günümüzde özdeşleştiği trompet ile tanıştı. On dört yaşında biriktirdiği ufak bir miktar cep harçlığı ile uzun pazarlıklar sonucu ikinci el bir trompetin sahibi oldu. Böylece hayatındaki ilk enstrümanına sahip olan Hugh, ilk dersini de ordu bandosunda trompet çalan bir siyah müzisyenden aldı.
Zamanla Hugh kendini enstrümanında geliştirdi ve ondaki şevki gören sınıf arkadaşları ile birlikte ilk müzik ekibini kurdu. Grubun adı Huddleston Jazz Band olarak tarihe geçti. Grup adını okulda en çok sevdikleri hocaları Trevor Huddleston’dan aldı. Bu nezakete karşılık vermek üzere Huddleston ilerleyen tarihlerde bir şekilde o dönemin en baba trompetçisi Louis Armstrong’a ulaşarak Hugh’un öyküsünü anlattı. Bu öyküden çok etkilenen Armstrong Huddleston’a Hugh’a teslim edilmek üzere bir trompetini yolladı. Elbette Satchmo’nun trompeti Hugh’a teslim edildiğinde bu genç müzisyenin neler yaşadığını burada anlatmak çok zor olur.
Hugh Masekela yeni enstrümanı ile müziğe son gayretiyle sarıldı, kendini geliştirmeye ve yavaş yavaş politik duruşunu duyurmaya başladı. Müzik yelpazesini Dixieland cazından swing ve modern caz tarzlarına kadar geliştirdi. Yelpazesi geliştikçe, ünü de kasabasından taşmaya başladı. Müziği sayesinde ilk resmi işi siyahî Güney Afrika’da o dönemde sergilenen King Kong müzikalinin müziği yapmak oldu. Bu müzikal ününe ün katmanın yanı sıra gelecekteki eşi Miriam Makeba ile tanışmasına da vesile oldu.
Güney Afrika’nın siyahlara karşı politikası sertleştikçe Hugh mecburen ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Önce Londra’ya ve oradan Amerika’ya göç eden sanatçı, bu süreçte müziğini de geliştirdi. Makeba ile 1964’de yaptığı evliliği sadece 2 yıl sürdü. 1966’daki boşanmasıyla birlikte Hugh batı sahiline yerleşti ve burada müziğini funk ve soul harmanlaması ile farklı bir boyuta taşıdı. Aradığını California’da bulan Hugh, hem müziğini geliştirdi hem de politik ayaklanmalara öncülük yaptı ve iştirak etti. 1967 yılında efsanevi Vietnam karşıtı festival Monterey Pop’da Jimi Hendrix ile çalan sanatçı Amerika’da tanınmaya başladı, ancak en büyük patlama ‘Grazing In The Grass” adlı parçası ile oldu. Bu parça ile Amerikan listelerinde üç hafta boyunca en üst sıralarda kalan Hugh bir milyon satış grafiği yakalayarak pek çok ödül aldı. Artık yakaladığı ün onun militan ruhunu yatıştırmadı, aksine kamçıladı.
Özellikle 1966 tarihli “The Emancipation of Hugh Masekela” adlı albümünün kapağında Abraham Lincoln kılığında poz vermesi müzik camiasında pek çok kişinin dikkatini çekti, aynı zamanda da rahatsız da etti, özellikle Amerikalı “yetkilileri”. Masekela Amerikan caz müziğine âşık olmuştu, ama özellikle TEOHM albümü bazı politikacıların işine çomak soktuğu için bu ilişki hızlı bir şekilde sona yaklaşıyordu. Yavaş yavaş Amerika’da gözden düştü ve konserleri neden gösterilmeden iptal edilmeye başladı; belli ki Hugh birilerini ciddi anlamda rahatsız etmişti. “Kapitalizmin başülkesi” bu militana tavır almaya başladı. Özellikle eski eşi Makeba’nın, dönemin siyah lideri Stokely Carmichael ile evlenmek istemesi Amerikalılar ile arasındaki son bağı da kopardı.
Baskıya daha fazla dayanamayan trompetçi Batı Afrika’ya gitti ve takip eden yıllarda Gine, Liberya ve Nijerya’da çok fazla zaman geçirdi. Bu seyahatlerde Afrika’nın farklı ülkelerini tanırken aynı zamanda farklı kültürlerin müziğini de tanıdı. O zamana kadar geliştirdiği müzik tarzını bu farklı yerel müziklerle birleştiridi. Bazı kombinasyonlar uyumluluk gösterirken bazıları tamamıyla deneysel kaldı. Bu dönemde Afrika’da Fela Kuti fırtınası esiyordu ve doğal olarak Hugh’da bu akımdan etkilendi. Kendine özgü tarzını Afro-Beat ile birleştirmekten çekinmeyen Hugh ortaya her dinleyenin ağzını bir karış açık bırakacak bir tarz geliştirdi. Fela Kuti bir öncü olarak Hugh’un elinden tuttu ve onu Ganalı ekip Hedzoleh Soundz ile tanıştırdı. Hugh Hezoleh’e dâhil oldu ve beş yıl süresince birlikte müzik yaptı. Bu birlikteliğin sonucu olarak kaydedilen “Stimela” adlı albüm Hugh Mesekela’nın önemli albümleri arasında yerini aldı.
Yavaş yavaş ülkesine yaklaşan Hugh, Gine tecrübesinden sonra Bostwana’ya yerleşti. Burada kendine bir müzik okulu kuran sanatçı aynı zamanda seyyar stüdyolarda grubu Kalahari ile kayıtlara devam etti. Memleketinin komşusunda sakin ve üretken bir dönem sürerken maalesef Hugh’ya yine yollar göründü. Bostwana’da Beyazları destekleyen bir grubun en yakın arkadaşlarını öldürmesi sonucu İngiltere bu müzik seyyahının bir sonraki durağı oldu. İşte burada Hugh en üretken müzik dönemini geçirdi. Bol bol kayıt yapıp müziğini geniş kitlelere ulaştıran sanatçı yine “uslu” durmayıp politik açıklamalarda bulunmaya devam etti. İngilizler Amerikalılara kıyasla biraz daha anlayışlı çıktıklarından Hugh hemen bir tepki çekmedi, ama yavaş yavaş düşman safı artmaya başladı. Bu dönemde Nelson Mandela’nın serbest bırakılması için bestelediği “Bring Him Back Home” beklenmeyen bir başarı yakaladı. Bunu Paul Simon’un Güney Afrika müziğini tüm dünyaya tanıtan “Graceland” albümünün dünya turnesi takip etti. Yıllar sonra tekrar eksi eşi Makeba ile aynı sahneyi paylaşan Hugh, Paul Simon ile birlikte Güney Afrika’ya dayatılan kültürel boykotu yıktı.
Nelson Mandela’nın serbest bırakılışı ve Güney Afrika’daki ırkçı rejimin yok oluşu Hugh’un hayatında yine yeni bir sayfa daha açtı. Sonunda geri dönen trompetçi otuz yıllık sürgün yaşantısını, ülkesinde ilk defa verdiği trompet turnesi ile noktaladı. O zamandan beri yeni sanatçıların elinden tutan, yeni müzik birlikteliklerine devam eden Hugh hâlâ üretime önem veriyor. 2009’da çıkan “Phola” adlı albümü ise hâlâ dizginlenmeyen bir asi ruhun, bir müzik adamının güncel ve kavrayıcı sesi...
Dinlemeden olmaz:
The Emancipation of Hugh Masekela (Chisa, 1966)
Techno-Bush (Jive Afrika, 1984)
Waiting for The Rain (Jive Afrika, 1985)
Liberaton: The Best of Hugh Masekela (Jive Afrika, 1985)
Tomorrow (WEA, 1987)
Hope (Trioka, 1994)
Beatin’ Aroun De Bush (SPV/Blue Label, 2009)
Phola (Four Quarters / Times Square, 2009)