Just Stop Oil eylemleri çevre tahribatından daha aşırı değil

-
Aa
+
a
a
a

Atlas Sarrafoğlu'nun gündeminde Greta Thunberg’in geçtiğimiz günlerde yayımlanan İklim Kitabı, dünya gündemine oturan Just Stop Oil eylemleri ve COP27 İklim Zirvesi vardı.

Dün Greta Thunberg’in İklim Kitabı yayımlandı, tam da COP27 öncesi. Bununla birlikte birçok iklim bağlantılı rapor da çığ gibi gelmeye devam ediyor. Sizinle bugün tüm bunlara bakalım istiyorum.

Size Greta Thunberg’in 100 kadar iklim aktivisti, bilim insanı ve uzmanlardan oluşan bir grupla birlikte hazırladığı İklim Kitabı’ndan daha önce de bahsetmiştim. Ama tüm bunlardan önce söz etmek istediğim bir başka konu var: İki hafta önce Van Gogh tablosuna fırlatılan çorbayla ilgili bana çok soru soruluyor, ona çok kısa bir cevap vermek istiyorum.

Just Stop Oil eylemlerini insanlardan duyduğum tepkiler ve aldığım sorular açısından cevaplamak istiyorum. En çok sorulan soru şu: “İklim aktivistleri aşırılık yapmıyor mu?” Ben de şunu soruyorum: “Çevreyi tahrip edenler acaba aşırıya kaçmıyor mu?” İnsanlar bu eleştirilerini ve hayal kırıklıklarını Pakistan’da insanların ölmesine sebep olan petrol şirketlerine yansıtsaydı, hangi hareketin doğru veya yanlış olduğu konusunda tartışmayı bıraksaydık ve şu anda meydana gelen iklim krizine odaklansaydık keşke, çünkü insanlar acı çekiyorlar. Aslında trafik durdurulduğu için iklim krizini öğrenenler şunu bilmeli ki oldukça şanslı ve ayrıcalıklılar. Küresel Güney toplulukları iklim krizini her gün yaşıyor. Bu yüzden bence insanlar eleştiri ve hayal kırıklıklarını nereye yönlendirmeleri gerektiğini sormalılar kendilerine.

Doğrudan havadan karbon yakalama ve çevresel içerimleri

Gelelim İklim Kitabı’na… Climate Uncensored’un kurucu ortaklarından iklimbilimci Kevin Anderson’un yazısının İklim Kitabı’nda yer alan bölümünden bir alıntı okumak istiyorum. Bölümün girişinde Greta şöyle yazmış:

2021 sonbaharında dünyanın en büyük “doğrudan havadan karbon yakalama” tesisi İzlanda'da açıldı. Her şey plana göre giderse ve tesis herhangi bir aksama olmadan çalışırsa, iklimbilimci Peter Kalmus'un hesaplamalarına göre, her yıl küresel CO2 emisyonunun yaklaşık üç saniyesini yakalayacaktır.

Karbon yakalama ve depolama, bildiğimiz şekliyle Dünya üzerindeki yaşamın gelecekteki yaşam koşullarını körü körüne emanet ettiğimiz stratejinin önemli bir parçasıdır. Önümüzdeki on yıllarda İzlanda'daki bu üç saniyenin, önemli ölçüde daha uzun zaman dilimlerine dönüştürülmesi gerekecek. Sadece saniyeleri dakikalara, saatlere hatta günlere çevirmekten bahsetmiyoruz. Bunları yüzyılın ortasına veya daha erken bir zamana kadar birkaç haftaya dönüştürmekten bahsediyoruz, ancak dünya çapında hâlâ çalışan sadece 20 kadar küçük karbon yakalama ve depolama tesisi var, bunların bazılarının gerçekten yakaladıklarından daha fazla CO2 yaydığı belirtildi.

Yatırım hayati önem taşıyor, ancak para başka bir yere gidiyor gibi görünüyor. Aslında, hâlâ tüm dünyada fosil yakıt altyapısını genişletiyoruz. Belirleyici on yıl olarak adlandırılan yolun iki yılı yani ilk beşte birinin içindeyiz. 1.5 derecelik hedef çizgisinde kalabilmemiz küçük bir şans olsa bile, emisyonlarımız eşi görülmemiş bir düşüşte olmalıdır. Ancak bunun yerine, 2021 yılında şimdiye kadar kaydedilen en büyük ikinci emisyon artışını gördük ve artmaya devam ediyor. Sonuç olarak, İzlanda'daki karbon yakalama tesisinde yapılması gereken ciddi bir ölçeklendirme mecburiyeti var ve bu, geçmişteki tüm diğer insan çabalarını gölgede bırakacak bir çaba ile yapılmalı. Bu az gelişmiş teknolojinin, ihtiyaç duyulan acil ciddi azaltmanın yerine geçebileceği fikrini neden besleyelim? Neden dünyanın bunu bu kadar canlı bir şekilde potansiyel çözüm haline getirilmesine izin verip, olası her gelecek senaryosuna dahil edelim? Ve sonra yatırım konusunda başarısız olalım?

Enerji ve İklim Değişikliği Profesörü Kevin Anderson’ın “Yeni İnkarcılık”başlığı altında yazdığı bölümden alıntı ise şöyle ilerliyor:

COP26 pavyonlarından birinde oturuyorum, bariyerin üzerinden baktığımda, aşağıda yakındaki bir kürsüye doğru yol gösterilen tanrısal figürü bir an için görmek amacıyla çaresizce kaynayan bir COP delege kitlesiyle dolu koridoru görüyorum. Yine Obama ya da Bezos, bir ünlü ya da bir kraliyet üyesi ve ardında ama çok geride olmayan gazeteciler var. Bu arada, birkaç metre ötedeki pavyonda bazı yerli halk evlerinin yıkımından bahsediliyor. Bir biliminsanı, Grönland'ın benzeri görülmemiş erimesini açıklıyor. Neredeyse hiç bir haberde yer almıyorlar.

İlk Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporundan 31 yıl sonra, hükümetlerin iklim eylemlerini sergiledikleri resmi mekân olan “Mavi Alan” hızla artan iklim emisyonlarına uygun teknik iyimserliğin, negatif emisyonların ve bugün net sıfır başarısızlığının otuz yıllık bir mikrokozmosudur.

Türlerin yok olması nedeniyle iklim etkilerine maruz kalan savunmasız topluluklar meselesi nerede? Kendi çocuklarımızın geleceği nerede?

1990'dan bu yana atmosfere 1990'dan önceki tüm insanlık tarihi boyunca olduğundan daha fazla karbondioksit saldık.

Daha önce bilimi kınayanların çoğu artık dışarıda kabul görmüşken, gerçekte inkârcılığın ikinci aşamasına geçmişlerdir; emisyonlarda derin kesintilere duyulan ihtiyacın boş vaatlerle ikame edildiği hafifletme inkârına. Her yıl emisyonlarda gerekli azalmayı sağlayamıyoruz, bu nedenle bir sonraki yıl yapmamız gereken kesinti oranı artıyor. Azaltma inkarının giderek daha ayrıntılı biçimlerine yol açan şey, bu amansız geri gidiştir. Bunlar, geleceğin karbon emme teknolojilerinden, bizim adımıza emisyonlarını daha da azaltmaları için yoksul ülkelere ödeme yapmaya kadar uzanıyor. Kalan karbon bütçe aralığımız küçük ve hızla daralıyor. 1.5 dereceyi geçmeme olasılığı için mevcut emisyon hızında sekiz yıldan az süremiz var. Bunu bir perspektife oturtmak için, 2022'nin bir iklim cümbüşü olan COP27'nin, dünya liderlerinin, emisyonları 1,5 derecelik olası bir ihtimal ile uyumlu hale getirecek politikalar uygulamaya koymayı kabul ettiğini düşünelim, o zaman küresel olarak 2035 yılına kadar tüm fosil yakıtların kullanımını ortadan kaldırarak, tüm ormansızlaşmanın durdurulması ve diğer tüm sera gazı emisyonlarında hızlı ve derin kesintiler yapılması gerekmektedir. Ancak, bu küresel bir değerlendirmedir. 1992 Rio Dünya Zirvesi'nden bu yana uluslararası toplum, daha yoksul ülkeler için emisyonlardaki kesintilerin ülkelerin kalkınmalarını gereğinden fazla engellememesi gerektiği konusunda hemfikir. Buna göre, daha zengin ulusların emisyonlarını, gelişmenin erken veya geçiş aşamalarında olanlardan daha erken ve daha hızlı azaltmaları gerekiyor. Rahatsız edici bir şekilde, en zengin yüzde 1, dünya nüfusunun en alttaki yüzde 50'sinin emisyonlarının iki katına neden olan yaşam tarzlarına sahip. Müsrif tüketimimizi sorgulamak konusunda isteksiz davrandık. Ancak yüksek emisyonlu ve aşırı tüketen elit “bizler”in artık direksiyon hâkimiyeti o kadar sağlam değil.

Dört yıl önce, bir dünya lideri ya da madalyalı bir “büyük ve iyi” tarafından değil, 15 yaşında bir okul çocuğu tarafından sarsıldık. İklim bilincinin kolektif akla aşılanmasından bu yana geçen yıllarda, halkın siyasi retoriği görmelerini, ütopik teknolojiyi sorgulamalarını sağladı. Daha kapsayıcı bir “biz”in, iklim krizinin en kötüsünü önlemek için nihayetinde eski muhafızları zamanında ele geçirip geçiremeyeceği konusu mevcut. Emisyonlar hâlâ artıyor ve omurgasız politika yapıcılar hâlâ büyük petrolün ve büyük finansın esiri durumundalar. Ancak şimdilik, gelecek, en azından kısmen, istekli ve ilgili olan güçlü ve çok daha çeşitli seçmenler tarafından belirleniyor.

Greta’nın kitabının çıkış tarihi de bir tesadüf değil. COP27 artık hükümetlerin gerçekten hırslı kararlar alması gereken son COP’lardan biri ama sponsorun Coca Cola ve halkla ilişkiler şirketlerinin de büyük petrol şirketleri için çalıştığı bilinen Hill/Knowlton olması durumun hâlâ ciddiye alınmadığının en aleni göstergesi.

İklim Eylemi Raporu

COP27’nin Mısır’da başlamasına 10 gün kala yayımlanan raporlardan biri de “İklim Eylemi Raporu” Yeşil Gazete’den aktarmak istiyorum:

Rapora göre birçok ülke ve şirket iklim değişikliğiyle mücadele için daha iddialı taahhütlerde bulunsa da 1,5 derece sınırını ulaşılabilir tutmak için adımların bu on yılda önemli ölçüde hızlandırılması gerekiyor.

Raporda değerlendirilen 40 göstergeden hiçbiri 2030 hedeflerine ulaşma yolunda değil.

Altısı “umut verici ama yetersiz bir hızla doğru yönde ilerliyor”, 21’i de “doğru yönde ama gerekli hızın oldukça altında seyrediyor.”

Beş gösterge ise, (güç üretimi, endüstri, ulaşım tarım ve arazi kullanımı) tamamıyla yanlış yönde eğilim gösteriyor.

Genel olarak gecikmeli ilerlemeye rağmen rapor, bazı cesaret verici noktalara işaret ediyor: Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar da dahil olmak üzere sıfır karbonlu güç kaynaklarının benimsenmesi arttı ve son yıllarda bu teknolojilerin alımında rekor bir büyüme yaşandı.

2019’dan 2021’e kadar güneş enerjisi üretimi yüzde 47 ve rüzgar enerjisi üretimi yüzde 31 arttı.

Elektrikli araçlara geçiş de başladı ve elektrikli araçlar 2021’de binek otomobil satışlarının neredeyse yüzde dokuzunu oluşturdu. Bu bir önceki yılın iki katına tekabül ediyor.

Akülü elektrikli ve yakıt hücreli elektrikli araçların toplam satışlardaki küresel payı da 2013’te sadece yüzde 2 iken 2021’de yüzde 44’e ulaştı, bu da on yıldan kısa bir sürede 20 kattan fazla artışa işaret ediyor.

Umut verici olmakla birlikte, bu gelişmeler tek başına küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak için gereken sistemsel dönüşümleri sağlayamıyor.

Rapor, küresel toplam elektrik tüketimi de arttığı için, sıfır karbonlu güç kaynaklarından üretilen elektriğin payındaki artışın neredeyse hiçbir net değişikliğe yansımadığını da vurguluyor.

Kömüre dayalı elektrik üretimi dünya çapında azalmasına rağmen, bazı bölgelerde genişlemeye; fosil gaza dayalı elektrik enerjisi küresel olarak artmaya devam ediyor.

Bu eğilimler, sıfır karbonlu enerjideki kazanımları sıfırlıyor.

Binek otomobil satışlarında giderek artan bir paya sahip olmalarına rağmen elektrikli otomobiller, küresel olarak hafif araç filosunun küçük bir bölümünü, 2021’de yalnızca yüzde 1,3’ünü oluşturdu.

Rapor, “Ek politikalar olmadan, bu araç stokunun erimesi zaman alacak. Elektrikli araçlara geçiş, ulaşım sistemlerini dönüştürmenin sadece bir yönünü oluşturuyor ve toplu taşıma, yürüme veya bisiklet gibi daha sürdürülebilir toplu taşıma yöntemlerine geçme çabaları hâlâ yolundan sapıyor” diyor.

Raporun 1.5 dereceye uyumlu hedeflere ulaşmak için dünyaya kısa vadeli önerileri ise şunlar:

“Kömürden elektrik üretimi altı kat daha hızlı devre dışı bırakılmalı. Bu yılda ortalama 925 kömür santralinin devre dışı bırakılmasına eşdeğer.

İnşaat operasyonlarının enerji yoğunluğu, ticari binalar için beş kat, konut binaları için yedi kat daha hızlı iyileştirilmeli. Üretilen bir ton çimento başına salınan karbondioksit miktarı on kat daha hızlı azaltılmalı.

Fosil yakıtlar için kamu finansmanı beş kat daha hızlı ve aşamalı olarak sonlandırılmalı. Bunun için sübvansiyonlar yılda ortalama 69 milyar dolar azalmalı.

Avrupa, Amerika ve Okyanusya‘da kişi başına düşen et tüketimini haftada 2 hamburger eşdeğerine düşürerek daha sağlıklı, daha sürdürülebilir diyetlere beş kat daha hızlı geçiş yapılmalı.

Metrolar, hafif raylı trenler ve otobüs hızlı ulaşım ağları dahil olmak üzere toplu taşıma sistemlerini dünyanın en yüksek emisyonlu şehirlerinde altı kat daha hızlı genişletilmeli.

Yıllık ormansızlaşma oranı 2,5 kat daha hızlı azalmalı. Bu her yıl yaklaşık İsviçre büyüklüğünde bir arazide ormansızlaşmanın önlenmesi anlamına geliyor.

“Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC) Ulusal Katkı Beyanları Sentez Raporu” yayımlandı.

Paris Anlaşması’nın ve uzun vadeli iklim hedeflerine ulaşılmasının merkezinde yer alan Ulusal  Katkı Beyanları (NDC’ler), her ülkenin kendi koşullarına göre ve gönüllü olarak belirlediği ulusal emisyonları azaltma ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama çabalarını somutlaştıran bildirimlerdir.

Paris Anlaşması’nın 4. maddesi, taraf her ülkeden 2020 sonrası iklim eylemlerini özetlemesini ve NDC’ler olarak iletmesini talep ediyor.

Paris Anlaşması’nın 193 tarafını temsil eden ve 2019 yılında 52,6 gigaton CO2 eşdeğeri olarak tahmin edilen toplam küresel emisyonların yüzde 94,9’unu kapsayan mevcut 166 NDC var.

Önceki raporun yayımlandığı 12 Ekim 2021’den bu yana 24’ü COP26’dan sonra olmak üzere toplam 39 taraf, yeni veya güncellenmiş NDC beyanında bulundu.

Rapora göre tarafların yüzde 90’ı net sayısal hedefler olarak ifade edilen azaltım hedefleri sunarken, geri kalanı NDC’lerinin bileşenleri olarak sayısallaştırılabilir bilgi bulunmayan strateji, politika, plan ve eylemlere yer veriyor.

Yüzde 80’i, 2006 IPCC Kılavuzlarında tanımlanan tüm sektörleri veya neredeyse tüm sektörleri kapsayan ekonomi çapında hedefler bildiriyor ve giderek artan sayıda taraf, yeni veya güncellenmiş NDC’lerinde mutlak emisyon azaltım hedeflerine geçiyor.

Bulgular ise korkutucu yine, çok kısaca size en vurucu sonucunu söyleyeyim: Tüm taahhütler yerine getirilecek olsa bile küresel sıcaklıklar 2,5 derece artacak. Emisyonlar 2030'a kadar 2010'a kıyasla  yüde 10,6 artacak, IPCC iklim bilimcileri ise emisyonların 2030'a kadar yüzde 45 düşmesi gerektiğini söylüyor.

COP27'de etkinlik alanları kapalı tutuluyor

COP27’nin şimdiden belli olan ciddiyetsizliğine ek olarak, gündemdeki haberlerden biri de konferansın ilk gününde etkinlik alanlarının kapalı olması. İklim Haber şöyle yazmış:

COP27, 6 Kasım Pazar günü Şarm El-Şeyh’te başlayacak. Pazartesi ve Salı günü dünya liderleri, görüşmelerde müzakere ekiplerini yönlendirmek üzere konferans merkezine gelecekler.

Birçok ülke ve sivil toplum grubu, hükümetlerin liderler zirvesi için bir araya geleceği BM tarafından korunan Mavi Bölge içinde bölümler kurdu.

Bu bölümlerde, tipik olarak bilim insanları, politikacılar, iş dünyası liderleri, ünlüler ve kampanyacılar fikir alışverişinde bulunabilecekleri etkinliklere katılıyorlar.

Ancak, Pazartesi günü yapılacak etkinliklerin, eğer bir devlet başkanı ziyarette bulunmayacaksa, iptal edileceği aktarıldı.

The Guardian tarafından görülen bir e-postada BM, “Mısır hükümeti, 7 Kasım 2022’de bu bölümlerde etkinliklerin gerçekleşmeyeceğine karar verdi” diye yazdı. 8 Kasım Salı için şu ana kadar bir kısıtlama söz konusu değil. STK’lar iptaller nedeniyle endişeli çünkü etkinlikler, iki haftalık konferansta ele alınmasını bekledikleri önemli konuları gündeme getirmek için önemli bir yer tutuyor. İptallerin tartışmaları kısıtlayabileceğinden ve devlet dışı aktörlerin rolünü baltalayabileceğinden çekiniyorlar. Mavi Bölge içindeki bölümlere ve diğer alanlara medya erişiminin de büyük ölçüde kısıtlanması muhtemel.

Nature Positive Pavilion’un organizatörlerinden James Lloyd şunları söyledi: “Uluslararası BM iklim toplantıları sadece devlet başkanları ve bakanlarla ilgili değil. Daha geniş iklim topluluğundan temsilcilerin süreci yönlendirmeleri için de bir alan. İklim konferansının ilk birkaç günü yerel yönetimlerden, şirketlerden ve ön saflardaki topluluklardan temsilcilerin ortaklık içinde bir araya gelmesine ve iddialı taahhütleri paylaşmasına ve eylem planlarını güncellemesine olanak tanıyor. Zirvenin ilk gününde bu bölümlerin kapatılmasının bu diyalog için kritik alanları ortadan kaldırmasından, net sıfır ve doğa pozitif gündemini ileriye taşımada kritik tartışmaları durdurmasından endişe duyuyoruz.”

Glasgow’daki COP26’da devlet insanları, yerli liderler, Greta Thunberg de dahil olmak üzere aktivistler ve büyük şirketlerin patronları bu bölümde etkinliklere katılmıştı.COP27’deki bölümleri için ödeme yapan ülkeler ve gruplar, sözleşmeleri kapsamında tazminat talep edebilir veya kuralları aşmak için devlet başkanlarını etkinliklerine davet edebilir.BM iklim konferansları, müzakerelerin yapıldığı ve STK’ların, gözlemcilerin ve medyanın delegasyonlarla kaynaşabileceği Mavi Bölge ile işletmelerin yeşil yeniliklerini sergilemek için bir araya geldiği ve halkın katılabileceği yeşil bir bölgeden oluşuyor.

Planlanan etkinliklerin iptal edilmesi oldukça sıra dışı bir eylem. STK’lar, Mısır’ın COP27 genelindeki faaliyetlerini kısıtlama niyetinde olabileceğinden endişe duyuyor.Ancak liderler zirvesinden sonra STK’ların protesto hakkı BM kuralları çerçevesinde güvence altına alınacak. Mısır’ın insan hakları sicili COP27’de mercek altında. Sivil toplum örgütleri de Mısırlıların sokaklarda yürüyemeyeceklerine dair endişelerini dile getirdiler ki bu, hükümetlere iklim krizi konusunda harekete geçmeleri için baskı yapmayı amaçlayan önceki COP’ların önemli bir parçası.

Bu habere bakınca COP27 az sayıda iklim aktivistinin katılacağı, belki bir Cuma grevinin bile yapılmayacağı ve korkarım boş vaatlerle dolu bir taraflar konferansı olarak tarihe geçecek. Daha kaç COP, kaç Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, kaç iklim zirvesi böyle boş geçecek emin değilim ama talep etmediğimiz sürece, gerçek değişimi görmek zor olacak.