COP27 Enerji Günü

-
Aa
+
a
a
a

Atlas Sarrafoğlu'nun gündeminde COP27 Enerji Günü, Ulusal Katkı Beyanı’na ilişkin eleştiriler ve dijitalleştirilmesi planlanan Pasifik Adası Tuvalu vardı.

COP27'ye yakından bakış
 

COP27'ye yakından bakış

podcast servisi: iTunes / RSS

COP27 bugün sona eriyor. O yüzden hemen son iki hafta sonunda yaşanan sonuçlara bakmak istiyorum. İlk olarak Türkiye’nin duyurduğu ulusal katkı beyanına bakalım.

Uzun zamandır bekliyorduk, COP27’de Salı günü toplantılarının ikinci haftasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Bakanlık oturumunda Ulusal Katkı Beyanı’nın güncellendiğini duyurdu. Türkiye’nin geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 2053 net sıfır emisyon taahhüdü verdiğini hatırlatan Kurum, bu hedefi gerçekleştirme yolunda Ulusal Katkı Beyanı’nın hazırlandığını ifade etti.

Tema Vakfı’ndan yapılan açıklamaya göre, Türkiye ilk taahhüdünü 2015’te yüzde 21 azaltım hedefi olarak beyan etmişti. Baz senaryoya göre 2020 yılında öngörülen toplam emisyonun 599 milyon ton CO2e olacağı hesaplanmıştı ve bu sayı Türkiye’nin mevcut gelişim koşullarına göre gerçekçi değildi. Nitekim hiçbir azaltım önlemi olmaksızın, TÜİK verilerine göre, 2020 yılında Türkiye’nin toplam emisyonu 524 milyon ton CO2e olarak gerçekleşti. Artıştansa azalış hedeflenmiş ve hedef başarılı azaltım politika ve uygulamalarıyla değil, öngörülen emisyon miktarının yüksek hesaplanması nedeniyle tutturulmuştu.

Dün yapılan açıklamada ise Türkiye, 2015’de verilen baz senaryo uyarınca 2030’da 1.175 milyon ton CO2e olması beklenen emisyonlardan yüzde 41 azaltım yapacağını taahhüt etti. Bakan Kurum ayrıca Türkiye emisyonlarının 2038 yılında zirve yapacağını da açıklamıştı. 2020 yılında 524 milyon ton CO2e emisyonunun 8 yıl içinde 1175 milyon tona yükseleceğini öngörmek ve yüzde 41 azaltım hedefi koymak, 693.25 milyon ton CO2e salım olacağını kabul etmek demek. Burada da bir azaltımdan bahsetmek mümkün değil. Türkiye, azaltım hedefini yüzde 30’un üzerinde artış olarak açıkladı.

TEMA Vakfı diğer STK’larla birlikte en az yüzde 35 mutlak azaltım hedefiyle mevcut durum üzerinden hesaplamaların yapılmasını ve mevcut salımın daha aşağı çekilmesini talep etmişti.

Türkiye, Akdeniz Havzası’nda yer almasından dolayı iklim krizinin etkilerine açık, kırılgan bir ülke konumunda. İklim krizinin acı sonuçları orman yangınlarıyla, sıcak hava dalgalarıyla ve sellerle ağır kayıplar vererek yaşandı ve yaşanıyor. Bu nedenle dirençli kentlerin, enerji güvenliğinin ve insanca yaşam kalitesinin var edilebilmesi için sanayi, enerji, ulaşım politikaları yeniden ele alınmalı. Uyum politikalarıyla desteklenmiş, toplumun her kesiminin erişebileceği bir iklim adaletinin sağlanması Türkiye için öncelikli olmalı.

Durumu büyüme katsayılarıyla açıklamak, böylesi bir krizin yaşandığı dönemde hâlâ ekonomik kaygılarla hareket etmek, iklim kriziyle mücadeleyi daha da zorlaştırıyor. Bakan Kurum’un konuşmasında dediği gibi, “hiç kimseyi ve hiçbir şeyi geride bırakmamak” için doğaya ekonomik bir girdi olarak yaklaşılmaması gerekiyor. Ormanlar, meralar, kıyı ekosistemleri, sulak alanlar ve toprağımız daha iddialı iklim hedefi ve katılımcı bir iklim kanunuyla koruma altına alınmalı.

Ulusal Katkı Beyanı güncellemesine eleştiri

TEMA Vakfı ise Türkiye’nin 2015 yılında yayımladığı Ulusal Katkı Beyanı’nı güncellemesine ilişkin eleştirel bir açıklama yayınladı. Vakıf tarafından yapılan açıklamada, “Türkiye’den beklenen azaltım hedefi gelmedi” denildi.

Türkiye ilk taahhüdünü 2015’te yüzde 21 azaltım hedefi olarak beyan etmişti. Baz senaryoya göre 2020 yılında öngörülen toplam emisyonun 599 milyon ton CO2e olacağı hesaplanmıştı ve bu sayı Türkiye’nin mevcut gelişim koşullarına göre gerçekçi bulunmamıştı.

TEMA Vakfı’nın açıklamasında Türkiye’nin hedefinin, beklendiği gibi yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı değil, yüzde 30’un üzerinde emisyon artışı anlamına geldiğine vurgu yapılarak şunlara yer verildi:

2020 yılında 524 milyon ton CO2 emisyonunun 8 yıl içinde 1.175 milyon tona yükseleceğini öngörmek ve yüzde 41 azaltım hedefi koymak, 693.25 milyon ton CO2e salım olacağını kabul etmek demektir. Burada da bir azaltımdan bahsetmek ne yazık ki olanaklı değildir.

TEMA Vakfı, en az yüzde 35 mutlak azaltım hedefi ile mevcut durum üzerinden hesaplamaların yapılmasını ve mevcut salımın daha aşağı çekilmesini talep etmişti. Aksi takdirde gezegen sıcaklığındaki artışın durdurulmasına hiçbir katkı sağlanmayacağı da ifade edilmişti.

TEMA Vakfı olarak, Türkiye’nin bilimsel gerçekliklere dayanan, iklim aciliyetinin farkında olan daha iddialı bir Ulusal Katkı Beyanı sunmasını ve emisyon azaltım çalışmalarını hızlandırması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.

COP27 Enerji Günü'nün gündemi

COP27 Enerji Günü’nde de 1,5 derece hedefi vurgulanmışBilim bize iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak için fosil yakıtların yerin altında kalması gerektiğini söylese de, petrol, gaz ve kömür projelerinin rahatsız edici yükselişi, COP27 Enerji Günü’nde düzenlenen tartışmalarının merkezindeki en kritik konuydu.

Birçok uzman, küresel ısınmayı sanayi seviyelerine göre 1,5 derecede tutma hedefinin tehlikede olabileceğinden korkuyor.

Küresel sera gazı emisyonlarının üçte ikisinden fazlasından sorumlu olan enerji sektörü, esas olarak fosil yakıtlardan güç alıyor. Bu, dünyanın çoğuna elektrik ve ulaşım getirirken, savunmasız topluluklar ve ekosistemler için derin bir acı ve kayıp yaratıyor.

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’na (IRENA) göre, şu anda küresel elektrik üretiminin yalnızca yüzde 29’u yenilenebilir kaynaklardan geliyor ve karbon emisyonları artış eğilimini sürdürüyor.

BM Çevre Programı (UNEP) başkanı Inger Andersen, konuştuğu etkinlikte şöyle dedi:

Daha derinlere bile inemedik. Glasgow’dan bu yana geçen bir yıl, iklimin ertelendiği bir yıl oldu. 2030’a kadar emisyonları yüzde 30 ila 45 oranında azaltmamız gerekiyor ancak COP26’dan bu yana ancak yüzde bir azalttık. Öyleyse, gidecek çok yolumuz var.

Andersen, şu anda sanayi öncesi dönemden 1,1 derece daha sıcak bir dünyada yaşadığımızı ve şimdiden fırtınalar, kuraklıklar, seller ve mahsul kıtlıklarında artış gördüğümüzü belirtti:

Mevcut politikalar bizi 2,8 derecelik bir dünyaya götürüyor. Emisyon azaltımı ve yükü kimin taşıdığı hakkında konuşmamız önemli. Bu hafta toplanacak olan G20, tüm emisyonların yüzde 75’inin sorumluluğuna sahip.

Andersen bu ekonomilerden iklim finansmanına ve iklim adaletine yatırım yapmalarını da istedi.

Kritik eşik: 1,5 derece

BM İklim Değişikliği (UNFCCC) İcra Sekreteri Simon Stiell de küresel ısınmayı 1,5 dereceye düşürmenin önemini vurguladı ve bunun Paris Anlaşması’yla belirlenen bir hedef olduğunu ancak aynı zamanda sağlam bir şekilde bilime ve somut verilere dayandığını söyledi:

1,5 derecenin üzerindeki herhangi bir artış sağlık, geçim kaynakları, gıda güvenliği, su temini, insan güvenliği ve ekonomik büyüme risklerini artırıyor. Birçoğu için bu yaşanan bir cehennem… 1,5 derecenin üzerindeki her bir derece, bu gezegende insan yaşamını giderek daha fazla tehlikeye atıyor.

Stiell, ülkeleri Glasgow İklim Paktı’ndaki 1,5 dereceyi göz önünde bulundurma taahhütlerini yerine getirme çabalarında “titiz” olmaya; hafifletme, uyum, kayıp ve hasar finansmanı ve hesap verebilirlik konularında hızlı eylem sağlamak için Şarm El-Şeyh’teki “bölünmeyi aşmaya” ve ilerlemek için “önemli pozisyonlar” almaya çağırdı.

Birleşmiş Milletler iklim şefi, Güney Afrika’nın kömürden yeşil enerjiye geçmek için milyonlarca dolarlık bir plan başlattığını olumlu bir şekilde belirterek, bunu fosil yakıtlardan uzaklaşmaya yönelik küresel baskıda önemli bir an olarak nitelendirdi:

G20 bakanları bu hafta Bali’de bir araya geldiğinde bu alanda daha fazla iddia duyacağımızı tahmin ediyoruz. Bu nedenle, COP27’de ilerleme kaydediyoruz, ancak daha fazla ve daha hızlı hareket etmek, emisyonları azaltmak için COP’un ötesinde bir eylem anlamına da geliyor.

Bali’deki G20’de, ABD ve Japonya liderliğindeki ülkeler koalisyonu Endonezya’nın kömüre olan bağımlılığını keskin bir şekilde azaltmak ve Güneydoğu Asya ulusunu yenilenebilir enerjiye geçirmek için 20 milyar dolar yatırım yapacaklarını duyurdu.

Şu anda Endonezya, dünyanın en büyük kömür tüketicilerinden biri ve dünyanın en büyük beşinci sera gazı yayıcısı.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, G20 Zirvesi’nin açılış gününde, gelişmekte olan ekonomilerin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişini hızlandırmak için mali ve teknik yardım sağlarken, gelişmiş ekonomilerin artan küresel sıcaklıkları 1,5 santigrat derece ile sınırlamak için ek çaba sarf ettiği bir “İklim Dayanışma Paktı” önermişti.

G20 liderleri İklim Dayanışma Paktı’nı yapabilir veya bozabilir. G20’nin eylemi ya da eylemsizliği, insanlık ailemizin her bir üyesinin sağlıklı bir gezegende sürdürülebilir ve barış içinde yaşama şansı olup olmadığını belirleyecek.

BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) üyesi bilim insanı Jim Skea‘ya göre, son yıllarda maliyetlerin düşmesi ve konuşlandırmanın artmasıyla dünya yenilenebilir enerji açısından büyük gelişmeler gördü.

Dünyadaki emisyonların yarısı artık iklim mevzuatı kapsamında. Dünyadaki emisyonların beşte biri karbon fiyatları tarafından karşılanıyor. Yani insanlar henüz tüm araçları tam olarak kullanmasa da ancak tezgahın üzerinde duruyorlar. Ve eğer insanlar bunu yapacak iradeye sahipse, büyük şeyler olabilir.

“2050 yılına kadar gaz kullanımının yüzde 45 daha düşük olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu, yılda yüzde 2’lik bir azalma anlamına geliyor. Ve açıkçası, mevcut gaz sahaları bundan daha hızlı tükenecek” diyen Skea, dünyanın tüm fosil yakıtlardan “çıkması” gerektiğini, ancak bunun farklı hızlarda olduğunu açıklığa kavuşturdu.

Bu arada, IRENA Genel Direktörü Francesco La Camera, enerji sistemlerinin geleceğinin büyük ölçüde yenilenebilir kaynaklara dayanacağını, yeşil hidrojen ve biyokütlenin sürdürülebilir kullanımı ile tamamlanacağını açıkladı:

Bugün enerji sisteminde üçte birden daha az yenilenebilir, üçte iki fosil yakıtımız var. 2050’de, yenilenebilir ve temiz enerjinin enerjinin üçte ikisinden fazlasını oluşturacağı bambaşka bir durumla karşı karşıya kalacağız… Her şey değişiyor.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının, fosil yakıt sektöründeki eşit yatırımın sağlayabileceğinden üç kat daha fazla istihdam yaratabileceğini ve ülkelerin GSYİH’sına daha fazla katkıda bulunabileceğini de sözlerine ekleyen Camer, “Ukrayna krizi fosil yakıtlara dayalı enerji sisteminin sonunun geldiğini belgeledi. Hükümetler aniden ülkenin yüzde 80’ini fosil yakıtlara bağımlı hâle getiremeyeceğimizi keşfettiler ve artık herkes daha bağımsız bir sisteme geçmek istiyor” dedi. “Ancak geçiş devam etse de Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için gereken hız ve ölçekte gerçekleşmiyor.”

Dijitalleşen Pasifik Adası

Tuvalu Dışişleri Bakanı geçtiğimiz Salı günü, yükselen deniz seviyeleri küçük Pasifik ada ulusunu sular altında bırakmakla tehdit ettiğinden dolayı, adaları ve önemli noktalarını ve adaların tarihini, kültürünü koruyarak adalarının dijital bir versiyonunu Metaverse üzerinde oluşturmayı planladığını söyledi.

Tuvalu Dışişleri Bakanı Simon Kofe, küresel olarak ülkelerin iklim değişikliğini önlemek için yeterince çaba göstermediği için harekete geçmek zorunda kaldığını söyleyerek, COP27 İklim Zirvesi’nde ülkesinin hayatta kalması için alternatif çözümlere bakma zamanının geldiğini ve Tuvalu'yu çevrimiçi bir dünya olan Metaverse’e ilk dijitalleştirilmiş ülke olarak taşıma planları olduğunu söyledi.

Videoda, "Toprağımız, okyanusumuz, kültürümüz insanlarımızın en değerli varlıklarıdır ve fiziksel dünyada ne olursa olsun onları zarardan korumak için onları buluta taşıyacağız" dedi. 

Kofe, geçen yıl COP26'da, Tuvalu'nun iklim değişikliğinin ön saflarında yer aldığını göstermek için denizde konuşma yaptığında dünyanın dikkatini çekmişti. 

Kofe, Reuters'a verdiği demeçte, “Fikrimiz, bir devlet olarak işlev görmeye devam etmek ve bunun ötesinde kültürümüzü, bilgimizi, tarihimizi dijital alanda koruyabilmek” diye anlattı. 

Avustralya ile Hawaii arasında, 9 adada yaşayan 11 bin kişiden oluşan bir takımada olan Tuvalu, iklim değişikliğinin ve yükselen deniz seviyelerinin etkilerine karşı dünyanın en savunmasız ülkelerinden biri.

Başkent Funafuti’nin yüzde 40'a varan bir kısmı sular altında kalıyor ve yüzyılın sonuna kadar tüm ülkenin sular altında kalacağı tahmin ediliyor.

Bakan Kofe, dijital bir ulusun yaratılmasının Tuvalu'nun tamamen sular altında kalsa bile bir devlet olarak işlev görmeye devam etmesine izin vereceğini umduğunu söyledi.