Türkiye otokrasiden kurtulmak istiyor

-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik gündeminde bu hafta yaklaşan genel seçim, ittifak senaryoları, göçmen ve sığınmacıların Türkiye’deki durumları ve ülke ekonomisi yer aldı. 

İllüstrasyon: KaCeyKal!
İllüstrasyon: KaCeyKal!, Vox
Türkiye otokrasiden kurtulmak istiyor
 

Türkiye otokrasiden kurtulmak istiyor

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Ali Bey, merhabalar. Çok ilginç bir hafta yaşıyoruz. Her geçen hafta daha da ilginç ve korkunç hâle geliyor. Biraz önce BBC'den bir haber vermeye çalıştık. Putin'in kısmî seferberlik açıklamasının ardından çok sayıda Rus'un Antalya'ya geldiği ve Rusya'dan vizesiz girilebilen Türkiye, Sırbistan gibi ülkelere uçak fiyatlarının anormal yükseldiğini gördük. Antalya'daki durumun ciddi bir hâl aldığından bahseden bir haber de vardı. Sizin gözlemleriniz nasıl? 

Ali Bilge: Merhaba, Antalya Rusların ve Ukraynalıların yoğun olarak yaşadıkları bir yer, diğer ülkelerden degöç alan bir kent. Afganları da, Suriyelileri de Asyalıları da bulabiliyorsunuz. Aynı zamanda bir turizm şehri olması nedeniyle çalışan yabancılar da fazla. Bildiğim kadarıyla 2021 yılında Bursa'dan sonra 5. büyük il . Duyumlarıma göre 2022 yılında dördüncü sıraya yerleştiği söyleniyor. Putin’in 300 bin kişi için çıkardığı seferberliğin tesiri hemen kendisini gösteriyor. Rusya'da savaşa gitmek istemeyenlerin akınına uğradı Antalya. Bunu yabancı ajanslar ve yerli ajanslar aktarıyor ve kendiniz de gözlemleyebiliyorsunuz.

Ö.M.: Bağımsız Rus gazetesi Novaya Gazeta yurt dışından yayın yapabiliyor. Orada bir belge gördüklerini söylüyorlar, 300 bin değil aslında bir milyon kişi isteniyor ama bu açıklanmıyor diyorlar.

A.B.: İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra en büyük rakam olsa gerek. Uzun yıllardır Antalya’da yaşayan Ruslar var. Ruslarla evlenen Türkler var. Rusların bildiğim kadarıyla Antalya'da hem kiliseleri hem okulları var. Ama bu seferberlikten kaynaklanan ayrıca bir akın var. Uzun yıllardır Antalya'da ciddi bir Rus, Ukraynalı nüfus görüyoruz. Bunun sonucu olarak kiralar ve ev satışları patlamış durumda. Bütçesine göre Ruslar burada ev alıyorlar. Ukrayna’dan da kaçan insanlar geliyor. Mesela üç aile bir evi tutuyor. Antalya’da kiralar bir yıl içerisinde inanılmaz rakamlara ulaştı. Seyahat acenteleri yüksek fiyatlarla askere gitmek istemeyenlere bilet kesiyorlar ve yer de bulunamıyor. Rus jandarmasını asker kaçaklarını toplamak için Antalya sokaklarında dolaşırken bulmak mümkün olacak yakında. Bizim ülkemizde hâlâ vardır. Jandarma gençlere kimlik sorar ve asker kaçağı olup olmadığını kontrol eder. Türk jandarmasının en önemli görevlerinden biridir. Rus hükümetinin de buna ilişkin bir açıklaması oldu galiba. “Öğrenciler seferberliğe dahil değildir.” denildi.

Ö.M.: Benim gençliğimde çok popüler olan bir oyun vardı. Siz de bir hatırlayacaksınız. Aslan Asker Şvayk… Şimdi onun yeniden sahneye konması bunlar.

A.B.: Böyle bir durum söz konusuartık Antalya üzerine bir program yapmanın zamanı geldi. Antalya gerçekten bir turizm metropolü olma yolunda hızla ilerliyor. Sahil bandı bu kadar uzun olan tek şehrimiz. Göçmen ve sığınmacı sorunu burada kendini çok ciddi olarak hissettiriyor. 

Programlarımızda uzun yıllardır otokrasiden demokrasiye geçiş için ittifak meseleleri sorunsalını konuşuyoruz. Bu konuda gelişmeleriiçeren haberler var. Altılı masa diye nitelendirilen grubun toplantısı olacak. 1 Ekim'de meclis açılıyor. Eğer normal takvim işlerse bu meclisle seçime gireceğiz. 2 Ekim'de ittifakın toplantısı var ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı gündemde. Bu seçimle kuvvetler birliği noktalansın, demokrasinin ve kuvvetler ayrılığının kapısı açılsın istiyoruz. Çünkü bu ülkede çok uzunca bir süredir “sultanizm” yaşanıyor. Buna son vermek lazım. Yeni demokrasi deneyimin yaşanması isteniyorsa bu ittifakın güçlü ve geniş, otokrasiye karşı birleşik bir cephe olarak tahkim edilmesi gerekiyor. 

Ömer Bey, Kemal Gözler'in Elveda Anayasa kitabı okundu bu programlarda. O yılların programlarına baktığımızda getirilen bu sultanizmi, otokratik sistemi Açık Gazete’de dile getirdik. 2017’de anayasa değişikliği oldu ve 2018’de de kurumlarıyla tam teşekküllü sistem devreye girdi. Dolayısıyla bu sisteme son vermek isteniyorsa altılı masanın ve genel olarak ittifakın sorunlarını aşması gerekiyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olması doğal bir şey. Sonuçta bu masanın en güçlü partisi CHP. Masanın iki ana unsuru var: İYİ Parti ve CHP. Amiral gemisi CHP ve aday belirlemede ağırlığı var. İYİ Parti bugün varsa, 2018 seçimlerine girebilmişse, CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun jesti sayesindedir. CHP’den 20 milletvekili istifa edip İYİ Parti'ye gitti. İYİ Parti o zamanki seçim kanunu çerçevesinde grup kurma şansını elde edince Türkiye sathında örgütlenmesine bakılmaksızın seçimlere girme hakkı kazandı. Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin önemli bir katkısıydı, jestiydi bu. Bu katkı ve jesti görmemek bir anlamda bu centilmenliği bozar. Güven ortadan kalkar. Dolayısıyla bu bağlamda Kılıçdaroğlu'nun aday olmayı istemesi ya da CHP'nin Kılıçdaroğlu'nu aday yapması doğal bir durum olarak görülmeli. 

Meseleye şöyle bakmak lazım: Bu seçimler bir demokratik, parlamenter sistem içinde gerçekleşen seçimler değil. Onu kurmak üzere yapılan seçimler. Dolayısıyla bir kurucu irade oluşturmak üzere yapılması gerekiyor. Ama muhalefet partilerinin içerisinde bunu görmezden gelen pek çok kişi, unsur, yapı, duygu görebiliyorum ben Ankara'da. Buna eğer böyle bakmazsanız anayasayı değiştirecek güce ulaşmanız çok zor olur. 

Seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde anayasayı değiştirecek güce ulaşmak hedeflenmeli. Çünkü ülkenin genel seçimlerden sonra bir de bir referandumu kaldıracak gücü kalmadı. İttifakın buna odaklanması gerekir. Ülke çökmüş vaziyette. Siz bir sene sonra anayasa referandumu yapmak istemiyorsanız bu iktidarı ezici bir şekilde yenmek durumundasınız. Esas buna kafa yormak gerekiyor.

“İşçi, emekçi sınıfın ve sosyalistlerin parlementodaki varlığı ciddi ölçüde azalmış durumda”

Sorunları aşmak için yapılması gereken şeylerden biri daha önce gündeme getirdim. Diyelim ki bir aday belirledik ve seçtirdik. Bu aday hem parti başkanı hem de cumhurbaşkanı mı olacak? Buna bir çözüm bulunması gerekiyor. 1945 meclisi bile İsmet İnönü'yü Cumhuriyet Halk Partisi başkanlığından ayırmıştı. Bubir demokratikleşme hamlesi olarak görülmüştü. CHP’ye Genel Başkan Vekili olarak da Hilmi Uran atanmıştı. Yani bu bir sinyaldir. Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçildi ama parti başkanı olarak devam edecek mi? Demokrat Parti'nin o zaman yayımladığı Özgürlük Andı gibi bir çizelgenin de ortaya konması gerekiyor. 

İttifak meselesini bir kurucu irade olarak görmek ve aynı zamanda anayasa değişikliği sağlayabilecek güçlü bir parlamento, ezici çoğunluk elde etmek için de en önemlisi Halkların Demokratik Partisi'nin ittifaka eklemlenmesidir. Bu sorun nasıl aşılabilir? Buna odaklanmak gerekiyor.

Sosyalist ittifak enerjiyle, coşkuyla toplandıama biliyoruz ki son yıllardaki seçimlerde sosyalistler, HDP ile birlikte hareket ederek meclise en azından sosyalist kimlikli bir iki kişi girebildi. Elbette bu da çok önemli. Sonuçta emek dünyasının, işçi ve çalışan sınıfların, sosyalistlerin parlamentodaki varlığı ciddi ölçüde azalmış durumda. Esas mesele, milletittifakının HDP'yle ilişkiyi nasıl formüle edeceği. Önümüzdeki dönemde sosyalist ittifak da bunu birleşik bir demokrasi cephesi, halk cephesi, memnuniyetsizler cephesi haline dönüştürmek için öncülük edebilir mi? Birleşik Halk Cephesi formüllerinde bunu gerçekleştirenlerin öncülerin sosyalistlerin, komünistlerin olduğunu tarihe baktığımızda görürüz. Türkiye gerçekten mevcut rejimden kurtulmak istiyor. Önümüzdeki günlerde, 1 Ekim'de meclisin açılması ve aynı zamanda 2 Ekim'de altılı masanın toplanması ve onun öncesinde ev sahibi parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündem oluşturmak için partileri ziyaret etmesi söz konusu.

“Anayasa yapmak demek bir anlamda bütün kontratları yenilemek demek”

Sağduyu üzerinden gitmek lazım, kurucu irade oluşturma fikri üzerinden önümüzdeki seçimlere bakmak önemli. Yeni bir Türkiye, yeni bir cumhuriyet, yeni bir demokrasi düşüncesi üzerinden bakmak lazım. Türkiye'nin temel sorunlarını bir andaçözecek bir durum söz konusu değil. Önce kuvvetler ayrılığını sağlamak gerekiyor. 

Ekonomide bütün fiyatlamalar otokratın isteğine göre yapılıyor. Erdoğan faizleri, dövizin fiyatını belirliyor. Her şey seçimlere kadar ayakta kalabilmek için yapılıyor. Eğer seçimlerden sonra ayakta kalırsa nasıl bir şey yapar? O ayrı bir konu. Ancakyeni gelecek iktidar kim olursa olsun müthiş bir cürufla karşı karşıya kalacak ve yıpranacak. Yeni bir Türkiye inşasıyla uğraşacak. Bitmiş bir sosyal devlet var Türkiye'de. Anayasa yapmak demek bir anlamda bütün kontratları yenilemek demek. Sınıflarla, kesimlerle birlikte yeni bir devlet yapmak demek. Biz neredeyse AKP’nin iktidar süresi kadar burada program yapıyoruz. Devalüasyon, enflasyon iktidarının ana politikası. Döviz kurunu, enflasyonu, cari açığı dikkate almayan bir politika uygulanıyor. Politika bile denmez buna. Bu anlayışla iktidarını korunması çok zor.

AKP dönemi seçimlerine baktığımızda 2015’e kadar bol dövizin olduğu seçimlerdi. Azalarak 2018 seçimlerine kadar devam etti. 2018’ten itibaren inişe geçildi. Türkiye büyük hacimli borçlanmalar yapıyordu. Bu borçlanmalar içeride ekonomik aktiviteyi, başta inşaat sektörü olmak üzere artırıyordu. Bu borçlarla seçimler kazanıldı. Bugün en kıt olan şey döviz. Ve döviz kıt olunca fiyatı da yükseliyor. Bunu dikkate almayan bir iktidar var. Devalüasyonla seçim kazanılmaz. Bugün “sözde” dalgalı kur rejimlerindeki gibi eski tip devalüasyonlar olmuyor. Her gün oluyor. Döviz kurunuz böyle. Resmî enflasyon yüzde 80, eksi döviz rezervleri içindesiniz. Kur korumalı mevduat ve swapla seçim kazanılmaz. Bir ülkenin döviz rezervleri eksi 52 milyar dolarsa ve her gün bakanınız, cumhurbaşkanınız, “Eş dosttan bize para geliyor. Eş dost bizi destekliyor.” diyorsa, kaynağını bilmediğimiz paralarla durumu sürdürmeye çalışan, idare etmeye çalışan bir iktidar var demektir. Maliye Bakanı Nurettin Nebati dün cinayet sanığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüştü. Ne görüştü? Para görüştü. “Bize yatırım yapın.” dedi. Tüm odaklanma döviz bulmak üzerine. 

Ö.M.: Uluslararası alemde ayyuka çıkmış bir cinayetin birinci derecede sorumlusu sayılan bir insanla el sıkışılıyor. Emek ve Özgürlük İttifakı, “Hep birlikte başaracağız.” sloganıyla yola çıkıp deklarasyonunu açıkladı. “Çağrımız Türkiye'nin aydınlık ve demokratik geleceğini düşünen tüm kurum, kuruluş ve partilere, tek tek yurttaşlaradır. Hep beraber sorumluluk. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında yangın yerine çevrilen ülkeyi ortak talepler ve birlikte mücadele anlayışıyla özgür ve demokratik şekilde yeniden inşa edelim,” diyorlar. 80 edebiyatçı da Emek ve Özgürlük İttifakı konusunda açıklama yapmış. “Yaktığınız bu umut ışığını selamlıyoruz,” diyorlar. HDP, EMEP, TİP, TÖP, SMF ve EHP’nin oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nıaralarında aydınlar, entelektüeller, yazar ve şairlerin bulunduğu 80 edebiyatçı da ortak açıklamayla kutluyor. “Bugün herkesin umut kadar güven duymaya da ihtiyacı var.” demişler. Ne diyorsunuz? 

A.B.: Ömrümüz bu konuları konuşmakla geçti. Hâlâ 1965 seçimlerindeki Türkiye İşçi Partisi'nin 15 milletvekilli 4 senatörlü pozisyonuna ulaşmış değiliz. Geçmişten hatırlıyorum, TİP’in 15 milletvekilini söylediğinizde bir kısım sosyalist devrimci arkadaşlar parlamentarizmle, revizyonizmle teslimiyetçilikle suçlarlardı, beğenmezlerdi. Bugün herkes “1965 yılında çok iyi bir sosyalist hareket, parlamentoda temsil edilmişti,” diyor. 

Türkiye'de 10 milyon işsiz var. 7 milyon kişi ilk defa oy verecek. Sosyalist ittifakın söylediği gibi ortalık yangın yeri. Burada solun güçlenmemesi ancak gerçekten yanlış formülasyonlarla mümkün olur. Dünyada da sağa kayış var ama bu bahsettiğimiz 10 milyon işsiz potansiyel olarak sosyal demokrasinin, solun oy alacağı kesimler demektir. Adam üç yıldır işsizse, bu adamın iktidarla problemi var demektir. Siz doğru ve sağlam bir ittifak oluşturamazsanız bunu alt edemezsiniz. Çünkü medya, yargı, güvenlik, bürokrasi iktidarın elinde. Böyle bir rejimle karşı karşıyasınız. Yaratıcı çözümler ortaya konmalı. 

Biliyoruz ki HDPhariççok sınırlı bir kitle sosyalistlereoy veriyor uzun yıllardır. Gençlerin katılımı, emek dünyasından gelen katılım sınırlı. Mesele demokrasiyi kazanmak. Böyle bir yoksullaşma varken o 10 milyon işsizi, gençleri göz önünde bulundurun. 10 milyon oy aldığınızda zaten birinci parti oluyorsunuz. Dolayısıyla sol dünyanın, sosyalist dünyanın, sosyal demokrasinin vücut bulması için çok ideal bir manzara var. Yani ideal kelimesini vahim anlamıyla söylüyorum. Doğru kitlesel sonuçlarla karşı karşıya kalmak istiyoruz. Umarım bütün söylediklerimiz gerçekleştirilir ve rejim değişikliği sağlanır.

Ö.M.: Araştırmacı yazar Bekir Ağırdır, son dönemde açıklanan seçim anketleriyle ilgili dikkat çekici bir yazı yazdı Gazete Oksijen’de. Kararsız seçmene dikkat çekiyor. İktidar kaybetmeye daha yakın. Ama muhalefet, sizin de sık sık söylediğiniz gibi, kazanmaya yakın mı? “Bunun cevabını kararsızların kararı ve seçime katılma oranı belirleyecek.” dedi. Bunu özellikle konuşmaya devam etmemiz gerekir. 

A.B.: Bu altılı ittifakta, HDP denklemini kurabilirsek çok önemli bir mesafe alınabilir. Buna kafa yormak gerekiyor. Entelektüel enerji buna harcanmalı önümüzdeki aylar içerisinde. Bölgede ne kadar karışık ülke var değil mi? Irak, İran karışık. Azerbaycan - Ermenistan savaşı var. Yunanistan'la süreklidüşmanlık hâlindeyiz, gerilim hattındayız. Doğu Akdeniz, Rusya'da seferberlik, Ukrayna savaşı… Türkiye böyle bir bölgenin ortasında duruyor. Ayrıca seçimlerin güvenliği de konuşulması gereken en az ittifak kadar önemli bir konu. 

Ö.M.: Çok teşekkür ederiz Ali Bey. Görüşmek üzere. 

A.B.: Hoşçakalın. Görüşmek üzere.