Dünyayı kirletenlerin gündeminde iklim yok

-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik’te Ali Bilge’nin gündeminde Şanghay İşbirliği Örgütü Toplantısı, Rusya ve Çin’in ekonomik cari açığının Türkiye’ye etkisi ve sosyal konut projeleri yer aldı. 

TPG/Getty Images
Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısı ve Türkiye'ye etkileri
 

Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısı ve Türkiye'ye etkileri

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Ali Bey merhabalar. Bugün ilk defa radyo stüdyosunun dışından, Barın Han'dan yayın yapmaktayız. Onun heyecanı var ama iyi gidiyor. Hoşgeldiniz.

Ali Bilge: Merhaba, hoşbulduk. Radyoyu ve İstanbul Bienali’nde emeği geçen herkesi kutluyorum. En kısa sürede orada olmak istiyorum. Önümüzdeki iki aylık süre içerisinde imkan bulacağımı düşünüyorum. Bienalden yayın yapmak ayrıca bir heyecan. Tüm ekibe tekrar tekrar teşekkür ediyorum. 

Ö.M.: Biz de teşekkür ederiz. Bugünkü konularımız neler? 

A.B.: Şanghay İşbirliği Örgütü Toplantısı yapıldı ve onun yansımaları oldu Türkiye'ye. Bu konudan başlayarak, sosyal konuta uzanmaya çalışacağız vaktimiz elverdiğince. Daha önce Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ilişkin sayısız yayın yaptık. Son toplantının gündeminde ekonomi, enerji, yol ve yeraltı kaynakları yer aldı. Bunları üretip güvenli bir şekilde pazarlara ulaştırma projeleri var ama gündemlerinde iklim yok. Dünyanın neredeyse yarısı bu örgütün çatısı, şemsiyesi altında toplanmış durumda. Bu ülkelerin ortak özelliği dünyada iklim yıkımına önemli katkıda bulunmaları ve fosil yakıt kullanmaları. Dolayısıyla toplantıda dünyayı kirletenlerin önemli bir bölümü olmasına rağmen iklim gündeme gelmedi. Bunun altını çizerek başlayalım.

Ö.M.: Son derece önemli bu söylediğiniz. Katılan ülkelerin nüfusları ve güçleri açısından bakıldığında dünyanın neredeyse yarısını temsil eden bir grup ve bunların yeryüzünün en büyük sorunu konusunda tamamen sessiz kalmaları çok çarpıcı bir gerçek. 

A.B.: Bir kelime bile edilmedi. Şanghay İşbirliği Örgütü’ne 2010’dan beri değiniyoruz. Bunu hep söylüyorum, elimde bir “laikmetre” yok ama Türkiye yarı İslam ülkesi yarı laik bir ülke. Bir taraftan da Türkiye son yirmi yıl içerisinde siyasal ve iktisadi olarak Doğu’ya kaymış, gittikçe Doğu’ya bağımlılığı artan bir ülke. Bunun temel nedenini bir ekonomik göstergeye dayandırmakta fayda var. Programlarda bol bol cari açıktan söz ederiz, cari açık ülkelerin dış hesaplarının toplamıdır. Türkiye'de de yıllar boyunca gördüğümüz cari açığın en önemli kısmı dış ticaret açığından, yani ithalat ve ihracat açığından gelir. Türkiye'nin dış ticaret açığı verdiği ülkelere baktığımızda neden Doğu’ya bağımlı olduğunu anlayabiliriz. Bu Şanghay İşbirliği Örgütü’nde de iki büyük abi var. Rusya ve Çin. Türkiye'nin ihracat ve ithalat açığının önemli bölümümün bu iki ülkeden geldiğini görüyoruz. Türkiye’nin 2021 rakamlarına göre dış ticaret açığı 46.1 milyar dolar. Şöyle bir baktığımızda 2021 yılında açığımızın yarıdan fazlasını, yüzde 61.8’ini Çin'e vermişiz. Rusya'ya da dış ticaret açığımız 52.2 milyar dolar. Bu ülkelerle yaptığımız ihracat çok minik, yapılan ithalatla ölçülemeyecek derecede. Dolayısıyla bu iki ülkeye ciddi dış ticaret açığı veriyoruz. Dış ticaret açığımızın çok önemli bir bölümü Türkiye'nin bu iki ülkeyle yaptığı dış ticaretten kaynaklanıyor.

Biz Çin'e ve Rusya'ya açık verirken, AB ülkeleri, Bileşik Krallık, İtalya, ABD gibi ülkelerde yaptığımız dış ticarette de fazla veriyoruz. Bu iki gösterge, Türkiye'nin bağımlılık durumunu bize işaret ediyor. Türkiye enerji, tahıl, doğal kaynaklar, turizm gelirleri gibi konularda Rusya’ya muazzam bir bağımlılık içerisinde ve önümüzdeki yıllarda bu bağımlılığının artacağını görüyoruz ki nükleer santral mevzusu dünyanın şu anda ihale edilen en büyük projesi. Bu projeninfinansal paketini bilmiyoruz, içeriği konusunda bilgi sahibi değiliz. Enerji ve savunma anlaşmalarımız konusunda da yeterli bilgi sahibi değiliz. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda bu açıkların daha büyüyeceğini öngörüyoruz. Dış açık, dışarıya frikik vermek bir anlamda bağımlılık demektir.

“Cari açık sorunu Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımlılığını da beraberinde getiriyor” 

Çin'le ilgili yaptığımız analizlerde de Çin’e bağımlılığımız çok yüksek olduğunu, üstelik Çin’den yapılan ithalatın daha çok tüketim mallarına dönük olduğunu görüyoruz. Biz ağırlıklı olarak Doğu’dan satın alıyoruz, Batı’ya satıyoruz ve bu bir dengesizlik yaratıyor. Batı'dan kazandığımızı Rusya ve Çin'e veriyoruz. Bu bağımlılık yıllar içinde artmış durumda. Malum Çin malları dünyanın her tarafını sardığı gibi Türkiye'yi de sarıyor. Dediğim gibi bu iki ülkeye bağımlılık bizim aksımızın Doğu’ya kaydığını gösteriyor. Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda bu sorunu nasıl atlatacağı gerçekten son derece önemli. Bu durum Doğu - Batı arasındaki siyasal denkleme de yansıyor. Erdoğan da dönüş yolunda savunma anlaşması konusunda ciddi bir sinyal verdi. “Dost ülkeler bize destek oluyorlar” dedi. Biz iktisatçılar bazı gelişmeleri bu kaynağı belirsiz paraları, net hata ve noksan kaleminden, buradaki şişkinlikten anlıyorduk. 

Mesele şu, Rusya'dan, Doğu’dan gelen destek AKP’ye yeni bir seçim kazandırabilecek mi? Bu kaynaklar üzerinde Türkiye seçime kadar ayakta durmaya devam edebilecek mi? Türkiye adeta veresiye bakkal hesabı vaziyetinde kaynak giriş çıkışları olan bir ülke haline geldi. Eş dosttan gelen paralar var, bunların kaynaklarını maalesef bilmiyoruz. Dolayısıyla kronik bir cari açık sorunu var. Bu açık Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımlılığını da beraberinde getiriyor. Batı’dan kaynak gelmiyor. Bu anlamda Türkiye Rusya ve Doğu kaynaklarına sığınmak istiyor, bu ülkelerin ortak özelliği demokrasinin olmaması, otokrasinin olması. Türkiye'nin aksının giderek Doğu’ya kaydığını ve buradan gelen kaynaklardan medet umduğunu söyleyebiliriz. 

Ö.M.: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Rusya'nın artık Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olmadığını açıkladı. Bu Şanghay İşbirliği Örgütü'nün görüşmelerinde “dünyanın en cömert ülkesi olma unvanını taşımanın gururunu yaşıyoruz” dedi Erdoğan ve Putin’le kol kola yürüdüler.

Fakat Putin ve Rusya tam anlamıyla bir savaşın içinde. Çok ciddi insanlık ve savaş suçlarıyla karşı karşıyalar. Bunun yanında Çin'in de uluslararası hukukun dışına düşmekte olduğunu gösteren toplama kampları meselesi var. 

Özdeş Özbay: Ayrıca Erdoğan ilk kez Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmasını istediğini de söyledi.

Ö.M.: Sizin söylediklerinizin ışığında bir kırılma noktasında olduğumuzun bir kez daha altını çizmek istedim. 

“Çin’deki emlak sorunu dünya ekonomisini etkileyecek boyutta”

A.B.: Şöyle bir durum var. Rusya savaş halinde ve ekonomisi de zorluklar içerisinde. Çin'in başında muazzam bir bela var. Batı dünyasının resesyona girmesi Çin ekonomisini altüst etti. Çin uzun yıllar dış ticarete dayalı bir büyüme modeli benimsedi. Sonradan da içeriye dönük, Çin halkını memnun edecek bir emlak meselesine girdi. Çin’in ikinci büyük belası da konut, emlak meselesi. Çin dünyanın gördüğü en büyük gayrimenkul krizini yaşıyor bugünlerde. Yapılan araştırmalarda Çin halkının konut piyasasına güveni kalmadığı bildiriliyor. İnsanlar kredilerini ödemiyorlar. Dolayısıyla Çin bir çöküşle karşı karşıya bu anlamda. Bu yıl itibarıyla konut satışlarında yüzde kırk düşüş oldu Çin'de. Bu durumdan zincirleme olarak bankalar etkileniyor. Çin’in bankacılık sistemi bizim kamu bankalarına benzer. Yani zararları göstermezler, Çin şeffaf bir ülke değil.

Bu anlamda halkın konut ödemelerini yapamaması bankaları zor durumda bırakıyor. Yerel yönetimler zor durumda, onlar da arsa satıyor çünkü. Bankalar da bunları fonluyorlar. Dolayısıyla yerel yönetimler iflasın eşiğine gelmiş durumda. Çin’deki bu emlak sorunu dünya ekonomisini etkileyecek boyutta. Çin'in durumu bu. O yüzden Çin, ekonomik sebeplerle Ukrayna Savaşı'nda Rusya'ya canı gönülden destek vermiyor. Dünyada bir IMF yok Çin'i kurtarabilecek. Çin'i kurtarmaya IMF'nin parası da pulu da yetmez. Çin'in etkisiyle bütün dünya ekonomisi de alt üst olma durumuyla karşı karşıya kalabilir.

Programın başında Şanghay İşbirliği Örgütü Toplantısı’nda iklimle ilgili tek kelime edilmemesini şaşırtıcı bulduğumuzu belirtmiştik. Çünkü şu anda Çin’in tarihte gördüğü en büyük kuraklığı yaşadığı belirtiliyor. Dünyanın en uzun üçüncü nehri olan ve Çin'de yüz milyonlarca insana su kaynağı olan Yangtze Nehri’nin yer yer kuruması gibi büyük bir felaket var. Bunun altından nasıl kalkacaklarına dair en ufak bir şey konuşulmadı. Rusya'ya da dönecek olursak, Rusya'nın da başı iklim, kuraklık ve orman yangınları dolayısıyla büyük belada ve bunun üzerinde de hiç kimse durmuyor. 

Çin'in konut sorunundan, Türkiye'nin sosyal konut projesine dönelim. Erdoğan yakın zamanda sosyal konut meselesini getirdi gündeme. Bunun da örgütü toplu konut idaresi, Türkiye'de denetlenmeyen, kamu özel işbirliği Türkiye Varlık Fonu, TMSF, Türkiye Mevduat Sigorta Fonu ve TOKİ'dir. Bu kurumların yönettiği varlıklara bakarsanız, mesela TOKİ'nin 2020 yılı raporuna göre kamu 105 milyar liralık varlık yönetiyor, sosyal konut projesi bu kuruluşa teslim ediyor. TOKİ'nin bütçe dışı çalıştığını, bugün sosyal konut diye ortaya konan projenin kaynağının belirsiz olduğunu biliyoruz. 2023 bütçesine konulup konuşmayacağına dair de bilgimiz yok. 2022’de böyle bir harcama kalemi ortaya konmuş değildi. TOKİ; yirmi yıllık AKP iktidarının en önemli payandasıdır. Biz borçlandık, borçlandık ve betona yatırdık. TOKİ'nin yaptığı evleri çok konuştuk. Dere yatağına evler yapıldı. Seller bastı, insanlar öldü. TOKİ, beşli çetelerin ve havuz sisteminin başlangıcıdır. 2008’de ihale yasası kapsamından çıkarılan kamu kuruluşlarından bir tanesi. Bu hamur daha çok su kaldırır, yayını kapatalım.

Ö.M.: Çok teşekkürler Ali Bey, görüşmek üzere.