Antalya’da sığınmacı ve göçmen akını yaşanıyor

-
Aa
+
a
a
a

Ali Bilge’nin gündeminde bu hafta seferberlikten kaçan Rusların ve göçmenlerin akınına uğrayan Antalya, Brezilya’da gerçekleşen seçimler, Türkiye’deki ittifak sorunsalı, kurucu irade ifadesinden anlaşılması gerekenler, İyi Parti analizi ve dünyadan politik gelişmeler yer aldı.

Görsel: The NOAA/NASA
Antalya'da sığınmacı ve göçmen akını yaşanıyor
 

Antalya'da sığınmacı ve göçmen akını yaşanıyor

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey. Çok hareketli bir haftadayız. Türkiye de dahil bütün dünyada muazzam çalkantılar var. Hastalıklar, savaşlar, diktatörlük baskıları ve iklim olayları bir arada. Acayip bir ortam var. Antalya'dan başlayalım. Geçen haftaki programda Antalya'nın dördüncü büyük nüfusa sahip kent olduğunu, çok büyük bir turizm merkezi hâline geldiğini ve sadece turistlerin değil, Rusya'dan savaştan, seferberlikten kaçınmayı tercih edenlerin de ilgi merkezi olduğunu söylemiştiniz. Son durum nedir?

Ali Bilge: Antalya hem savaş hem iklim nedeniyle gelen insanlarla dolu. Ukraynalı, Rus, Suriyeli, Afgan… Her ülkeden hem turist, hem göçmen ve sığınmacı var. Yabancı nüfusu zaten uzun yıllardır artış gösteren bir il. Ama son dönemde, özellikle de Rusya ‘da seferberlik ilanından sonra ciddi artış gösterdi. Biliyorsunuz 1991 sonrası Türkiye-Rusya ilişkileri çok gelişti. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra başlayan ticari ilişkileri kast ediyorum. Özellikle müteahhitlerin Rusya'da iş yapmasıyla önce Türkiye ‘den Rusya’ya işçi akını oldu. Geçen 30 yılda ticaret arttı , karşılıklı nüfus akımı oldu, iki nüfusun da bir araya gelmesi, evliliklere yol açtı. 

Ruslar zaten çok uzun yıllardır Antalya'ya yerleşiyorlardı. Ama son yıllarda Putin-Erdoğan ilişkisinin ve Rusya-Türkiye ilişkilerinin çok fazla gelişmesi ülkelerin vatandaşlarının da ilişkilerinin gelişmesine yol açtı. Antalya gerçekten Rusya Özerk Cumhuriyeti olma yolunda ilerliyor. Mersin'de zaten bir nükleer santral var. Antalya’da ciddi bir nüfus var. Çocukluğumuzdan beri biliriz, “Rusya'nın sıcak denizlere inme” sevdası bir şekilde gerçekleşmiş durumda. Aynı zamanda dolap yaptırıyorsunuz, ustası Suriyeli. Antalya her ülkeden ciddi göç almış durumda. 

Antalya önümüzdeki dönemde Türkiye'nin sosyoekonomik ve sosyokültürel anlamda ciddi olarak incelemesi gereken bir ili hâline geldi. Operaya gidiyorsunuz, izleyicilerin yarısından fazlası yabancı. Rus aktris oynuyor. Türklerle evlenen Rusların belediye meclislerinde, sivil toplum içinde, apartman yönetimlerinde yer aldığını görüyoruz. Savaş nedeniyle havada uçak görmemek mümkün değil. Özellikle akşam saatlerinden sabaha kadar… Tabii bunlar Türkiye'ye döviz girişi anlamında yararlı ama yetmiyor tabii. Türkiye turistler için çok ucuz. 

İklim sorunları da Antalya'yı çok etkiliyor. Antalya’da kışın deniz suyu sıcaklığı 14 derecenin altına düşmüyor. 14 derecenin altına düşmeyince de bu deniz tropikal deniz oluyor ve dolayısıyla deniz canlıları değişiyor. Daha güneyden Kızıldeniz balıkları buraya geliyor. Buradaki balıklar başka yerlere göçüyor. Birkaç senedir gelip gidiyorum ve bazı etkinliklere de katılıyorum. Geçen gün bir balıkçı barınağına gittim. Orada duyduklarım da teyit ediyor bütün bu söylediklerimi. Balıkçılar başka alanlarda iş arıyorlar. Çünkü balık yok. Dün haberlerde de yer aldı, son 83 yılın deniz suyu sıcaklık rekoru kırılmış Antalya'da. Ekim ayının ilk gününde sıcaklık 40 derecenin üstünü görmüş. İki gün önce, “Serin oldu gece artık battaniye lazım” diyorsunuz. İki gün geçiyor, hava 40 derece. İnanın bunu yaşadım ben.

Ö.M.: 30 Eylül’de 40 derece. Öyle mi? 

A.B.: 40 derece, evet. Dışarı çıktığınızda yapışırsınız, o derecede sıcak. Geçen sene katıldığım bir toplantıda yetkililer denizde en fazla bulunan katı atıkların tüfek fişekleri olduğunu söylemişlerdi. Sonradan öğrendik ki kuşları vuruyorlarmış. Balıkları yemesinler diye… Önce kuşları vuruyor balıkçı, ondan sonra da ağını atıyor. Ziyaret ettiğim balıkçı barınağında balıkçılara bir teşvik verilmiş. Kızıldeniz'den gelen tehlikeli balon balıkları var ya, onları yakalayanlara devletimiz teşvik vermiş. Balon balığını tutup kuyruğunu kesip Tarım İl Müdürlüğü’ne götürürseniz beş lira veriyorlarmış.

Ö.M.: Zehirli bir balık değil mi? Japonya sularında bulunuyor. Kızıldeniz ve ardından Japonya'dan geliyorlar. 

A.B.: Balon balığı en fazla bulunan tür. Ardından köpek balığı geliyor. Balıkçı barınağında mezat yapılıyor. “Balıkların büyük çoğunluğu Kuzey Ege'den geliyor” diyorlar. Antalya’da iklim sorunlarının dışında bir de inanılmaz yapılaşma hâkim. Çok değişik sosyoekonomik koşullarda yaşayan gruplar, insanlar bulunuyor. Plajda yüzerken kaplumbağaların insanları ısırma vakalarına rastlanmış bu sene. Bu şekilde yaralananlar oluyor. Çünkü onlar da yapılaşma nedeniyle yollarını şaşırıyorlar. Yuvalarını bulamıyorlar. Göç dalgası nedeniyle çok sorunlu bir il olmaya doğru ilerliyor Antalya. Çok geç olmadan bunları çözecek yolları konuları tartışılmalı. Balıkçıların balık yokluğu nedeniyle başka alanlarda toptancı halinde çalışmaya gitmeleri, balıkçılığı bırakmaları not edilmesi gereken hususlardan. Marmara müsilajdan çok ciddi oranda etkilendi. Akdeniz, balık açısından hiçbir zaman Ege veya Karadeniz gibi güçlü değildi ama bu son yıllarda pek çok deniz canlısı tükenmiş durumda. 

Ö.M: Bu programın adına da oldukça uygun düşen bir konu. İstilacı türlerin üremesi, durdurulması istenirken buna teşvik verilmesi bizzat devlet tarafından… Balıkların kuyruklarının devlet tarafından alındığı uygulamanın geri gelmesi… Yasaktı bir ara. Çok ilginç bir duruma işaret ediyor.

A.B.: “Balon balığını tutarsak kıyılarımızdan temizlemiş oluruz” diyorlar. Balon balığı balıkçıların korkulu rüyası. Bunları toplayıp mazot parası çıkaran olduğunu anlattılar. 

Brezilya seçimlerinde ikinci tur

Ö.M.: Brezilya’daki gelişmelerle devam edelim. Brezilya’daki gelişmelerin bir miktar hayal kırıcı olduğunu söyleme fırsatı bulduk. Bolsonaro'nun beklenenden çok daha yüksek oy alarak ilk seçimi ikinci tura taşıdığını söyledik. 

A.B.: Açık Radyo’da ilk yayınım yaklaşık 20 yıl önce, 2003 yılında Brezilya’nın Porto Alegre kentinde yapılan Dünya Sosyal Forumu’yla başlamıştı. Siz benden rica etmiştiniz ve oradan bir hafta yayın yapmıştık. Lula yeni iktidara gelmişti. 2003 Ocak’ta göreve başlamıştı. Aynı zamanda Chavez'in de yeni seçildiği zamanlardı. Latin Amerika’da bir değişim yaşanıyordu, kıta gerçekten hop oturup hop kalkıyordu. Sonraki yıllarda araya sağcı iktidarlar girdi. Porto Alegre'de yapılan forumda ikisinin de gelip konuşma yaptığını hatırlıyorum. Forum sivil toplum örgütlenmesi olduğu için liderler başkan kimliğiyle değil kendi kimlikleriyle konuşma yapabiliyorlardı. 20 yıl sonra Lula da Silva tekrar iktidar yolunda gözüküyor. Porto Alegre'den sonra geçen yıllarda işler tersine döndü. Porto Alegre Belediyesi bile sağcı bir iktidarın eline geçti. 20 yıl önce Noam Chomsky, Samir Amin, Susan George, Tarık Ali gibi düşünürlerin de bulunduğu toplantılara katılmıştık. Türkiye'den 7-8 kişilik bir ekiptik. Amerika'dan da gelen arkadaşlar vardı. O zaman dünyada , Blair, Bush ve Berlusconi çok öne çıkmıştı. 3B deniyordu bunlara. Ve o zaman ormanlar bu derece tahrip olmamıştı. Brezilya'da çok güçlü bir topraksız köylü hareketi vardı. Onlarla da tanışma, görüşme fırsatı bulmuştuk. Geçen sürede çok ciddi bir şekilde Amazon ormanları tahrip oldu. Çünkü Amazon'u tahrip etmek üzere gelen bir iktidarlar vardı. Bugün yapılan araştırmalarda Amazonların çok büyük bir bölümünün kurtarılmasının Lula da Silva’nın iktidarında getirilecek tedbirlerle mümkün olacağı söyleniyor. 

Ö.M: Noam Chomsky gibi önemli düşünür ve aktivistler gezegenin kurtulmasının da önemli şanslarından birinin Lula da Silva’nın tekrar iktidara gelmesi olduğunu Democracy Now! özel yayınında da belirttiler.

A.B.: Brezilya'daki gelişmeler önemli. Çünkü Brezilya kıta büyüklüğünde bir ülke. Latin Amerika'nın ve dünyanın önemli ülkelerinden. BRİCS ülkeleri arasında yer alıyor. Dünyanın içinde bulunduğu özellikle Ukrayna Savaşı, enerji savaşlarına yol açtı. Brezilya şeker kamışından alkol üretiyor, alkol otomobillerin yakıtı olarak kullanılıyor. Çok ciddi bir şekilde gelişmiş durumda bu sektör. Ormanların büyük bir bölümü telef oluyor. Oralarda şeker kamışı ekiyorlar. Ve ondan elde ettikleri alkolle de çalışan otomobiller üretmişlerdi. Bu da bir ara bu konu Türkiye'nin gündemine geldi. Önümüzdeki günlerde Brezilya'da siyasi dengelerin değişmesini basın ve siyasal bilimciler yakından izleyecekler. 20 yıl önce foruma “Başka bir dünya mümkün!” sloganıyla gitmiştik, hatta ben Açık Radyo tişörtüyle mitingde dolaşmıştım ve yayın yapmıştık. Umarım Latin Amerika'da bu anlamda bir kıvılcım ateşlenir siyasal değişim yeniden gerçekleşir. Ve 20 yıl sonra Lula da Silva yeniden iktidarda olur ve Amazon ormanlarına yönelik önlem alınması sağlanır. 

Ö.M.: 30 Ekim'de, ay sonunda yapılacak ikinci tura kaldı iş. Beklenenden daha az oy aldı. İlk turda yüzde elliyi aşarak bitirebilirdi. Bolsonaro'nun da çok düşük hesap edilen oyları yukarı çıktı. 

A.B.: Brezilya'da seçim sistemi daha şeffaf bildiğim kadarıyla, değil mi? Elektronik oy veriyorlar. Ona müdahale ne ölçüde oluyor bilmiyorum. Ama bize göre daha gerçekçi, şeffaf bir seçim sistemi var. 

Altılı masa toplantısı dün gerçekleşti. Altılı masa diye nitelendirilen ittifakın unsurları bir araya geldiler ve ikinci dönem, ilk toplantılarını yaptılar. Ancak öncesinde bir kriz-gerilim yaşandı . Cumhurbaşkanlığı adaylığı hususunda. Bu işler çok incelikli işler. İnce işçilik ve aynı zamanda mühendislik gerektiren işler. Dolayısıyla medyaya, kanaat önderlerine ve sivil topluma çok önemli bir görev düşüyor. 

Bakın Irak'ta hükümeti kurmak için Sadr Hareketi ve Türkmenler dışında kalan, Şii, Sünni, Kürt ve Hristiyanların olduğu yeni bir ittifak oluşturuldu. Irak çok karışık, yüzlerce insan öldü bildiğim kadarıyla son olaylarda. Ve şu anda Şii, Sünni, Kürt ve Hristiyanlar bir ittifak yapıyorlar , yeni hükümeti kurma, cumhurbaşkanını belirleme, meclisi yeniden harekete geçirmek üzere bir araya gelebiliyorlar. 

Türkiye'deki altılı masa denilen grupta Cumhuriyet Halk Partisi ağırlığı var. CHP’nin İyi Parti'ye çok önemli destekler verdiğini geçen hafta söyledik. Ve bu konuda İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener “CHP'ye borcumuz yok.” dedi. Ama aslında bütün bu partilerin yerel seçimlerde borcu HDP'ye. HDP olmasaydı bu 12 büyükşehrin 11’inin alınma ihtimali söz konusu değildi. Nitekim seçimden kısa bir süre sonra örtük bir şekilde Akşener’de HDP seçmenine teşekkür etmişti. 

İyi Parti'yi iyi analiz etmek lazım. İyi Parti başlangıçta Türkeş'in mirasçısı ve devamı olduğunu sık sık tekrar ediyordu. Ama onu tekrar etmekle, mesafe alamadı genişleyemedi. Dolayısıyla merkeze oynama atağında bulundu. Nitekim o atak gelişmesini sağladı. Bugün bu hareket içinde ağırlıklı olarak eski ülkücü, Alparslan Türkeş'in çocukları denilen kadrolar olmasına karşın ciddi miktarda da merkez sağ siyasetten insanların, liberallerin, seküler insanların bulunduğunu görüyoruz. Ancak geçtiğimiz günlerde sinir ucuna dokunan bir gelişme oldu. Meral Akşener, Urfa'da Susurluk’un en önemli aktörlerinden Sedat Bucak'ı ziyaret etti. Hep söylüyorduk, Susurluk’un yarısı MHP’deyse yarısı da bu tarafta. 

Özdeş Özbay: Eski günler yad edilmiş.

A.B.: 500 araçla karşılanmış. Yüzlerce insanla yemek yenilmiş. Nitekim hemen bir tepki oldu partide. Urfa aşiretlerinden Cevheri Ailesi İyi Parti'den ayrıldı. Bir bir istifa ettiler. Ülkücü hareketin, bugün Türkeş'in mirasçısı çok fazla hareket var, temsilcisi olduğunu dile getiren üç dört tane parti var. Dolayısıyla İYİ Partinin bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor. Marjinalleştikçe, merkezden ayrıldıkça yirmilere doğru giden oy potansiyeli de azalır. Buna dikkat çekmek lazım. Ama esas mesele tüm ittifakların meseleye bir kurucu irade gibi bakmaları gereğidir . Geçen hafta da değindiğim bu meseleye de bir açıklık getirmek istiyorum:

Bu ülke demokratik bir ülke değil. Son yıllarda demokratik seçimler olmuyor, muhalefet zorlanıyor. Bu seçimlere önümüzdeki altı ay içinde neler yaşanacağını tahmin ederek seçimlere bakmak lazım. İhtimalleri ölçerek, biçerek gitmek lazım. Türkiye demokratik, özgür bir ülke değil, uzun kulaklar ülkesiydi her zaman, şimdi de öyle. Dolayısıyla bu ittifakın bozulması için elden gelen yapılıyor. 

Yeni anayasa yapmakla, anayasa değişikliği yapmak farklı şeyler. Kurucu irade genelde ya bir devrim ya da bir darbe sonrasında gerçekleşir. Anayasal sistemde ise meclis yeni anayasa yapmak için referanduma gitmek durumunda. Halk yeni Anayasa yapılmalı derse, kabul ederse o zaman kurucu irade yerine geçer. Burada söylemek istediğimiz parlamenter sisteme, kuvvetler ayrılığına geçişi sağlayacak bir irade. Yeni kurulan meclisin çoğunluk sağlaması ve bu iradeyi göstermesinden söz ediyoruz. Anayasa değişikliklerini referanduma gitmeden mecliste çözmesini , çoğunluğu sağlayarak toplumu yormadan sorunun çözmesini kastediyoruz. Yoksa bir meclis referanduma sunmadan yeni bir anayasa yapamaz. Anayasa değişiklikleri yapar sadece. İttifakların da mevzuya bu bağlamda bakması gerekiyor. Meclis 2 gün önce kuvvetler birliğine uygun bir şekilde açıldı. Resepsiyon aynı şekilde gerçekleşti. O manzaraya bakarak neden kuvvetler ayrılığına ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Yasama örgütü son derece önemsizleşmiş durumda, bu kadar silik bir yasama örgütü görülmemişti. Umarız bu silik yasama örgütü bu yıl son bulur ve Türkiye'de bir demokrasi sürecine geçilir. 

Bütünüyle ittifak mevzusuna , önümüzdeki dönemde daha incelikli bakmak gerekiyor. Hem altılı masanın hem HDP'yle birlikte hareket edenlerin, Türkiye'nin en geniş demokrasi cephesine ihtiyacı olduğunu bilerek yaklaşması gerekiyor. Önümüzdeki altı ayda bu konulara çokça eğileceğiz. Eksik olan hususlardan biride , altılı masanın ve diğerlerinin, Türkiye'deki demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütleriyle, aynı zamanda yerel örgütler düzeyinde ittifak mevzusunu yeterince tartışmamış olmasıdır. 

Haberiniz var mı ? Azerbaycan'ın güneyinde, Ermenistan sınırında yeni bir Türk devleti kuruldu. Kurulan Türk devletinin de Beştepe'de temsilciliği açıldığı haberleri geldi. Bakanlar atanmış. Yeni kurulan Türk devletine ilk karşı çıkan Azerbaycan oldu. Cumhurbaşkanı olarak atanan kişinin de bir dolandırıcı olduğu ortaya çıktı. Ama Türkiye basını büyük oranda bu devleti Türkiye'nin tanıdığını söyledi.

Ö.M.:Yeniçağ'da şimdi görüyorum. “Yeni bir Türk devleti kuruldu. İlk tanıyan Türkiye oldu.” diyor. Batı Azerbaycan'da Göyçe-Zengezur Türk Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmiş ve ilk tanıyan Türkiye olmuş. 

Ö.Ö.: Batı Azerbaycan dediğiniz yer İran mı? 

Ö.M.: Ermenistan ve Nahçıvan arasındaki bölgeyi kapsıyormuş. Azerbaycan'ın iç bölgelerine doğru da sınırı ilerleyen bir ülke.

A.B.: Atanan Cumhurbaşkanı, bakanlar var. Beştepe'de temsilcilik açılmış. 

Ö.Ö.: Azerbaycan'ın saldırıları bu yöndeydi. Hatta bu hafta sonu, esir alınan Ermenistan askerinin infaz görüntülerini Azerbaycanlı gruplar sosyal medyada paylaştı. Şimdi Ermenistan da uluslararası insan hakları kurumlarına başvurmaya hazırlanıyormuş. Agos'ta dünkü haberde yer alıyordu. 

Ö.M.: Ayin tarzında bir tören yapılmış. Cumhurbaşkanı Rizvan Talibov olmuş. Yardımcısı da Mehmet Ali Arslan'mış. 

A.B.: Bunlar dolandırıcılıktan Türkiye’de suçlanan kişiler.

Ö.Ö.: Bu tehlikeli bir gelişme mi? Çünkü Rusya'nın yöntemlerine benziyor. Oradaki bağımsızlığı tanırsın daha sonra referandumlar falan…

Ö.M.: “1980’den günümüze kadar yüz yıl boyunca esir kalmış toprağa ve bağrımıza saplanmış olan o hançeri işte bugün burada çıkarmış bulunmaktayız. Bir daha geri dönmemek üzere.” demiş ve tanımış Türkiye. Yeniçağ’ın haberi böyle. 

A.B.: Her yerde yer aldı bu haber. Türkiye'nin tanıdığına ya da tanımadığına ilişkin resmî bir açıklama da bildiğim kadarıyla yapılmadı. 

Ö.M.: Yapılmadı. Haber gerçek değildir. 

A.B.: Parsadan olayı gibi bir şey. 90’lı yıllarda dönemin Başbakanı Tansu Çiller dolandırılmıştı. Emekli Orgeneral Necdet Öztorun adına örtülü ödenekten yüz milyonlarca lira para verilmişti. Bana onu anımsattı.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ndeki en önemli ticari partneri Almanya. En fazla ithalat ve ihracat yaptığı ülke. 2023 1 Ocak'tan itibaren, Almanya'da çıkan bir yasa nedeniyle, Alman şirketlerinin Türk şirketlerinden yaptıkları alımlarda ve satımlarda, Türk şirketlerinin insan haklarına saygılı olup olmadığına ve çevre, iklim ihlallerine sebebiyet vermeme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğine bakılacak. Alman şirketler, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen bir Türk şirketiyle ticaret yapıyorsa cezalandırılacak. Çok ağır hükümler de getiriliyor. Bu, önümüzdeki günlerde konuşmamız gereken konulardan biri.

Kılıçdaroğlu Amerika’ya gidiyormuş ve Bernie Sanders’la görüşecekmiş. Aynı zamanda teknoloji üreten Türk öğrencilerle, girişimcilerle görüşecekmiş. Bence muhalefet Avrupa Birliği'ne ve Avrupa'ya daha çok yönelmeli. Bu konu gelecek iktidarları da ciddi oranda ilgilendiren bir husus. Umarım önümüzdeki haftalarda daha ağırlıklı bakma imkanı bulabiliriz