Naomi Klein: “Gezegen Kundakçıları” - VİDEO

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

İklim krizini “diktatörerkekler” yönetiyor ve sürdürüyor: Bunlar gerçekten küresel çapta kundakçı. Üç yangının aynı anda sürmekte olduğu bir dönemde yaşıyoruz: İklim felaketinden kaynaklanan yangınlar, yükselmekte olan faşizm kaynaklı yangınlar ve bunları söndürmek için adaletin gürüldeyen yangınları.

(Naomi Klein'ın 5 Aralık 2019 tarihli bu konuşması Semra Somersan tarafından Açık Radyo için çevrilmiştir.)

İşte, bizler, iklim hareketinde, genellikle evlerimizin yandığından söz ederiz. Dünyanın hemen her yerinde iklimin yarattığı çöküntüyü görüyoruz. Ama aynı zamanda başka bir tür yangın da görüyoruz: Bu da bazı politikacıların, özellikle de diktatör tipli politikacıların, bu güvensizliği kullanarak yaydığı nefret. Ve bu nefret yangınları bir ülkeden diğerine hızla yayılıyor.

Bir yıl önce Hükümetlerarası İklim Paneli'nin hazırladığı can alıcı raporda, dünya sıcaklık artışı düzeyini 1.5 derece santigradın altında tutmak gerektiği önemle vurgulanmıştı. Ve bilimciler paneli, eğer bunu yapmak istiyorsak, küresel çapta karbon emisyonlarını (salımlarını) on iki yıl içinde yüzde 45 oranında azaltmak zorunda olduğumuzu söylemişti. Üstelik ABD gibi zengin ülkelerde bunu çok daha çabuk gerçekleştirmemiz şart. 12 yıl deniyordu, ama tabii bu geçen yıldı. Şimdi sadece 11 yılımız var.

Panel ayrıca mevcut teknoloji ile bu amaca ulaşmanın mümkün olduğunu belirtmiş, ama bunu yapmak için –raporun kendisinden alıntılayarak söylüyorum– toplumun her alanının bugüne kadar görülmemiş düzeyde dönüştürülüp değiştirilmesinin şart olduğunu eklemişti.

Tabii ki böyle bir dönüşüm zor ve bunu gerçekleştirmek için önümüzde çok çok dar bir fırsat penceresi var. Gel gör ki aynı zamanda, dünyanın hemen her ülkesinde, en üst makamlardaki güçlü adamlar, ateşi söndürmeyi reddettikleri gibi, yangını körüklüyor; bunlar gerçekten de küresel çapta kundakçı; memnun mesut, meşalelerle yerküreyi tutuşturmakta kararlılar.

Bunlar arasında, tabii ki, tüm çevre kanunlarını iptal etmeye çalışan Trump var. Kamusal arazilerin hafriyata, denizlerin sınırsız sondaja açılmasına ruhsat veriyor; Greta’yı Twitter’da trolluyor, Grönland'a göz süzüyor; çünkü iklim değişikliği yüzünden buzların erimesiyle orada toprağın altından fosil yakıtlar çıkacak.

Ama sadece Trump da değil. Jair Bolsonaro da var – o da bir yandan Yerlilerin haklarını geri almaya, diğer taraftan da Amazonlarda sınırsız maden çıkarılmasına, sığır çiftlikleri açılmasına ve soya ekilmesine izin veriyor: Üstelik bütün bunlar nedeniyle Amazonlarda söndürülemeyen bir yangın çıkınca Birleşmiş Milletler'e “Aslında Amazonlar’da yangın filan yok” diyerek yalan söylüyor.

Peş peşe çok çeşitli ülkelerde Bolsonaro'ya benzer liderler görüyoruz. Avustralya'ya bakın mesela: Orada da Scott Morrison var. Morrison, geçenlerde elinde koca bir kömür parçası ile Avustralya Parlamentosu'na geldi ve milletvekillerine, “Bu insanlık için iyidir” diyerek ülkedeki en büyük kömür madeninin kazılmasına ruhsat çıkarttı.

Sadece bu üçü de değil; benzer tipleri pek çok ülkede görüyoruz. Mesela Hindistan'da Narendra Modi var, Filipinler’de de Rodrigo Duterte.

Bütün bu “diktatörerkeklerin” reçetesi çok belli: Çok iyi tanımlanmış bir iç grupları var; yani ülkelerinin gerçek vatandaşı olan hali vakti yerinde ve “güçlüadam” tarafından korunan yurttaşlar; bir de kıyıda-köşede-sınırda-dışarıda kalan gruplar mevcut: caniler, sabıkalılar, gayri-meşru kişiler, uyuşturucu tacirleri, teröristler, illetliler, insanı korkutan kişiler, istilacılar...

Sonuç olarak elimizde iki tane yangın var: Bir yanda iklim yıkımının yarattığı gerçek yangınlar, fırtınalar, kuraklıklar, seller... Ama öte yanda da, siyasi yangınlar var: Nefret-öfke yangınları. Ki bunlar da, artık kontrolden çıkmakta, bir ülkeden öbürüne sıçrıyor.

Dolayısıyla bu “diktatörerkeklerin” tüm dünyada iktidara gelmesi hiç de şaşırtıcı değil, çünkü her yerde o derin huzursuzluk, rahatsızlık ve kıtlık duygularına hitap ediyorlar. Bu kişiler aynı zamanda ekolojik olarak çok güvensiz olduğumuz bir ânı da sömürüyorlar: Trump ve Bolsonaro'nun bildikleri tek şey, yani onların tek gerçek becerileri, başkalarının korkularından kendilerine yarar sağlamak. Bunu çok iyi kavramışlar. Ve böylelikle nefretleri kışkırtıyor, umutsuzluğu silaha dönüştürüp, seçim kampanyalarını duvarlar inşa etmek ve yaklaşan istilaları engellemek üzerine kuruyorlar. Her şeyden çok da kendi iç gruplarına, bu çılgın güvensizlik çağında nihayet bunlar sayesinde güvende olacakları ve çivisi çıkmış bu dünyada her şeyi nihayet kontrol altına alabilecekleri algısını pazarlıyorlar.

Ve tabii ki bütün bu bölünmeler bu siyasetçilerin ellerini-kollarını, asıl amaçlarına ulaşma, yani Amazonlardan Kutuplara gezegen üzerindeki son korunmuş alanları talan etme konusunda serbest bırakıyor: tabii bu talan ister istemez küresel çapta yangınlara sebep oluyor. Yangınlar, silahlı çatışmaların şiddetini arttırıyor, çatışmalar göçlere neden oluyor, ki göçler de nefret ateşlerini körüklemekte kullanılıyor.

Buna karşılık, şimdi neden bu terör ve umutsuzluğa kendimizi kaptırmamamız gerektiğini size söyleyeyim. Çünkü biz, sadece bu iki yangının belirlediği bir zaman diliminde yaşamıyoruz; yaşamakta olduğumuz dönem, yalnızca iklim yangınlarının ve siyasi yangınların sürmekte olduğu bir dönem değil; Üçüncü bir yangın daha var; alevleri göklere doğru yükselmekte olan. İşte bu yangın, bizim yangınımız.

Bunu genç iklim grevcilerinin başlattığı ve dünyaya yayılmakta olan ateşlerde görüyoruz. Öyle ateşler ki bunlara dünyanın dört bir yanında sekiz günde yedi milyon kişi katıldı. Bizim yangınlarımız yerli halkların hakları hareketlerinin ve kendi bedenlerini yüzyıllardan beri, her zaman yaptıkları gibi ortaya koymaları ile yaktıkları ateşler. Kuzey Amerika'da, ABD-Kanada arasındaki sınırda ve sınırın her iki tarafında petrol ve gaz boru hatları inşa edilmesine karşı, kendi bedenlerini ortaya koyanların ateşi. Aynı zamanda fosil yakıtlara yapılan yatırımların önlenmesi ve durdurulması hareketinin yangınları. Portföyünde 80 milyar dolar bulunan California Üniversite Sistemi, bundan birkaç hafta önce, fosil yakıtlara yaptığı yatırımları çekeceğini açıkladı.

İklim adaleti hareketinin başlattığı yangın da bizim yangınımız – ki bunlar ön saflarda çabalayan, mesela Amazon ormanları içinde yaşayan ve dünyanın geri kalanından çok çok uzun zamandır yalıtılmış olan yerli toplulukların, arka bahçelerindeki pis endüstrilerle savaşmaya çalışanların çıkardıkları yangınlar. Epeydir “Yeşil Yeni Düzen” adı verilen siyasi açılım için çabalayanların hareketinin başlattığı yangınlar...

Yeşil Yeni Düzen, bizlerin öteki iki yangını, yani siyasi yangınlarla iklim yangınlarını aynı anda söndürmek için tek şansımız olan bir vizyon getiriyor. Bunun kılavuzu bilim; ama bu aynı zamanda farklı şeyleri birlikte “dokumayı” da gerektiriyor: yani emisyonları azaltma gereğini evrensel sağlık hakkına, halkın bütçesine uygun evlere, bedava çocuk bakımına eklemleyen, bunları birlikte dokuyan bir vizyonu içeriyor... Ve aynı zamanda, dünyanın dört bir yanında pıtrak gibi çoğalan demagogları yaratan yanıcı malzemeyle, yani hepsinin altında yatan o güvencesiz gelecek (precarity) hali ile mücadeleyi içeriyor.

Öyleyse, şimdi sizleri İngiltere'deki genç iklim grevcilerinin sözleri ile baş başa bırakıyorum. Onlar şöyle diyor: “Greta kıvılcımdı, bizlerse bozkır yangınıyız.”

Sizler de bozkır yangını olun.