Afet için Feminist Dayanışma Gıda Topluluğu'nun deprem bölgesindeki çalışmaları

-
Aa
+
a
a
a

Dayanışma Kuşağı'nda Özlem Işıl ve Feride Eralp'le Afet için Feminist Dayanışma’nın Gıda Topluluğu’nu konuştuk.

Afet için Feminist Dayanışma Gıda Topluluğu'nun deprem bölgesindeki çalışmaları
 

Afet için Feminist Dayanışma Gıda Topluluğu'nun deprem bölgesindeki çalışmaları

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)

Didem Gençtürk:Dayanışma Kuşağı’na hoş geldiniz. Didem ben. Bugün iki konuğum var. Özlem ve Feride. Onlarla Afet için Feminist Dayanışma’nın Gıda Topluluğu’nu konuşacağız. Afet için Feminist Dayanışma’yı, depremin neredeyse ilk gününden beri sahada müthiş bir dayanışma örgütlerken görüyoruz. Birkaç kere de programlarımızda konuştuk. Bu programların kayıtlarına da Açık Radyo’nun internet sitesindeki ‘Yer yarıldı, içine girdik’ bölümünden ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Dayanışma Kuşağı’nın da deşifrelerini ve program içeriklerine bu bölümden ulaşabilirsiniz.

Önce öznel hikayelerinizden başlamak istiyorum. 6 Şubat depremini nasıl duydunuz? Ve nasıl bu dayanışma örgütlendi? Kısaca anlatırsanız çok sevinirim.

Feride Eralp: İstanbul'da yaşıyorum Kurtuluş'ta. Ev arkadaşım Beyrut'taydı. Deprem sırasında ve orada hissetmişler depremi. Tabii ciddi bir şekilde. Onun yazdığı mesajdan ilk olarak haberdar oldum. İstanbul'da da böyle hatırlarsınız belki kar, kış, fırtına, kıyamet bir gündü tam o depremin olduğu gün. Normalde o günün akşamı Feminist Gece Yürüyüşü’nün örgütlenme toplantısı olacaktı. Çünkü Şubat’ın başından itibaren biz İstanbul'da Feminist Gece Yürüyüşü’nü örgütlemek için Pazartesi günleri toplanıyoruz. Deprem olunca hepimiz bir çeşit şok yaşadık. Boyutunu uzunca bir süre anlayamadık. Anlamaya başladıkça her aşamasında daha çok şok olduk. Yerimizden kalkamaz hale geldik. Ve akşamında İstanbul'da, Taksim'de yapacağımız bir eylemin örgütlenmesini konuşamayacağımız çok aşikar oldu. Ama bir yandan da hiçbir şey yapmayıp oturmaya da razı gelemedik. O yüzden o toplantıyı hemen depremle ilgili konuşacağımız bir Zoom toplantısına çevirdik ve çok kalabalık oldu. Gerçekten yüzlerce insan geldi. Duyurmadık neredeyse. Ona rağmen yüzlerce kadın toplantıya katıldı. O toplantıdan Afet için Feminist Dayanışma çıkmış oldu. Ben ilk aşamasında tam dahil olamadım. Çünkü o toplantıdan hemen ertesi sabah çok erken bir saatte bir arama kurtarma ekibiyle Antep'e gittim İslahiye'ye. Mahalle Afet Gönüllüleri’yle birlikte. Ve ondan sonra işte bir hafta kadar bir süre arama kurtarmada çalıştım. Sonra da Adıyaman'a gittim. Adıyaman'da Afet için Feminist Dayanışma’dan birkaç arkadaşla birlikte depremden doğrudan etkilenen kadınlarla ne neler yapabiliriz diye biraz bakıp gönüllü olarak çalışmak üzere gitmiş olduk.

dk1

Özlem Işıl: Ben sabaha karşı Twitter'dan duyduğumuz bir haberle uyandım. Partnerimin ailesi Adana, Tarsus, Hatay, Mersin'de dağılmış bir aile. Dolayısıyla bizim için inanılmaz gerilimli ve panik halinde bu insanlara ulaşmaya çalışmakla geçti. O anın duygusal yoğunluğu üzerine çok da fazla konuşmak istemiyorum. Çünkü böyle anlamlandırabildiğim bir üç beş saat değildi o. Ne yaşadık, kiminle nasıl iletişim kurduk, kim neredeydi? Çocuklar nerede, halalar nerede... Travmatize saatlerdi. Kendi ailenizi toparlamaya çalışırken hem de çok çok büyük bir tabloyla karşı karşıyasınız ve ilk elden onların iyi ya da kurtarılmış olmalarını duymanız sizin için çok da rahatlatıcı değil. En azından bizim kendi öznel hikayemiz için “iyiyiz oh” denilecek bir durum yaratmadı. Hatay'da arkadaşlarımın kurmuş olduğu gönüllü mutfağa erzak tedarik etmeye başlayarak dahil oldum. Ama ardından birebir gidip kadınlarla işte LGBTİ bireylerle nasıl yan yana gelinir, nasıl bir dayanışma örgütlenebilir diye araştırırken Afet için Feminist Dayanışma’nın sosyal medyadan paylaşmış olduğu çadır formunu gördüm ve Adıyaman'a gittim. Adıyaman'da Feride tam sayısını hatırlayacaktır ama onun üzerinde köyü, merkezde çeşitli mahalleleri ziyaret ettik hijyen kitlemizi dağıttık. Derken artık devam eden bir çadırımız var orada. O ilk akut arama kurtarmalar bitti. Yaşam kolay bir şekilde normale dönmeyecek. Normal denilen şeye artık zaten dönmek de mümkün değil. Peki biz hayatta kalmak için ne yapabiliriz sorusu yani bundan sonrasında artık ne yapabiliriz? Sorusuyla baş başa kaldık ve oradan da çeşitli Çıkış yollarını kendimizce örgütlemeye çalıştık. Bu çıkış yollarından bir tanesi de aslında üretimin buraya taşınması ve oradaki hayatı yeniden inşası için de iyi bir yol bulduğumuzu söyleyebilirim.

Didem: Gıda Topluluğu’na geçmeden önce merak ettiğim bir şey var. Feride sık sık oraya gittiğin için sana sorayım Afet için Feminist Dayanışma başka neler yapıyor alanda? Yani Adıyaman ve Hatay'da iki kadın çadırı var. Mor tırlar organize edildi. Gıda topluluğu var. Başka neler yapılıyor şu anda?

Feride: Adıyaman'da kadın çadırı devam ediyor. Kadın çadırında film gösterimlerinden, birlikte sohbet etmeye, cinsiyetçilikle mücadele etmeye, Suriyeli kadınlar, Suriyeli olmayan kadınlar… Farklı çevrelerden gelen kadınlar arasındaki duvarların aşınmasına hizmet etmeye ve tüm bunları yaparken aynı zamanda kadınların elde çamaşırı yıkamak zorunda kalmaması için, çamaşırhane kurduk. Hayatın bu açıdan da hep kadınlara yük olur temizlik, hijyen, bu tip işler. Hayatlarını biraz olsun kolaylaştırmak için de bir şeyler yapmış olduk Adıyaman'da. Sadece Adıyaman'da da değil, Hatay'da da. Hatay açısından bir duş tuvalet çalışma grubumuz var. 10-11 bir yere Hatay'da duş ve tuvalet kurduk. Bunun feminizmle nasıl bir alakası var diye sorabilir insanlar. Tam da çocukların temiz olması, kadınların görevi bu toplumda. Bu Adıyaman'da da böyle, Hatay'da da böyle, İstanbul'da da böyle. Gecenin bir saatinde kalkıp çocuğu tuvalete götürmek, ışık yoksa, kapısı kilitlenmiyorsa, ortam güvensizse yine bir kadının görevi ve bütün o güvensizliklerle baş etmekte kadınların işi. Çocuklar bitlenirse, uyuz olursa onunla baş etmekte kadınların işi. O yüzden temizliğe, temizlenmeye, hayatı devam ettirmeye dair her şey eşitsiz bir biçimde kadınların üzerine yüklendiği için bu alanları kolaylaştırmak da doğrudan kadınların hayatlarına temas etmeyi beraberinde getiriyor. Biz de biraz bunlarla uğraşır olduk. Adıyaman'ın mesela Yayla Konak köyüne üç tane tuvalet yapılması için uğraşıyoruz şu anda. Hatay'da hala hem Samandağ'da hem Defne'de çalışmalarımız devam ediyor. Tespit ve duş tuvalet yapımı. Bir yandan birçok farklı açıdan kadınların yeniden ürettiği ve ayaklarının üzerinde durduğu, insani yardıma muhtaç bir halde kalmadığı bir koşulu birlikte nasıl dayanışmayla oluştururuz diye bir soru var aslında hepimizin önünde. Çünkü en büyük insani yardım örgütleri bile kapasitesi bir yere kadar. Afet sonrası insani yardımın bir sınırı var. Ve bir süre sonra insani yardım örgütleri çekilmeye, kapasitesini küçültmeye ve hani artık sürekli olarak mesela içme suyu dağıtımı yapmamaya sürekli yemek dağıtımı yapmamaya başlıyor. Aş evleri kapanmaya başlıyor. Tüm bunlar olduğunda bu insanlar nasıl hayatta kalacak bir soru. Bir çok kadınla tanıştık mesela Hatay'da. Öncesinde kendisi salça yapıyormuş, içli köfte yapıyormuş, yaprak sarma yapıyormuş, satıyormuş. Yani belli bir düzeyde bir ekonomik bağımsızlığı, kendi getirisi, kendi kazancı olan kadınların depremle birlikte evleri yıkıldığı için mutfakları, depolama alanları, bütün imkanları ortadan kalktığı için yeniden tamamen aileye, tamamen o ailedeki erkeklere, erkeklerin yurt dışında çalışıp getireceği paraya bağımlı kaldığı bir koşul oluşmaması için belli ölçüde o bağımsızlığın korunabilmesi için istihdam alanları üretilmesi lazım. Bunu da pek çok farklı grup üzerine nasıl yapabiliriz, nasıl edebiliriz diye düşünüyoruz. Bir takım kadın kooperatifleri var Hatay'da. Kooperatifleşmeye dönük düşünceleri olan kadınlar da var. Biz de yalnızca tarımsal üretim yapan kadınlarla değil aynı zamanda el işi dikiş nakış yapan ve bu bilgiyi, beceriyi başka kadınlarla paylaşmak isteyen, birlikte üretim yapmak isteyen kadınlarla da bir araya geldik mesela. Samandağ, Kuşalanı Mahallesi'nde böyle bir grup kadınla tanıştık ve onları Afet İçin Feminist Dayanışma olarak bir atölye kurmak için destekliyoruz. Ortak “Üreten Kadınlar Atölyesi” diye bir atölye kurmaya çalışıyorlar şu anda. Ve biz de bu sürecin parçası olduk. Bunun gibi mesela pastacılık yapan ve pastacılık yapmak isteyen başka kadınlarla da birlikte gelir kapısı da oluşturacak bir şekilde yapmayı düşünen bir kadın var örneğin. Onunla beraber ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Bu çeşit iyi insanlarla tanışıp kadınlarla tanışıp onların kendi kurmak ve bunu kurarken de başka kadınları da tutup ayağa kaldırmak, dayanışmak böyle bir şey sonuçta. Bunun için yapmayı planladıkları şeylere biz de durduğumuz yerden destek olmaya, hem giderek, hem kaynak üreterek, hem iletişim sağlayarak destek olmaya çalışıyoruz ki mesele sadece bir yardımlaşma meselesi değil. Hayatı yeniden kurmaya ve kurarken de daha eşlilikçi bir temelde kurmaya hizmet etsin ve bu aynı zamanda sadece deprem bölgesinde yaşayan kadınlara değil, bizlere de güç veren, yani bizlere de ilham veren bir şeye dönüşsün diye uğraşıyoruz. Bir tanesi bu Üreten Kadınlar Atölyesi oldu. Bir başka bir uğraştığımız, bir iş daha Samandağ'da. Gıda, salça gibi içli köfte gibi, pasta gibi gıda ürünü üreten kadınlarla ortak bir kolektif seyyar mutfak kurabilir miyiz gibi bir bir fikir de var. Şu anda böyle bir seyyar mutfak oluşturup evi yıkılan, mutfağa yıkılan kadınların yeniden üretim yapıp ürettiği şeyi satabileceği bir yer yapabilir miyiz diye de çabalıyoruz. Çeşit çeşit şey bir anda böylece ilerlemiş oluyor.

Didem: Çok güzel özetledin. Çok teşekkür ederim. Böylece haberimiz de oldu. Bir yandan da fikr-i takibin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bazen gündemde her şey kaybolurken biz unutuveriyoruz ve olanların içinde kayboluyoruz. Neredeydik? Orada hayat nasıl akıyor? Bu yüzden bu anlattıkların çok önemli. Şimdi Özlem'e dönmek istiyorum ve bu yani gıda topluluğunu konuşalım istiyorum. Bir sosyal medya paylaşımında erikler gördük. Ama erikler İstanbul'a geldi ve kapışıldı anladığım kadarıyla. Gıda topluluğu ne yapar? Gıda topluluğuna nasıl erişebiliriz? Biraz anlatır mısın?

Özlem: Tabii. Gıda topluluğunda gıda çalışmalarından gelen birkaç kadınız aslında. Yani tarım gıda sektörünü biraz bilen. Bir ekip Afet İçin Feminist Dayanışma içerisinde nasıl ki tuvalet, duş ekibi var bir de kooperatif gıda ekibi var. Burada birbirimizi de aynı sayfaya getiren bir bilgilendirme ve öğrenme süreci de yaşamış olduk. Yani işte en basitinden bir ürün getirilirken çiftçi kayıt sistemi nedir? Kadın üreticiden nasıl ürünü alıp getirebiliriz? Bazı temel saiklerimiz var elbette. Tarım gıda zaten patriarkal bir sistem. Mülkiyet rejimi erkek üzerine bir sistem. Ama kadın, emek gücünü de ortaya koyan yani toplayıcısı, kurutucusu, pazara götüreni, kabzımalla yeri geldiğinde karşı karşıya geleni. Burada üreten kadınsa bütün mülkiyet ilişkilerinden bağımsız olarak bunun ekonomisini de kadın odaklı kurmamız gerekiyor. Yani Ayşe Hanım'dan aldık eriği. Bu eriğin ücreti Ayşe Hanım'a yatar. Bu konuda mesela mülkiyet rejimini dinlemedik. Eşinin, amcasının, kayınpederinin üzerine olup olmaması aslında bizim için önemli olmayan ve özellikle zaten kadının hesabına yatırmamız gereken bir şeydi. Bu bence güçlendirici de bir deneyim aynı zamanda. Çünkü kadın gerçekten o tarlanın o üretim mekanizmasının her türlü aşamasında olup da onu alamayan, ona ulaşamayan, onu nasıl harcanacağına karar veremeyen, elbette ki biz bunu yaptık diye bütün bu karar süreçlerinin bir fiil öznesi ve karar vericisi olmayabilir. Hızlıca. ama bunun böyle olabileceğine dair bir duyguyu ve imkanı yaratabilmek önemliydi. O yüzden Hatay'da arkadaşlarımız zaten bütün o ilişkinin bildikleri erik döneminde bahçesinde işi olan ve toplanabilir durumda olan kadınları aslında bir araya getirmiş oldular. Bize düşen görevde peki biz burada ne yapağız oldu. Tabii ki bir sürü şeyi de tartışmış olduk yani. Bu işin lojistiği dayanılabilir olması, bir de ilk deneyimimizdi aynı zamanda. Yani aramızda kooperatif deneyimi olanlar var. Bu kadar yüklü, yani bir ton denildiğinde gözümüzün önüne bir ton erik nasıl bir şey acaba diye gelen bir ölçek değil. Tır mı, kamyonet mi, nasıl bir şey? Kaç çuval mı alıyor? böyle Bu yüzden böyle şeyi hissettik yani hani bunu İstanbul'da gıda toplulukları ve kooperatifler aracılığıyla yani dayanışma, mağduriyet için dayanışma bir ayak kuruyor ve bunu üzerine bir dayanışma grubuyla daha yan yana gelerek ölçüyü büyütebileceğiniz bir imkan olabileceğini düşündük. Ve İstanbul'daki gıda topluluğu ve kooperatiflerin ortak grubuna Hatay'dan erik getirmeyi planlıyoruz. Kadın üreticilerden gelecek “kim ne kadar alır?” sorusuyla başladık. Beklediğinizden hızlı bir şekilde aslında bu tüketildi. Herkess bu işin içerisine dahil olmuş oldu. Aslında İstanbul'daki ağı Hatay'daki kadınlarla eşleştirme görevini üstlenmiş olduk.

Ölçeğiniz kadar hareket etmelisiniz ama ölçeğinizi katlayabilecek imkanların da ne olduğunu bir defasında önünüze koymalısınız. Çok biricik hikayeler. Ama bir ton eriğin İstanbul'da eritilebilir olduğunu, talep edilebilir olduğunu görmemiz bizim için daha büyük bir etki alanına sahip oldu. Dolayısıyla bu burada kalacak bir hikaye değil. Gıda ekibi çalışmaya devam edecek. Bakalım hangi ürünle yeniden nasıl çıkacağız ortaya? Belli değil galiba henüz. Yani dönemsel olarak değişik. İşin İstanbul'daki bir takım lojistik desteklere ihtiyacı var. Özellikle kurumların, belediyeler gibi büyük organizasyonların soğuk hava deposuna ihtiyacınız olabilir. Pazarlarda yere ihtiyacımız olabilir. Bunlar bizim mevcut gücümüzün üzerindeki şeyler. Ama buralarda o zaman işte belediyelerin çeşitli kamu kurumlarının devreye girip bunun imkanlarını sağlayacak mekanizmaları geliştirmesi lazım. Bizim de bu mekanizmaların gelişmesi için onlar üzerinde çeşitli baskılar kurmamız gerekecek.

Feride: Özlem’in bahsettiği Samandağlı üreticiler üzerinden bakarsak bu insanlar çilek de üretiyor. Kayısı da üretiyor. Eriğin farklı türleri de var. Can erik dışında kırmızı erik çıkacak örneğin... Ben de bu süreçte öğrenmiş oldum,  Özlem kadar hakim değilim aslında ama orada kadınlarla birebir daldan erik toplarken öğrenmiş oldum. Can erik aslında bir sürü şeye göre dayanıklı bir ürün. Ve siz onu yükleyip çuvalla götürebiliyorsunuz. Ama aynısını çileğe yapsanız o çilek kalmaz ya da kayısıya yapsanız o kayısı kalmaz.O yüzden yapılabilir ama onun taşınma ve depolanma imkanlarının başka bir şekilde sağlanması lazım. Ve Özlem'in söylediğine tek bir şey daha eklemek istedim ben. O da benim gördüğüm üretici hakkını aldığı zaman, tüketici de bir yandan daha ucuza o gıdaya erişebiliyor. Üreticinin hakkını alması bizim daha pahalıya onu yememiz anlamına gelmiyor. Tam tersine ya orada kilosunu 7 liraya 10 liraya, maksimum 12 liraya aldıkları bir noktadaydı tüccarların. Biz kilosunu 30 liraya alıp burada otuz liraya sattığımızda elbette bunu mümkün kılan şey Afet İçin Feminist Dayanışma’nın aracı olması ve üreticiye doğrudan bunun karşılığını vermesi dolayısıyla da satıldı mı satılmadı mı endişesini o anlamda üretici yaşamadı. Çünkü biz dayanışma bütçesinden karşıladık. Ve dayanışma bütçesinden karşılananı kooperatiflerin ve gıda topluluklarının satışıyla geri tamamladık. Üreticinin riskini biz üstlendik. Ya da işte satanın da riskini, aradaki riski biz üstlendik. Tüccarın yaptığının o anlamda tam tersini yapmış olduk ama bunun olmadığı bir durumda üreten kişinin emeğinin karşılığını aldığı yerde o aradaki maliyeti, aradaki karı, aradaki sömürüyü azaltarak biz de daha ucuza erişilebilir bir şekilde bu ürünleri yiyebiliriz aslında. O sırada elli liraydı çünkü. Aynı İstanbul'da.

dk2

Özlem: Gıda egemenliği mücadelesi dediğimiz şey aslında kimin, ne zaman, kimin için, ne ürettiğiyle ilgili olan bir şey. Tüketicinin alırken kimden geldiğini bilerek alması bilinçli bir tercih. Yani o eriklerin Hatay'dan geldiğini bilmek, kimin ne için, nasıl ürettiğini bildiğiniz bir şeyi parçası olmak demek. Gıda egemenliği mücadelesi aslında bunun üzerine kurulur. Aradan şirketi çıkarttığınızda artık onun fiyatını belirleyen o değil. Üreticinin üret üretimi üzerindeki hakkı tüketici için de onun alınabilir olduğu limit haline gelmiş oluyor. Dolayısıyla yani burada, İstanbul'da yürürken otuz liradan aslında erik gelmiş oldu. Yani siz bunun arasına üç tane daha zincir, üç kademeli tüccar koysanız oradan alacak. Onu İstanbul'a getirecek, depolayacak. Niye?

Didem: Programın sonuna geldik. Ve çok keyifli bir sohbetti. Çok şey de öğrendim. Son olarak şunu sormam lazım. Size nasıl ulaşabiliriz? Ve üreticisinden doğrudan elimize geçecek eriğe ya da belki çileğe nasıl ulaşabilir dinleyicilerimiz?

Feride: Afet İçin Feminist Dayanışma’nın Twitter, Instagram sayfalarından takip edebilirsiniz. Buradan duyuruyoruz. Kendimiz dışında bu tip çalışmalar yapan ve bu tip ürünleri getirip ürünlerin satışını sağlamaya çalışan grupları da paylaşmaya çalışıyoruz. Afet İçin Feminist Dayanışma açısından buradan takip edebilirsiniz. Ama sayısız gıda topluluğu ve kooperatif de var. Doğrudan onların sayfalarından da takip etmek mümkün.

Özlem: Yani bölgede çok fazla kooperatif var. Çoğunuz zaten Instagram hesabı var. Şimdi birini söylersen birini unutmuş olacağım. Mümkün olduğu kadar kooperatiflerden ürün almaya çalışmak lazım. Çünkü kendilerinin yeniden üretimlerini sağlayacak olan temel şey bu, ekonomiyi de döndürebilecek alan yaratmak demek. Zeytinyağına mı ihtiyacı var? Gerçekten bunu Hatay'daki kooperatiflerden özellikle kadın üreticilerden almaya çalışın ki bir sonrakinin mümkünlüğünü örgütleyebilelim. Ve aynı zamanda bu süreçte çok fazla yeni kadın kooperatifi de bence kurulacak Çünkü kadınlar örgütlenmeden hayat olmayacağını çok hızlı gördüler ve görüyorlar. Biz bunu biliyoruz zaten. Yani kadınlar olarak, içsel olarak biliyoruz zaten. Özellikle deprem gibi bir afetten sonra da bunu çok görüyoruz. Benim gördüğüm Hatay'da da pek çok kadın adı kooperatif olsun, başka bir dayanışma olsun, bir şekilde birlikte üretmek için bir araya geliyor. Özlem'in de dediği gibi takipte kalalım. Defne sabunu üretecekler, üretiyorlar, , satacaklar. Bu dayanışmanın parçası olmak da hepimizin elinde.

Didem: Programa katıldığınız için çok çok teşekkür ederim. Kolay gelsin ve elinize sağlık. Dayanışma Kuşağı’nın sonuna geldik. Bugün, Özlem ve Feride'yle beraberdik. Görüşmek üzere.