Temiz Enerji ile Canlı Yayın

-
Aa
+
a
a
a

Beysun Gökçin: Açık Deniz'den herkese iyi fikirler, Açık Radyo'nun canlı yayınında bu hafta da sizlerle beraberiz. Yalnız bu canlı yayın Açık Radyo'nun stüdyolarından yapılmıyor, şu anda Kuruçeşme Parkı'ndayız Açık Deniz'in konukları var, biraz kalabalığız, solumda Nejat Yavaşoğulları, sağımda teknenin kaptanı Thomas var, onun yanında Melda Keskin var, onun yanında da Ömer Madra var. Açık Deniz bu hafta iki programın ortak yayını gibi sürecek.

 

Açık Deniz'de ve Yeşilin Rengi'nde bu hafta Greenpeace'in şu anda İstanbul limanında olan ve Kuruçeşme Parkı'na aborda olmuş Anna teknesi ile ilgili bir yayın yapıyoruz. Anna 95 yaşında bir tekne, arması keç, aslında randa arma. Sözü Thomas'a vermek istiyorum, hoşgeldin Thomas.

 

Thomas: Şu anda birlikte seyahat ettiğimiz Anna isimli tekne 95 yaşında, çok güzel bir tekne. Bunu modern çağdaş teknelerle karşılaştırmak mümkün değil, çünkü her şey elle yapılıyor bu teknede. Böyle güzel bir tekne ile çok ilginç ve güzel ülkelerde dolaşmış olmaktan çok mutluyum. Bu tekne ile dün İstanbul'a vardık ve bundan sonra da devam edeceğiz yolculuğumuza. Avrupa'da "Enerji Devrimi" isimli turu yapıyoruz ve İstanbul'dan sonra bu turun adı "Barışçıl Enerji" olacak.

 

Melda Keskin: Turumuz aslında bir bütün ama Türkiye'den sonrası "Barışçıl Enerji" adını alacak.

 

BG: Niye buradayız?

 

MK: Etrafı biraz tarif edeyim, şu anda çok güzel bir gün, pırıl pırıl bir güneş var arkamda, biraz dalgalı çok güzel, Boğaz'ın lacivert suları var. Atalay'ın arkasında güneş panelleri var ve bunlar güneşte ışıl ışıl duruyorlar, hiçbir kül ya da duman çıkartmaksınız oldukları yerde elektrik üretiyorlar. Bizim programımıza güç veriyorlar şu anda.

 

BG: Biz şu anda güneş enerjisi ile yayındayız değil mi?

 

MK: Evet, güneş elektriği ile yayın yapıyoruz. Garip bir şey daha var, güneşle soğutulmuş su diye bir şey okuyorum karşımda, bir metal su cihazı var, o da elektriğini güneş panellerinden alıyor ve oradan su içebiliyoruz. Peki niye bunları yapıyoruz? Bu barışçıl bir enerji, yani uğrunda ölmek ya da öldürülmek gerektirmeyen kaynaklar.

 

BG: Temiz enerji kaynakları.

 

MK: Aslında kömür de temiz, petrol de temiz diye satılıyor.

 

BG: Kirli atığı olmayan enerji diyelim.

 

MK: O yüzden yenilenebilir enerji esas anahtar sözcük. Bu durumda iklim felaketlerine dikkat çekmek, aynı zamanda yenilenebilir enerji ile ilgili çözümleri anlatmak gerekiyor. zaten Açık Gazete ve Açık Radyo dinleyicileri bu konuya aşina.

 

BG: O zaman Ömer Madra'ya sözü vermek istiyorum.

 

Ömer Madra: Aslında bu bizim yaptığımız ikinci güneş enerjili yayın. Birincisi Taksim Meydanı'nın ortasında yine Melda Keskin'le beraber oturup Greenpeace'in kamyonundan, bir canlı yayın yapmıştık. 98 miydi? 7 sene olmuş o zaman da bize çok tarihi gelen bir şey yapmıştık. Şimdi bu sefer de, Açık Deniz'le, tekneyle, herşeyle birleşen ve 98'den bu yana daha çok gündeme gelmiş olan ve artık hepimizin hayatının önemli bir parçası olan iklim değişikliği meselesini, küresel ısınmayı burada konuşuyor olmak ve bu yayını da, bu konuşmaları da güneş enerjisi ile yapıyor olmak büyük bir keyif veriyor. İstanbul her zamanki gibi olağanüstü güzellikte tabii.

 

BG: Aslında güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, ya da barışçıl enerji dediğimiz enerji, denizcilikte çok geleneksel olarak kullanılan bir şey. Benim açımdan şu anda güneş enerjisi kullanıyor olmak yeni bir haber değil çünkü zaten teknede olanaksızlıklar yüzünden, daha doğrusu doğanın getirdiği zorlama yüzünden zaten temiz enerji kullanmak zorundasın, ama motor hariç, yani mazot kullanmak dışında. Ekonomi zaten rüzgâr enerjisini kullanmaya zorluyor, teknede özetlersek, güneş enerjisi var, rüzgâr enerjisi var, bir de tekne yelkenle giderken, şaft jeneratörü dediğimiz, yani pervane zaten kendiliğinden dönüyor, ona bir tane şarj motoru bağlıyorsun ve o aküleri şarj ediyor. Genelde hep güneş enerjisi ucuz diye bakılır, halbuki benim görüşüm şöyle ki, pahalı bile olsa aslında sanırım uzun vadeli ekonomi adına tercihin güneş ya da rüzgâr enerjisi olması gerekiyor. Ben bunu biraz da şuna benzetiyorum, bunu herkes anlayacaktır, çocuğunu eğitirken, okula yollarken, asla ucuz mu pahalı mı olmasına bakmazsın, bütün olanaklarını, bütün enerjini daha iyi eğitim almasına yöneltirsin. Aslında bu gezegene de biraz çocuğumuz gibi davranmaya başlamanın zamanı geldi, doğal enerjiler, temiz enerjiler nispeten pahalı bile olsa, aslında tercihimizin o yönde olması gerekiyor ki, uzun vadede bu gezegen korunsun.

 

MK: Peki ben ne söyleyeceğim şimdi? Herşeyi anlattın! Ama şu ucuzluk pahalılık meselesine bir el atmakta yarar var. Ucuz olan nedir, pahalı olan nedir? Rüzgâr enerjisinin yakıtı sonsuz ve bedava, güneş de öyle, jeotermal enerji de öyle, onlar aslında stres yaratmayan enerjiler, çünkü paylaşımı kolay, heryerde dağınık olarak bulundukları için insanlar birbirleri bunun için taciz etmek zorunda değiller. Mesela petrol ucuz mu? Değil, şu anda tavana vurdu, savaşla bağlantılı olarak. Sonuçta Körfez Savaşı'nda da aynı şey oldu, bu savaşta da aynı şey oldu, hemen fiyatlar yukarı çıkıyor ve aslında astarı yüzünden pahalıya geliyor, yani bir sisteme bağımlı olduğumuzu bize hatırlatıyor. Oysa doğada sonsuz ve bedava olan kaynaklar var.

 

BG: Şu bedava lafı çok rahatsız edecek insanları, sanki bedava olduğu için seçmemiz gerekiyormuş gibi. Biraz önce onu anlatmaya çalıştım, bedava değil, kıymetli olduğu için onu seçmemiz gerekiyor.

 

MK: Sosyal maliyet diye bir şey var, buna çevresel maliyet de diyebiliriz, kömürü veya petrolü kullandığımız zaman birileri hasta oluyor, işgücü kaybı oluyor, vs. yani ekonomiye ek bir yük getiriyor. Ama petrol fiyatı bunun etiket fiyatını eklemiyor, mesela "ben şu kadara kömür aldım" diyorsun ama esasında yakıp yıktığın orman arazilerinde yaptığın tahribatı, hastalıkların parasını buna eklemiyorsun ve sonra da "rüzgâr veya güneş pahalı diyebiliyor bazı insanlar. Bu çok yanlış, çünkü onların toplumsal maliyeti o şekilde olmuyor, dolayısıyla rekabet etmek için bu maliyetin bir takım enerji kaynaklarına teşvik olarak verilmesi gerekir.

 

BG: Tansiyonun bu noktasında ben lafı hemen Nejat'a vermek istiyorum. Nejat'ın bu konuda söyleyeceği çok fazla sözü olduğunu düşünüyorum. Hoşgeldin Açık Deniz'e ve Yeşilin Rengi'ne.

 

Nejat Yavaşoğulları: Teşekkür ederim, hoşbulduk. "Aşk çok da para yok" diye şarkımız var biliyorsun. Şu anda tarihi önemi olan bir gün yaşıyorum, çünkü ilk defa güneş enerjisi ile elde edilen elektrikten yararlanılarak yapılan bir yayında, ben de canlı olarak bulunuyorum. Arkamda Greenpeace'in Anna isimli yaşlı ve güzel bir deniz kızı gibi duran teknesi var. Yine bu rıhtıma bundan iki yıl önce, Irak savaşına karşı, gelen Esperanza (umut) gemisini hatırlıyorum. Burada bulunmaktan memnunum. Herkesin bildiği ve sizin de söylediğiniz şeyleri tekrarlamakta bir yarar olmadığını düşünüyorum. Zaten Açık Radyo dinleyicisi bu konuda çok bilinçli ama şunu aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor diye ilave edebilirim; Biz doğanın diğer varlıkları, diğer canlıları gibi sadece bir türüz ve tüm doğanın dengesini etkileyecek faaliyetleri insan denen türün yaptığını görüyoruz. Çok ilkel koşullarda yaşayalım anlamına gelmiyor benim söylediklerim, biliyoruz ki teknolojiyi bu yönde kullanmayı düşünürsek, buraya ağırlık verilirse doğayı koruyabilmek açısından sorun olan şeylerin giderek azalabileceğini düşünebiliriz.

 

BG: Anna'daki yolculuğunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Thomas: Bu teknedeki yolculuğumuz çok ilginç.

 

BG: Teknenin motoru dizelle mi çalışıyor?

 

Thomas: Sadece rüzgârsız kaldığımızda motoru kullanıyoruz.

 

BG: Arada şöyle bir fark var, genelde iki tür denizci vardır, bir tanesi belli bir hız ortalaması hedefler, mesela saatte 6 mil, eğer rüzgârla bu 4 mile düşerse biraz da motoru çalıştırırsın ve motor-yelken 6 mil ortalamaya ulaşırsın. Bir de allahın cezası motoru çalıştırmamak için 2-3 mil hızlara sabredip, sadece denizde olmayı hedefleyip, varacağı limana bir kaç saat veya 10 saat geç kalmayı göze alıp rüzgârla gitmeyi tercih eden denizciler var, ben onlardan biriyim.

 

Melda, biraz da bu projeyi tekrar ayrıntılı anlatalım mi? Greenpeace neyi hedefliyor bu kampanyanın sonunda?

 

MK: Bu turdan bahsederken aslında üçlü bir tur birlikteliği var, turun bir ayağı Arktik, yani Kuzey Kutbu'nda. Bir gemimiz var Arctic Sunrise adında, bu gemi Grönland'daki erimeyi belgelemek için o sularda dolaşmakta. Bir tanesi de şu meşhur Gökkuşağı Savaşçısı, yani Fransızların batırdığından sonra gelen Gökkuşağı Savaşçısı, o ise Güneydoğu Asya'da, çünkü iklim değişikliği etkilerinin en çok rastlandığı yerlerden biri Güneydoğu Asya. Biliyorsunuz o bölgede seller ve doğa olayları şiddetli gelişiyor. Bir ayağı da Avrupa ve Akdeniz'de. Bu turu Bozcaada'ya kadar sürdüreceğiz.

 

BG: Sen de dahil oluyor musun bu tura?

 

MK: Ah nerede o günler? Ancak karadan gönlümle takip edebiliyorum, fakat Bozcaada'da uluşacağız. Türkiye'nin temiz enerji kaynakları çok çeşitli ve çok şanslıyız bu konuda. Özellikle rüzgâr konusunda dünyanın ilk 13 ülkesinden biri Türkiye ve çok büyük bir potansiyel var. Şimdi rakamlara boğmayacağım, ama Türkiye'nin bugün kullandığı bütün elektriği kat kat fazlası ile sadece rüzgârdan elde etme şansı var. Bunun yanısıra bir güneş ülkesi olduğumuz kesin ve bir çok başka kaynağımız da var, jeotermal olsun sularımız da.

 

BG: Bir de sanıyorum güneşin 7-8 aya kadar varan etkisi var.

 

MK: Bütün Güney Avrupa ülkelerinden daha şanslıyız neredeyse bu konuda, fakat Türkiye'de bunun kıymeti bilinmiyor.

 

BG: Peki Greenpeace neyi amaçlıyor, bu kampanya sonunda nereye varmak istiyor?

 

MK: İklim değişikliğini anlatmaya gerek kalmayacak kadar yoğun ve sık ortaya çıkmakta etkiler. Doğu ve orta Avrupa'da seller götürürken, Batı'da da Portekiz'de özellikle ortaya çıkan büyük kuraklık, yangılar, vs. İklimin değişimi çok ciddi boyutta, hastalık vaziyeti gösteriyor. Dünyanın ateşi yükseliyor diye herkesin anlayabileceği bir şekilde ortaya koymaktayız bu turla. Sonuçta bu ateşi düşürmemiz lazım, yani biz bu gegezegenin üzerinde konuksak, diğer türlerden biriysek, gezegeni hem kendimize, hem de başkalarına bir cehennem haline getirmeye hakkımız yok. Bunu idrak edip, bunun farkına varanlar neyse ki sadece biz değiliz. Bu konuda dünyada bir irade oluştu. Greenpeace'in bu üç turu, Kuzey Kutbu, Güneydoğu Asya, bir de Avrupa ve Akdeniz, şu anda yoğun bir biçimde iklim etkilerinin nedenlerini ortaya koymak istiyor, yani fosil yakıtlar, kömür, petrol ve doğalgaz kullanımının etkilerini. Artık parmağımızı uzatıp "işte onlar yapıyor bunu!" diyebilmemiz lazım, en başta onu istiyoruz. "Allahım havalar bir acayip" deyip, oturup hayatımıza devam ediyoruz, halbuki birileri bu işten müthiş paralar kazanıyor ve bu sürdürülemez enerji sistemini bize dayatıyor. Biz bunun farkına varırsak seçeneklerimiz olur ve daha özgür seçim yapabilir hale gelebiliriz. Sonunda da çözümleri öne çıkarıyoruz tabii, şu arkamızdaki güneş panelleri, bu radyo programının elektiriğini veren paneller ve rüzgâr şu anda ve onun gibi bir çok başka kaynak bizim bu turda öne çıkarmak istediğimiz kaynaklar. Bozcaada'ya da o yüzden uğrayacağız, Bozcaada çok hoş bir yer ve rüzgâr bolca mevcut. Aslında Türkiye yapabileceğinin binde birini bile yapmıyor, fakat yaptığı en iyi şeylerden birisi oradaki rüzgâr çiftliği. Eskiden bilirsin Ada'ya denizaltından kablo ile elektrik gelirdi, ve bu elektriği kullanırdı Bozcaada. Bu adada kullanılan elektriğin şimdi kat kat fazlası ile geri verebiliyor rüzgâr çiftliği. 17 tane türbin var, ben geçen yıl 26 Ekim'de oraya gittim, bisikletle gittim, ben pedal çeviriyordum onlar da kanatlarını çeviriyor, ben kendi enerjimi üretiyorum onlar da elektrik üretiyordu. Bir türbin bütün adayı besliyor ve geri kalan 16 tane türbin de Çanakkale kentinin %6 elektriğini sağlıyor. Yani Bozcaada'da çok küçük bir alan bu çiftlik, fakat kat kat büyük bir alana elektrik sağlayabiliyor.

 

BG: Buna rüzgâr çiftliği mi deniyor?

 

MK: Evet. Aynı zamanda altında tarım da yapılabiliyor, Danimarka'da, Almanya'da bir çok örneği var, kuleleri dikiyorlar, onlar yukarıda elektrik üretirken aşağıda çiftçilik de, hayvancılık da yapılabiliyor. Ama Bozcaada'da henüz böyle bir şey göremedim ben. Sonuç olarak Bozcaada'ya böylece uğrayacağız, dünyanın sayılı 13 ülkesinden biri olan Türkiye'nin durumunu daha iyileştirmesini talep edeceğiz. Enerji Bakanı'mızdan ve hükümetten bu ülkede yurttaş olarak talebimiz bu. Bir kere Kyoto'yu artık ciddiye alıp imza koymaları gerekiyor. Bir önceki aşamayı 12 yıl sonra gerçekleştirdi. Bütün dünya bir şeye karar verdi, Türkiye 12 yıl sonra "ben de varım" dedi geçen yılın sonunda. İstediğimiz şey, bu karbondioksit salınımını, yani fosil yakıt yakıp atmosfere saldığımız karbondioksitin radikal bir biçimde düşürülmesi. Türkiye çok ağır bir fosil yakıt bağımlılığı içinde. Bunu engellemek ve bunu durdurmak şart, yoksa diğer temiz enerjiye yer yok, şu anda doğalgaz bağımlılığı bütün piyasayı ele geçirdi, bir gram daha temiz enerji satacak yer yok. Kömür santralleri, hayvanları, bütün doğayı öldürüyor, onların kapatılmasını istiyoruz tabii bir plan çerçevesinde. Yeni lisanslanmış doğalgaz görmek istemiyoruz. Türkiye için büyük bir felaket, bağımlılık, ekonomik yük. İstediğimiz artık temiz enerji kaynaklarının bir bir devreye sokulması.

 

ÖM: Melda'nın söylediklerine bir ufak ilave de, dünyanın bir başka ucunda, Florida'da şu anda Katrina adında bir tayfun kasıp kavuruyor ortalığı, bu da aşırı iklim değişikliklerinden bir tanesinin sonucu, bir de Japonya'da. Yani duman olmuş görüntüleri oradan da görmek mümkün. Uzun zamandan beri yapılan tartışma, küresel ısınma var mı yok mu? Olmadığına ilişkin, özellikle büyük petrol şirketlerinin büyük kampanyalar yaptığını, el altından paralar verdiğini, hatta adamlarını cezalandırma yoluna gittiğini de biliyoruz, çok acayip bir şey. Fakat mesele artık çok netleşti, sağduyu sahibi olanlar tarafından, insanlar artık üstlerine düşeni yapıyorlar ve yapmaya da devam edecekler. Fakat geçenlerde çok saygın bir bilim kuruluşunun başındaki bir kişi, "artık bize de pek ihtiyaç yok, buyurun fotoğraflar, isteyen görür" dedi. Greenpeace'in çektiği fotoğraflar, kendileri de uydudan çekiyorlar. Artık bunlara diyecek söz yok. Bu noktadan sonra bütünüyle hukuki ve aktivist hareketlerle bastırmak gerekiyor, onlar bizim sonumuzu getirmeden bizim onların sonunu getirmemiz gerekiyor.

 

Çok önemli, küçük ama önemli bir gelişme oldu, dün de radyoda konuşuyorduk, Amerika'da bir bölge mahkemesi, Greenpeace Dünya Dostları Derneği'nin 4 Amerikan şehrinin başvurusunu değerlendirdi ve bir yargıç dedi ki; "ABD Federal Hükümeti dava edilebilir." Eskimolar da bunu söylüyorlar, ya da Pasifik adalarında yaşayanlar, yok olmakta olan binlerce yıllık kültürlerin sahipleri de, "Biz dava açacağız, çünkü bu bir yaşama hakkıdır. Bütün bu sözleşmelerde söylenen yaşama hakkının elimizden alınmasıdır" diyorlar. Dolayısıyla iyi bir noktaya –eğer çok geç kalmadıysak- doğru gidiyoruz. Bu insan hakları, hatta canlı hakları mücadelesinin bir parçası oldu artık, "bu çevreciler.." vs. lafları bitti, kendi hayatımız söz konusu, onun için burada bu programı yapıyor olmak çok hoş.

 

BG: Yeri gelmişken hatırlatayım, batan Tuvalı adası çok çarpıcı bir örnek. Bir ada yok oluyor!

 

ÖM: Zaten en yüksek yeri 4 metre civarında olan çok küçük adalar, ama binlerce yıllık medeniyetleri var. En yakın olan Avustralya'ya başvurdular, parti parti bizi taşıyın, artık yalnız suların üstünü aşması meselesi değil. Bir kere korkunç bir tuzlanma oluyor, dolayısıyla yiyeceklerini çıkaramaz hale geliyorlar. Hatta adanın içinden, toprağın içinden sular fışkırıp basmaya başlıyor ortalığı.

 

BG: Bir geminin batması gibi.

 

ÖM: Aynen öyle. Kalanlar var, belki 30 bin yıllık medeniyet, nereden geldikleri bilinmiyor, sözlü tarihleri var. Bir kısmı "ben kalacağım kusura bakmayın ama tabii çocuklarıma aynı şeyi söyleyemiyorum, onları gönderiyorum" diyor. Bu duruma müsaade edilemez.

 

BG: Tekne şimdi İstanbul'da, bundan sonra nereye gidecek, rota nedir?

 

MK: Bozcaada'ya ama 2 gün İstanbul'dayız, sonuçta bugün öğleden sonra, akşam 6'ya kadar gezilebiliyor. Tekne çok ufak olduğu için gezmek pek mümkün değil. Parkta bir sergimiz var çadırın içinde, iklim değişikliği etkilerini ve temiz enerjiyi, yenilenebilir enerji kaynaklarını anlatıyor. Onun dışında burada sabah 10.00 gibi bir basın toplantısı yaparak başladık, yarın da yine 12.00-18.00 arasında bu alanda çeşitli etkinlikler olacak, herkesi bekliyoruz. Sonra gemi yola çıkacak ve Bozcaada'ya gidecek, orada Bozcaadalılarla birlikte olacak, Belediye Başkanı da çok memnun oldu, bizi konuk etmek istiyor. Daha sonra tekne buradan ayrılacak ve Yunanistan, Lübnan ve İsrail'e gidecek. Akdeniz bölgesine bağlı o iki ofis de devamını getirecek. Fakat en son bölümü çok ilginç, keşke ben de katılabilsem, Mısır'da Nil'e kadar uzanacak. Nil Deltası'na girip, orada da iklim etkilerini gözlemek için, bu konuda yorumlar yapmak için bulunacak. Ben aslında Thomas'a sormak istiyorum, daha önce konuşma fırsatı bulamadım. Daha önce Polonya, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerden geçtiler, oralarda nasıl karşılandılar, neler yaptılar acaba?

 

Thomas: Ben Romanya'dan katıldım tura, tur daha önce Polonya'dan başladı, Tuna Nehri'nde, Almanya'da epey yol aldık. 1500 km. civarı. Daha sonra Bulgaristan'a da uğradık, daha sonra Karadeniz'den Türkiye'ye geldik. Her gittiğimiz yerde oldukça yoğun bir ilgi ile karşılaştık, hem tekne hem de orada iklim değişiklikleri ve yenilenebilir enerji konularında. Çok olumlu tepki aldık. Bu yolculuk 4.5 aydır sürüyor, daha önce de diğer tayfalar her yerde olumlu izlenim aldıklarını söylediler.

 

BG: Evet rüzgâr enerjisi var, güneş enerjisi var, biraz bizden uzak gibi duruyor, aslında pek de o kadar değil. Mesela şöyle bir örnek verebilirim; bu enerjiler teknelerde kullanılıyor ama herhangi bir yazlık evi 24 volt sistemi üzerine kurarsan ve güneş enerjisi ya da rüzgâr enerjisi ile o aküleri beslersen buzdolabı, televizyon, vs. yani bir evdeki bütün aletleri güneş enerjisi ile çalıştırmak mümkün. Bu hemen yarın yapılabilecek bir şey, belki yapılmış bir yazlık evi 24 volta çevirmek biraz maliyetli olabilir ama sıfırdan bir yazlık evi bir tekne gibi ele aldığınız zaman bütün ihtiyaçlarını güneş ve rüzgâr enerjisi ile sağlamak mümkün. Yapacağınız tek şey 3-4 tane 24 volt akü koymak, aküleri güneş veya rüzgâr enerjisi ile beslemek, oradan alacağın şeylerle bir yazlık ev çok rahat bütün ihtiyaçlarını karşılayabilir. Çünkü sonuç olarak orta halli bir tekne, mesela bu tekneye baktığınız zaman, bir yazlık kadar ev kadar hacme sahip, ve çok rahat bütün gereksinimlerini karşılayabiliyor. Bu program uzun vadede bir hedef için yapılan bir şeymiş gibi durmasına rağmen, hemen yarın güneş enerjisi kullanmaya başlayabiliriz, çok kolay bir tercih ve bu nokta da sanki sistem, dünyanın ekonomik, siyasi, politik sistemi değişecek de bir gün bu enerji bize sunulacak yerine, şahsi inisiyatif kullanmaya çok hazır bir alan bu enerji.

 

ÖM: Tamamen öyle, fakat bir eksiği var, biraz önce Melda Keskin'in bahsettiği korkunç yangınlar, orman yangıları Portekiz'de, İspanya'da... İspanya'da kayıtların gördüğü en büyük kuraklık yaşanıyor, fakat aynı zamanda şu da yaşanıyor, 2004 yılında sadece 350 bin yazlık ev yapılmış, Time dergisinin belirttiğine göre, yazlık evlerin de hepsinin değilse bile çok büyük çoğunluğunun yüzme havuzları var, bir de çevrelerinde çok büyük su kaynak tüketimine yol açan golf sahaları yapılıyor. Bunlar nehirlerin sularının yolunu çevirerek kendi yüzme havuzlarını doldurmak ve bu golf sahalarının sulaması için kullanıyorlar. Burada alternatif enerjileri biran önce devreye sokmak tamamen elimizde ama sadece 2004 yılında 1 yıl içinde yapılan bu korkunç israf kazanımları da büyük ölçüde boşa çıkarabilme tehlikesi taşıyor. Dolayısıyla bir yandan alternatif enerjiye geçerken, aynı anda da tüketim alışkanlıklarını, yaşam tarzını değiştirmek, insanı kâinatın merkezinde, herşeye kadirdir gibi gören, sadece konforunu, keyfini düşünen anlayıştan da süratle vazgeçmek, bunu da temelinden değiştirmek gerekiyor. Aksi takdirde bitiremeyiz bu işi.

 

BG: Bu biraz günübirlik yaşamak, günü kurtarmaktan ibaret, buradaki ırmağın kanalını değiştireyim, akışını değiştireyim, bugün-yarın tamamdır, gelecek de benim umurumda değil gibi yaşanıyor.

 

MK: Yeraltında ne varsa çıkarıp, onları harcayıp, sonrasını düşünmeden, etrafı yakıp yıkarak yaşamak.

 

BG: Benim çocukluğumdan aklımda kalmış hikâyelerden birisi şöyle, altın beyinli bir çocuk vardır, beynini kazır kazır da en sonunda tırnaklarının arasındaki altına baka kalır.

 

ÖM: Benim de aklıma gelen bir masaldı o, çok temel bir zihniyet değişikliğine süratle geçmek gerekiyor. Başından beri büyük bir aptallığın içinde olduğumuz görülüyor...

 

BG: Şu anda, aşağı yukarı 40 dakikadır hiçbir şeye bağlı olmadan, güneş enerjisi ile bir radyo yayını sürdürüyoruz. Bu da hemen "işte örnek" halinde.

 

ÖM: Özellikle gelirken taksi şoförünün sana söylediği gibi, petrolün varili 70'e dayandı, buna hep bir takım gerekçeler bulunuyor, istikrarsızlık oldu, bilmem kim ne açıklama yaptı, o yüzden yükseldi, nasılsa düşecek deniyor. Bu düşmeyecek, sürdürülebilir, ucuz enerji kaynaklarını sağlayabilecek petrolün sonunun göründüğü, yani üst noktaya varıldığı çok sayıda insan tarafından yazılıyor.

 

BG: Mal azaldığı için fiyatı mı artıyor?

 

MK: Bunlar tabii ki sonsuza dek daha çoğalarak üretilemeyecek, ama bitiyor demek değil, artık daha fazla üretilemeyecek.

 

BG: Fiyatları şirketler değiştiriyor, çıkarlarına göre hareket ediyorlar. Şimdi sırası gelmişken, meşhur Formula 1 yarışının yapıldığı İstanbul Parkı'nda 28-29'unda güneş enerjisi ile çalışan arabaların yarışı var, bence çok heyecan verici. Bunun heyecan vericiliği yarış değil elbette, çünkü Türkiye üniversitelerindeki tasarımcılar, 23 ekip 23 tane araba yaptılar ve bunlar yarışacak. Ne diyorsunuz Formula 1 tantanasından sonra böyle sakin, sessiz bir yarış için, aslında bir tasarım konsepti?

 

ÖM:Evvelki gün Açık Radyo'da onlarla kısaca sohbet etme ve yarıştan söz etme fırsatı bulduk. Son derece ilginç, çünkü beklenmedik süratlere ulaşabiliyorlar, senin de dediğin gibi Formula 1 tantanası yılın abartısı olabilir.

 

MK: Taksim'de yaptıkları yeşil heykeli gördünüz mü? Yeşillikleri sardıkları bir tel konstrüksiyon araba ve adamlar, yeşil bir Formula. Gördüğümde inanamadım.

 

BG: Bence iş başarılıydı.

 

ÖM: Ekonominin ekolojiyi ele alması...

 

BG: Pazartesi günü ben de gidip orada fotoğraf çekeceğim, önümüzdeki hafta Açık Deniz olmasına rağmen, güneş enerjisi ve deniz bağlantısı bakımından programa almaya çalışacağım. 23 tane ekibin Türkiye'de böyle bir araba tasarlaması harika.

 

ÖM: Yanılmıyorsam hepsi katılamıyor, 12 ekip katılacak, ama olağanüstü bir ortak çaba. Bir parantez açmak istiyorum, alternatif enerji ile ilgili başka bir gelişme var, ABD'de 130'dan fazla şehrin bağımsız olarak, artık Kongre'yi ve Beyaz Sarayı da bypass ederek "madem federal hükümet izin vermiyor, katılmıyor, biz kendi yolumuzdan gideceğiz" diye başlattıkları, yerel demokrasi açısından son derece ilginç bir gelişme var. Yani halka, çok daha aşağı seviyelere inmiş durumda. Arnold