Şüphecilik

-
Aa
+
a
a
a

Bugünlerde sıcaklar falan derken beni fena bir şüphecilik esir aldı. Her şey birbirine bağlıymış gibi gözüküyor. Sabah sabah özgür Irak’ın tümgenerallerinden Abdül Kerim Halaf’ı dinledim: 400’den fazlası öldü, bilançonun yükselmesinden endişe duyuyoruz dedi. Iraklı Yezidiler, işgalden beri gerçekleşen en büyük bombalı saldırıların hedefi olmuşlardı. Sadece Ağustos ayında iki bölge valisini yitiren Bağdat’taki iktidarımsı artık sadece ölü sayıları vermeye alışmış, tehdit savurmaya dahi tenezzül etmiyordu. Irak’ta ölülerin cansız birer istatistik notu olarak birer birer bilançoya yansıması alışıldık bir haber olduğundan ilgim çabuk dağıldı.

Sonra ABD Dışişleri Müsteşarı Nicholas Burns’ün bir silah anlaşması için İsrail’de olduğunu duydum. Burns bir yandan İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürü Aharon Abramovitz’le el sıkışarak önümüzdeki 10 yıl içinde İsrail'e 30 milyar dolarlık askeri yardım yapılmasını öngören bir anlaşma imzaladı. Yeni yardım paketi, askeri yardımın dörtte bir oranında artırılmasını öngörürken, anlaşmaya göre, İsrail Washington'un gönderdiği paranın yaklaşık dörtte üçünü Amerikan şirketlerinden silah almak için kullanmak zorunda. Bu denkleme göre, “piyasanın” diğer alıcıları da alışveriş işini ciddiye alsalar iyi olur. Yani, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleriyle milyarlarca dolarlık silah anlaşma yapılacağının müjdelenmesi pek de tesadüf sayılamaz herhalde. Yahu tavşana kaç tazıya tut, burada bir oyun mu var acaba derken İsrail’in Mısır sınırını kullanarak İsrail’e “sızan” Darfur mültecilerini topraklarında tutmayacağını açıklaması ilgimi dağıttı. Afrikalı siyahları almayı kabul etmeme kararı politik doğrucu dünyanın aynası medyayı rahatsız etti. İsrail adına açıklama yapan sözcü David Baker, “İsrail içinde yakalanan tüm kaçaklar sınırdışı edilecek. Buna Darfur’dan gelenler de dahil” dedi. Özetle, ortada ırkçı bir durum yoktu. O halde 1 milyona yakın insanın öldüğü Darfur’dan kaçan ve uluslararsı sözleşmelere göre sığındıkları ülkede mülteci olarak misafir edilmesi gereken Darfulular’a bir ayrımcılık yapılmamıştı. Her gün mültecilerle tıka basa dolu olarak Kuzey Afrika’dan, Ege’den ve daha nerelerden denize açılıp, onlarcası ölen insanlar için günümüzde politik duruşu buydu... Haftanın benim için tek iyi haberi İngiltere’den geldi. Heathrow Havaalanı’nda kamp kuran aktivistlerin sayısı hafta sonuna doğru 1,500’ü aşmıştı. İklim değişikliğinin başlıca sebeplerinden olan uçakları durdurmak artık bir hayal olmaktan çıkmış, politik bir gündem olarak İngiliz medyasının gündemine oturmuştu. Polis, bu “saldırıları” sabah karşı baskınlarıyla önlemeye çalıştıysa da eylem büyüyerek devam etti. Havaalanı kampı, kutup buzlarının tarihte hiç erimediği kadar hızlı eridiği açıklanırken gündemi yakalamakta hiç zorluk çekmedi. Havalar sıcak, bütçelerin nelere harcanacağı belli, ölü sayıları yükselişteydi. Bir bağlantı varsa da ben çıkaramadım...