Şu "Jam Band" dedikleri...

-
Aa
+
a
a
a

 

“Jam band” adını ilk kez Medeski Martin and Wood‘un “Shack-man” isimli albümüyle birlikte duymuştum. Yani bu tarz müziği çalanlara verilen bir isimdi. Shack-man, son derece funky, soul-jazz, hip-hop karışımı bir müzik. Albüm boyunca arka planda kendini hissettiren “groove” a duyarsız kalmak pek mümkün değil, yani birazcık dans etmeyi seviyorsanız. Bu albümü takip eden “Combustication”ı da beğenince, kendimi bir anda "jam band" olarak kategorize edilen grupların albümlerini toplarken buldum. İşte Rockin’ Teenage Combo, Jiggle The Handle, The String Cheese Incident, The Jazz Mandolin Project (Clay Patrick MacBride'ın çektiği fotoğrafta, sağda) Greyboy Allstars gibi gruplarla tanışmam böyle oldu.

Bu işin içine birez girince de sadece yeni bir tarz müzikle değil, yeni bir alt-kültürle, adeta 1969’un “Woodstock Nation”ına benzer bir fenomenle karşı karşıya olduğumuzu anladım.

Dinleyici kitlesi

Kendilerine “Jam Nation” adını veren bu akımın takipçileri “Neo/Nouveau hippie” yani “yeni hippi” denilen gençler. Bunlar belli bir sosyal ortamın parçaları, büyük bir ailenin fertleri adeta. Müzik konusunda hiç önyargılı değiller, konserlere belli bir beklentiyle gitmiyorlar. Bir “jam band” elemanı kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle tarif ediyor dinleyicileri: “45 dakika durmadan doğaçlama yapsak ve bu arada davulcumuz sadece üçgen çalsa bile umurlarında değil. Bize böylesine esneklik tanıyorlar. Doğaçlama yapmak için bundan daha mükemmel bir ortam olabilir mi?”

"Jam band"lerin çaldıkları müziğin pek çok adı da var: Jam rock, groove rock, hippie jam aesthetic, groove nation aesthetic....Müzik her zaman olmasa bile çoğunlukla dans edilecek ritimlerden oluşuyor. Canlı, neşeli, hareketli bir müzik bu... karamsarlığın zerresi yok. Jam Rock, bir nevi, 1990’ların rock müziğine alternatif. “Çalarken, bir bakıma müziği kendi haline bırakıyoruz ki organik olarak gelişsin, esneyebildiği kadar esnesin, ucu artık nereye giderse!” Bunlar, en çok canlı müzik ortamıyla bağdaşan özellikler olduğu için bir çok albüm de konser albümü olarak piyasaya çıkmış zaten. “Ve işte bu yeni hippiler de bizim müzikal maceramıza, keşif misyonumuza ortak oluyorlar, doğaçlamalarımızın bir parçası onlar!”

Müzik Tarzı

Shack-man’den bahsettim. Ama Medeski Martin & Wood’un müziği kesinlikle tek başına bu türü temsil etmiyor. Aslında belki de hiç bir grup temsili değil konu müziğe gelince. Niye mi? Gelin jam rock gruplarından rastgele üç örnek dinleyelim: Strangefolk, String Cheese Incident ve Soulive. Birbirinden bu kadar farklı üç müziği zor bulursunuz: Biri bluegrass, diğeri psychedelia, öbürü R&B ve soul. Bunlarla da bitmiyor, birkaçını daha inceleyin; caz, blues, rock, hatta country ve etnik müziğin örneklerini göreceksiniz.

Örnekler verirken usta gitarist John Scofield’in 1998’de çıkardığı ve Medeski Martin & Wood’la birlikte çaldığı “A Go Go” isimli albümüne değinmeden geçemeyeceğim. Bu da basbayağı bir jam rock örneği idi. “Jam rock” hayranı “yeni hippiler” ilk kez oldukça caza dönük bir albüm dinliyorlardı. İşin komik tarafı da, yaşları John Scofield’i tanımaya yetmediğinden, onu, Medeski Martin & Wood’la yeni çalışmaya başlayan yetenekli bir gitarist sanıyorlardı.

Öte yandan, bu grupları birleştiren en belirgin şey doğaçlamaya verdikleri “süper önem.” Tabii başka ortak noktaları da var: Hepsi çok yoğun bir şekilde turneye çıkıyor ve konserler veriyor, pek çoğunun daha albümü bile yok.

Peki bu müziğe caz denilebilir mi? Eğer caz, günümüz genç müzisyenlerinin yaratıcı, sınır tanımayan müziğine verilen bir isimse, evet! Eğer caz “kişisel ifade ve yorum” ise, evet. Yani bence evet, neden olmasın?

Değişik bir tanıtım stratejisi

Bu grupların ortak ve en ilginç özelliği de, albüm çıkaracak maddi birikimleri pek olmadığı için, çareyi bir karavana atlayıp, Amerika’yı A’dan Z’ye dolaşmaları ve istekli gördükleri klüp ve üniversite kampüslerinde konser vermeleri. Böylece bu gruplar, kendilerini tanıtmaya tabandan başlıyorlar ve dinleyici kitlelerinin büyüklüğü onları giderek albüm yapmaya cesaretlendiriyor ve herşey yolunda giderse, radyo istasyonlarında da müzikleri çalınmaya başlıyor. Yani, onlarınki günümüzde uygulanan yolun tam tersi, ama daha sağlam, çünkü albümleri daha çıkmadan evvel oldukça büyük bir dinleyici kitlesine kavuşmuş oluyorlar.

"Jam band"ler cazı fildişi kulesinden aşağıya, yeniden sokaklara; gençliğin ve açık fikirlerin, yepyeni, yaratıcı düşüncelerin bulunduğu yere indiriyorlar.

Argüman şu: Son 15-20 yıldır caz genç kuşaklara hitap edemiyor. Nedenlerinden biri ise caz kulüplerinin ciddi pahalılıkları ve bir o kadar da ciddi, ağırbaşlı havası.

İşte "jam band"ler bu soruna çareyi bulmuş gözüküyorlar: Cazı yeniden popüler müzik kültürüyle tanıştırıyorlar. Ama aynı zamanda yeni etkileşimler de getiriyorlar: Rock, funk, dünya müziği, bluegrass, hip-hop ve diğer türleri de bir araya getirerek yeni tonlar, ritimler ve armonilerle doğaçlamanın sınırlarını genişletiyorlar... Ve en önemlisi gençler onlara ulaşabiliyor.

Yaratıcı dağıtım kanalları

İnternet bu ortam için olmazsa olmaz bir unsur. Çünkü burası gençlerin "jam band"lerle ilgili bilgileri ve en önemlisi bu konserlerde yaptıkları kayıtları birbirleriyle değiş tokuş ettikleri yer. Bu gruplarla geleneksel cazcılar arasındaki fark burada da ön plana çıkıyor tabii. İkinci grup için “dolandırılmak” anlamına gelen bu olgu, "jam band"ler için “ana pazarlama stratejisi.” Konserlerinin seyirciler tarafından kaydedilmesi ve bir nevi takas yapılması sayesinde seslerini çok büyük ve genç bir izleyici kitlesine duyurabiliyorlar çünkü.

Hayranlar aralarında ve özellikle internet üzerinde yaptıkları bu değiş tokuş ile aslında bu gruplar için büyük sevaba giriyorlar. Çünkü geniş bir dağıtım kanalına sahip bir plak şirketinin yapabileceğinin çok daha fazlasını yapıyorlar bu yeni gruplar için.

Dinleyiciler açısından bakıldığında ise bu değiş tokuşun birinci nedeni albüm satın alma masraflarından kurtulmaksa, diğer nedenleri de yeni grupları keşfetmek ve müziği ilk elden dinleyip değerlendirmesini yapabilmek. Ne kadar fazla hayran olursa, "jam band" ortamı da o kadar büyüyor; daha fazla kaset alışverişi yapılıyor ve Amerika’nın en ücra köşelerinde normal şartlar altında seslerini duyuramayacak olan gruplar bir bir “keşfediliyor”. Bu “yeni hippiler”in adeta yaşam biçimi. Onlara “aidiyet” hissi veriyor tüm bunlar... Bir sosyal gruba, müzik ortamına ait olma hissi.

Onları en cezbeden şeyse, bu ortamdaki yenilik ve risk faktörleri. Yenilik; çünkü dinledikleri müziğin başka kaydı henüz yok, yani yepyeni. Risk; çünkü ellerine geçen kaset onlara geleceği parlak, yeni bir grubun müjdesini de verebilir, bir müddet kulağı tırmaladıktan sonra kendini çöpte de bulabilir.

Geçmişi

Bu müzik yoktan varolmadı elbette. 1960’lı ve 70’li yıllardan tanıdığımız Grateful Dead, bu akımın dedeleri sayılıyor. Sonra meşale, müziği bariz Grateful Dead etkileri taşıyan ve cesur doğaçlamalarıyla tanınan “Phish”e devrediliyor. Fakat her ikisi de daha çok rock olarak sınıflandırılan gruplar bunlar. Jam Rock’ta caz ‘sound’unun gerçekten hissedilir hale gelmesini ise ilk kez Medeski Martin & Wood’da görüyoruz ve aslında bu yeni müzik akımının babaları sayılıyorlar pek çok müzik otoritesine göre. İşin ilginç tarafı buna neredeyse tek karşı çıkan kendileri!“ Şahsen ‘jam band’ lafından nefret ediyorum... Biraz küçümseyici hatta aşağılayıcı bir anlamı var sanki!” diyor grubun klavyecisi John Medeski bir söyleşisinde ve kendilerini bir "jam band" olarak görmediklerini tekrarlıyor. Ama sıcak “crossover” tarzları sayesinde caz kulüplerinin sınırlı müdavimlerinden daha genç, yeniliklere açık ve çok daha büyük bir kitleye hitap etmeye başladıkları da su götürmez bir gerçek.

Amerika’da orta büyüklükteki yerlerde çalıyorlar ve kasetleri konserleri biter bitmez Phish’ten Sun Ra’ya kadar geniş bir yelpazede değiş tokuş için internette yerlerini alıyor. “Biz konserler vermek için yollara düştüğümüzde henüz bu 'jam nation' dedikleri ortam oluşmamıştı. Ama Phish ve Acquarium Rescue Unit gibi grupların arkalarına çeşitli radyoların ve MTV’nin devasa desteğini almadan yollarına devam edebildiklerini görüyorduk. Bu tabii bizim için önemli bir motivasyon oluyordu, ama müzikal açıdan değil sadece ticari yaklaşım olarak” diye ekliyor Medeski.

"Jam band"leri takip etmeye ve Açık Radyo’daki programımda çalmaya devam edeceğim, müziklerindeki bu yaratıcılık, süregelen devinim devam ettikçe. Sanırım bu grupların felsefesi ünlü caz klavyecisi Sun Ra’nınki ile çakışıyor: “Güneş her seferinde farklı doğar ve farklı batar. Öyleyse, ben niye aynı kalayım?

(Jazz Dergisi'nin 21. sayısında yayımlanmıştır)