Obama yahut Arabın İntikamı!

-
Aa
+
a
a
a

Taraf

10 Kasım 2008

Barack Obama'nın seçilmesinden sonra gazetelerde "Ay vallahi, bir Obama'mız bile yok!" muhabbeti başladı. Herhalde, ABD'nin kendini yenileme kabiliyeti karşısında bazıları eziklik duygusuna kapılıyor. Gazetesine "Herkes kendi Obama'sını arıyor" manşetini atan Ertuğrul Özkök önemli bir soru sordu: "Bir Türk, açık açık 'Ben Kürdüm' diyen birini cumhurbaşkanı seçmek için oy verir mi?" (Hürriyet, 6 kasım). Özkök'ün cevabı da şöyle: "Obama'nın seçim zaferi, dünyada 'etnik' veya 'ırksal' siyasetin zaferi değil, tam aksine 'hezimeti' olmuştur. Eğer Obama, devlet yönetiminde de başarılı olur, bu 'hezimeti' ispatlayabilirse, ırkçı ve etnik siyasetlerin tabutuna son çiviyi çakabilir. İşte o zaman, sadece etnik aidiyete dayandırılan; sadece türbana, imam hatip okuluna; sadece ilkel bir milliyetçiliğe indirgenen siyasetler yıkılacak ve yıkılan o duvarların arkasından, şehirlerdeki çirkinliği, pisliği, yollara akan kanalizasyonları, akmayan suları, delik deşik yolları göreceğiz" (Hürriyet, 7 kasım).

Ama mesele hiç Özkök'ün anlattığı gibi değil! Sadece Obama'nın Chicago konuşmasını izlemiş olmak, bu konudaki çarpıtmaları görmeye yeter. 'Osmanlı Dram Kumpanyası'nda oynanan Shakespeare'in eserlerini tercüme eden Mınakyan Efendi (1839-1920) halka tiyatroyu sevdirmek için oyunları yerelleştirmeye çalışırmış. Örneğin, Othello piyesi Direklerarası'nda "Otello yahut Arabın İntikamı" adıyla sahnelenmiştir. İzninizle ben de Mınakyan Efendi gibi yaparak, Obama deneyimini doğru değerlendirmek için yerelleştirmeye çalışacağım.

Örneğin, 2022'de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine Tarık Öztürk isimli bir adayın girdiğini hayal edelim. 1975 Diyarbakır doğumlu olan Tarık, Türkçeyi ilkokulda öğrenmiştir. 1992'de köyü boşaltılmış ve ailesiyle Diyarbakır'a göçmüştür. Berlin'de işçi olan amcasının yanına giden Tarık orada tıp eğitimi almıştır. İyi bir cerrah olan Tarık, önce Diyarbakır Devlet Hastanesi'ne başhekim olur. Sonra da Diyarbakır'a belediye başkanı seçilir. Tarık Öztürk Kürtlüğünden dolayı hiç eziklik duymayan, Kürtçe konuşan, halay çeken fakat Türkiye'nin değişim arzusunu dile getiren bir liderdir. Seçimi kazanan Tarık Öztürk –yanına türbanlı eşi Fatma ve çocuklarını alarak!- Saracoğlu Stadı'nda konuşma yapar. Tıpkı Obama'nın konuşmasında 106 yaşındaki siyahî Ann Nixon Cooper'i anlatırken yaptığı gibi, şunları söyler:

"Bu seçimde unutulmaz olaylar yaşandı. Fakat bir tanesi var ki beni çok etkiledi. 1916 Erzincan doğumlu Hatice Nine bugün oy kullandı. Babasının kırımdan kurtarıp nikâhladığı Ermeni kızı Anuş'un çocuğuydu. Doğduğu evde gaz lambası bile yoktu. Çocukken Şeyh Sait isyanı patladı, köyü boşaltıldı. Ailesi ile Kütahya'ya sürgüne yollandı. Açlığı ve jandarma baskısını yaşadı. 16 yaşında evlendirildi, 9 çocuk doğurdu. Hiç okula gitmedi: Çünkü yaşadığı yerlerde okul yoktu, ayrıca kızlar okula gönderilmezdi. Okuma yazmayı ilkokula giden oğlundan, Türkçeyi ise sürgünde komşularından öğrendi."

"Bu gece, Hatice Nine'nin 100 yıl içinde yaşadıklarını düşünüyorum: acı ve umut, mücadele ve ilerleme. Onun gibilerin taleplerine hep "Yasak!" diyenlere karşı, "Hayır! Hakkımızdır" diyen bir azim ve direnç. Hatice Nine 1950'de ilk defa oy kullandı. On yıl sonra elektriği gördü ve radyo ile tanıştı. Şehre göç eden oğulları sayesinde, 60 yaşında ilk kez denizi gördü. İnsanoğlunun aya gitmesine ve çok güçlü sandığı Rusların, İstanbul'da işportacılık yapmalarına şahit oldu."

"Askerî darbeleri, idam ve işkenceleri yaşadı. Köylerin boşaltılmasına ağladı. Leyla Zana ve arkadaşlarının hapse atılmalarını televizyondan seyretti. Çatışmada ölenlere ağıt yaktı. Kürtçe eğitim için verilen mücadeleyi yüreğinde hissetti. Türklerin ve Kürtlerin barışı yeniden kurmak için verdikleri mücadeleyi gördü. Sonra, ilk defa İzmirli kaymakam kendisine anadilinde "ça wayi başi" (nasılsın?) dediğinde ağlayarak adamın boynuna sarıldı. Hatice Nine bugün oy kullandı. O ülkemizin nereden gelip, nereye gittiğini iyi biliyor. O'nun hikâyesi, insanlarımızın nelere kâdir olduklarını anlatıyor. Fakat, daha yapılacak çok iş var. Ve biz yapabiliriz!"

Obama'nın Chicago konuşmasında 106 yaşındaki siyahî kadının hikâyesinden kalkınarak Amerikan tarihini özetlediği bölümü, Türkiye'ye adapte edersek yukarıdaki gibi bir konuşma çıkar. Şimdi soruyorum: "önemli olan Kürt adayın kişiliği" diyen Özkök, böyle birine oy verir mi? Hiç sanmam!

Gelelim diğer meseleye... Obama'nın zaferi Özkök'ün sandığı gibi ABD'de etnik aidiyet politikalarının hezimetini göstermez! Tam tersine siyahların 1960'lardan itibaren sürdürdüğü 'vatandaşlık hakları' mücadelesinin kazanıldığı için öneminin kaybolduğunu gösterir. Beyaz çoğunluk, siyah azınlığın 'ırk ayrımcılığının son bulması' ve 'fırsat eşitliği' taleplerini kabul etmiştir. 1968'de Martin Luther King öldürüldüğünde yanında olan Jesse Jackson, Obama Chicago'da konuşurken hıçkırarak ağlıyordu. Kolay değil, 40 yıllık mücadele sonucunda siyahî başkan seçilmişti. Geçen yıl Obama, "bugün başkanlık yarışına girme imkânına sahip isem bu Jesse Jackson gibi insanlar sayesinde olmuştur" demişti (Chicago Sun Times, 30. 3. 2007).

Siz Özkök'ün palavralarına kanmayın! ABD'de 1960'larda yaşananlar Türkiye'de ancak şimdi yaşanıyor. Vatandaşlık hakları bakımından, biz onlardan en az 40 yıl gerideyiz. Türkler ve Kürtler 'birlik ve beraberliklerini' yeni bir anlayışla tazelemeden bizden Obama falan çıkmaz. Çıkmağa kalkarsa, ona ilk taşı Ertuğrul Özkök gibiler atacaktır.