Ne oldum dememeli...

-
Aa
+
a
a
a

Biz sanıyoruz ki, herkes her şeyi bilerek ve isteyerek yapıyor. Ne yaptığımızın farkında olmak ile, ne yaptığımızın sonuçlarını kestirebilmek arasındaki ayrımı yapmayı unutuyoruz. Eylemlerimizdeki niyetlerimiz ile eylemlerimizin sonuçları arasında ciddi farklar oluşuveriyor. Sonra, sonuçları niyetlerimiz gibi göstermeye alışıyoruz. Zaten kelimesi bu gibi durumlar için üretilmiştir. Sınıf geçmeyi zaten istemiyordum. Onu zaten sevmiyordum. Zaten solcu değildim. Zaten için daha Türkçe bir karşılık olarak “aslında” var, dileyenler onu kullanıyor. Ben aslında’yı tercih ederdim. Yaşım ilerledikçe, “zaten”ci oldum. Siyaset yapanlar arasında kendi yaşımdaki insan sayısı arttıkça yaşça ilerlediğimi anlıyorum.

Kimse büyüyünce, katil ya da hırsız olacağım demez. En azından ben öyle sanıyorum. Belki belli bir yaşa kadar, diye sınır koymak gerek. Olduğu yerin ne olduğunu bilebilmek, kendi yüzünü görebilmeye benzer. Aynaya bakmaksızın... Kendi yüzümüzün nasıl bir durumda olduğunu başkalarının yüzünde oluşturduğumuz değişikliğe bakarak kestirebiliriz. Ben ne oldum, dememeli; ne olacağım demeli noktasını aştıktan sonra, denebilir belki...

Siyaset icabı, faşist ya da ırkçı ya da bölücü gibi tanımlamalar kullanıldığında kimse, “Evet, ben ırkçıyım -ya da faşistim” demiyor. Belki açıktan itiraz da etmiyor, ama kendini koyduğu kalıp o değil. O yüzden, genç, militan ruhlu ve aslında ülkesini seven bir gence, “Savunduğun fikirler faşizmdir ve ülkeni mahvedecektir” dediğinizde, kendini çok kötü hissetmesine sebep olurken, fikirlerine bağlılığını da arttırabilirsiniz. Çünkü, size inanmaz; onu karalamak için “faşist” dediğinizi düşünür. Lütfen faşistlere faşist demeyin!

ODTÜ kimliği Sovyet pasaportu gibi

Bir arkadaşım 1977 senesindeki ODTÜ boykotu sırasında Kurtuluş Parkı’nda sabah koşusu yapardı. İzmirliyiz ya, böyle (o zaman için) uzaydan gelmiş gibi davranışları kimse yadırgamaz diye düşünüyoruz. Ben de siz okurları pek ilgilendirmeyen bir sebepten Ankara’ya geldim, bu arkadaşımla buluşacağım. Kızılay PTT’nin önünde uzun bir bekleyişten sonra, bizimki çıkageldi, şort, tişört, lastik ayakkabı, koşusuna devam eder gibi.. Biraz hırpalanmış gibi. N’olmuş... Kurtuluş Parkı’nın düzeninden 13-15 yaşlarındaki ülkücü delikanlılar sorumlu. Öyle rastgele koşmak yok. Bir kimlik kontrolü, ODTÜ kimliği. ODTÜ kimliği Sovyetler Birliği pasaportu o çocukların gözünde. Ama yine de son sözünü sormak lazım; “Faşist misin, komünist misin?”...Tabii, bir de “ulan” filan var. Bizimkinin cevabı: “Vallahi billahi faşistim arkadaşlar”... Neyse, diğer çocuklar gülmekten fazla dövememişler de, bizimki kurtulmuş. Şimdi olsa ne derdi acaba?

Benzer bir sorgulamayı, aynı sene tıp fakültesi derneğinin bir toplantısında kendim de geçirince, gülmekten ben de yerlere yattım; sorgucu (bir başka öğrenci, bir iki yaş büyük ama “adam görünüşlü”, benden kuvvetli olduğu kesin) sinirlendi; “Maocu musun, goşist misin?”... Ne olduğumu hatırlayamadım bir an, “Neydim ben yahu?” diye yüksek sesle düşünecek oldum. Adam şöyle bir itekledi omuzumdan. Birisi daha geldi, “Sovyetler Birliği hakkında ne düşünüyorsun?” diye daha kibarca sorgulamaya başladı. Bir şeyler gevelerken, bir eski arkadaşım imdada geldi görüp de... “O bizden yahu” diyerek, beni kurtardı. Dışarı çıktığımda “Siz neydiniz?” diye bile sormadan, tuvalete koştum.

Genç iseniz, dünyanın kaç bucak olduğunu (bilseniz bile) henüz görmediniz, demektir. Ürkekliğinizi yenmek için değişik yöntemler uygular, korkuya pabuç bırakmaz gözükürsünüz. Başka yol yok gibidir. Vahşi erkek atlar, tay ve toy iken, sürüler halinde gezer; sağa sola birlikte hamle ederlermiş. 70’li yılların Kurtuluş Parkı’nda topluca gezinen ve gelen geçeni pataklayan delikanlılar, pazar günleri aynı arabaya doluşup, caddelerde ileri geri turlayan oğlanlar gece yalnız bile yatamazken, çevreye korku salmayı pekala becerirler. Bu nasıl iştir?

Korku dağları bekler. Ne yapacaksınız?