Kyoto'nun takipçisiyiz

-
Aa
+
a
a
a

15 Haziran 2008Meltem Oral

İklim değişikliği için uluslararası düzeydeki tek adım Kyoto Protokolü. Uzun yıllardır 2012'de süresini dolduracak olan protokole 2015 yılında taraf olacağını söyleyen Türkiye hükümeti, sonunda bu adımı atmaya karar verdi. Bugüne kadar dünyayı en hızlı kirleten ülke konumunda olup iklim değişikliği ile ilgili hiçbir sorumluluğu kabul etmeyen Türkiye, Kyoto'yu imzalamamak için epey uğraştı.

Çok değil daha bir sene önce hükümetin küresel ısınmanın ehemmiyeti konusunda bihaber olduğunu Çevre Bakanı'nın sözlerinden bile anlayabiliyorduk. "Küresel ısınma Türkiye'yi tehdit etmiyor. Tedbirlerini aldıktan sonra her şeyin çözümü var" diyen Bakan esasen "Kyoto'yu imzala" diye sokağa çıkanlara cevap veriyordu. Türkiye hükümeti Kyoto'yu imzalamama mücadelesinde yalnız değildi tabii ki.

2005'te ABD'nin New Orleans eyaletinde yaşanan Katrina Kasırgası eyaletin yüzde 80'ini sular altında bırakmıştı. Birçok ölümün olduğu kasırga yüzünden 1 milyon insan evini terk etti ve 250 bin insan geri dönemedi. Günlerce yardımın ulaşmadığı eyalette polis birlikleri bankaları korumakla meşguldü. Aynı ABD'de Başkan George W. Bush kendisine bağlı bir komiteyle iklim değişikliği ve kasırgalar konusunda araştırma yapan NOAA'nın (National Oceanic and Atmospheric Administration) raporunu yayınlamasını engellemişti.

Bilim insanlarının felaket tellallığı olarak görülen bu sorun, bugün bizzat yaşamlarımızı etkilemeye başladı. Açlık, salgın hastalıklar, seller, kuraklık "nasıl olsa ben görmeyeceğim" diyebileceğimiz uzaklıkta değil artık. Geçen yaz Ankara'da yaşanan susuzluk deneyimi hafızalarımızda. Günlerdir bir su tartışması alıp başını gidiyor. Susuzluk tehlikesinin olduğuna dair ilk tepki tıpkı iklim değişikliğinde olduğu gibi, reddetmek. İzmir'in yüzde 40'ının su ihtiyacını karşılayan Tahtalı Barajı'nda 160 günlük suyun kaldığını geçen günlerde öğrendik.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı, hububatta yüzde 90 oranında düşüşün yaşandığını söyledi. 2.5 milyon ton buğdayda, 1.4 milyon ton arpada, 240 bin ton kırmızı mercimekte azalma bekleniyor. Bugün küresel çapta yaşanmakta olan gıda krizi sonucu Haiti, Mısır, Bangladeş gibi ülkelerde gıda isyanları yaşanıyor. Beslenme yetersizliği yüzünden hayatı tehlikede olan insan sayısı bütün Hindistan'a eşdeğer düzeyde.

Buna rağmen biyoyakıtlara yatırımlar artıyor. Bir günlük yakıt üretimi için bir kişinin yıllık beslenme ihtiyacı yok ediliyor. Dünya Bankası Başkanı bile bu konuda sessiz kalamayarak "kimileri arabasının deposunu nasıl dolduracağını düşünüyor, kimileri de karnını nasıl doyuracağını" açıklamasını yaptı.

Politik mücadeleHızla eşikten geçmekte olduğumuz dünyada Türkiye'nin Kyoto Protokolü'nü imzalıyor olması hiç de küçümsenecek bir adım değil. Avusturalya da tıpkı Türkiye gibi taraf olmayı reddediyordu ancak küresel ısınma için çözüm isteyen yüzbinlerce insan hükümeti düşürdü. Yeni gelen hükümetin yaptığı ilk iş Kyoto'yu imzalamak oldu. Bugün tüm dünyada iklim değişikliğine çözüm isteyen ve bunun için sokağa çıkan aktivistlerin kazanımlarına bir yenisi daha eklenmiş oldu. Bugün dünyanın yaşamakta olduğu gıda krizi, kasırgalar, susuzluk gibi felaketlerin sorumlusu daha fazla kâr elde etmek için fosil yakıtların tüketiminde hiçbir sakınca görmeyen, karbon salınımını umursamayan sermaye ve esas görevi bu sermayeyi korumak olan hükümetler. İklim değişikliği son derece politik bir sorun iken ona karşı verilecek mücadele de bir o kadar politik. Yaşamları tehlikede olan, yaşamını sürdürebilmek için gerekli besini, suyu bulamamaya başlayan insanlar kendileri ve parçası oldukları tüm doğa için sokağa çıkıp "daha fazla çözüm" istemedikçe iklim değişikliğinin önüne geçemeyeceğiz. Hepimiz bu konudaki hassasiyetimiz dolayısıyla yaşam tarzımızda çeşitli geri adımlara gidebiliriz. Ancak bu bugün yarım ekmeğe ulaşmak için izdiham yaşayan Mısır halkına bir cevap olabilecek mi?

Türkiye'de 2005 yılından beri sokakta iklim değişikliğine karşı "Kyoto'yu imzala, başka bir enerji mümkün" sloganlarıyla politik mücadele veriliyor. Bir yandan da sorunun önemine dair büyük bir tartışma yürütülüyor. İlkokullardan üniversitelere kadar yüzlerce okulda yapılan toplantılar, basın açıklamaları, düzenlenen etkinlikler ve de en önemlisi yapılan mitingler hükümetin bugün Kyoto konusunda attığı geri adımın en büyük etkenlerinden. Aktivistler her sokağa çıktığında hükümetten Kyoto'nun imzalanmasının uygun olmadığına dair açıklamalar gelirken bugün küresel ısınmanın bir sorun olduğu ve Türkiye'nin de sorumlu olduğu kabul edilmiş durumda.

Türkiye bir an önce, hangi yıla kadar yüzde kaç sera gazı indiriminde bulunacağı, yenilenebilir enerji konusunda ne kadar yatırım yapacağı konusunda hedefler belirlemeli ve açıklamalı. Kyoto'nun imzalanması için mücadele edenlerin ise işi bitmedi. Artık yapılması gereken Kyoto'nun imzalanmış olmasının yeterli olmadığını haykırmak. Kyoto'nun gereklerinin yerine getirilmesi konusunda baskı oluşturmak ve takipçisi olduğumuzu açıklamak. Yapılmak istenen termik santrallerden vazgeçilmesi hatta varolan santrallerin kapatılmasını istemek, nükleer santral kurulmaması için eylemlere devam etmek. Fosil yakıtlara dayanmayan enerjilerin kullanımını, daha makul ulaşım politikalarını ve hükümetlerin bu konuda atması gereken bütün adımların atılmasını istemek gerekiyor. Kyoto'dan daha fazlasını istemek için sokakta olmak gerek. Daha yaşanılabilir bir dünya için mücadele eden aktivistlerin işi, asıl şimdi başlıyor.

MELTEM ORAL: Küresel Eylem Grubu aktivisti

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=EklerDetay&ArticleID=883497&Date=17.06.2008&CategoryID=42