Haftanın Kitapları: 20.09.2013

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Dilara Balcı

Yeşilçam’da Öteki Olmak

Kolektif Kitap, 2013, 252 s.

“Bu kitaba başlarken amacım, Türkiye sanatına ve sinemasına önemli katkıları olmuş gayrimüslim vatandaşları anımsatmak ve gayrimüslimlerin bir dönemin sinemasında nasıl yansıtılmış olduklarını gözler önüne sermektir. Üniversiteye başladığım zaman taşındığım İstanbul’un Kurtuluş semtinde uzun yıllardır gayrimüslim komşularımla iç içe yaşıyor olmam ve onlarla ailece yakın dostluklar geliştirmem de bu kitaba başlamamda etkili oldu.İşte Dilara Balcı’nın, Türkiye sinemasında gayrimüslim temsillerinin izini sürdüğü çalışması Yeşilçam’da Öteki Olmak’ın çıkış noktası... 1960-1980 yılları arasında (Yeşilçam’ın altın çağında) çekilen yüze yakın film izleyerek, söz konusu filmlerdeki Rum, Ermeni ve Yahudi tip ve karakterleri analiz etmiş Balcı. Televizyon kanallarının günün farklı saatlerinde dönüp dolaşıp o dönemin filmlerine yer vermelerinden dolayı, anlatılan hikâyelere bir hayli aşinayız ve aslında bu filmlerdeki karakterleri gözümüzün önüne getirebilirsek, elimizdeki çalışmanın sayfalarını çevirmeden, yalnızca adının yol göstericiliğinde bilebazı “kalıplar”ıhatırlamamız mümkün. Rum kadınların “vamp” kadınlar olarak ya da Ermeni erkeklerin çeşitli meslek gruplarının icracıları olarak sunulmaları mesela... Dilara Balcı’nın çalışması da bu çıkarımlarımıza “derinlik” katıyor hiç kuşkusuz.

“Öteki”, “azınlık”, “gayrimüslim” ve “temsil” kavramlarını inceleyerek başlıyor çalışmasına Balcı; hemen ardından Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte gayrimüslimlerin siyasal ve toplumsal hayattaki rollerini ve gayrimüslimlere yönelik izlenen politikalar incelenmiş. Bu bölümleri kitabın “zemin”i olarak nitelendirmek mümkün. Takip eden sayfalarda ise filmler ve karakterler üzerinden ele alınıyor gayrimüslim temsilleri. Kitabın odak noktasındaki soru ise şu: “Filmlerde gayrimüslim imgesi gerçekçi mi, yoksa toplumun önyargılarıyla şekillenen genellemelere uygun olarak mı şekillenmiştir?” Bu sorunun cevabı önemli çünkü eğer hayatınızın belli bir döneminde gayrimüslimlerle bir arada yaşamamışsak ya da gayrimüslim arkadaşlarımız olmamışsa bilgilerimiz söz konusu filmlerdeki temsillerle sınırlı kalabilir. Özellikle de Yeşilçam’ın şablonlara dayanan bir anlatı yapısına sahip olduğu düşünülürse... Dilara Balcı da işte bu noktaya dikkat çekiyor: “Önceleri benim de gayrimüslimlere dair bilgilerim sinema ve televizyondan edindiklerimle sınırlıydı. Komşularımı tanıdıkça gayrimüslimlerin yarım asır öncesinin sinemasında (ve günümüzde hâlâ) ne kadar tek tip ve taraflı yansıtılmış olduklarının farkına vardım. Bu gözlemlerimi paylaşma arzum bu kitabı hazırlamamda itici gücü oluşturdu.”

Son bir not olarak; Yeşilçam’da Öteki Olmak’ın son sayfalarında, edebiyat ve tiyatrodaki gayrimüslim temsillerinin ele alındığı bölümler açıkçası biraz “zayıf” kalmış. Ne de olsa, filmler gibi, tek başına birer kitapta ele alınması gereken sanat dallarından söz ediliyor. Burada örneğin, geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları’ndan çıkan, Murat Belge’nin Edebiyatta Ermeniler isimli çalışmasını hatırlatabiliriz.

İlhan K. Mimaroğlu

Caz Sanatı

Pan Yayıncılık, 2013, 135 s.

İlhan K. Mimaroğlu’nun Caz Sanatı kitabı bir klasik; alanında bir “ilk eser” olma özelliğini taşıyor. Mimaroğlu da zamanında altını özellikle çizmiş zaten: “Bu, Türkiye'de yayınlanmış ilk caz kitabıdır. Adı, zihin kurcalayabilir. Denebilir ki, daha mütevazı bir ad seçmek yerine, cazın bir sanat olduğunu kitabın kabında bağıra bağıra ilân etmek, bu musikinin sanatlığı hususundaki şüpheleri tanımak demektir. Yalan değil. Benim, cazın bir sanat olduğu hususunda hiçbir şüphem yok. Gelgelelim, pek çok kişinin var. Bu kitabın başlıca amacı da cazın bir sanat olduğunu isbat etmektir.İşte Pan Yayıncılık bu klasik eseri 2013’te, yani ilk yayımlanışının (1958) üzerinden 55 yıl geçtikten sonra yeniden yayımlamış oldu.

Elbette Caz Sanatı’nı –kitabın aslında tam da bu gerekçeyle kaleme alındığını unutmadan söylersek– bir giriş kitabı olarak değerlendirmek gerekiyor. “Caz nedir?” sorusuyla başlayıp dönemleri açıklayan ve sanatçılar üzerinden ilerleyen bir yapısı var. Ayrıca “Türkiye’de Caz” başlıklı, tabii o dönemi göz önünde bulundurduğumuzda şaşırtmayacak kısalıkta, bir ek bölüm de yer alıyor. Bu bölümde Türkiye’deki cazın tarihçesini sunarken tarihi bir not da düşmüş oluyor aslında Mimaroğlu; Amerikalı ünlü caz piyanisti Dave Brubeck’in İstanbul’u ilk ziyaretinden de bahsediyor. O dönemde, Amerika’nın kültür elçisi olarak, yakın çevredeki diğer bazı ülkelere gittiği gibi Türkiye’yi, İstanbul’u da ziyaret ettiği biliniyor Brubeck’in. İstanbul Radyoevi’nde tanışmışlar Mimaroğlu ile Brubeck. Ünlü piyanist, alaturkadan örnekler dinlediğinde cazla kimi yakınlıklar da “duymuş.” Gerçekten de Dave Brubeck’in etkinlendiğini söylemek mümkün çünkü elimizde Blue Rondo à la Turk isimli bir parça var... Brubeck’in 1959 tarihli Time Out albümünde –sanatçının İstanbul’u ziyaretinin hemen ardından çıkan albümünde– yer alan bu parça, 9/8’lik ritmiyle bunun kanıtı niteliğinde ne de olsa!

Cemil Kavukçu

Yolun Başındakiler

Günışığı Kitaplığı, 2013, 156 s.

&

Örümcek Kapanı

Can Yayınları, 2013, 143 s.

Günışığı Kitaplığı’nın, editörlüğünü Semih Gümüş’ün üstlendiği dizisi Köprü Kitaplar, “çocukları ve gençleri, hem çağdaş Türk edebiyatının usta yazarlarının daha önce yayımlanmış yapıtlarıyla, hem de günümüzün usta yazarlarının yeni kaleme aldıkları yapıtlarıyla” buluşturmaya devam ediyor. Dizinin yeni kitabı Yolun Başındakiler, son yıllarda çocuklara yönelik kitaplar da kaleme almaya başlayan Cemil Kavukçu imzasını taşıyor... Dizinin editörü Gümüş’ün de özellikle belirttiği gibi, “öykücülüğümüzün 1980’den sonraki uzun durgunluk döneminde tutunduğu güçlü dallardan biri” Cemil Kavukçu; dolayısıyla, çocuklara ve gençlere yönelik kitaplarının çoğalması sevindirici. Yolun Başındakiler’de eğitim sisteminin ezeli sorunlarını bir ortaokul öğrencisinin gözünden anlatıyor Kavukçu.

İlk gençlik romanı Yolun Başındakiler’le hemen hemen eşzamanlı olarak yayımlanan bir başka Cemil Kavukçu kitabı ise, Örümcek Kapanı. “Her şey öykü olur mu?”, “Yazar, tanık olduğu, yaşadığı, işittiği her ilginç olaydan bir öykü çıkarır mı?”, “Öykü fikri nereden gelir, nasıl gelişir ve okuru büyüleyen bir metne nasıl dönüşür?” benzeri soruların çevresinde dolaşan bir deneme kitabı.

Öykücülüğün, yazma sürecinin ayrıntılarına deneyimlerinden yola çıkarak inen Kavukçu’nun; Bulgakov, Rıza Baba Mukaddem, Hemingway, Alice Munro gibi yazarlarla ve elbette eserleriyle ilgili düşünceleri ve eleştirilerini de okumak mümkün Örümcek Kapanı’nda.