Haftanın Kitapları: 06.03.2013

-
Aa
+
a
a
a

Behçet Aysan

Düello

Kırmızı Kedi Yayınevi, 2013, 243 s.

Düello’dan önce, şu haberi iletebiliriz: Behçet Aysan, bildiğiniz gibi, 1993 Sivas Katliamı'nda öldürülen edebiyatçılarımızdan biriydi. Bu olayın ardından, aynı zamanda bir tıp doktoru olan Behçet Aysan adına, Türk Tabipleri Birliği bir şiir ödülü vermeye başlamıştı. İşte bu ödülün 2012 yılı sahibi geçtiğimiz günlerde açıklandı. Ödüle, Sözcükler Yayınevi tarafından yayımlanan Tunç Ayna isimli kitabıyla Ferruh Tunç değer görüldü: “Eskil sözcükleri yeni bir şiirsel yükle dilin çevrimine katması, dilin sözcük arkeolojisine yönelerek, sözün haysiyetini sözcüğün yaratmasını sağlaması ve Türkçenin şiirsel soluğunu zenginleştirirken şiirin coğrafyasını genişletmesi nedeniyle...” Ferruh Tunç daha önce Behçet Necatigil ve Ceyhun Atuf Kansu şiir ödüllerini de kazanmıştı. Ödülün yanı sıra bugünlerde Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan bir kitap da Behçet Aysan’ı yeniden hatırlattı. Aysan’ın bütün şiirlerini içeren Düello, elbette bir yeniden basım. İlk baskısı 1994 yılında yapılmıştı. Yıllar içerisinde Adam Yayınları’ndan, Can Yayınları’ndan ve Kırmızı Yayınları’ndan çıktı; şimdi de Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yeni bir baskısı yapılmış oldu. Düello kitabında, bir başka deyişle elimizdeki bu toplamda, şair Behçet Aysan’ın bölümler halinde ayrılmış olarak Karşı Gece, Sesler ve Küller, Eylül ve Deniz Feneri isimli kitaplarında yer almış bütün şiirlerinin yanı sıra kitaplarına girmemiş şiirleri de bir araya getirilmiş.

Hıfzı Topuz

Ardından Yıllar Geçti

söyleşi: Öner Ciravoğlu

Remzi Kitabevi, 2013, 318 s.

Hıfzı Topuz, özellikle son yıllarda hep edebi biyografilerle karşımıza çıktı. Örneğin Başın Öne Eğilmesin isimli kitapla Sabahattin Ali’yi, Hava Kurşun Gibi Ağır isimli kitapla Nâzım Hikmet’i, Elbet Sabah Olacaktır isimli kitapla Tevfik Fikret’in aslında biyografisini sunan romanlar okuduk. Ardından Yıllar Geçti ise bir “söyleşi-biyografi” kitabı ve bu sefer okuduğumuz, Hıfzı Topuz’un biyografisi... Ardından Yıllar Geçti’de Öner Ciravoğlu, Hıfzı Topuz’la bir nehir söyleşi gerçekleştirmiş. Böylelikle nasıl ki Hıfzı Topuz’un romanları aracılığıyla kimi isimlerin yaşamlarına bir göz atılabiliyorsa, Ardından Yıllar Geçti isimli bu uzun soluklu söyleşi kitabıyla da –merak edenler– Hıfzı Topuz’un yaşamına bir göz atma imkânı bulacaklar. 1923 doğumlu Hıfzı Topuz, hayat hikâyesini üç bölüme ayırmış; çocukluğundan 36 yaşına kadar geçen dönemi “gençlik ve gazetecilik yılları” olarak anıyor yazar, 36 yaşından 60 yaşına uzanan yılları da “UNESCO dönemi” olarak değerlendirmiş (bu zaman zarfında UNESCO’da iletişim uzmanlığı ve yöneticilik yapıyor Hıfzı Topuz) ve yaşamının son dönemini de “öğretim üyeliği ve biyografik roman yazarlığı dönemi” olarak nitelendirmiş. Kitap boyunca çeşitli fotoğraf eşliğinde işte bu üç dönemle ilgili bilgiler edinmek mümkün kronolojik bir söyleşiden ziyade bölük pörçük anılarla ilerleyen bir yöntem tercih edilmiş.

H. P. Lovecraft

Deliliğin Dağlarında

çev. Barış E. Alkım

İthaki Yayınları, 2013, 132 s.

Miskatonic Üniversitesi’nden jeolog Dyer aktarıyor olan bitenleri, birinci ağızdan; her ne kadar anlatması gereken gerçeklerden kaçınılmaz olarak kuşku duyulacağına emin olsa da... Lovecraft metinlerinin kanıksadığımız tekinsizliği bu uzun öykünün/novellanın da daha ilk sayfasında karşılıyor bizi; bilimadamı Dyer, her ne kadar mantıksız ve inanılmaz görünecekse de olan bitenleri açıklama nedeninin “deliliğin dağları yöresi”ni araştırmaya yönelik girişimleri engellemek olduğunu söyler. Peki neden? Birazdan anlatacağı gibi –bir süre önce– bağlı bulunduğu üniversitenin başkanlık ettiği araştırma ekibiyle birlikte, mühendislik fakültesince geliştirilen olağanüstü bir delgiyle Antarktika kıtasının çeşitli bölgelerinden kaya ve toprak örneği toplamak üzere yola çıkmışlardır: “O güne değin görülmemiş miktarda materyal kazıp çıkarmayı umuyorduk – özellikle daha önce çok dar bir sınıfta Antartik örneklerin elde edildiği Kambriya öncesi katmanda. Şartlar el verdiğince, çeşitli fosilli üst kayalardan da toplamak niyetindeydik, çünkü buzun ve ölümün hüküm sürdüğü bu kasvetli toprakların ilkel yaşam tarihi, dünyanın geçmişiyle ilgili bilgilerimiz açısından çok büyük önem taşımaktaydı.” Özel amaçları için mükemmel bir şekilde donatılmış olan bu ekip orada ne ile karşılaşmıştır ki, Dyer, hiç kimsenin bir daha o bölgeye yaklaşmaması için bu kadar uğraşmaktadır?..

Geçen yıl gösterime giren Ridley Scott’ın Prometheus filmini izleyenler, hikâyenin, Deliliğin Dağlarında ile benzerlikler taşıdığını fark edecektir mutlaka. Bu benzerlik, bir başka filmin önünü de kesmiş görünüyor. Deliliğin Dağlarında’yı beyazperdeye taşımaya hazırlanan Guillermo del Toro’nun, Ridley Scott’ın Prometheus filminin ardından bu projeyi rafa kaldırdığı söyleniyor. Yine de umutlar tümüyle tükenmiş değil! 

Jonathan Harris

Yeni Sanat Tarihi:

Eleştirel Bir Giriş

çev. Evren Yılmaz

Sel Yayıncılık, 2013, 319 s.

Jonathan Harris’in, son otuz-kırk yılın sanat anlayışını eleştirel bir gözle irdelediği vurgulanıyor Yeni Sanat Tarihi isimli çalışmasında... Kitabın orijinali 2001 yılında yayımlanmış, dolasıyla söz konusu eleştirel bakış 2000’lerin başında son buluyor; zaten sonraki yaklaşık 10 yıllık dilimi değerlendirmek için üzerinden biraz zaman geçmesini de beklememiz lazım! Jonathan Harris’in aslında sanat tarihi kurumlarında ve pratiklerinde meydana gelmiş olan temel değişikliklere kapsamlı bir giriş yaptığı söylenebilir. Sanat çalışmalarına yönelik yeni yaklaşımları gözden geçiriyor ve açıklamalar getirmeye çalışıyor ve bütün bunları “yeni sanat tarihi” terimi altında bir araya getiriyor – belki de “radikal sanat tarihi” ya da “eleştirel sanat tarihi” demeliyiz: “Benim burada ‘yeni sanat tarihi’ terimine tercihen ‘radikal sanat tarihi’ ya da ‘eleştirel sanat tarihi’ terimlerini kullanmam, dolayısıyla 1970’ten bu yana sanat tarihinin, bir yandan son dönem toplumsal ve politik aktivizminden köklenmiş ve onlardan ayrı tutulamaz betimleme, analiz ve değerlendirme biçimleri geliştirirken bir yandan da yirminci yüzyılın ilk dönemlerinin ve on dokuzuncu yüzyılın ilminden ve politik aktivizminden alınmış kalıtları üstlendiğinin idrak ve kabulünü işaret etme amacı taşımaktadır.” Kitapta üzerinde durulan bellibaşlı konular ise şöyle: kapitalist modernite, ulus-devlet ve görsel temsil, feminizm, özneler, kimlikler ve görsel ideoloji, sanat ve toplumda yapılar ile cinselliğin temsili...  

Stephen Trombley

Modern Dünyaya Yön Veren 50 Düşünür

çev. Gonca Gülbey

Kolektif Kitap, 2013, 396 s.

Stephen Trombley’in çalışması –kısaca söylemek gerekirse– yaşadığımız çağı derinlemesine etkileyen filozofların, siyaset ve toplum kuramcıları ile bilim insanlarının eserlerini, yaşamlarını ve etkileşim noktalarını temel alarak, Aydınlanma’dan günümüze modern düşüncenin kısa bir tarihini sunuyor. Doğum tarihlerine göre kronolojik bir sırayla tek tek karşımıza çıkıyor bu düşünürler. Yazar 1724 doğumlu Kant’la başlamış kaçınılmaz olarak (“modern felsefe net bir biçimde Immanuel Kant’a atıfta bulunan bir dizi dipnot olarak tanımlanabilir”. “Kant, Bilimsel Devrim ve Aydınlanma’nın etkisi düşünüldüğünde, modern dönemin ilk büyük sistemini inşa edendir.”) ve Darwin, Marx, Nietzsche, Freud, Weber, Einstein, Lacan, Sartre, Foucault, Chomsky gibi isimlerle devam ederek 1941 doğumlu Julia Kristeva ile bitirmiş incelemesini. Bir giriş kitabı olarak da değerlendirebiliriz elbette; söz konusu isimlerin belli başlı “özellikleri”ne kısaca değinen bir başlangıç kitabı Modern Dünyaya Yön Veren 50 Düşünür isimli bu çalışma.