Haftanın Kitabı: Gürültü

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

David Hendy

Gürültü çev. Çiğdem Çidamlı Kolektif Kitap, 2014, 318 s.

Tam da “dünyanın bütün seslerine açık” bir radyonun takipçilerine uygun bir kitap David Hendy’nin çalışması! David Hendy, gürültü ve sessizlik ekseninde sürekli gidip gelerek “sesin beşeri tarihi”ni ele alıyor; bir başka deyişle, ses’in hikâyesinin izini sürüyor... Tabii burada ses’le kastedilen, akla ilk geldiği gibi yalnızca müzik ya da konuşma değil; kitabın başlığındaki “gürültü” kelimesini ve çağrıştırdıklarını olabildiğince genişletiyor yazar ve bunun sonucunda tanımlama, “şarkı söylemeyi, davul vuruşlarını, çanları, gök gürültüsünü, silah seslerini, kalabalıkların gürültüsünü, insan bedeninden çıkan gurultuları, kahkahayı, sessizliği, kulak misafirliklerini, mekanik sesleri, gürültücü komşuları, müzikal kayıtları, radyoyu; aslında sesin ve dinlemenin daha geniş dünyasını oluşturan hemen her şeyi” kapsıyor.

Sesin izini sürme işini de, belli başlı dönemlere ayırarak yapmış David Hendy; kronolojik bir sıralama gözetilerek hazırlanmış altı bölüm karşılıyor bizi. “Tarihöncesi ses izleri”nden bahsederken karanlıktaki yankıları, davulların sesini, Şamanları ön plana çıkarmış mesela David Hendy. “Hitabet çağı”ndan kastı ise, ağırlıklı olarak Antik Roma olurken, “ruhun ve şeytanın sesleri”yle de çanları, ilahi sesleri, karnavalları hatırlatıyor. Devamında kitapta “İktidar ve İsyan” bölümü kölelik ve isyanı, devrim ve şavaşı konu edinirken, “Makinelerin Yükselişi”yle sanayi devrimi ve şehir hayatı anlatılıyor. Kitaptaki son bölüm de “Amplifikasyon Çağı”; bu bölümde kuşkusuz “Her Yerde Radyo!” başlığı oldukça dikkatimizi çekiyor! Bu başlık altında, David Hendy’nin kaleme aldığı şu cümlelerle bitirelim: 1938 yılında Güney Gallerli bir ailenin radyo dinleme alışkanlıkları BBC tarafından gözlem altına alınmış. “Bu gözlemin ardından anlatılanlara göre, oturma odasındaki radyodan Toscanini ezgileri yükselirken, evin hanımı dikiş dikerek, dinlemeyi daha fazla tercih edeceği bir şeylerin başlamasını sabırla bekler gibi görünüyordu. Bu arada baba ve oğul tartışıyor, evin diğer üyeleri içeri girip çıkarken onlara neden tartıştıklarını soruyorlardı. Komşular uğrayıp seslerini alçaltmadan en son dedikodulardan bahsediyorlardı. Yegane dinleyici ‘iç çekiyor’ ancak radyoyu kapamıyordu. Bana öyle geliyor ki, kapatsa bile odadakiler hemen radyoyu yeniden açmasını söylerlerdi. Bütün dikkatleriyle dinlemiyor olsalar da, yine de dinliyorlardı. Radyonun mırıltıları anlamsız bir gürültüden ibaret değildi. Orada olmasa, muhtemelen onu çok özlerlerdi.”