Grev yasaktır demenin başka yolu

-
Aa
+
a
a
a

28 Mart 2010Radikal İki

AKP’nin 23 maddelik Anayasa Taslağı’nın 5. maddesinde toplu iş sözleşmesi hakkı yer alıyor. Yapılan düzenlemeyi inceleyip değerlendirmeden önce, sendikal haklar konusunda evrenselliği tartışmasız temel ilkelerden birini anımsatmakta yarar var.

Hakların bölünmezliğiSendikal haklar sendika, toplu sözleşmeli, toplu pazarlık ile toplu eylemli grev haklarını kapsayan bir bütündür. Bölünmezlik ve bütünsellik, sendikal hakların temel özelliklerinin başında gelir. Gerek toplu iş sözleşmesi, gerekse toplu eylemleri de kapsayan grev hakları, sendika hakkının ayrılmaz parçasını oluşturur. Sendika hakkı, işçiler ya da kamu görevlileri için toplu sözleşme ve grev haklarından birine yer vermeksizin tanınıyorsa, özünden yoksundur. Kağıt üzerinde kalmaya mahkum, etkisiz bir hak olmaktan öte anlam taşımaz. “Bölünmezlik, bütünsellik ve karşılıklı bağımlılık”, yalnızca öğretinin değil, aynı zamanda uluslararası denetim organlarının da benimsediği yerleşik ve ortak görüştür. Bunun için, çok uzağa gitmeden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi AKP iktidarı döneminde Avrupa İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS) 11. maddesinden mahkum ettiği kararlarını okumak yeterli. AİHM, Büyük Daire olarak verdiği “Demir-Baykara” kararında, sendika hakkı ile toplu sözleşme hakkının bölünmezliğini; “Satılmış ve diğerleri”, “Karaçay” ve “Enerji Yapı Yol-Sen” kararlarında da, sendika hakkının grev ve toplu eylem hakkı ile bölünmezliğini vurguladı. Hükümetin bu kararlardan doğan yükümlülüğü, yalnızca tazminatların ödenmesiyle yerine getirilmiş sayılamaz. AİHM’in yaklaşımını, çok daha önce, ILO denetim organları da birçok kez yineledi. Yine, çekinceli olsa da, Avrupa Sosyal Şartı’nın “sendika hakkı”nı güvenceye alan 5. maddesine ilişkin kararlarında da, Avrupa Sosyal Haklar Komitesi aynı görüşü benimsedi.AKP, 2004’te Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına eklediği üçüncü cümleyle, onaylanmış insan hakları sözleşmelerine “ulusalüstü” bir hukuksal değer ve etki kazandırmış olduğunu gözardı ederek, taslakta sendika hak ve özgürlüğünün “onsuz olmaz” öğelerinden olan grev hakkına yer vermemekle, hem bölünmezlik ve bütünsellik ilkesine hem de onaylanan 87 sayılı ILO sözleşmesine, BM’nin Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne ve AİHS’ye açıkça aykırı bir düzenleme yapıyor.

“Zorunlu Toplu Sözleşme”Toplu sözleşme hakkını grevsiz olarak güvenceye almayı öngören taslak, özetle şu düzenlemeyi yapıyor: Toplu sözleşme hakkının özneleri, 128. maddede yer alan “memurlar ve diğer kamu görevlileri”dir. Konusunun ne olduğu ise, değiştirilen 53. maddede değil, 128. maddeye eklenmesi öngörülen cümleden anlaşılıyor. Taslak, “ancak mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” diyerek, bu alanda yasa koyucunun değil tarafların bağlayıcı ve kendiliğinden yürürlüğe giren toplu iş sözleşmesiyle düzenleme yapma hakkını güvenceye almış gibi görünüyor. Çünkü, “toplu görüşme” gibi “toplu sözleşme” de eksik ve güdük bir süreç olarak düzenleniyor. Bu konudaki iki cümleden ilkine göre, “Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Uzlaştırma Kuruluna başvurabilir”. Bu cümlenin ilk yarısı, Anayasa’nın “tabusal dokunulmazlığı” süren 54. maddesinin ilk fıkrasından alınıyor. Ancak cümle, “grev hakkına sahiptir” diyerek bitmesi gerekirken, 1963’ten beri ülkemizde barışçı süreçler konusunda yapılan düzenlemelere aykırı biçimde, Uzlaştırma Kurulu’na başvurmayı “isteğe bağlı” tutan bir anlatımla, “başvurabilir” diyerek noktalanıyor. Örneğin, sendika tarafının tümünün bu olanağı kullanmaması durumunda, tanınan toplu sözleşme hakkı, sonuç olarak kullanılamayacaktır. Ne var ki, sendika tarafının başvurmamasına karşın kamu işveren tarafının ya da yetkili sendikalardan birinin Uzlaştırma Kurulu’na başvurmasıyla, uyuşmazlığın bu aşamada kesin çözüme bağlanması da sağlanabilecektir. Böylece de, görünüşte “isteğe bağlı” olan barışçı yol, kamu işvereninin başvurusuyla “zorunlu uzlaştırma”ya, sonuçta da “zorunlu toplu sözleşme”ye dönüşecektir! Çünkü kurulun verdiği karar “kesin”dir ve “toplu sözleşme hükmünde”dir. Bu düzenleme, “grev yasaktır” demeksizin, uyuşmazlığın çözülmesinde grev yolunu kapatıyor, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 1965’ten beri sürdürdüğü grev yasağına dokunmuyor. Toplu sözleşme sürecinin “zorunlu” uzlaştırmayla sona erdirilmesinin öngörülmesi, ne sendika özgürlüğü ilkesi, ne özgür ve gönüllü toplu sözleşme ilkesi ne de ulusalüstü sözleşmelerle bağdaşır.

1909’dan da geriAKP, toplu sözleşmeli ve grevli toplu pazarlık hakkının temel anayasal ilkelerine yer vermekten kaçınıyor. “Zorunlu toplu sözleşme” hakkını ise, “kerhen” ve “yasak savmak” istercesine, olası bir referanduma yönelik bir düzenleme olarak taslağa ekliyor. Taslağın niyeti, yansızlık ve bağımsızlık ilkeleri gözetilmeksizin, yasayla yeniden kurulacağını düşündüğüm Uzlaştırma Kurulu’na, kamu görevlileri adına, toplu iş sözleşmesi yerine geçecek bir metni yaptırmaktır. Taslak, hem hukuk tekniği hem de ulusalüstü insan hakları sözleşmelerine uygunluk yönlerinden bilgi ve birikim eksikliğinin ürünü bir düzenleme yapıyor. Taslaktaki düzenleme, 1909 tarihli “Tatil-i Eşgal Kanunu”ndan da geri. Çünkü bu ilk grev yasası, çalışma koşulları konusundaki uzlaşma sürecinin başarısız kalması, daha doğrusu uzlaşma kurulu kararının “oybirliği” ile kabul edilmemesi durumunda, işi bırakma / durdurma (greve gitme) özgürlüğü tanımıştı. “Grev yasaktır” demeye dili varmayan AKP, kamu görevlileri için 1926 Memurin Kanunu’ndan süregelen genel ve mutlak grev yasağı rejimini sürdürüyor. Siyasal tarihimizde rastlanan çok sayıda örnekte görüldüğü gibi AKP, ancak muhalefette grev hakkının ateşli bir savunucusu olabilir!