Arif Mardin - Opera bestelediğini biliyor muydunuz

-
Aa
+
a
a
a

Açık Radyo'da Arif Mardin, Seda Binbaşgil

"Sadece Atlantic Records için yapmış olduklarımı değil, başka plak şirketlerinden çıkarmış olduğum pop ve caz parçalarını da derlemek istiyorum. Klasik bestelerimi, yaylı çalgılar için bir çalışmamı, operamı...yani hepsini bir araya getirmek istiyorum. Bir, iki yıl içinde piyasaya çıkar herhalde" diye cevaplamıştı bir sorumu Arif Mardin, geçen Mayıs, Açık Radyo’daki programıma (Esintiler) konuk olduğu zaman. Böylece, onun klasik/modern müzik ve hatta opera dallarında da besteleri olduğunu ancak o zaman öğrenmiştim.

O geceki ‘Esintiler’i bir Arif Mardin bestesi olan “Blues”

isimli parçayla açmıştık.  Çok genç yaşta bestelediği ve sayesinde Berklee Müzik Okulu’nda “Quincy Jones Bursu” kazandığı bu parça ve Amerika’ya gidiş serüveni hakkında şunları anlatmıştı Arif Mardin:

"Bu parçayı New York’un cazdaki milli takımı - Phil Woods, Hank Jones gibi ünlü müzisyenleri kastediyor- çalıyor o sıralar. Dizzy Gillespie orkestrasıyla beraber İstanbul’a geldiği zaman Quincy Jones ile tanıştık ve arkadaş olduk. O sıralar orkestrada dördüncü trompet olarak yer alıyordu ve aynı zamanda topluluğun aranjörüydü. Kendisinden, adına Berklee’de bir burs açıldığını ve bursiyer aradıklarını duymuştum. Onlar Amerika’ya döndükten hemen sonra, ben de, hayali küçük bir big band için demin dinlediğimiz 'Blues' isimli parça da aralarında olmak üzere üç parça yazdım ve bunları Quincy Jones’a göstersin diye, Amerika’nın Sesi Radyosu'nda çalışan bir arkadaşıma yolladım. Quincy Jones, bestelerimi beğenmekle kalmadı, demin bahsettiğim yıldızlar kadrosuyla bu parçaları kaydetti. Amerika’nın Sesi Radyosu da projeyi finanse etti ve parçaları programlarında çaldı. Quincy Jones, tüm bu gelişmelerin ardından, kayıtları Boston’daki Berklee Müzik Okulu’na yollayarak 'Bursiyerim işte bu bestenin sahibidir!' dedi. Bu şekilde ben de o bursu kazanmış oldum. Yıl 1958’di ve bir yıllık evliydim. Burs verilince, karım Latife ile apar topar Boston’a geldik ve küçük bir odada yaşamaya başladık, tuvaleti de diğer öğrencilerle paylaşıyorduk. Halbuki, o zamana kadar Türkiye’de çok rahat bir hayatımız vardı." Arif Mardin, Berklee’nin 4 yıllık eğitimini de 1.5 yılda bitirmek başarısını g östermişti. Bu konuyu açtığımda, hemen geçiştirip hikayesine devam ettiğini hatırlıyorum:

"Sonra öğretmen oldum Berklee’de ve big band aranjmaları yapmak için her türlü ortamı buldum. Zaman böyle akıp giderken, bir gün eşim 'Senin rüyan bu muydu, amacın öğretmen olmak mıydı?' diye sordu. 'Hakkın var' dedim ve 1962’de New York’a taşındık. Maddi açıdan hiç rahat bir durumda değildik ve eşim kendine Birleşmiş Milletler’de sekreter olarak iş buldu. Ben de akşamları barlara, klüplere gidip, ‘bestelerimi çalar mısınız’ diye soruyordum. Çok geçmeden, 1963 te Nasuhi Ertegün beni Atlantic Records şirketine aldı. En alt pozisyondan başladım, stüdyo menajeri oldum, sonra benim aranjman yeteneğimi keşfettiler ve böylece yıldızlara aranjmanlar yapmaya başladım, sonunda da prodüksiyona geçtim." Gerisi ise zaten tarihti… 40’ın üzerinde altın ve platin albüm, 15’in üzerinde Grammy adaylığı, 7 de Grammy ödülü... Ama Arif Bey’in bu saptamaya bile itirazı vardı…Gülerek konuşmasına devam etti: "Evet ama, bu pek de büyük bir başarı değil, özellikle Chicago Senfoni Orkestrası şefi George Shorty’nin 32 Grammy ödülüyle karşılaştırdığınız zaman." Buyrun bakalım! Geldik bugüne…Aradan yaklaşık bir sene geçti ve tesadüfler sonucu yollar yine kesişti.. bu kez sanal ortamda… Borusan Senfoni Orkestrası, Şef Gürer Aykal yönetiminde, Ekim ayında İstanbul’da vereceği konserde Arif Mardin’in “I Will Wait” isimli operasından aryalar seslendirecekti ve Çok Sesli dergisinin ilk sayısı için Arif Mardin’le bir röportaj yapmam istendi.

Kendisiyle e-posta yoluyla yaptığım röportajda ağırlıklı olarak, 1998 yılında off-off Broadway’de sahnelenen (Off-off Broadway’de sahnelenen eserlerin maliyetleri, astronomik bütçeli broadway showları ile kıyaslanamayacak kadar düşük olduğu için, çok daha marjinal olmayı göze alabilmiş yapımlar olarak dikkati çekerler. Bütçelerinin düşük olması, kalitelerinin de düşük olması anlamına gelmediği gibi, sahnelenen eserler arasından bir çok kez çok üstün yapıtlar ortaya çıkar) ve konusu ‘ölümden sonraki yaşama geçiş’ olarak özetlenebilecek olan “I Will Wait” isimli bu operasının üzerinde konuştuk:

Mardin ve Donny Hathaway

Biz sizi pop ve caz alanında yapmış olduğunuz başarılı yapımlarınızla tanıyoruz. Opera gibi bambaşka bir alanda beste yapmak nerden aklınıza geldi? [Arif Mardin’in ‘hit parçaları’ saymakla bitmez, ama hemen hepimizin tanıdığı birkaçını sıralayıp hafızaları tazeleyelim: “I Feel For You” (Chaka Khan), “Wind Beneath My Wings” (Bette Midler), “Jive Talkin’” (Bee Gees), “Pick Up The Pieces” (Average White Band), “Against All Odds” (Phil Collins), “Good Lovin’” (The Young Rascals)…]Arif Mardin: Pop ve caz türü bestelerimin yanı sıra, klasik/modern müzik denemelerim de var. Yaylılar dörtlüsü, orkestra müziği ve “lied” türünden İngilizce sözlü şarkılarım var mesela. Bu şarkıların ikisi Ekim ayında Borusan Senfoni Orkestrası’nın İstanbul’da vereceği konserin programında yer alıyor.Eserin ortaya çıkış sürecinden bahseder misiniz?AM: 1993 yılında deneysel bir konser için bir parça yazmıştım. Bir oda orkestrasının çaldığı parçaya sonradan söz yazdım. Sözler "ölümden sonraki yaşama geçiş" üzerine idi. İki parça daha yazdım…Bu üçlü şarkı zincirinin (Song cycle) konser salonunda icra edilebileceğini düşünüyordum. Kızımın zoru üzerine konuyu uzattım ve yavaş yavaş bir perdelik ve üç şahıslı bir opera ortaya çıkmağa başladı. Borusan konserinde solist olarak parçalarımı seslendirecek soprano Julliana Jaffe ile yoğun çalışmalar yaptım. Bir bariton ve bir bass solist ile de çalıştım ve ancak Ağustos 2000’de beni tatmin eden son değişiklikleri tamamladım.Operanın konusu için esin kaynağınız ne oldu? (Eserde isimsiz, yaşlı karakter ölmüştür ama bu dünyadan genç yaşta göçmüş olan karısının yalvarmalarına, “kendini ‘öbür tarafa’ bırakırsa, nihayet sonsuza kadar beraber olabileceklerini" aryalarıyla dile getirmesine rağmen, ölümden sonraki yaşama geçmekte direnmektedir.) AM: Öbür dünyaya göç etmiş akraba ve arkadaşların mezarlarını ziyaret ettiğimde onlarla bir bağlantı kurarım. Benim de böyle manevi (spiritüel) bir tarafım var. “I Will Wait” adlı bu operamın konusunun ilhamı bana böyle geldi. Tabii, Dante'yi de unutmamak lazım. (“İlahi Komedya”dan bahsediyor)Tarz olarak nereye koyabiliriz? Post romantik, modern? AM: Tarz olarak melodik/modern diyebiliriz. Kulak tırmalayıcı disonans da var… Türk motifleri de… Birçok aryanın sözlerini de tasavvuf felsefesinden esinlenerek yazdım.Opera sanırım 1998 yılında off-off-Broadway'de sahnelendi . Opera/klasik müziği eleştirmenleri bir pop/caz yapımcısının opera yazmasını nasıl karşıladılar? (Arif Mardin, operasının daha evvel off-off Broadway’de kısıtlı bir süre için ve sınırlı bir topluluk karşısında sahnelendiğine ve ilk geniş anlamda prömiyerinin aslında İstanbul’da olacağına ve bu nedenle opera hakkında henüz ciddi bir değerlendirme yapılmadığına dikkati çekiyor cevabında) AM: 1998 yılında off-off Broadway sayılabilen bir yer tiyatrosunda çok kısıtlı olarak ve çok küçük bir topluluk tarafından bazı parçalar çalındı. Operanın iki önemli aryası, "I Will Wait" ve "Love Eternal", Borusan Senfoni Orkestrası tarafından 28 ve 29 Ekimde İstanbul’da çalınacak ve bu parçaların Dünya Prömiyerini oluşturacak. Klasik müzik/opera bestecilerinin pop/caz/rock besteleri yaptığına genelde pek şahit olmayız. Tersi galiba daha çok rastlanır bir şey (Keith Jarrett, Chick Corea… gibi) Sizce bu niye böyle?

Mardin, Louis Armstrong

AM: Stravinsky ve birkaç klasik müzik bestecisi caz denemeleri yapmışlardır ama bu parçalar cazın "swing" unsurundan yoksundur. Ama caz müzisyenleri kendilerini başka müzik türlerine adapte etmesini bilirler. Örneğin eski yılların ünlü klarinetçisi Benny Goodman veya bugünlerin aslarından trompetçi Wynton Marsalis klasik müziğe hiç yabancı değiller.(Arif Mardin, kendisiyle 2000 yılında yapılmış olan bir röportajda ‘beste de yapıyorsanız eğer, bir eser ortaya çıkarmanın zorlu sürecinin bilincine varıyor, emeği ve yaratıcılığı takdir ediyorsunuz’ diyerek besteci kimliğinin yapımcılığına katkısı olduğundan, ufkunu genişlettiğinden bahsetmişti. Burada kendisini bir adım daha ötede, librettoyu da yazarken buluyoruz.)
Librettoyu dakendiniz yazmışsınız. Bu da sanırım, yine çok rastlanır bir şey değil. Bu noktadan hareket ederek, sizin aynı zamanda edebi bir tarafınız olduğunu düşünmemek elde değil.. yanılıyor muyum? Librettoyu da kendinizin yazmanızın altında, bu esere tümüyle hakim olmak... dinleyicilerle eserinizin arasına bir başkasını sokmamak.. operanızı bir nevi kimselere emanet edememek mi yatıyor?AM: Evet, libretto konusunda başka bir yaratıcı kimse ile iş birliği yapmak istemedim. Ayrıca söz yazmak, kafiye tutturmak, konuyu ve karakterleri yaratmak ve yönlendirmek benim için başarılması gereken yeni bir savaştı. Borusan Senfoni Orkestrası’nın konserinde seslendirilecek dört arya üzerine İstanbul dinleyicisine bilgi verir misiniz?AM: Elbette. Programdaki parçalar şöyle: SONG . Eşim Latife Mardin'in bir şiirini seslendirdim. ‘Çocukluğun kimsesiz bahçesinde yalnızlık’POEM . Kızım Jülide Mardin'in bir şiirini seslendirdim. ’Öfkeli bir genç adamın sevgi ile bile yola gelememesi.’I WILL WAIT. Söz ve müziğini yazdığım operanın en önemli aryalarından. Ölüm döşeğinde yatan yaşlı bir adamın yıllar önce ölen genç sevgilisi tarafından beklenmesi. Konu, ölümden sonraki yaşama geçiş.LOVE ETERNAL. Aynı operadan bir arya olan bu parçada Türk ve tasavvuf motifleri yer alır. Sözler şöyle akar: " Aşk uludur, tırmanabildim. Aşk denizi derindir, karşıya geçebildim. Ebedi Aşk, senin bir parçanım sonsuza kadar" Hiç klasik müzik veya opera albümü çıkardınız mı yapımcı olarak ve şimdi klasik müzik dünyasından bir eserin yapımını üstlenecek olsaydınız, hangisini seçerdiniz? AM: Ünlü tiyatro sanatçısı Irene Worth’ün, Shakespeare'in kadın karakterlerini canlandırdığı bir albümü için klasik ve 16'cı yüzyıl tarzında müzik besteledim. İkinci sorunuza gelince, bir düşündüm de... gerçekten de seçebileceğim çok besteci ve müzik var. Saymaya başlasam sayfalara sığmaz!Manhattan Records’a geçtikten kısa bir süre sonra "Norah Jones"un "Come Away With Me" isimli albümüyle büyük bir başarı daha yakaladınız. Bu yeni şirketinizde başka ne gibi işler yapmak istiyorsunuz? Çizginiz ne olacak? (‘Atlantic Records’da 30 seneden fazla çalışan Mardin, Mayıs 2001’de buradan emekli oldu ve EMI şirketiyle yaptığı anlaşma sonucu, buraya bağlı eski bir plak şirketi olan ‘Manhattan Records’ı satın aldı.)AM: ‘Manhattan Records’, müzik dünyasının devlerinden olan EMI şirketinin küçük bir parçası. Manhattan'da olgun insanlar için müzik yapıyoruz. Britney Spears gibi gençliğin çok tuttuğu sanatçılarla çalışmam artık mümkün değil. Yaşım müsait değil!

Yaş konusu bir yana.. Britney Spears konusu ise bambaşka bir tarafa… Arif Mardin’in vizyonunun, istediği herşeyi yapması için müsait olduğu kesin. İki sene evvel sarfettiği şu sözler bunu kanıtlamıyor mu sizce? "Beş yıl içinde müzik sektöründe olacak en önemli değişiklik nedir derseniz, tek bir cevabım var size: Teknoloji. Zaten herşey şimdiden başladı bile... internet... web siteleri.. bence muazzam değişiklikler olacak. 60’larda yazdığım bir bilim-kurgu öyküm vardı... insanlar plak satın almak yerine, bir hap alacaklardı... hapı yuttuklarında da müzik duymaya başlayacaklardı... yuttukları biyolojik bir plaktı çünkü. Müziği böylece tüm vücutlarıyla hissedeceklerdi. Birazcık şarap içtiklerinde müzik hızlanacak... biraz baharatlı yediklerinde ise… kim bilir? Ama bildiğim bir şey varsa o da inanılmaz gelişmelerin bizi beklediği."